30 Temmuz 2011 Cumartesi

Yine yaz oldu gönül açtı bahar eşcar bana

Yine yaz oldu gönül açtı bahar eşcar bana           
Açtı evrak libasıyla göründü ol dost bana

Yine yaz oldu gönül... Vahdetin kesret-i zuhuruna mazhar oldum. Yani Hakk’ın, vahdetinden kendi kesreti olan halkı zahir ettiği irfaniyet ve kemalata gönlüm ulaştı, demektir. Ki bu, kulun kurb-u nevafil marifetiyle Rabbine yakın olmasıdır. Çünkü Cenab-ı Hak kudsi hadiste “Kulum bana nafilelerle öyle yaklaşır ki, onun görmesine göz olurum, işitmesine kulak, tutmasına el olurum..” buyurmuştur. Nevafil yakınlığı; Hakk’ın ruh vahdaniyetine kendi kesretiyle suret, aza ve isimlenerek bedenlenip, halk olarak zahir olmasının müşahedesidir. İşte bu halk zuhuruyla vahdet, batın olur ve görünmez. Görünen ise cümle alem-i kesret olan halktır. Fakat bu halk, kulu Rabbinden ayırıp ta hicap / perde olan halk olmayıp, vahdetin kesreti olan halktır. Vesselam.
‘Bahardaki ağaçlar gibi açtı evrak libasıyla göründü...’ sözünün manası ise şöyledir.  Kışın gövdesi, yani bedeni açık olan ağaçlar, bahar geldiğinde yapraklarını zahir ederek açığa çıkarır ve yapraklarla kendi çıplak olan bedenini, gövdesini örter. Baharda ağaca bakıldığında gövdesi görünmez, aynı yapraktan elbise giymiş gibi hep yapraklar görünür.
Velhasıl, kurb-u nevafil yakınlığını beyanla Fehmi Efendi Hazretleri: “Benim dostum olan Allah, vahdetinin örtüsü, yani elbisesi olan kendi kesret-i halk zuhuru ile göründü bana.” buyuruyor .

Öyle bir gülzare düştüm ki zevk-i cinan bana
Harir atlasla donanmış hem bakar ol dost bana

Fehmi Efendi: “Hakk’ın kesret-i zuhuru olan halk içerisinde, hidayetin baş mazharı Nur-u Muhammed’in zahir ve hakim olduğu meclisi buldum. Gülzar, yani gül bahçesi olan o mecliste olmak, benim cennetimdir. Çünkü oradan bana cennet-ül irfan zevkleri gelir.” diyor.
‘Harir atlasla donanmış bakar ol dost bana...’ demek ise: “Cenab-ı Hakk’ın vahdetinden zahir ettiği kesret alemindeki en ziyalı ve kemalatlı tecellisi olan Nur-u Muhammed’in mazharı olan insan-ı kamille bakışırız.” demektir. Bu bakışma, kamilin meclisinde saliklerin ve ehl-i irfanın birbirlerinin irfaniyet ve kemalatlarından istifade etmeleridir. Çünkü ehl-i kemalin meclisinde sual sorulması da, cevap verilmesi de hep irfaniyet ve kemalatla olduğundan, o mecliste bulunan herkes faydalanıp zevk-i ilahi ile zevklenirler.

Nasibim ruz-i ezeldendir göründü ol bana
Anın için her nazar gamze eder ol yar bana

Ruz-i ezel ‘elestü’ hitabıdır ki, Kur’an’ın “Hani Rabbin adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini alıp kendi nefislerine şahit tutarak ‘Ben Rabbiniz değil miyim?’ Onlar; evet sen bizim Rabbimizsin, biz buna şahidiz dediler…” (A’raf, 172) beyanıdır. İşte ruhlar alemindeki bu ahitleşmenin ve şahitliğin tekrarı, bu alem-i şahadette mürşid-i kamilin irşadıyla yapılır ki; bu aynı zamanda saliklerin kendi nispet varlıklarından kurtulup makam-ı insanla doğmasıdır.
 Hz. İsa “İnsan iki defa doğar; bir anasından, ikincisi ise kendinden. Kim ki kendinden doğmazsa melekut aleminin sırrına eremez.” buyurmuştur. Demek ki ariflerin, anasından doğmakla başlayan bir suret, beden yaşı vardır, bir de mekteb-i irfana dahil olup, kendinden doğmasıyla başlayan bir yaşı vardır. Arifibillah Fehmi Efendi Hazretleri, ikinci doğumunu beyanla: “Ruz-i ezelden, yani cehaletle var zannettiğim nispetlerden kurtulup, makam-ı insanla doğduğum günden beri, kendimde ve cümle eşyadaki her tecellide, ilahi sevgili gamze ederek bana gözükür ve beni zevklendirir.” buyuruyor.

Cümle alemden müberradır görünen yar bana
Saray-ı şehr-i hakikatte görünür ol bana

Hz. Pir Efendimiz: “Kur’an-ı Kerim, dört ilim, yedi makam üzre inzal olmuştur.” diyor. Bu dört ilim; ilm-i şeriat, ilm-i tarikat, ilm-i hakikat, ilm-i marifettir. Yedi makam ise; mekteb-i irfandaki yedi tevhid makamıdır. İşte mekteb-i irfana her kim dahil olursa, bu dört ilme ve yedi tevhid mertebesine mazhar olur. Bir kul, ancak tevhid-i hakiki irfaniyetiyle hakikat ehli olup, hakikat şehrine girebilir. Ki, hakikat şehrine giren, hep Hakk’ı görür, Haktan gayrı görmez. Bunu beyanla Fehmi Efendi: “Hakikat şehri sarayında, ilahi sevgilim; müberra, yani safiyetle görünür bana.” diyor.
Sofular vasf-ı cemalinden sual eder bana
Edemem tarif kemalin mahiyet olmaz ona

Sofu, fazla ibadet ve virtlerle meşgul olup ta bu halini beğenip, kendisi gibi olmayanları eksik görüp de beğenmeyen kimsedir. Ki, sofu bu hal ve anlayışıyla Cenab-ı Hakk’ın cemalini göremez. Çünkü cemal-i ilahiyi görmek, ancak zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhid irfaniyetine ulaşıp, insan-ı kamil olmakla mümkündür. Sofu kimse, sofuluğunun kendisine perde olmasıyla cemal-i ilahiyi göremediği gibi, daim zikir ve tevhid mertebelerinin irfaniyetinden de mahrum olduğu için, insan-ı kamilin marifet ve kemalatının gafili ve cahilidir. İşte bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri: “Sofu kimse, bana sofuluğuyla  cemal-i ilahiyi soruyor. O kemalatın mahiyetine sofulukla ulaşılmaz.” diyor. Çünkü o kemal ve irfaniyete, ancak mürşid-i kamilin irşadı mazhariyetiyle insan-ı kamil olunmakla ulaşılır.

Görmüş olsa sofu ol yüzü nedir evrad ona?
Unuturdu taat evrad can verirdi ol ona

Bir kula Cenab-ı Hakk’ın güzel yüzüne, cemaline kavuşmaktan daha ziyade bir nimet, devlet olmaz. Çünkü cemal-i ilahiye kavuşmak, kulun yaradılışının yüce amacıdır. Fazla ibadet etmekten, tesbihattan keyif alan sofu kimse, eğer cemal-i ilahinin müşahedesiyle zevk-i ilahiye ulaşmış olsa, fazla ibadet ve tespih çekmek gibi virdlerini ve sofuluğunu terk edip unutur, hatta canını verir ki, cemal-i ilahi müşahedesinden ayrılmayayım, diye.
Gel götürem seni ol yare ki mahremdir bana
Talibi’nin derdine düş sözleri burhan sana

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. O’na ulaşmak / kavuşmak isterseniz bir vesile arayın…” (Maide, 35) Buyurmuştur. Şeyh-ül Ekber Muhiddin-i Arabi Hazretleri, bu ayeti tefsir ederken “Vesile’den maksat mürşid-i kamildir. Ki ancak onun irşadı ile Hakk’a kavuşulur.” diyor. Bu itibarla zamanın mürşid-i kamili olan Fehmi Efendi Hazretleri: “Talip olanı, yare, yani ilahi sevgiliye meslek-i Resul irşadıyla götürürüm.” diyor. Bizlere hitaben de “Sen yeter ki, dert ehli olup, mürşid-i kamili ara bul ve onun telkin ve irşadına mazhar olmaya bak. Ancak kamilin irşadıyla, yani burhan / yol göstericiliğiyle, ilahi sevgiliye kavuşursun.” buyuruyor.


Hiç yorum yok: