23 Ağustos 2011 Salı

Ey üftade gönlünden de Lailaheillallah

Ey üftade gönlünden de Lailaheillallah
Berk eylesin dilinden de Lailaheillallah

Hadis-i şerifte “En efdal zikir Lailaheillallah.” Buyrulmuştur. Hz. Pir’in dördüncü kuşak halifelerinden Prizren Rahovesli Hacı Süleyman Efendi Hazretleri “Dil ile ‘Lailaheillallah’ demek şeriat zikridir; daim zikir ise tarikattır, tarikatın zikridir. Hakikatin zikri ise ‘Semme vechullah’ yani kulun her nereye dönerse dönsün orada Allah’ın yüzünü müşahede etmesidir. Marifetin zikri ise her şeyi yerli yerinde görmektir.” buyurdular. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri “Ey Hakk’a meyletmiş / üftade kul, dilinde kelime-i tevhid parlasın, gönlün ise tevhidin hakikatiyle dolsun.” diyor.

Devlet-i eman budur kamil-i iman budur
Cenneti açan budur de Lailaheillallah

Hadis-i şerifte “Kim Lailaheillallah derse cennete girer.” Buyrulmuştur. Lailaheillallah, imandır. Cennete imansız girilir mi? Girilmez. İşte müminin cennetini açan imdadı, devlet-i amanı onun imanıdır. İman ise üçtür: En zayıfı taklidi imandır. İkincisi iman-ı istidlal / delilli imandır. Üçüncüsü ise kamil imandır. Hangi kul kamil imana ulaşmışsa o, Lailaheillallah’ın hakikatine ermiş olur ve daim cennet-ül irfanda Rabbinin müşahedesiyle zevklenir.

Şeytanı senden koğar eder emrullaha yar
Kalbinde hikmet doğar de Lailaheillallah

Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz mescidin kapısında İblis’i gördü ve ‘Ne yapıyorsun burada?’ dedi. İblis cevaben: ‘Şu namaz kılanın namazını bozacağım, fakat şuradaki uyuyan yüzünden içeri giremiyorum.’ dedi. Hz. Peygamber, uyuyanın hikmet ehli olduğunu gördü ve “Hikmet ehlinin uykusu, cahilin ibadetinden efdaldir.” buyurdular.
Kelime-yi tevhidin sırr-ı hakikatini, her kim araştırırsa, o araştırma; kulu yeryüzünde yaşayan Allah’ın velilerine / dostlarına götürür ve onu Allah dostlarıyla arkadaş eder. O da Allah velilerinden olur. Her kim Allah’ın veliliğine / dostluğuna kavuşursa, zikr-i daim uyanıklığı ve tevhid-i hakiki irfanıyetiyle hikmete mazhar olup oda ehl-i hikmet olur. Kur’an’da “Hikmeti kime dilerse ona verir, kime de hikmet verilirse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir. Gönül / kalb sahiplerinden başkası düşünüp anlayamaz.” (Bakara, 269) buyrulur. İşte hikmete mazhar olan kimse kesinlikle emrullaha, yani Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eder, ona şeytan yanaşamaz ve şeytan ondan kaçıp uzak olur.

Lailaheillallah lafzını tevhid sanma
Evrad esmada kalma de Lailaheillallah

“Dil ile ‘Lailaheillallah’ demek tevhidin lafıdır, kelimesidir. Sen de tesbihatla veya çeşitli virdlerle, dil ile ‘Lailaheillallah’ demeyi tevhid zannetme. Bu yaptığın virdler ve tesbihatlar tevhidin hakikati değildir.” buyruluyor.

Bu lafız suretdurur içi hikmet doludur
Dosta vuslat buldurur de Lailaheillallah

“Lailaheillallah” kelimesi, tevhidin suretidir, yani tevhidin elbisesidir. Tevhidin içi, yani hakikati ise, sırf irfaniyet ve hikmettir ki, kulu ancak bu hikmet mazhariyeti dost olan Rabbine vuslat ettirir. Çünkü zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhidin müşahedesiyle kul, kendinin ve cümle alemin nispet varlığını fena eder ve Rabbine vasıl olur. İşte böyle bir hikmete ulaşan kul ‘Lailaheillallah’ dediğinde, onun müşahedesinde Allah’tan gayri varlık olmaz, vesselam.

Ma’nası ab-ı hayat içenler görmez memat
Münkir Nekir’e cevap de Lailaheillallah

Pir Seyyit Muhammed Nur’ul Arabi Hazretleri “Ab-ı hayat, ab-ı tevhiddir.” Buyurmuştur. Her kim ki tevhidin hakikatine mazhar olursa, o Ab-ı hayata, yani ölümsüzlüğe kavuşur. Bu alemde “Ölmeden evvel ölünüz.” hadisinin sırrına ulaşıp, ölümsüzleşir ve o hep Hak’la yaşayıp, Hak’la var olur.
Bu imtihan aleminden göçenler üç hal üzeredirler: Birincisi günah ehlidir ki, görevli melekler bunların amellerini, sevap ve günahlarını ölçüp tartarlar. Günahı fazla olanlar durumlarına göre azap içinde berzah / kabir cehennem çukurunda kıyameti beklerler. İkincisi sevap ehli olanlardır ki; görevli melekler, bunların da sevap ve günahlarını ölçerek hesabını görür. Sevap ehlinin sevabı fazla olduğundan, bunlar da durumlarına göre güzellik ve rahatlık içerisinde berzah / kabir cenneti bahçelerinde kıyameti beklerler. Üçüncüsü ise, bu alemde zikr-i daim ve tevhid-i hakiki keşfi irfaniyetiyle, ölmeden evvel Hakk’a kavuşanlardır. Ki, bunlar bu alemde ve cümle alemlerde hep Hak’la olup; Hakk’a vuslat müşahede ve zevkiyle yaşayanlardır.
Bunların mazhar olduğu bu ölümsüzlük marifetine melekler yükselemezler. Onlar günaha yanaşıp günah işlemediklerinden, günahları olmaz, yaptığı sevabı da kendine nispet etmeyip her fiilin faili olan Allah’a nispet ettiklerinden, onların hesabını verecekleri sevapları da olmaz. Bu itibarla melekler, onlara sual, hesap soramazlar. Melekler, ancak cehalet ve zanna tabi olup kendi nispeti varlığından geçmemiş olan sevap ve günah ehlinin hesabını görebilirler. İşte bunu beyanla “Ab-ı hayat içenler, yani zikr-i daim uyanıklığıyla tevhidin hakikatine ulaşanlar, ölümsüz olurlar; Nekir, Münker isimli meleklerinin sorgusuna muhatap olmazlar.” buyruluyor.

Cennete asan çıkar alem-i ervaha uçar
Kabrine rahmet saçar de Lailaheilllallah

Cennetler ikidir: Birisi amel cenneti ki; salih, güzel amellerle alem-i ahirette müminler ona dahil olurlar. Diğeri ise cennet-ül irfandır ki; bu alemde ‘Lailaheillallah’ın hakikatine ulaşan ehl-i tevhid-i hakiki arifleri cennet-ül irfana dahil olur.
Alem-i ervah, ruhlar alemi demektir. Ervah alemi birlik, yani vahdet alemidir. Bir kul, ruhlar alemine tevhid-i ef’al, tevhid-i sıfat ve tevhid-i zat irfaniyetiyle yükselir. Hangi kul tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olursa, bu alemde cennet-ül irfana girer ve tevhidin keşfi irfaniyetiyle vahdete yani alem-i ervaha ulaşıp, ruha mensup olur. Ruha mensup olanın beden ve sureti ise, onun kabridir. İşte Vahdet / Bir’lik ruhaniyeti, onun suret, beden kabrinden zahir olur ve etrafına rahmet saçar. Yani tevhidin hakikatine ulaşan arif ve ehl-i kemalden zahir olan hal ve kelam, tevhidin hakikati ruhaniyetiyle yüklü olup, kendine ve halk-ı aleme rahmet, iyilikler saçar. Çünkü ondan hidayete yönelik iyilikler ve güzellikler zahir olup, açığa çıkar. Demektir.

Yakın eder uzağı atar yoldan tuzağı
Siler hesap mizanı de Lailaheillallah

Her kim ki tevhidin hakikatine ermedi ise, o kimse Hakk’ı kendinden ve cümle alemden uzak, öteler ötesi olarak zanneder. Kur’an-ı Kerim’de “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır…” (İsra, 60) “…biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) buyrulduğu halde, böyle kimseler Rabbini, cehalet ve zan tuzağı ile, kendinin ve alemin gayrısı zanneder.
İşte kulun yaradılış amacı olan Rabbine kavuşma yolundaki tuzak budur. Bu tuzağı bozmanın çaresi ise Lailaheillallah’ın hakikatine ermektir. Kul ancak tevhid-i hakiki irfaniyetiyle, kendini ve alemi Rabbinden  uzak ve ayrı görme tuzağından kurtulur. Çünkü hadis-i şerifte “Hesap günü gelmeden hesabınızı görün.” Buyrulmuştur. Hesap ve sual kulun nispetlerinedir. Bir kimse, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle nispet varlığını fena eder ve Rabbine vasıl olursa, cehaletle var zannettiği cümle nispet varlığından kurtulup ‘ölmeden evvel ölüm’ sırrına vakıf olur. Böyle bir kul, günah ve haramın her türlüsünden uzak olup bunları işlemez, Allah’ın emir ve yasaklarına kesinlikle uyar ve ahkama riayet eder. İşte böyle bir kimsenin, işlemediği için günahı olmaz. İşlediği sevabı ise nefsini cennet nimetlerinden lezzetlendirmek için yapmayıp; ilahi sevgilisi olan Allah emrettiği için yapar ki, makamat-ı tevhid irfaniyetiyle Hakk’a arif olduğu için yaptığı sevap ve iyilikleri Hakk’a nispet eder. Böyle Arif ve ehli kemalin hesap, mizan için sevap ve günahı olmaz. Allahualem.

Budur mü’mine Burak kuş gibi geçer Sırat
Nar-ı nirandan beraat de Lailaheillallah

Ahiretteki cennet nimetleri mazhariyeti ve cehennemden nefsini korumak amacıyla olan kulluk, ehl-i nefsin kulluğudur. Tevhidi hakiki ile ruha mensup olan Arif ve ehli kemalin kulluğu ise, Hak vuslatıdır. İşte Budur mümine Burak... sözünün manası: Lailaheillallah’ın hakikatine eren mümin, nefsini ahiret nimetlerinden lezzetlendirmek ve cehennem azabından halas etmek için kulluk yapmaz. O, Burak olan ilahi aşk mazhariyetiyle, tevhid-i hakiki keşf-i irfaniyetiyle Arif olup, dünyada, ahirette ve cümle alemlerde hep Hakk’a vuslat keyfiyetiyle yaşadığından; soru, hesap ve cehennem ateşinden beraata mazhar olur demektir.

Cehl-i Süfyan’ın kaçar irfanın kanat açar
Dost iklimine uçar de Lailaheillallah

Ebu Süfyan, Hz. Hamza’nın ciğerlerini söktürüp de yiyen Hind’in kocası olup, Muaviye’nin de babasıdır. Ehlibeyt’i Kerbela’da şehit eden Yezid’in dedesidir. Ebu Süfyan’ın ömrünün tamamına yakını, Hz. Peygamber Efendimize karşı mücadeleyle geçmiştir. Kızı Habibe iman edip Hz. Resulullah’la evlenmiştir ve müminlerin annesi olmuştur. Ebu Süfyan, kızı Habibe validemizin evine girmek istediğinde, Habibe validemiz “Sen pissin, murdarsın, bu eve giremezsin!” diyerek onu koğmuştur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de “…müşrikler pistir.” (Tevbe, 28) buyrulur.
Cehl-i Süfyan sözü ise; hidayeti Nur-u Muhammed’in zahir olduğu mekteb-i irfan meclisinden, zikr-i daim ve tevhid-i hakiki ariflerinden kişiyi uzaklaştıran, cümle zan ve vehimlerden oluşan anlayışlardır. Bu itibarla “Lailaheillallah’ın hakikatine arif olursan, seni mekteb-i irfandan ve evlad-ı Resul olan tevhid-i hakiki ariflerinden alıkoyup uzaklaştıran, Cehl-i Süfyan’ın olan körlük ve taassubun senden kaçar gider. Sen O zaman, tevhid-i hakiki irfaniyet ve aydınlığına kavuşursun. O irfaniyet seni, dost olan Rabbine yükseltip kavuşturur.” buyruluyor.

Fehmi’ye haldaş budur yolunda yoldaş budur
Dilinde dildaş budur de Lailaheillallah

Lailaheillallah’ın hakikat-i sırrına ulaşan bir kulun nispeti varlığı kalmaz, o kul;  Allah’ın varlığıyla var olup, arif ve kamil bir insan olur. Bu itibarla, Arifibillah Fehmi Efendi Hazretleri “Benim kulluğum, tevhidin hakikati aydınlığıyla yürüyüp, konuşmak ve hallenmektir.” Diyor.
Allah, her şeyin en iyisini bilendir.

Hiç yorum yok: