ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Dört tarafta
Hak tecelli kıldı ah
Cümle eşya halik oldu hem yok ah
Halık; yaratıcı, yaratan,
manasına olup Allahın isimlerindendir. Kâmil mürşidin mesleki resul seyri
süluku olarak telkin ettiği tevhidin yedi mertebesi, Allahın yedi makamıdır. Kâmil
olan bir mürşidin asli görevi, zikri daim uyanıklığı ve bu yedi makamın telkiniyle
salikleri irşad edip aydınlatmaktır. Ve her kim, zamanın kâmilini bulur da bu makamların
irşadı ile aydınlanırsa o kul, cümle âlemlerde ve her yaratılmışta tecelli eden
rabbini bu makamlarındaki zuhuruyla tanıyıp, rabbini müşahade ederek rabbin
katına yükselir.
Bu
itibarla; Dört tarafta Hak tecelli kıldı
ah, cümle eşya halik oldu hem yok ah. Demek, kâmil mürşidin irşadıyla, tevhid
mertebelerinin birincisinin keşfi irfanına ah
edip ilâhi derd’le ulaştığımda. 1- enfus’ta, (kendimde) 2- afak’ta,
(kendimin harici her yerde) 3- sükün, (duran sabit olanlar) 4- hareket (hareket
eden her şey) olmakla dört tarafta
Hakk’ın fiillerinin (işlerinin) tecellisine
mazhar oldum. Ve cümle halk olunanların / yaratılanların Allahın fiili (işi)
olduğunu müşahede ettiğim gibi, cümle
eşyada halık yani kudretiyle her işi yaratmakla fail olan Allah zahir oldu, buyruluyor. Ki bunu ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de, “…İşlerin tümü Allah’ındır.” (Ra’d- 31) Ve “…Sizi de fiilinizi de yaratan
Allah’tır.” (Saffat, 96) beyanı
vardır. Allahu âlem.
Cümle mescidlerde
okundu salâ
Hem cümle âlem
dediler hükm-i ilâh
Mescid; secde edilip namaz kılınan mekân, hükmü ilâh; Allah’ın hükmü, demektir. Bir
kimse ölümle bu âlemden göçerse, o kişinin yaşadığı belde kasaba veya şehirdeki
mescid ve camilerden salâ okunur. Ve salâyı duyanlar da ölen kimse için, “hüküm Alahındır” derler.
Mahiyeti
İçeriğinden evvelki beyitlerin açıklamalarında etraflıca bahsedilen bir hadisi
şerifte “ölmeden evvel ölünüz” buyrulmuştur. Ki kâmil mürşid’in meratibi
tevhidin ikincisini telkin etmesiyle; hayat, ilim, irade, kudret, işitmek,
görmek, kelam ve tekvin olan Allahın sıfatı subutiye tecellisine cümle âlemde
ve kendinde mazhar olan bir insanın. Hayatı (diriliği-canlılığı) fenaya /
yokluğa ulaştığından o kul “Ölmeden evvel ölünüz” (hadisi şerif)
beyanı hikmetince, ölmeden evvel ölüm sırrına erişir.
Mescid;
kelime olarak secde yapılan mekân demektir. Ve Hz.peygamber efendimiz, “Evlerinizi
yüksek ve ferah mescidlerinizi ise mütevâzi yapın” buyurur. Ki mescid, tevazunun
ve yokluğun secde yapılarak açığa çıktığı yerdir, mekândır. Yine resulullah
efendimizin, “Kulun Allaha en yakın olduğu an secde anıdır” buyurmuş olduğu
gibi secde, kulun tevazu ve yokluğu ile rabbine olan yakınlığının zirve halini
ifade eder.
Bu itibarla, meratibi tevhid keşfi irfanıyla
fenaya / yokluğa ulaşan arifibillâh bir kul, secdenin hakikatına mazhar olmakla
yürüyen bir mescid gibidir.
Bunu beyanla, nasıl ki zahiren ölümle bu
dünyadan göçen kimse için“hüküm
Alahındır” deniliyorsa, tevhidi sıfat mertebesi keşfi irfanına erişen bir
kul da hükmü ilâhiye, yani Allahın
sıfat tecellisi hükmüne “ölmeden evvel ölerek” boyun eğer.
Ve böyle bir kula, her biri mescid mesabesindeki
arifibillâh tarafından yapılan nasihat, sohbet salâları ile Muhammedi kulluğun galip olması için, irşad gayreti sarfedilir.
Allahu âlem.
Dediler emr-i kaderdir fırkata
Rahmet-i Hak okunup
ah şanıma
Fırkat; ayrılık, demek olup zahiren bu yeryüzünden, kuranı
kerimdeki “Her nefis / benlik
ölümü tadacaktır…” (Al-i İmran- 185) Beyanındaki emri kader icabınca, ölümle göçerek fırkat
edip ayrılan mümin kişi için ‘Allah
rahmet eylesin’ vb. dualar okunması gibi. Gaflet ve cehaletle kendine
nisbet ettiği vücudu varlığından, fenafillâh keşfi irfanıyla fırkat edip ayrılan arif bir kulun
yokluğu şanına, tevhidi zat keşfi
irfan rahmeti (iyiliği) ile cenab-ı Hak tecelli eder, demektir.
"İrcii' hitaba
ettik imtisal
Taatı kıldık"
nefahtü" sûrına
İrcii;
dön, imtisal; misal edinme,
benzemeye çalışma, taat; itaat, nefahtü; üfledim, sûr; kıyamet borusu, borazanı, israfilin kıyamet haberi veren
borusu, demektir.
Yüce
Allah kuranda; “Ya eyyetühen nefsül
Mutmainneh, İrcı’i ila Rabbiki razıyeten marzıyyeten; Fedhuliy fiy
ibadiy; Fedhuliy cennetiy. / Ey mutmain olmuş Nefs. Sen O’ndan razı O da senden
razı olarak Rabbine dön. Gir / Dâhil ol Kullarımın arasına. Gir / Dâhil ol
cennetim’e. (Fecr- 27…30) Buyurur. Ki ayette ifade olunduğu gibi mutmain
bir kişinin Allahtan razı, Allahın da ondan razı olarak ircii hitabıyla
rücu edip dönmesi,
Kuranın “Müminlerin kalbleri zikrullah ile mutmain olur. Gözünüzü açın / dikkat
edin, kalbler; ancak zikrullah ile tatmin olur.” (Ra’d- 28)
beyanı hikmetince, kâmil mürşidin zikri daim telkini ile mutmain olan bir
kulun, fenayı zat şuhuduyla nisbet vücudunu fena etmesinden Allahın razı olup,
tecelli zat şuhuduna erişmesiyle de kulun Allahtan razı olarak, beka makamları
müşahedesine rücu edip dönerek terakki etmesidir.
Bekaya dönerek terakki etmek, aynı
zamanda “...ve nefahtu fi-hi
min rûhî…- ve onun içine ruhumdan üfledim ” (Sad-72, Hicr-29) ayet sırrı hikmetince kul’a, âdemi ruh’un
üflenmesidir. Ki ruh, İkilik kabul etmeyip daima vahdet müşahadesi icabettiğinden,
kâmil’in telkini irşadıyla rabbin ruh üflenmesine mazhar olan bir kulun
nazarında daima Hak zahir, halk batın olur.
Bunu ifadeyle, "İrcii' hitaba ettik imtisal taatı kıldık" nefahtü"
sûrına,
buyruluyor. Yani kurandaki ircii / dön hitabını bu gün emir olarak kabul etmekle,
israfilin suru misâli olan kâmilin telkiniyle ruh üflenmesine mazhar olduk, deniliyor.
Yedi eflak etti
seyran cismimiz
Tabut-ı aşkla uçup
hem ulviyye
Yedi eflak; yedi gökler, tabut: ölüyü, cesedi taşıyan sandık, ulvi; yüce, anlamındadır. Vahdetin
tecellisiyle halkı âlem olan cisimlerin yaratılmasında cenab-ı Hak, zat’ından
sıfatlarını, sıfatlarından cisimleri suretleri, yani halkı âlemi zuhura
getirerek yaratır. Ki sıfatların ve cismi suretlerin zahir olmasıyla, vahdeti
zat batın kalır.
Bu
yaratılışta insan, Hakk’ın mutlak olan sıfatlarının cüz’üne mazhar olur. Ki bu
mazharıyete göre Hakk’ın hayatı, ilmi, iradesi, görmesi, işitmesi, kelamı ve
kudreti / kuvveti sınırsız olmasına rağmen, cismi suretinde bu yedi sıfatın
cüz’ünü barındıran insanın, hayatı, ilmi, iradesi, görmesi, işitmesi, kelamı ve
kudreti sınırlı hudutludur. Mesela insan azami yaklaşık 50-60 kg.
kaldırabilmesine karşılık, Hakk’ın kudreti sınırsız olup hesaplanamaz. İnsanın
ilminin ve görmesinin de sınırı olmasına karşılık, Hakk’ın ilminin görmesinin
sınırı hudutu olmaz.
İşte,
ilâh-i aşk’la bir kulun böyle Hakk’ın zat’ından sıfatlarına, sıfatlarından
halkı âlemi yaratma müşahedesine erişmesi, o kulun aynı zamanda marifetullah
ulviyetine (yüceliğine) yükselip terakki etmesidir. Ki bunu beyanla; yedi sıfat feleklerine mazhar olan cismi
suretimiz, ilâh-i aşk tabutu
(taşıyıcısı) ile marifetullah ulviyetine
(yüceliklerine) uçup yükseldi, deniliyor.
Cüssemiz hem ruh etti inkilab
Fahr-ı âlem
Mustafa'nın nuruna
Cüssemiz, kulluk şahsiyetimiz
ruhaniyete, yani ikiliği olmayan ruha
dönüşüp inkilab edince, âlemlerin iftiharı olan Mustafa nuru / aydınlığına mazhar olduk
deniliyor. Ki Mustafa nuru ile aydınlanmak, bir müminin Hak ve halk tecellilerinin
cemi’ni (toplamını) müşahede marifetiyle, nübuvet (peygamberlik) makamı kemaline
mazhar olmasıdır. Bunu ifadeyle peygamber efendimiz; “Ümmetimden öyle âlimler vardır
ki beni İsrail nebileri gibidir.” Buyurmuşlardır.
Mâlik ismin mahv
ediptir şeyh Hulusi
Çün muti oldu "enibü" emrine
Muti; itaat eden demektir ki, cenab-ı Hakk’ın “Ve enibu
ila rabbikum ve eslimu lehu min kalbi ey yetiyekumul azabu summe la tunsarun. /
Azap size gelmeden önce Rabbinize yönelin / dönün ve O’na teslim olun. Sonra
size yardım edilmez.” (zümer- 54) Emri gereğince, zamanın kâmil mürşidi olan
şeyh Recep Hulusi Hz.ni bulup, onun meratibi tevhid telkini ile aydınlanıp
fenafillâh keşfi irfanıyla nisbet varlığı yokluğa erişen. Ve bekabillâh keşfi kemaline
gark ile mahv olan Malik Efendi Hz;
Mâlik ismin mahv ediptir şeyh Hulusi, çün muti oldu "enibü" emrine diyor. Ki, kurandaki “enibu
/ yönelin,” yani rabbinize yönelin emrine itaatl ederek, bu imtihan âleminden göçüp ayrılmadan
ulaştığım, zamanın kâmil şeyhi recep Hulusi Hz.nin telkini irşadıyla, adı Malik
olan bu kul mahv oldu, demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder