23 Ağustos 2011 Salı

Ey şeyda-yı Hak de Allah Allah

Ey şeyda-yı Hak de Allah Allah
Ver kalbe berrak de Allah Allah

Kur’an-ı Kerim’de “Biz gökleri, yeri ve arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.” (Duhan, 38-39) buyrulmuştur. Kudsi hadiste ise Cenab-ı Hak “…bilinmekliğimi muhabbet ettim, halkı yarattım.” Diyor. İşte bu ilahi beyanlar, kulun halkiyetinin / yaradılışının, yüce gayesinin Hakk’ı bulup da O’na kavuşmak olduğunu söylüyor. Hadis-i şerifte “…kalbin cilası zikrullahtır.” Buyrulur ki, bu beyandan açıkça anlaşıldığı gibi, bir kalb ancak zikrullahla cilalanıp berrak olur. Bu itibarla “Ey yaradılışının gayesi zikrullah ve Hakka kavuşmak olan kul, senin kalbin ancak zikrullah ve fikrullahla parlayıp berraklaşır.” demektir.
                                    
Leyl ü neharda her bir zamanda
Cümle mekanda de Allah Allah

Leyl ü nehar, gece - gündüz demektir. Gecede ve gündüzde, her yerde, her zamanda ve her bir mekanda, Allah’ı Allah ile, yani uluhiyet makamının ismi olan Allah’ı, ism-i celal olan Allah’la zikretmek gerektir. Çünkü Kur’an’da “Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardına gelişinde gönül ehli için çok ibretler vardır. Gönül ehli o kişilerdir ki; ayakta, otururken, yatarken hep Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler…” (Al-i İmran, 190-191) buyrulmuştur. Mevlid-i Şerif’te Süleyman Çelebi Hazretlerinin de:

Allah adın zikredelim evvela
Vacip oldur cümle işte her kula

dediği gibi Allah’ın kullarından yapmasını istediği ve Kur’an-ı Kerim’de emredilen zikrullah, daim zikirdir. Çünkü nefes alıp da yaşayan bir kul, ya ayaktadır ya oturur ya da yatar. Yaşayan bir insanın başka bir pozisyonu olur mu? Olmaz. Demek ki bir kul, hangi zaman ve mekanda olursa olsun, onun hiç bir faaliyet ve pozisyonu zikr-i daime engel değildir. Çünkü ayette “Seçkinlerden, erlerden öyleleri vardır ki; ticaret yaparlar. Onların ticaretleri Allah’ı anmalarına, namazı kılmalarına, zekatı vermelerine engel değildir…” (Nur, 37) Buyrulur. Bu ayette beyan edilen alış verişten maksat, kulun tüm beşeri faaliyetleridir; yani tüccarın ticareti, memurun memuriyeti, ev hanımının ev işleri, çiftçinin ziraatı vb. hiç bir beşeri faaliyet ve mekan zikr-i daime mani / engel olmaz. Bunu beyanla “Gece ve gündüz her zaman ve mekanda Allah de.” buyruluyor.

Zakir ol Hakk’a fikretme başka
Arif ol Hakk’a de Allah Allah

Zakir, zikreden demektir. Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri ‘Kalbi zikir, daim zikri hasıl eder.’ diyor ki, her kim kalbi zikre devam ederse, daim zikre mazhar olur. Her kim ki daim zikre mazhar olursa, o kul Rabbine vasıl olup, arif ve kamil bir insan olur. Bunun başkaca bir yolu yoktur. Bu itibarla “Allah’ı zikret, tefekkür et ki, Hakk’a arif olasın.” buyruluyor.

Hu dolu camdan iç dost elinden
Aksın dilinden de Allah Allah

Hu, Cenab-ı Hakk’ın gayb-ı mutlak ismidir. Hak gayb-ı mutlak hüviyeti / kimliğiyle cümle alemlerde mevcut olup, Hu tecellisiyle her yerdedir. Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri “uluhiyet, hüviyet tahtında mündemiçtir.” diyor. Yani Allah olan uluhiyet makamı, gayb-ı mutlak olan hüviyet makamının içindedir. Çünkü Hu olan gayb-ı mutlak hüviyet sırf zattır. Kul, kendi yokluğunda zat-ı ilahiye vuslat etmedikçe kamil ve arif olamaz. ‘Hu dolu camdan / kadehten iç dost elinden’ sözü ise;  salikin, kamilin irşadıyla zat-ı ilahi tecellisine mazhar olmasıdır. Bu itibarla “Dost, zamanın kamil mürşididir ki, onu bul, zikr-i daim uyanıklığıyla Hu, yani gayb-ı mutlak olan ilahi zata vuslat kemaline ulaş” buyruluyor.

Bülbül ol seste çağır kafeste
Her bir nefeste de Allah Allah

Kafesteki bülbül daima asıl vatanın hasretiyle öterek, çığırır. Çünkü bülbül kafeste hürriyetten mahrumdur. Onun hürriyeti, kafesinden uçup vatanına kavuşmasıdır. Bir kulun kafesi ise, onun cehaletle kendine ve cümle aleme nispet ettiği varlıklardır. İşte bu varlıklara mustakil vücut nisbet etmesi, kulu, vatan-ı asliyemiz olan Cenab-ı Hak’tan ayırarak ona kafes olur. Hz. Peygamber Efendimiz. “Vatan sevgisi imandandır.” buyurur ki, burada beyan olunan ‘vatan’ kulun asli cevheri olan Hak varlığıdır. Başka bir hadis-i şerifte ise ‘Dünyada gurbetçi olun.’ Deniyor. Peygamber Efendimizin bu beyanı; Cehaletle sana dünya olan kendine ve aleme nisbet ederek bu tabiat aleminden nefsinle tattığın lezzetlere takılıp kalma, senin asli vatanın cenabı Hakk’ın varlığıdır Sen bu alemde geçicisin, misafirsin, sen burada gurbetçi olduğunu bil ve asli vatanın olan Rabbini ara ve ona vasıl ol, demektir. Çünkü bir kulun hürriyeti, huzur ve mutluluğu, ancak asli vatanına, yani Rabbine kavuşmasıdır.  Kulun buna mazhar olmasına engeli, yani kafesi, onun cehaletle var olduğunu zannettiği kendinin ve cümle alemin nispet varlığıdır.Bu itibarla “Asıl vatanın olan Rabbinden seni ayıranın,yani kafesinin nisbet varlığın olduğunu bil. Her nefeste zikr-i daim uyanıklığı ile bu kafesten kurtulup, vatanına yani Rabbine kavuşma hürriyetine ulaş” demektir.

Fiilin et zail Hak olsun fail
Gör Hakk’ı zahir de Allah Allah

Cenab-ı Hak, zatı ile evveldir, sıfatları ile batındır, esması ile ahirdir, fiilleri ile zahirdir. Bu itibarla zahir olan, yani apaçık görünen Hakk’ın fiilleridir. Çünkü Kur’an’da ‘..işlerin tümü Allah’ındır...’ (Ra’d, 31) Başka bir ayette ise ‘sizi ve fiilinizi yaratan Allah’tır.’ (Saffat, 96) buyrulur. Her kim zikr-i daim uyanıklığıyla, tevhid-i ef’al makamının müşahedesine ulaşırsa, o kimse kendine ve aleme nispet ettiği cümle fiilleri, fena-yı ef’al müşahedesiyle fena edip, her fiilde failliği ile zahir olan Rabbini apaçık görür. Bunu beyanla “Kendine nispet ettiğin fiillerini fena-yı ef’al müşahedesiyle terk et, çünkü kendindeki ve alemdeki her fiilde failliği ile zahir yani apaçık olan Hakk’ı müşahede et.” demektir.

Ol Fehmi zakir kalb olsun tahir
Konsun misafir de Allah Allah

Cenab-ı Hak, kudsi hadiste “Ben yerlere göklere sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım.” buyurmuştur. Mümin kulun kalbinin misafiri Allah’tır. Bir kulun kalbinde eğer zikr-i daim olmazsa, o kalbde gayriyet, masiva muhabbeti galip ve hakim olur ki, kalbin kiri bunlardır.
Bu konuda Hz. Resulullah Efendimiz “Kalbler demir gibi paslanır, demir nasıl cilalanırsa kalbin cilası da zikrullahtır.” buyurmuştur. İşte hangi mümin kulun kalbi zikr-i daime mazhar ve aşina olursa, onun kalbinde gayriyet ve masiva muhabbeti kalkar ve o kalb zikr-i daimle tahir, yani tertemiz olur. Allah, ancak böyle bir mümin kulun kalbine misafir olur. İşte Fehmi Efendi bunu beyanla kendini muhatap ederek bizlere “Zikr-i daimle Allah’ı zikret ki, kalbin tahir, yani tertemiz olup, Rabbin sana misafir olsun.” diyor. Allahualem.

Hiç yorum yok: