9 Ağustos 2011 Salı

Firkatin narına yandım ya Resulullah medet

Firkatin narına yandım ya Resulullah medet
Vuslatın aşkıyla doldum ya Resulullah medet

Kur’an-ı Kerim’de buyruluyor: “De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici ve çok merhametlidir. Şunu da söyle: Allah’a ve resulüne itaat edin…” (Al-i İmran, 31-32) İşte bu ayetler bize, Allah’ı seviyorsak Hz. Resulullah’a uymayı ve O’na tabi olup, O’nun tabiatından olmamızı beyan ediyor. Hz. Resulullah’a itaat etmek, ona uyup, onun tabiatından olup, ona kavuşmak için, Hz. Peygamber Efendimizi bulmak gerektir. Bu buluşma, ehl-i zahirin iman-ı taklitle; Hz. Muhammed (sav) Emine validemizden doğdu, Abdullah’tan oldu, 63 yıl yaşadı ve bu alemden göçtü, anlayışıyla olmaz. Peygamber Efendimizi böyle iman-ı taklit gibi bilmek, Hz. Peygamberi sadece unsur ve beşer yönüyle bilmektir. Bu inanç taklittir, hakiki değildir. Hz. Resulullah Efendimizi hakiki olarak bilmek ise, hazır ve mevcut olarak bilmektir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimizin varlığı, sadece unsurdan ibaret değildir.
Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri: “Hz. Resulullah’ın üç vücudu vardır: 1. Vücud-u nuraniyesi, 2. Vücud-u misali, 3. Vücud-u unsurudur.” Diyor. Hz. Resulullah’ın unsur varlığı, Mekke’de Emine’den doğan, Abdullah’tan olan, 63 yıl yaşayıp Medine’de bu alemden göçen vücududur. Misal vücudu ise, her kim Hz. Peygamberi rüyasında görür ise o gördüğü Hz. Resulullah’ın misali vücududur. Nurani vücudu ise, görünen bu alemin ve tüm alemlerin aslıdır ki, hadis-i şerifte “Allah evvela benim nurumu yarattı” buyrulmuştur. Bu beyandan da anlaşıldığı gibi Hz. Peygamber Efendimizin vücud-u nuraniyesi, cümle alemin halkiyetinden evvel olup, her zamanda ve halen cümle alemin aslıdır. Çünkü Cenab-ı Hak kudsi hadiste “Sen olmasaydın, sen olmasaydın alemleri yaratmazdım.” buyurmuştur. Bu itibarla Hz. Resulullah Efendimiz vücud-u nuraniyesiyle, cümle alemde mevcut olup, her zaman sağdır, diridir. Bu müşahedeye ulaşıp vücud-u nur-u Muhammed’e mazhar olmak için, meslek-i Resule dahil olup, hidayet-i nur-u Muhammed irşadıyla evlad-ı Resule karışmak gerektir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz “Selman bendendir, ben Selman’dan.” Buyurmuştur. Yani Selman kendine mahsus değerleri bıraktı, telkin ve tebliğe uyarak benden oldu. Îman, irfaniyet, ahlak ve tabiat olarak Selman’da ben zahir oldum, demektir.
Bu marifet ve ruhaniyete mazhar olan başka sahabeler de vardı ve bu sahabelerle soyca her hangi bir şekilde akrabalığı olmadığı halde Hz. Peygamber Efendimiz; bu sahabeler için de “Ehl-i Beytimdir / ev halkımdandır.” buyurmuşlardır. Bunlar, manevi Ehl-i Beyt ve evlad-ı Resuldürler.
Vücud-u nur-u Muhammed’e mazhar olup, onu müşahede etmek için, meslek-i Resule dahil olup hidayet-i nur-u Muhammed irşadıyla evlad-ı Resul’e karışıp, manevi evlad-ı Resul olmakla mümkündür. Çünkü böyle manen evlad-ı Resul olanlar geçmişte, gelecekte ve bugün dahi mevcuttur. Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Muhammed Allah’ın resulüdür, onunla beraber olanlar inkarcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde görürsün, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince yüzlerinde secde eseri vardır. Bu onların Tevrat’taki nitelikleri. İncil’deki nitelikleri de şöyle; tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş, filiz kalınlaşıp gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları imrendirsin…” (Fetih, 29) beyanı vardır. İşte bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber Efendimizin varlığı, unsur bedenle zuhurundan evveldir. Çünkü Tevrat Hz. Peygamberin unsur bedenle bu alemdeki zuhurundan yaklaşık 1200, İncil ise 600 yıl öncedir. Ayette Hz. Muhammed’le beraber olanların, yani evlad-ı Resul’ün Tevrat’ta da aynı Kur’an’daki gibi olmak üzere, İncil’de ise ekinle misallendirilip vahyedildiği ve onların vasıfları olarak da rüku ve secde edip Allah’tan hoşnutluk dilemeleri ve yüzlerinde secde izi / alameti taşımaları beyan ediliyor. Bu itibarla Hz. Muhammed (sav) ile beraber olan evlad-ı Resul, bu vasıflarla geçmişte olduğu gibi, her zamanda ve bugün dahi hazır ve mevcuttur.
Evlad-ı Resul’ün vasfı olan rüku ederek secdeye kapanmaları, Allah’tan hoşnutluk istemeleri ve yüzlerindeki secde izinin / alametinin anlamı ve hikmeti ise şöyledir: Rüku; kulun, vahdetin kesret-i zuhuruna kavuşması irfaniyetiyle boyun eğip Rabbini tesbih edip övmesidir. Secde ise kulun, gerek vahdet, gerek kesret tecellilerine vakıf olarak Allah’ın karşısındaki yokluğunun  marifet ve kemalatıdır. Çünkü ayette “Secde et ve yaklaş.” (Alak, 19) Hadis-i şerifte ise “Kulun Allah’a en yakın olduğu an, secde anıdır.” buyrulmuştur. Bu rüku ve secde irfaniyet ve kemalatıyla teçhiz olup, cümle tecelliye arif olan evlad-ı Resul, fenafilah yokluğuna ulaşmış olan kulluklarında Allah’tan daima hidayet hoşnutluğunun zuhurunu isterler. Her zamanda ve bugün dahi evlad-ı Resulün simalarında / yüzlerinde bu marifet ve kemalat zahir olup ışıldar ve parlar, bunların yüzlerindeki secde izi işte bu irfaniyet ve kemalattır. Ki, bunlar ehl-i tevhid-i hakiki arifleri ve ehl-i kemal tarafından tanınıp bilinirler. İşte hidayet-i nur-u Muhammed’in her zamanda ve bugünkü mazharı evlad-ı Resul-ü manevi olup, Hz. Resulullah Efendimizin vücud-u nuraniyesi bu kemalat ve ruhaniyette mevcuttur. Bu itibarla manen evlad-ı Resul olan Fehmi Efendi Hazretleri: “Ya Resulullah, senden ayrı olmak bana nardır, ateştir. Ya Resulullah, sana kavuşup seninle beraber olmanın muhabbet ve aşkıyla doluyum. Nur-u vücuduna vasıl olmamda bana yardım et. ” diyor.
Nice takat getirir ol can senin medhin duyar
Yandı gönlüm külhan oldu ya Resulullah medet

 Fehmi Efendi Hazretleri “Senin her zamanda mevcut olan vasfını, methini, muhabbetini canında / ruhunda duymuş ve bulmuş kimsede nasıl takat ve derman kalır ki, benim gönlüm, vücud-u nur-u Muhammed’e vuslat aşkı ateşine mekan oldu, Ya Resulullah.” diyor.

Ruz u şeb ağlar dururum çağırırım el’aman
Bab-ı lütfundan kerem kıl ya Resulullah medet

Hz. Resulullah buyurdu ki: “Allah beni nurundan, müminleri de benim nurumdan yarattı.” Burada ifade edilen nur, hidayet nurudur. Hz. Pir “Hidayetin baş mazharı Hz. Resulullah Efendimizdir. O’nun temsilcileri ise alimler ve kamil mürşitlerdir.” diyor.
Fehmi Efendi Hazretleri “Senin nur-u hidayetine o kadar muhtacım ki, gece ve gündüz çağırırım. İkram kapından bana ihsan et, ikram et.” diyor. Burada ifade edilen ikram kapısı, mürşid-i kamil ve onun meclisidir. Hidayet-i nur-u Muhammed orada zahir olur. Bu itibarla hidayet-i nur-u Muhammed mazhariyeti olmadan yapılan kulluk nakıstır, eksiktir. Gerçek kulluk ise ancak kulun hidayet-i nur-u Muhammed mazhariyetiyle yaptığı kulluktur. İşte böyle bir kulluk mazhariyeti için Fehmi Efendi Hazretleri, Hz. Resulullah Efendimizden medet, yani lütuf ve yardım istiyor.
Dert senin derman senindir yoluna bunca keda
Onun için can verirler ya Resulullah medet

Kur’an’da: “O Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha dost, daha yakındır…” (Ahzab, 6) buyrulmuştur. Hz. Resulullah Efendimiz Hakk’ın hidayet zuhurunun baş mazharı olup, davet ve tebliği hep bu hidayettir. Cümle müminler bu hidayete mazhar olmak için dertlenirler ve bu hidayet mazhariyetiyle derman bulurlar.  Müminler hidayet-i nur-u Muhammed yolunda kulluk yaparak, bu yolun kölesi olurlar, gerek zahiren gerekse batınen hidayet-i nur-u Muhammed uğrunda can, baş verirler ve şehit olurlar. 

‘Men raani’ sırrına vakıf oluptur aşıkan
Cümlenin muradı sensin ya Resulullah medet
Kur’an-ı Kerim’de iki türlü imandan ve müminden bahsediliyor: Biri umumi olarak iman-ı taklit ve istidlal / delillerle iman edip de mümin olanlardır, diğeri de gerçek iman ile gerçek / hakiki mümin olanlardır. Ki, bunları Kur’an “Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rablerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfal, 2) “İşte gerçek / hakiki mümin olan onlardır…” (Enfal, 4) ayetlerindeki beyanla tarif edip vasıflarından bahsediyor. Başka bir ayette ise “Ey iman edenler, iman edin…” (Nisa, 136) buyrulur. Bu ayetteki mana şöyledir: Ey iman-ı taklit ve istidlal ile iman etmiş olan müminler, hakiki / gerçek imana ulaşan mümin-i hakiki olun demektir. Çünkü ancak iman-ı hakikiye ulaşan gerçek müminler Rabbini görüp, müşahede ederler. Hakiki iman ile mümin olup Hakk’ı görüp müşahede etmek için, hidayet-i nur-u Muhammed’e mazhar olmak gerektir. Bunu beyanla, Peygamber Efendimiz “Men ra’ani fegad real Hak / Beni gören Hakk’ı görür.” Buyurmuştur. İşte Hakk’ı görüp, O’na kavuşmak için hidayet-i nur-u Muhammed mazhariyeti gerektiği için, meslek-i Resuldeki cümle aşıkların muradı, nur-u Muhammed mazhariyetidir. Allahualem.

Nefsimin kesret-i cürmünden yüzüm daim siyah
Günbegün artmakta isyan ya Resulullah medet

Bir kimse kul olmak itibarı ile acizdir. Tesir altındadır. Beşer yönüyle imkan alemi olan tabiatın tesiriyle müteessirdir. Bu itibarla kul daima günaha, isyana aday ve müsaittir. Bunu beyanla Hasan Fehmi Hazretleri ‘Ben acizim, hataya, günaha, isyana müsaidim. Bana yardım et ya Resulullah.’ diyor.

Bin haya ile kapında Talibi şefkat umar
Eyle ihsan kıl şefaat ya Resulullah medet

Kur’an-ı Kerim’de “O’nun katında bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz.” (Sebe, 23) buyrulmuştur. Bu ve benzeri ayetlerden de anlaşılacağı gibi,  şefaat Allah’a aittir. Ancak Allah’ın izin verdikleri şefaat edebilir. Yine Kur’an’da “Onlar için dua et, çünkü senin duan onlar için bir sükunettir / güvendir…” (Tevbe, 103) buyrulmuştur.
İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri ‘Bu ayetle Hz. Resulullah Efendimize şefaat yetkisi verilmiştir.” diyor. Aciz olan kul, günah, isyan ve hataları için şefaate muhtaçtır. Gerek bu alemde, gerekse alem-i ahirette, ancak Hz. Resulullah Efendimiz şefaat eder. Velhasıl kul hata ve kusurdan ari olmayıp; hata, kusur ve acizliğiyle kuldur.
Fehmi Efendi Hazretleri: “Çok utanıyorum, kapından şefkat bekliyorum, bunun bedel ve karşılığını ödeyemem, bana ancak sen şefaatinle ihsan edersin. Bu alemdeki şefaatini ve büyük gün olan ahiretteki şefaatini benden esirgeme, ya Resulullah!’ diyor.
Cenab-ı Hak, cümlemizi Hz. Resulullah Efendimizin dünya ve ahiret şefaatine mazhar kılsın.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

AMİN. HU