23 Ağustos 2011 Salı

Gelin derviş olalım ilm-i irfan bulalım

Gelin derviş olalım ilm-i irfan bulalım
Zikre meşgul olalım de Lailaheillallah

Tevhid ikidir: Biri tevhid-i şer'i, biri tevhid-i hakiki. Tevhid-i şer'i; ehl-i şeriatın tevhididir ki bunlar “Lailaheillallah Muhammeden Resulullah” derler ve tevhidin kelimesini kalb ile tasdik edip dil ile söyleyerek tevhid ederler. Biri de tevhid-i hakiki ehilleridir ki; bunlar “Lailaheillallah muhameden resulullah”kelimesinin iç yüzünü, Ruh-u Muhammed mazhariyetiyle Muhammedi bir kulluk ile araştırırlar ve tevhidin hakikati ile meşgul olup, tevhid mertebelerinin irfaniyetiyle tevhidin hakikatine ulaşanlardır. İşte gerçek derviş olan kimse, zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olandır ki, bunlara derviş derler. Bu itibarla Hasan Fehmi Hazretleri “Biz de derviş olalım, zikr-i daim ve tevhidin hakikati ile meşgul olalım.” diyor.

Emreder Kur'an’da Hak ‘fezküruni’ dedi bak
Oku ondan bir sebak de Lailaheillallah

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “fezküruni ezküruküm… / Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara, 152) buyurmuştur. Eğer salik zikr-i daime sadık olursa, zikrullah muhabbetine mazhar olur ki kulun zikri, zikrullaha gayretidir. Zikrullah’la Muhabbetullaha mazhar olması ise, Hakk’ın kulu zikretmesidir. Başka bir ifadeyle ise, her kim ki, kalbi zikre aşinadır, onda zikr-i daim hasıl olur, her kim ki daim zikre mazhar olursa o kimse Rabbine vasıl olur ve onun müşahedesinde ancak, zikir, zakir ve mezkur bir olur. Yani anmak, anan ve anılan arasında fark kalmaz. Allahualem.

Zikredenler mest olur Allah ile dost olur
Her murada rast olur de Lailaheillallah


Hadis-i Kudside: “Melekler sordular: Ya Rabbi senin dostların kimdir? Ne yaparlar? Cenab-ı Hak buyurdu ki; onlar beni zikredenlerdir. Melekler, Ya Rabbi zikreden dostların seni bilirler mi, görürler mi? demelerine karşı Cenab-ı Hak, bilmezler, görmezler dedi. Melekler yine, Ya Rabbi o dostların seni görselerdi ne yaparlardı? diye sormalarına Cenab-ı Hak;  Beni daha fazla zikrederlerdi. Melekler yine, Ya Rabbi onların yanlarında bazı kimseler var fakat onlardan değiller, diye sordular. Cenab-ı Hak; onların hatırına o kimseler de onlardandır.” Buyrulmuştur.
Kur’an’da ise “O kimseler gibi olmayın ki, Allah’ı unuttular da Allah da onlara nefislerini / kendilerini unutturdu. İşte fasıkların / yoldan çıkmışların ta kendileridir onlar.” (Haşr, 19) Başka bir ayette ise “Ey iman edenler mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Kim böyle bir şey yaparsa hüsrana uğrayan / asıl zarar edenler onlardır.” (Münafikun, 9) Başka bir ayette “Allah’ın zikrine karşı kalbleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. İşte onlardır açık bir dalalet / sapıklık içindekiler.” (Zümer, 22) buyrulmuştur.
Velhasıl zikr-i daimle meşgul olan kimse Allah'ın dostluğuna mazhar olur. Her kim ki Allah’ın dostluğuna mazhar olursa, o kimse kulluğun en büyük muradına erer. Çünkü Kur’an’da “Gözünüzü açın Allah’ın velileri / dostları için hiç bir korku yoktur. Mahzun da olmaz onlar.” (Yunus, 62) buyrulur.
Bülbül olan zar olur yanar içi nar olur
Sonunda gülzar olur de Lailaheillallah

Zikr-i daim ehli olan, bülbül gibidir; her nefeste zikreder. Kamil mürşidin misyonu, meslek-i Resul tebliği ve irşadıdır. Yani onun telkin ve irşadı, hidayet-i nur-u Muhammed’dir. Her kim, mürşid-i kamilin telkiniyle daim zikre mazhar olursa, o da Nur-u Muhammed hidayetine mazhar olur ve gül bahçesindeki güllerden olur, gülleşir, gül kokar. Yani evlad-ı Resule karışıp, manen evlad-ı Resul olur ve onda Muhammedi bir kulluk zahir olur, demektir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimizin mübarek kokuları gül kokusuydu. Teri dahi gül kokardı.  Bu itibarla gülü koklamak sünnet kabul edilmiştir.

Güle bülbül olalım bülbüle gül olalım
Doğru yolu bulalım de Lailaheillallah

Doğru yol, ilm-i tarikattır. Her kim ki, mürşid-i kamili bulur ve zikr-i daim telkinine mazhar olur da zikrullaha iman ederse, ancak o kimsenin ilmi tarikat ilmidir, kendisi de tarikat ehlidir. Çünkü zikr-i daimden başka hiç bir yol, kulu Rabbine vuslata götürmez. Bu itibarla, her kim ki zikr-i daime mazharsa o kimse tarikat ehlidir. Yoksa “Ben filanca büyüğün adıyla anılan yoldayım.” demekle tarikat ehli olunmadığı gibi; şu kadar esma çekmek, şu kadar nafile ibadet yapmak, rüyalarını şeyhe anlatmak, sakal, şekil, suret düzmek de tarikat ehli olmak değildir. Bunu beyanla “Gel zikr-i daim yolunu bulalım; bülbülün, gülün hasretiyle çığırdığı gibi zikr-i daimle meşgul olalım. Gül olan Nur-u Muhammed’in mazharı olup, biz de bülbül olanlara gül olalım.” buyruluyor.

Lafz-ı tevhid nedelim taklidi terk edelim

Sırr-ı tevhid bilelim de Lailaheillallah


Lafz-ı tevhid, iman edip, dil ile “Lailaheillallah muhahammeden resulullah” demektir. Îman üç kısımdır: 1.Taklit iman, 2. İstidlal / delilli iman, 3. Hakiki iman. Taklit iman ehli olan, kendisine anasından, babasından, hocasından tarif edildiği gibi takliden “Lailaheillallah ” der ve onun şuhudu takliden ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ kelimesinden ibarettir. İstidlal / delilli iman ehli ise, kelime-yi tevhidi dil ile söyler, kalb ile tasdik eder. Fakat onun şuhudu Allah’ın yarattıklarını delil yaparak, delil ile ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ deyip, yaratılmışı yaratandan ayrı zanneden bir anlayıştır. Hakiki iman ehli ise, Muhammedi bir kullukla daim zikir ve tevhid-i hakiki irfaniyetiyle Lailaheillallah dediğinde, onun şuhudu ‘Allah’tan başka mevcut yoktur’ müşahedesi ve marifeti olup, o Allah’tan gayrı görmeyendir. İşte Fehmi Efendi Hazretleri bunu beyanla, tevhidin lafzında / kelimesinde kalmayıp iman-ı taklidi terk edelim de,  iman-ı hakikiye mensup olup tevhid-i hakikinin sırrına erelim, diyor. Çünkü Kur’an’da “Ey iman edenler! iman edin…” (Nisa, 136) buyruluyor ki, bu ayetteki mana “Ey iman-ı taklit ve istidlal ile iman etmiş olan müminler, hakiki / gerçek imana ulaşan mümin-i hakiki olun.” demektir.

Nakşibendi şöhretin Melami’dir siretin
Talibi’nin zimmetin de Lailaheillallah

Nakşi, nakışı bilene, yani nakışa aşina ve arif olana denir. İşte bu görünen cümle varlık Cenab-ı Hakk’ın zat, sıfat, esma ve ef’al tecellilerinden başka bir şey değildir. Her bir tecellisinde Cenab-ı Hak tekliğini ilan etmiştir ve tecellileri eşsiz bir sanat eseridir, yani nakıştır. Her tecelli kendi zuhurunda Hakk’ın tekliğini taşır ve hiç biri diğerine benzemez. Hiç bir iş ve oluş böyle olmayıp, ancak Hakk'ın eser ve nakışı böyledir.
İşte Hakk’ın zat, sıfat, esma ve ef’al tecellilerine ve cümle tecellideki olan nakışına, ancak meslek-i Resul-ü Melamiyye telkin ve irşadıyla Melamiliğe ulaşanlar vakıf olur. Çünkü Melami, fenafillah irfaniyet ve kemalatına mazhar olmuş, kötü huyları terk edip iyi huylara bezenip, Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmış kimsedir. Bu itibarla meslek-i Resul-ü Melamiyye’de Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin üçüncü kuşak halifesi olan Hasan Fehmi Hazretleri “Benim Hakk’ın tecellilerindeki nakışına olan aşinalığım, marifet ve kemalinden hasıl olan zahirdeki nam ve şöhretim, siretimin Melamiliğe ulaşmış olup Melami olmamdandır. Benim kimlik mahiyetim, zimmetim budur.” buyuruyor.

Hiç yorum yok: