14 Temmuz 2011 Perşembe

Nahnü akrabü’ hitabetti Cenab-ı Kibriya

Nahnü akrabü’ hitabetti Cenab-ı Kibriya
Fehmi’de gör bu rumuzdan ibret al ey bivefa

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim'de “…venahnü akrabü ileyhi min hablilveriyd…/ Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf, 16) buyurmuştur. Fehmi Efendi Hazretleri: “Bu ayette beyan edilen Allah’ın kula yakınlığının nasıl olduğunu ve Cenab-ı Hakk’ın bu hitabının hikmetini anlamaya bak, buna kayıtsız kalıp vefasızlık etme.’ diyor. Ve devamla ‘Gel ben sana bu ayetin ne remz ettiğini açıklayayım, sen de ibret al.” buyuruyor.

Kurb-i nevafille erdi hep bu sırdan esfiya
Gördüler Hak ile Hakk’ı cümle eshab-ı safa

Kurb-i nevafil, nafile yakınlığı demektir. Cenab-ı Hak, kudsi hadisde: “Kulum, bana nafilelerle öyle bir yaklaşır ki, onun görmesine göz olurum, işitmesine kulak olurum, tutmasına el olurum. O benimle görür, o benimle işitir, o benimle tutar, işler.” buyuruyor. Ki, kulun bu mazhariyeti kurb-u nevafil yakınlığıdır. İşte bu yakınlığa mazhar olması için kulun, cümle nispet varlık şirkinden arınıp esfiya yani tertemiz olması gerekir.
Ashab-ı safa ise, tertemiz arınmış olanlar demektir. “Makamat-ı tevhid irfaniyetiyle gizli şirkten arınıp safiyete ulaşanlar, kurb-u nevafil yakınlığının sırrına vakıf oldular ve Hak’la Hakk’ı müşahede ettiler.” buyruluyor.
 Abdi zahir ol şuhud et Hakk’ı batından müdam
 Ol vücud-ı vahidin emrinde et ahde vefa

Abdi zahir, yani halkı zahirinde, Hakk’ı batınında müşahede etmek; vücut birliğine, vahdet-i vücuda ters değildir. Çünkü burada zahir olan halk, Hakk’ın vücudundan zahir olan Bir’in çokluğudur, yani vahdetin kesretidir.
Fehmi Efendi Hazretleri: “Meslek-i Resul telkinini imam edip ona uy ve mazhar olduğun teveccühdeki ahdine vefasızlık etme.’ Diyor ve devamla: ‘Halkı zahirinde, Hakk’ı batında müşahede marifetiyle, vahdet-i vücudun, yani ‘Bir’ olan Hakk’ın emir ve yasaklarına riayet et.” diyor.


Kalb-i safvetle yanaş mürşide, bezl-i himmet al
Kenz-i mahfiden olur zahir kan-ı  irfan sana

Hz. Resulullah Efendimiz miraçtan döndüğünde: “Size üç hediye getirdim. Biri dinin zahiri olan ilm-i şeriattır ki, bunu herkese açıyorum. İkincisini isteyen ise beni tenhada bulsun. Üçüncüsü kendime aittir.” buyurmuşlardır. Hz. Resulün tenhada vereceğim dediği hediye, zikr-i daim ve makamat-ı tevhid telkinidir.
İrşatla görevli olan sahabe-yi kiramdan bazısı: “Ben Resulullah’tan iki ilim tahsil ettim, birini herkese açıyorum, ikincisini isteyen beni tenhada bulsun.” demiştir. Bunlar makamat-ı tevhidi telkin ve tarif etmeye yetkili olan sahabelerdi ve irşadlarını zaman-ı saadetlerinde yapmışlardır.
Bugün dahi, zikr-i daim ve makamat-ı tevhidi telkin eden mürşid-i kamili tenhada bulanlar, kamilin irşadı himmetiyle gizli hazinelerin sırrına ererler. Gizli hazine, cümle varlık ve eşyada mevcut ve apaçık olmasına rağmen, Rabbini görüp müşahade edemeyen kul’dan gizlenmesidir. İşte Rabbını böyle bir gafletle görüp müşahade edemeyenlere hitaben Fehmi efendi “Tertemiz bir kalble, art niyetsiz olarak mürşid-i kamile git ve onun irşadı olan himmetinden, yardımından istifade et. Çünkü mürşid-i kamilin yardımı, irşadı olmadan gizli hazineyi bulamaz ve marifet ve kemalat zenginliğine kavuşamazsın.” buyruluyor.

‘Festekim kema ümirte’ dedi çün Kur’an’da Hak
Telkine eyle riayet Kamil’e et iktida

Mürşidler ikidir; biri kamil mürşid, diğeri nakıs / eksik mürşiddir. Nakıs mürşidler, müridi kendine bağlar ve kendini rabıta yaptırır. Mürid de, bu rabıta ile mürşid bana nazar eder, beni olumsuzluklardan koruyup irfaniyet sahibi yapar diye bekler. Halbuki, mürşidi resim veya hayal ile rabıta yapmak, şirk-i celidir. Allah’a açıkça şirk, ortak koşmaktır ve en büyük günahtır. Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri “Bu şekilde mürşidi rabıta yapmak küfürdür.” buyuruyor. Çünkü Kur’an’da “…Allah’a şirk / ortak koşma, çünkü Allah’a şirk / ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman, 13) Başka bir ayette ise “Şu bir gerçek ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder…” (Nisa, 48-116) buyrulmuştur.
Bu itibarla nakıs, kamil olmayan mürşidin fotoğraf veya hayalinden kendini müridine rabıta yaptırması; en büyük zulümdür, açık şirktir ve küfürdür. Vesselam.
Kamil mürşid ise; saliki her şeyin ve herkesin asl-ı hakikati olan Allah’a bağlar. Salike, kendi nefsinde ve cümle varlık ve eşyada mevcut olan Rabbine vuslat rabıtası telkin ve tarif eder.
Mürşid-i Kamil, Cenab-ı Hakk’ın emrinden başka bir şey emretmez. Kamil mürşid Kur’an-ı Kerim’le asla çelişmez, Kur’anla onun marifeti aynıdır ve Kur’an denetimine her hal ve anlayışıyla açıktır. O Kur’an ile denetlenmekten kesinlikle rahatsız olmaz. Mürşid-i kamil, Kur’an’ın emir ve yasaklarını emrediyorsa, o emir ve tavsiyeler Cenab-ı Hakk’ındır. Bu itibarla kamil olan mürşidin emrini tutmamak, Hakk’ın emrini tutmamaktır. Kur’an’da “Festekim kema ümirte…/ Emrolunduğun gibi dosdoğru yürü…” (Hud, 112 ve Şura, 15) buyrulmuştur. Fehmi Efendi Hazretleri, bu ayeti delil ederek “Mürşid-i kamil, sana ne telkin ve tarif etti ise, ona uy ve riayet et.” diyor.

Nehr-i cari ol sülukunda yüzün ummana tut

Sil süpür siva kazuratın canın bulsun lika


Nasıl ki devamlı akan nehirlerin amacı denize kavuşmak ise, senin de amacın Cenab-ı Hakk’a kavuşmak olsun, yüzün daima Hakk’a yönelsin ve seni Hak’tan alıkoyacak ve uzaklaştıracak her türlü kötü huyları, anlayışları sil süpür, ki ancak o zaman Rabbine vuslat edersin.

Şer’i esas üzre kur, tevhid sarayın yüce kıl
Çık otur taht-ı dilarada nazar et her yana

Hiç kimse Allah’ın emir ve yasaklarına, şeriat ahkamına uymasa, herkes kaytarsa, meslek-i Resulü Melamiye saliki olan bir ihvan; tek başına da kalsa, kesinlikle şeriat ahkamına uyar. Orucunu tutar, vakit namazlarını kılar vb. emr-i ilahiye muhakkak uyar ve yasaklarından kaçar.
Taht-ı dilara, sevgilinin mekanıdır, yani salikin gönlüdür. Tevhid sarayı ise, tevhidin mertebeleridir ki, Allah ancak bu mertebelerin keşfi irfaniyetiyle salikin gönlünde vechini, yani yüzünü gösterir.
 Fehmi Efendi Hazretleri “Sen de şeriat ahkamına kesinlikle riayet et, ahlak ve muamelatın şeriat üzere olsun, imanın ise makamat-ı tevhidin müşahedesiyle hasıl olan irfaniyetle olsun ki, o zaman taht-ı dilara olan gönlündeki her tecellide ilahi sevgiliye nazar edip, sevgiliyi her bir yanda, yani her tecellide görürsün.” diyor.

Hak yolunda ol mücahid bula gönlün inşirah
Bin maarif Refrefine edegör azm-i beka

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri “Zikr-i daim cihad-ı ekberdir / büyük harptir.” diyor. Bir kimse hangi mertebede olursa olsun, daima onu kötülüğe sevk edecek tecellilere muhatap olur. Ancak o kimse, kötülüğe sevk eden o tecelliye kendisi uyar veya uymaz. İşte Hak yolunda olanlar, zikr-i daim mazharı olduklarından, daima uyanıktırlar ve daim zikir uyanıklığıyla, onları ilahi sevgiliden ayıracak veya kötülüğe götürecek tecellilere karşı cihad-ı ekberle mücahittirler. Maarif Refrefi ise; tevhid mertebelerinin keşfinden hasıl olan kemalat ve marifettir. Ancak bu marifetle salik, bekabillaha, yani her bir tecellide Rabbine vasıl olmakla, Rabbin ebediyetine kavuşur. Bu itibarla “Sen de zikr-i daim mücahidi ol ki, gönlün hidayet tecellilerine açık olsun, bin marifet bineğine, yani makamat-ı tevhidin keşfiyle ulaşılan o marifet, seni bekaya yani ölümsüzlüğe götürsün.” buyruluyor.

Talibi söyler dilinden Hak ile biiştibah
İşitir kulağı Hak’tan her kelamı mutlaka

Hasan Fehmi Hazretleri, Talibi mahlasıyla “Cenab-ı Hak bana kurb-i nevafil yakınlığını ihsan etti, hiç şüphem kalmadı ki, Cenab-ı Hak, söyleyen dilim, işiten kulağım oldu. Her ne kelam işitirsem Hak’tandır.” diyor.
Allah, cümlemizi bu zevklere mazhar kılsın.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Amin. e. g.

Adsız dedi ki...

Mürşid-kamil,e ve telkinata inanmak her ihvan için olmazsa,olmazdır.Allah bizleri itikat,sızlık fitnesinden korusun.AMİN