31 Aralık 2017 Pazar

Canımın cananıdır aşkın beli


ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                            Canımın cananıdır aşkın beli
                            Gönlüme hitab-ı Hak erdi dahi
        Canân; sevgili, Beli; evet demektir. Can’ın / ruh’un bedeni ayakta tutması gibi, Hak aşığının canını ayakta tutanın ilâh-i aşk olduğunu beyanla; Canımın cananıdır (sevgilisidir) aşkın beli deniliyor. Ve devamla, Gönlüme hitab-ı Hak erdi dahi buyruluyor. Yani, hikmet ve irfan yüklü Hak hitabı olan ilham ve doğuşlar dahi, ilâh-i aşk’la gönlüme geldi demektir.   
                             "Küntü kenzen"sırrıyla âlem münceli
                              Nur-ı Hak'tır hem zuhuratı külii
       Münceli; parlayan, demektir. “Küntü kenzen”; Bir hazineydim, anlamında olup, yüce Allahın “Ben bir gizli hazineydim bilinmekliğime muhabbet ettim halkı yarattım” (Kutsi hadis) beyanına işaret ediliyor. Ve âlemin parlaklığı, cenab-ı Hakk’ın “bir hazineydim” kutsi beyanındaki sırrın gereği olduğu ve görünenlerin küllisi (tümü) Hakk’ın hazinesinden zahir olup açığa çıkan nur’dur deniliyor. Ki bunu ifadeyle kuranı kerimde, “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) buyrulur.
                             Sırr-ı sırdır hem bu âdem sırrı bil
                             Nur zatıdır yüzünde hammâyıli
       Hamail; Muska, manasına olup, sırrı sırrın âdem sırrı olmasının izahı ise şöyledir. Üç cemiyet vardır ki bunlar 1- cemiyeti ilâh-i. 2- cemiyet-i Muhammed. 3- cemiyet-i Âdem dir. Ki ifade olunan birinci sır, cemiyeti ilâhi sırrıdır. İkinci sır cemiyeti Muhammed (s.a.v) sırrıdır. Cemiyeti âdem ise âdem sırrıdır. Bunu ifadeyle hadisi şerifte; “şu üç mescide sefer edin, bunlar mescidi haram, mescidi nebi, mescidi aksa’dır” buyrulur. Ki mescidi haram, mekkede beytullahın / Allahın evinin etrafındaki mesciddir. Mescidi nebi, medinedeki resulullah efendimizin kabrinin içinde bulunduğu mesciddir. Mescidi aksa ise, kudüsteki Hz.Süleyman (as.) tarafından yapılan mesciddir.
      Bu hadisi şerifin anlamı batıni ağırlıklıdır ve tevil ile anlaşılacak olan hadislerdendir. Buna göre, mescidi Harama sefer etmek, cehaletle var olduğu zannedilen cümle âlemin ve kendi nisbet varlıklarından kulun, Hakk’a sefer ederek kendinin ve cümle âlemin fenası / yokluğu keşfi irfanıyla Hakk’a vasıl olup, Hakk’ın zuhurunda hep Hak’la beka bularak cemiyet-i ilâhiye dâhil olmasıdır. Her kim mesleki resul seyri sülukuyla böyle bir müşahedeye erişirse o, mescidi harama sefer ederek cemiyeti ilâhiye dâhil olmakla birinci sırra aşina olur.
        Hz. peygamber efendimiz; ”Allah evvela benim nurumu yarattı” dediği gibi, başka bir hadisi şerifte ise, “Allah evvela bir cevher yarattı o cevherden de cümle âlemleri yarattı” buyurur. Ehl-i kemal, bu yartılan ilk cevherin nuru Muhammed (s.a.v) olduğunu ifade etmişlerdir. Bu itibarla cenab-ı Hak, zat-ı vahdetinden / bir’liğinden ilk olarak nuru Muhammedi, nuru Muhammed’den de cümle âlemleri yarattığından nuru Muhammed, cümle halkı âlemin ve varlıkların aslı evvelidir. Yaratılanların cümlesi ise tafsilatı Muhammed olup, cümle halkı âlemi ayakta tutan nuru Muhammeddir. Bunu ifadeyle, kuranda “Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik” (Enbiya- 107) buyrulur. Her kim mesleki resul seyri sülukuyla evvela nuru Muhammed’in, nuru Muhammed’den cümle halkı âlemin yaratılış zuhuru müşahadesine ulaşırsa, o kimse mescidi nebiye sefer ederek, cemiyeti Muhammed sırrına aşina olur.
        Cemiyeti Âdem ise, gerek cemiyeti ilâh-i sırrını, gerekse cemiyeti Muhammed sırrını kendinde cem edip toplayan kemâlattır. Ve bu kemalata âdemiyet ve âdemi sır denir. Mesleki resul seyri sülukuyla kim Hakk’ın sırrını ve Muhammed sırrını cem eden âdemi sırra ulaşırsa o kul, cemiyeti âdeme dâhil olup mescidi aksaya sefer etmiş olur. Bu itibarla, âdemiyet mesleki resulde zamanın mürşidi kâmilinin telkini irşadıyla erişilen bir kemalat olduğu için, âdemiyet insanın sureti zatı değildir. Ki bu aynı hamailin / muskanın dışının değil de içinin önem taşıması gibidir.
      Bunu beyanla, sırr-ı sırdır hem bu âdem sırrı bil, nur zatıdır yüzünde hammayıli buyruluyor. Ki biri cemiyeti ilâh-i sırrı, diğeri cemiyeti Muhammed sırrı olan iki sırrı cem etmek âdemin sırrıdır bil. “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) “ beyanı hikmetince yaratılan cümle suretler gibi âdemiyet de, zatı ilâhi nurundandır. Ve âdemin suret yönü, hamailin / muskanın dışı gibidir, buyrulyor.    

                             Sırr-ı elif daldurur gökler dahi
                             Mim ü daldır yerlere hem temsili
        Elif; Arap alfabesinin ilk harfi, Sırr-ı elif; Hakk’ın uluhuyeti, yani Allahlığıdır. Daldurur; delil olur, demektir. Mim; Arapça bir harf olup Hz.Muhammed (s.a.v) efendimizi remzeder. Dal; Arapça bir harftir ve kulluğu ifade eder.  
        Buna göre, sırrı elif; cenab-ı Hakk’ın görünen ve görünmeyen cümle âlemleri ihata eden uluhuyetidir, yani Allahlığıdır. Ve elif harfinin sırrı olan Allah, fenefillâh ve bekabillâh makamlarındaki zuhuruyla açığa çıkar ki, bu açığa çıkış aynı zamanda Hakk’ın, “ben yerlere ve göklerime sığmam ancak mümin kulumun kalbine / gönlüne sığarım” (Hadisi kutsi) beyanının gerçekleşmesi olup, kulun kalbine Allahın sığmasıdır. Ki burada ifade olunan sığma, fenafillâh ve bekabillâh makamları irşadıyla aydınlanan kulun irfanı müşahadesine Hakk’ın sığmasıdır.
        Gökler; ruhaniyet, ruh âlemleri demektir ki, ruh göklerine fenafillâh ve bekabillâh olan Allahın makamlarını müşahade marifetiyle ulaşılır. Bunun için elif sırrı olan fenafillâh ve bekabillâh irşadı yapan zamanın kâmil mürşidinin delilliğine, yol göstericiliğine ihtiyaç vardır.
        Mim u dal; mim ve dal harflari demektir. Ve mim harfi Hz. Muhammedi, (s.a.v) dal harfi ise insanı kâmil kulluğunu ifade eder. Bu itibarla zamanın kâmili, Muhammedi ahlâk ve tabiatı üzere bir kulluğa mazhar olup, Muhammedi kullukla yeryüzünde yaşar. Ve zamanın kâmilinden vahyin / kuranın haricinde bir kulluk faaliyeti zuhur etmediği gibi, kâmilin her telkin ettiği âli prensip kuranın denetimine açık olur. Çünkü kuran, Resulullah efendimizin ahlakıdır ve bunu ifadeyle müminlerin annesi Hz.Ayşe validemize, “bize resulullahın ahlakından bahset dediklerinde, Hz.Ayşe “siz kuran okuyun kuran resulullahın ahlakıdır,” buyurmuşlardır.  
     Bunu beyanla, Sırr-ı elif daldurur (delil olur) gökler dahi, Mim ü daldır yerlere hem temsili buyruluyor. Yani ruh göklerine ulaşmanın delili, yol göstericisi, elif harfinin sırrı olan Allahın fenafillâh ve bekabillâh makamları telkini irşadı yapan zamanın mürşidi kâmilidir. Zamanın kâmili, bu yeryüzünde mim ve dal harflerinin remzettiği Muhammedi kulluğu temsilen, her zamanda yeryüzünde var olup yaşar, demektir.






                             Eşrafatıdır cihanın nûrıla
                             Arş u kürsidir o nurla zinetli
       Eşraf; şerefliler, zinet; süs, bezek, demektir. Hz.peygamber efendimiz; “Ben Allahın nurundan müminlerde benim nurumdandır” buyurur. Ki hidayeti nuru Muhammed mazharı olup, yeryüzünde Muhammedi kullukla yaşayan bir mümin, yaratılışının yüce gayesine ulaşmış olan insanı kâmildir. Ki yüce Allah, insanı kâmil marifet ve kemalinde zahir olan Muhammed kulluğuyla bilinmekliğine muhabbet edip âşık olduğu için, cümle âlemleri yaratmıştır. Bu itibarla, insanı kâmilde zuhur eden hidayeti nuru Muhammed kulluğunun nuru aydınlığı, cümle âlemlerin ve tüm varlıkların yaratılış ve var oluşlarını sağladığından, cümle âlemler insanı kâmilin var olmasıyla şeref bulup zinetlenir.
       Bunu ifadeyle Eşrafatıdır cihanın nûrıla Arş u kürsidir o nurla zinetli buyruluyor ki, Hidayeti nuru Muhammed mazharı kâmilde zahir olan nur u aydınlık ile arş, kürsi, cihan / dünya ve cümle âlemler şereflenip nurlanarak, var olup zinetlenirler, demektir.
                             Hilmi'ya aç gözini âlemde bak
                             Müminin mirati mü’min sureti
      Mir’at; ayna demektir. Mümin ismi, yüce Allahın esmayı hüsnâsından, yani Allahın güzel isimlerindendir. Üç kısım imana mazhar mümin vardır ki birincisi, taklidi imanla mümin olanlardır. Ve taklidi iman müminliği en zayıf olan müminliktir. İkincisi istidlâl / delilli imanla mümin olanlardır ki, bu iman mensubları Allahın eserlerini delil yaparak Allaha iman edenlerdir. Bunların en âlimleri Allahın varlığına fillerini isimlerini sıfatlarını delil yaparlar, fakat bu ilim erbabı zamanın kâmili mürşidinden zikri daim ve makamatı tevhid irşadına mazhar olmadıklarından, her fiilin faili, her ismin müsemması ve her sıfatın mefsufu olan Hakk’ın zatından gafil ve mahçup / perdeli olurlar.
Müminlerin üçüncüsü, imanı kâmil müminleridir ki bunlar, zamanın kâmil mürşidinin zikri daim fenafillâh ve bekabillâh makamları telkini irşadı mazharıyetiyle, insanı kâmil mertebesine erişmiş müminlerdir. Bunlar cümle âlemin ve kendilerinin yokluğunda asla zeval bulmayan Hakk’ın kemal tecellisine mazhardırlar. Ki bunu ifadeyle Hadisi şerifte; “Mümin müminin aynasıdır / miratıdır” buyrulur.
    Ve “mümin” ismi, Allahın esmayı hüsnasından yani, Allahın güzel isimlerindendir. Ki, yokluğunda Allahın bekasına ulaşarak, Hakk’ın kemâl tecellisine mazhar olan Kâmil müminde Allah, mümin ismi ile tecelli ederek kâmil imanı zahir ettiği için Kâmil bir mümin, Allahın mümin ismini açığa çıkarıp zahir eden mirattır / aynadır.

     Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz. Hilmi lakabıyla; Hilmi'ya aç gözini âlemde bak, Müminin mirati mü’min sureti buyuruyor ki, ey Hilmi Allahın mümin ismi ile tecelli ettiği yer, kâmil imana mensub olan insanı kâmildir. Kâmil bir mümin, Allahın mümin ismini yansıtan bir mirattır / aynadır. Bu imtihan âleminde aç gözünü, böyle müminlerden olmaya bak, demektir. Allahu âlem.     

Hiç yorum yok: