23 Temmuz 2011 Cumartesi

Mürşidim Ali Rahmi bildirdi beni bana

Mürşidim Ali Rahmi bildirdi beni bana             
Ol irşad-ı manevi bildirdi beni bana

Kur’an’da “Kendi nefsini bilmeyenlerden başka artık kim İbrahim’in din ve milletinden yüz çevirir…” (Bakara, 130) buyrulmuştur. Demek ki kendini bilenler, ancak İbrahim milleti olan ehl-i tevhiddir. Hz. Peygamber Efendimiz “Kim nefsini / kendini bilirse o Rabbini bilir.” diyor. Bir kimsenin Rabbini tanıması, ancak kendini tanımasıyla mümkündür. Niyazi Mısri Hazretleri “Sen seni bilmektir pire ülfetten garaz” buyurarak, mürşide gitmekten gayenin, kendimizi bilmek olduğunu bize açıkça beyan etmektedir.
Salikin, mürşid-i kamile intisap etmesinin yegane doğru amacı, kendini bilmek ve Rabbine arif olmaktır. Mürşid-i kamilin yegane doğru irşadı ise, her şeyin ve salikin asli cevheri olan Rabbi ile saliki buluşturmaktır. Yani salikin kendinde mevcut olan Rabbiyle vuslatının irşadıdır. Salik bu amaçla mürşid-i kamilin telkin ve irşadına sadakatle riayet ederse, o salik, nefsini/kendini bilir ve asli cevheri olan Rabbine arif olarak vuslat eder. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri, mürşidi olan Ali Rahmi Efendi Hazretlerinin irşadına mazhar olduğundan ‘Ol irşad-ı manevi beni bana bildirdi.’ diyor.


Aşktır bana bidayet yokluk oldu nihayet
Erdi Hak’tan inayet bildirdi beni bana

Allah’ın inayeti ve yardımıyla aşk-ı ilahiye mazhar oldum ve bu mazhariyetle nispet varlığımın yokluğuna yani fena-yı tama ulaştım.

Sermayemdir yokluğum Hak varlığıdır karım
Gönlümdeki mihmanım bildirdi beni bana

Hz. Resulullah Efendimiz, miraçta Cenab-ı Hak ile buluştuğunda, Cenab-ı Hakk’ın “Bana ne hediye getirdin?” diye sormasına “Ya Rabbi, senin hazinelerinde olmayan, yokluğumla geldim.” dedi. Bu hediyeye Cenab-ı Hak çok memnun oldu ve hudutsuz bir şekilde ikramda bulunup, kendi varlığıyla tecelli edip, Resulullah Efendimizi şereflendirdi. 
Fehmi Efendi Hazretleri “Yokluk benim yegane sermayemdir. Fakat bu yokluk sermayesiyle Hakk’a kavuşmak, benim kazanç ve karımdır. Gönlümdeki ilahi sevgili, tecellisiyle bildirdi beni bana.” buyuruyor. Çünkü hadis-i kudside Cenab-ı Hak “Ey kulum sen yok olmadıkça bana kavuşamazsın, ben tecelli etmedikçe sen yok olamazsın.” diyor. 

Terk edince varlığım gitti gönül darlığım
Zevk ile irfanlığım bildirdi beni bana

Bir kul, kendinde ve cümle varlıkta, eşyada mevcut olan Rabbinden ayrı kaldığı nispette gönül darlığı devam eder, mutlu ve rahat olamaz. Çünkü kul, makam-ı insana ulaşıp insan-ı kamil olmadıkça felah bulup hür olamaz ve cehaletle kendine ve cümle eşyaya varlık nispet zannından kurtulamaz. Kul, ne zaman kendisini Rabbinden ayıran nispet varlıkları terk ederse, onun rahatsızlığı, gönül darlığı biter ve gönlü gayriyetten arınmış olarak Hakk’ın otağı evi olur. Çünkü hadis-i kudside “Ben yerlere ve göklere sığmam, ancak mümin kulumun kalbine sığarım.” buyrulmuştur. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri “Nispet varlığımı terk etmekle, kalbimdeki darlık gitti ve Rabbimle vuslatta olmanın zevk ve irfaniyeti bildirdi beni bana.” diyor.

Oldum tevhide davet hemen ettim icabet
Ol sıdk ile şahadet bildirdi beni bana

Hz. Peygamber Efendimiz “Ben ümmetimin şirk-i celisinden / açık şirkinden değil, şirk-i hafisinden / gizli şirkinden korkarım.” Diyor. Şirkin çaresi tevhiddir. Şirk iki olduğu gibi, tevhid de ikidir: Biri tevhid-i şer’i, yani şeriatın tevhididir; bu genel tevhid olup, kelime-yi tevhidi dil ile ikrar edip, kalb ile tasdik etmektir. Ki, cümle Müslümanların tevhididir. Diğeri ise, tevhid-i hakiki olan özel tevhiddir. Şeriat tevhidine davet, müezzinler tarafından yapılır ki, bu davete icabet, kulu şirk-i celiden, yani açık şirkten kurtarır.
Tevhid-i hakikinin davetçileri ise, mürşid-i kamildir. Hangi kul, kamil mürşidin davetine icabet eder de salik olursa, mürşid-i kamilin telkin ve irşadına mazhar olur ve şirk-i hafiden, yani gizli şirkten kurtulur. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri: “Mürşid-i Kamili buldum, ona intisap ettim ve makamat-ı tevhid telkinine ve irşadına mazhar oldum. Telkine sadakat gösterdim ve makamat-ı tevhidin müşahedesiyle hasıl olan irfaniyet ve kemalat, beni gizli şirkten kurtarıp, beni bana bildirdi.” buyuruyor .
Neylem ben bu dünyayı hem istemem ukbayı
Buldu gönül Mevla’yı bildirdi beni bana

Bu beyitlerde ifade edilen dünya, bu tabiat aleminde nefsimize hoş gelen ve bizi Hak’tan ayıran beşeri lezzetlerdir. Ukba ise, alem-i ahiret ve ahiretteki amel cenneti nimetleridir. Gerek dünya gerek ahiret nimeti Hakk’a varmaya, kavuşmaya engeldir. Hz. Peygamber Efendimiz “Dünya ehline ahiret haram, ahiret ehline dünya haram; hakikat ehline ise, ikisi de haram.” buyurmuştur. Çünkü ehl-i dünya, bir iş yaparken sadece kar ve beşeri menfaat gözetir. Ahireti düşünmeyip, bu iş haram mıdır helal midir bakmaz. Onun için ahiret ona haram olur. Ehl-i ukba ise, bir iş yaparken ahireti gözetir, harama ve helale dikkat eder. Haramı işlemez, helal olanı yapar. Bütün bunları yaparken nefsini cehennemden koruyup, amel cennetinin nimetlerine kavuşup, o nimetlerle nefsini lezzetlendirmek için yapar. Böylece ehl-i dünya gibi hareket etmediğinden, ehl-i dünyanın hali ona haram olmuş olur.
Hakikat yani ehl-i tevhid-i hakiki arifleri ise, haram ve helale dikkat eder, harama asla yanaşmayıp, helal olana muhakkak tabi olur. Ahkamın ve Kur’an’ın emirlerini ne eksik ne de fazla, tam olarak yapar. Bunları yaparken asla ehl-i dünya ve ehl-i ukba gibi nefsini dünya ve amel cennetlerinin nimetleriyle lezzetlendirmek için yapmaz. Emr-i ilahi olduğu için Allah’ın emir ve yasaklarına, Resulullah Efendimizin ahlak ve tabiatı olduğu için sünnete riayet eder. Çünkü ehl-i tevhid-i hakiki; bu alemde zikr-i daim ve makamat-ı tevhid keşfi irfaniyetiyle Hakk’a vuslat etmiş olup, onların gönüllerinde Hak’tan başka hiç bir şey kalmamıştır. Onlar her an cennet’ül irfanda ilahi sevgiliyle vuslatta olmanın zevkiyle yaşadıklarından, gerek dünya gerekse ahiret zevki için kulluk yapmazlar. Bu itibarla tevhid-i hakiki ehline, dünya ve ukba ehli gibi kulluk yapmak haram olur.
Fehmi Efendi Hazretleri, bu manaya işaretle: “Neyleyim ben bu dünyayı da ukbayı da, çünkü benim gönlümde Hak’tan başka bir şey olmayıp, gönlüm Mevla’yı, yani dost olan Allah’ı buldu!” diyor.

Fehmi buldu vahdeti ol dost ile halveti
Nur Muhammed himmeti bildirdi beni bana

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri, meslek-i Resul-ü Melamiyyenin tarifini, telkinini bizzat Hz. Peygamber Efendimizden görmüştür. Meslek-i Resul-ü Melamiye mürşid-i kamilinin telkin ve irşadı; Hazreti Pir Efendimizin şahsında tasnif ve tarif edilen marifetin aynıdır. Herkes kulluğunu kemale ulaştırmak için bu marifete muhtaçtır. Çünkü hiç kimse meslek-i Resul irşadı olan zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyetine ulaşmadan Rabbine vuslat edemez, makam-ı insanı bulup insan-ı kamil olamaz. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Kendimi bilmem, vahdeti-Bir’i bulmam ve dostum olan Rabbime kavuşmam, Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında zahir olmuş olan Meslek-i Resul irşadı mazhariyetiyle olmuştur. Bu itibarla beni bana bildiren Hz. Pir’in irşadı, himmetidir.” diyor.
Allah, cümlemizi Hz. Pir’in himmetine mazhar kılsın.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

AMİN.