14 Ağustos 2011 Pazar

Gel ey kardeş sen de gafletten uyan

Gel ey kardeş sen de gafletten uyan
Mümin olan durmaz zindan içinde

Hazreti Peygamber Efendimizin “İnsanlar gaflettedir, öldükleri zaman uyanırlar.” Buyurması üzerine sahabe “Ya Resulullah, gaflette olmak zarardır. Bu zarardan kurtulmak için ne yapalım?” dedi. Hz. Peygamber Efendimiz de cevaben “Ölmeden evvel ölün. Ben size ölmeden evvel ölmüş fakat sizler gibi yiyip içer, gezer ve alışveriş yapanlardan birini göstereyim: Ebu Bekir’e bakın, o onlardandır.” buyurmuşlardır.
Gaflet, uykudur. Uyuyan kimsenin kendinde ve etrafında olan biten gerçeklerden haberi olur mu? Olmaz. Uyuyanın önce uyanması gerekir ve ancak uyandıktan sonra kendinde ve etrafındaki olan biteni görür. İşte burada ifade edilen gaflet, bizim kendimizde ve cümle alemde mevcut olan Rabbimizi görmemize ve Rabbimize kavuşmamıza mani, engel olan cehalet uykusudur.
Cahil kimsede gayriyet ve masiva hakim olup, o hep bunlarla meşgul olur. Masiva dünyadır. Dünya ise, kulu Rabbinden ayıran her şeydir. Hadis-i şerifte “Dünya kafirlere cennet, müminlere zindandır.” Buyrulmuştur. Bu itibarla bir mümin, cehalet uykusundan zikr-i daimle uyanıp, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle gayriyet olan dünyayı terk etmezse, makam-ı insanın felah ve mutluluğundan mahrum olur. Böyle bir mümin rahatsız ve mutsuz olup, ağyar olan dünyası ona zindan olur. Bunu beyanla “Ey mümin kardeşim, seni gaflet uykusundan uyandıracak olan zikr-i daime mazhar olmaya bak. Gayriyet, masiva olan dünya sana zindandır, orası senin olman gereken makam değildir.” buyruluyor.

Yakıp varlık dağın şöyle merd ol kim
Gerdanı kan eyle irfan içinde

Hz. Resulullah’ın İbn-i Abbas’a “Vücudunu kayırma” demesi üzerine İbn-i Abbas “Ya Resulullah, vücudum kusur mudur?” dedi. Hz. Resulullah Efendimiz de “Vücud gibi günah olmaz.” buyurmuştur. Burada ifade edilen vücut, cehaletle var zannettiğimiz nispet varlığımızdır. Allahualem. İşte bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Gayriyet olan varlık dağını, aşk-ı ilahi mazhariyetiyle yakıp yok etme mertliğini göster de, gerdanı kan eyle, yani nispet vücut varlığını tevhid-i hakiki irfaniyetiyle fena et, kurban et.” diyor.

Benlik ile Hakk’a tuğyan eyleme
“La tüşriku” dedi Kur’an içinde

Kur’an-ı Kerim’de “va’büdullahe ve la tüşriku… / Allah’a ibadet edin. O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın…” (Nisa, 36) buyrulmuştur. Hz. Peygamber Efendimiz ise “Şirk ikidir: Biri açık, diğeri gizlidir. Ben ümmetimin gizli şirkinden korkarım.” demiştir. İşte Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi biri açık, biri gizli olmak üzere iki türlü şirk vardır. Açık şirkin çaresi “Lailaheillallah Muhammeden Resulullah” demek olan kelime-i tevhittir. Her kim ki, kalb ile inanıp dil ile tevhidin kelimesini söylerse açık şirkten kurtulur; fakat gizli şirkten kurtulmaz. Gizli şirkten kurtulmanın çaresi ise, zikr-i daim uyanıklığı ve tevhid-i hakiki irfaniyetine ulaşmaktır. Ancak bu irfaniyet, kulu tevhidin hakikatine ulaştırır ve gizli şirkten kurtarır. Velhasıl mekteb-i irfanı bulup tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olmayan kimse, cehaletle kendinin ve alem-i halkın nispet varlığı, benliği var zannederek gizli şirk işleyip, Kur’an’ın “şirk koşmayın” emrine uymamış ve tuğyan etmiş olur. Vesselam.

Mevla’yı ararsan zahirde ara
Göresin Anka’yı ol Kaf içinde

Büyüklerimiz Kaf dağının, dağların en yükseği olduğunu söylemişlerdir. Anka’nın ise Kaf dağına çıkabilen ve orada yaşayan bir kuş olduğunu haber vermişlerdir. Kaf dağı, mazhar-ı celal olup, Rabbin cemal yüzünü örten tüm nispet varlıklardır, yani cehaletle var olduğunu zannettiğimiz kendi varlığımız ve cümle alemin varlığıdır. Anka ise, bizim kendimizde ve alemin varlığında mevcut olan Rabbin cemal yüzüdür. Mevla dost demektir, Mevla cemal mazharı olup, Rabbin cemalinin açığa çıktığı mahaldir. Ki, zamanın İnsanı kamili’ni remzeder. Bu itibarla her zamanda mevcut ve var olan Mevla mazharı olan kamil’i bulunamaz zannetme, Mevla’yı zahirde yani cümle varlığın mevcudiyetinde ara bul. Çünkü ancak Mevla’yı bulmakla, Kaf celali olan cümle nispet varlıkta zahir olan cemal Anka’sı, yani Rabbin cemal yüzü gözükür. Demektir.

Balıklar ummanı arayıp gider
Nice görsün kendin umman içinde

Bir zaman balıklar toplanmış sohbet ederlerken derler: “Duyarız ki, deniz adında bir su ülkesi varmış, acaba bileniniz var mıdır, bu deniz denilen su ülkesi nerdedir ve ona nasıl gidilir?” İçlerinden biri “Bunu bilse bilse ancak büyük balık bilir, bir de ona soralım.” demiş ve büyük balığa gidip denizi sorduklarında: “Siz bana, denizin yani suyun olmadığı bir yer gösterin de ben de size o ülkeden bahsedeyim.” demiş.
İşte kendimizin ve cümle alemin varlığında mevcut olan Hakk’ın varlığı; denizin balıkları ihata edip, kuşatması gibi bizi kuşatmıştır. Bu itibarla “Sen de balıkların uzaklarda deniz araması gibi Hakk’ı mevhumda ve kendinden uzakta arama, mevcutta, kendi nefsinde arayıp da bul. Bu müşahedeye ulaşman için, balıkların büyük balığa gidip danışmaları gibi, sen de zamanın mürşid-i kamilini ara bul ki, onun irşadıyla sen, kendi nefsinde ve cümle alemde Hak’tan başka bir varlık olmadığını görürsün.” demektir Çünkü Kur’an’da ”…Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır…” (İsra, 60) “…O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir…” (Hadid, 4) buyrulmuştur.

Hakikat güneşi doğmuş üstüne
Nice görsün şemsi sehab içinde

Şems güneş, sehab ise, bulut demektir. Güneşin aydınlığı açık havada olur. Bulutlu havada güneş aydınlatır mı? Aydınlatmaz. Çünkü bulut güneşe engel olur ve güneş mevcut olduğu halde görünmez. Hz. Peygamber Efendimiz “Rabbiniz apaçıktır. O’nu örtecek bir şey yoktur.” buyurmuştur. Bu itibarla “Cehalet ve zan bulutları olan kimse, kendi varlığında ve cümle alemde mevcut ve apaçık olan Rabbine nasıl kavuşup da Rabbini görsün? Görebilir mi? Göremez. Çünkü cehil ve zanlarından oluşan bulutlar, ona engel ve perde olur.” buyruluyor.

Gel ey Fehmi sen de Hakk’ı fehmeyle
Gör ne cevherler var vicdan içinde

Cenab-ı Hak, bir hadisi kudside “Ben yerlere göklere sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım.” buyurmuştur. Vicdan, gayriyetten, masivadan arınmış ve Cenab-ı Hakk’ın evi olmuş, içerisinde Allah’tan başka hiç bir şeyin olmadığı bir gönüldür / kalbtir. İşte böyle bir vicdanla mümin olan kul, her bir tecellide Cenab-ı Hakk’ı görür, bu yüzden bütün tecelliler ona cevher olur. Çünkü her tecellide Rabbin yüzü olan cemal ile zevklenir. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, kendini muhatap ederek bizlere “Hakk’a arif ol ve öyle bir kemalat elde et ki, sen de ehl-i vicdan olup, her tecellide Rabbin cemaliyle müşerref olmanın ilahi zevkine mazhar ol.” diyor.



Hiç yorum yok: