16 Temmuz 2011 Cumartesi

Doğdu ol şems-i hakikat, saldı aleme ziya

Doğdu ol şems-i hakikat, saldı aleme ziya
Feyzine mazhar olanlar, buldular hayyü’l beka

Allahualem, Fehmi Efendi Hazretleri, Resulullah Efendimizin zuhurunu kast ederek “O’nun zuhuru aynı güneşin aydınlığı gibi cümle alemi aydınlattı.” diyor.
Işık veren her bir şey, güneş doğduğu zaman güneşin ışığında kaybolur. Çünkü güneşin aydınlığı her bir ışık ve aydınlıktan daha parlak ve daha aydınlıktır. Bu itibarla, Hz. Resulullah Efendimiz, zuhuruyla insanlığı güneş gibi aydınlatıp yol göstermiş ve insanlığa ışık olmuştur. Hz. Peygamber Efendimiz, gelmiş geçmiş cümle peygamber ve evliyanın, güneş gibi en aydını ve en ziyalısıdır. Bu itibarla her kim ki, Nur-u Muhammed’in feyz ve aydınlığına mazhar olursa o kimse ölümsüzlüğe, ebedi diriliğe ulaşır.

Teşnedil olana sundu ilm-i ledün kevserin
Doğdu hikmet kalblerinde, buldular zevk-i feza

Mevlid-i Şerif’inde Süleyman Çelebi Hazretlerinin;

Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tevhid-i irfan kanıdır.

Buyurduğu gibi; Hz. Resulullah Efendimiz ilm-i ledün ve tevhidin memba-yı hazinesidir. Kur’an’da “Hiç kuşkusuz biz sana kevseri verdik…” (Kevser,1) Buyrulmuştur. Kevser, ebterliğin, yani sonu olan, kesikliğin zıddı olup ölümsüzlüktür, ebedi devamlılıktır. Bu kevser devamlılığına kul, ilm-i ledün, yani ilm-i tevhid irfaniyetiyle ancak ulaşabilir.
H. Fehmi Hazretleri “Her kim ki candan, samimiyetle ilm-i ledün, yani ilm-i tevhidin irfaniyetini isterse, o kevsere mazhar olur ve onların kalblerinde makamat-ı tevhid keşfiyle hasıl olan hikmetle, hudutsuz nihayetsiz bir zevk bulurlar.” diyor. Bunu beyanla Kur’an’da: “O, hikmeti dilediğine verir ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönül / kalb ehillerinden başkası düşünüp anlayamaz.” (Bakara, 269) Buyrulmuştur.

Merhaba ya Mustafa, ey nur-u alem merhaba
Merhaba ya kurrete’l ayn-i habib-i esfiya

Hz. Peygamber Efendimizin her isminin bir hikmeti olduğu gibi, Mustafa ismi; zat-ı ilahi mazhariyetiyle hasıl olan bir arınmışlığı ve safiyeti remzeder. Nur-u alem, cümle alemlerin ışığı aydınlığı demektir. Vücud-u Nur-u Muhammed (sav) her alemde mevcuttur; çünkü alemler Nur-u Muhammed’den yaratıldığından, alemler Nur-u Muhammed’in tafsilidir.
Merhaba, hazırda ve mevcutta olana denir. İşte H. Fehmi Hazretleri, ‘Mustafa’ve Nur-u Muhammed’ mazharıyetiyle hz Resulullah’ın bu alemdeki hazır ve mevcut olan zuhuruna merhaba diyor ve devamla “Sen bütün gelmiş ve geçmiş arınıp da safiyete ulaşmışların sevgilisisin, göz bebeğisin.” Diye sesleniyor.

Kenz-i Rahman’dır vücudun, sırr-ı hikmet sendedir
İlm u irfan bize bahşetti dilin ey dilküşa

Rahman, kemaldir. ‘Senin zuhurun cümle kemalatın hazinesidir. Eşyanın iç yüzünü bilmek olan hikmetin sırrı da sendedir. Senin ağzından zahir olup çıkan ilim ve marifet bizlere ihsandır, bağıştır, ey gönülleri açan sevgili!’ buyruluyor. Çünkü cümle peygamberler ve evliyalarda zahir olan marifet ve kemalat, Nur-u Muhammed mazhariyetiyledir. Vesselam.

Sen Habibullah olupsun sevmeyen kimdir seni!
Can feda etmiş yolunda yürür nice bin keda

Cenab-ı Hak, hadis-i kudside: “Ben gizlilikte bir hazine idim bilinmekliği sevdim, muhabbet ettim, halkı halk ettim (yarattım).” diyor. Halk, yaratılmış demektir. Kulun yaratılmasından maksat, Hakk’ın sevgisi / muhabbeti mazhariyetiyle Rabbine arif olmasıdır. Rabbine arif olduğu nispette kullar, Hakk’ın sevgisine / muhabbetine muhatap olur ve Cenab-ı Hak tarafından sevilir. İşte yaratılan / halk olan cümle kullar içinde, yaratılma gayesine en uygun kulluk kemali Hz. Resulullah Efendimizde zahir olduğundan, Allah’ın en ziyade sevgisine / muhabbetine o mazhar oldu. Habibullahlıkla, Allah’ın sevgilisi olmakla şereflendi.
Müminler, Hz. Resulullah’ın ahlak ve tabiatına uygun bir kul oldukları nispette Allah’ın sevgisine, muhabbetine mazhar olurlar ve Cenab-ı Hak’la karşılıklı sevişirler. Böyle kullar hakkında Kur’an’da “Onlar Allah’ı sever Allah da onları sever…” (Maide, 54) buyrulmuştur. Yine Kur’an’da “O peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakındır.” (Ahzab, 6) Buyrulur ki, cümle müminler Hz. Resulullah’ı severler. Hakiki / gerçek müminler ise, Nur-u Muhammed mazhariyetiyle Hz. Peygamber efendimizi canından, kendi nefsinden daha fazla severler. Bunu beyanla, Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer’e hitaben: “Ey Ömer, canından daha fazla sevmedikçe beni sevmiş olamazsınız.” Buyurmuştur.
İşte Fehmi Efendi Hazretleri de: “Sen Habibullah’sın, seni kim sevmez, seni canından aziz tutan binlerce aşığın yolunda kul ve köledir.” diyor.
Ruh-ı pakine varır, günde nice yüz bin sala
Sensin ol mürşid-i alem, sendedir derde deva

Kur’an’da “Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de O’na salat u selam edin ve teslim olun.” (Ahzab, 56) buyrulmuş olduğundan, Hz. Resulullah Efendimize selam edip, salavat getirmek Allah’ın emridir. Bu itibarla cümle İslam alemi, Resulullah Efendimize her zaman, her fırsatta selam eder, salavat getirir. Ehl-i şeriat, salavatı kelime olarak, hakikat ve mahiyetinden habersiz bir şekilde yapar. Fakat arifibillah ve ehl-i kemal, salavatın hakikati mahiyetine vakıf olarak salavat getirirler. 
Salavat, hazır ve mevcut olana hitap olup şöyledir:
“Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed ve ala ali Seyyidina Muhammed. (Ey Allah’ım, bu zamanda Nur-u Muhammed’in zuhuruna mazhar olanı, onun arkadaşları ve ashabını selamete çıkar, onlara kalb-i selim esenliği ver.) Kema salleyte ala İbrahim ve ala ali İbrahim inneke hamidun mecid. (Nasıl ki, Hz. İbrahim ve arkadaşlarına, ashabına verdiğin gibi, onları hanif, yani tevhid-i hakiki keşf-i irfaniyet selametine, esenliğine mazhar kıl.) İnneke hamidun mecid. (Ey bütün övgülere layık olan Allah ve dilediğini istediği gibi öven Allah’ım, bu selameti ve esenliği, ancak sen icat eder ve meydana getirirsin, verirsin.) Allahümme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed kema barekte ala İbrahim ve ala ali İbrahim İnneke hamidun mecid. (Ey Allah’ım, bugün Nur-u Muhammed’e mazhar olanı ve arkadaşlarını bereketlendir. Nasıl ki Hz. İbrahim ve arkadaşlarını haniflik, tevhidin hakikati müşahedesi ve kemalatıyla bereketlendirdiğin gibi. Ey bütün övgülere layık olan ve istediğini istediği gibi öven, yücelten Allah’ım, bu bereketi ihsan ve icat edecek olan ancak sensin.)”
 İşte ehl-i şeriat böyle bir anlayışla salavat getirebilir mi? Getiremez. Salavatı ancak nur-u Muhammed mazharı olanlar böyle getirirler. Velhasıl gerek ehl-i zahir sureta, gerekse ehl-i kemal irfaniyetle, Hz. Resulullah’ın ruh-i pakine her gün yüz binlerce selam ederler. Mürşid-i alem Hz. Peygamber Efendimizdir. Çünkü tüm zamanlarda ve alemlerde, gerek peygamberlik gerekse velilikle yapılan davet ve irşat, Nur-u Muhammed mazhariyetiyle yapılmıştır ve yapılmaktadır.
Hadis-i şerifte  “Allah beni nurundan; müminleri de benim nurumdan halk etti.” buyrulmuştur. Bu itibarla Allah’ın hidayetiyle zuhurunun baş mazharı Hz. Resulullah olduğu için, tüm zamanlarda yapılmış, yapılan ve yapılacak hidayet tebliğ ve irşadı, Hz. Muhammed (sav)’e ait olduğundan Hz. Resulullah mürşid-i alemdir. Hz. Peygamber Efendimiz, unsur bedeniyle peygamberlerin sonuncusu ve ahir zaman Resulü olarak zuhur etmiş olduğu için, kıyamete kadar cümle müminlerin hepsi Resulullah Efendimizin irşadları ve yol göstermesiyle dert ve müşküllerine deva bulurlar. Bu itibarla tüm insanlığın yaradılış gayesine ulaşma derdinin deva ve çaresi  Hz. Resulullah Efendimiz olup; bütün insanlık alemi, kulluk kemaline ulaşmakta ona muhtaçtır. Vesselam.

Baş açık yalın ayak, kapında mücrim bendeyim
Kıl şefaat Fehmi’ye, ol günde kim ruz-i ceza

Fehmi Efendi Hazretleri: “Ey hidayet zuhurunun baş mazharı olan Resul, senin zuhur-u ulviyetin ve yüceliğin karşısında ben günahkar, aciz bir köleyim. Tebliğinle haber verdiğin ahiretteki o büyük haşr gününde beni unutma, Fehmi’ye şefaat et!” diyerek niyaz ediyor.
Allah, cümlemizi Resulullah Efendimizin şefaatine mazhar kılsın ve ayırmasın.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Amin

Unknown dedi ki...

Maşallah sözler kitabın tam ortasından Hasan Fehmi efendimizin ruhu şâd olsun anlamak için bu sözleri ledün ilmine arif olmak gerek

Unknown dedi ki...

Hu Efendim