31 Aralık 2017 Pazar

Dört tarafta Hak tecelli kıldı ah

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                           Dört tarafta Hak tecelli kıldı ah
                           Cümle eşya halik oldu hem yok ah
        Halık; yaratıcı, yaratan, manasına olup Allahın isimlerindendir. Kâmil mürşidin mesleki resul seyri süluku olarak telkin ettiği tevhidin yedi mertebesi, Allahın yedi makamıdır. Kâmil olan bir mürşidin asli görevi, zikri daim uyanıklığı ve bu yedi makamın telkiniyle salikleri irşad edip aydınlatmaktır. Ve her kim, zamanın kâmilini bulur da bu makamların irşadı ile aydınlanırsa o kul, cümle âlemlerde ve her yaratılmışta tecelli eden rabbini bu makamlarındaki zuhuruyla tanıyıp, rabbini müşahade ederek rabbin katına yükselir.
       Bu itibarla; Dört tarafta Hak tecelli kıldı ah, cümle eşya halik oldu hem yok ah. Demek, kâmil mürşidin irşadıyla, tevhid mertebelerinin birincisinin keşfi irfanına ah edip ilâhi derd’le ulaştığımda. 1- enfus’ta, (kendimde) 2- afak’ta, (kendimin harici her yerde) 3- sükün, (duran sabit olanlar) 4- hareket (hareket eden her şey) olmakla dört tarafta Hakk’ın fiillerinin (işlerinin) tecellisine mazhar oldum. Ve cümle halk olunanların / yaratılanların Allahın fiili (işi) olduğunu müşahede ettiğim gibi, cümle eşyada halık yani kudretiyle her işi yaratmakla fail olan Allah zahir oldu, buyruluyor. Ki bunu ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de, “…İşlerin tümü Allah’ındır.” (Ra’d- 31) Ve “…Sizi de fiilinizi de yaratan Allah’tır.” (Saffat, 96) beyanı vardır. Allahu âlem.          
                           Cümle mescidlerde okundu salâ
                           Hem cümle âlem dediler hükm-i ilâh
     Mescid; secde edilip namaz kılınan mekân, hükmü ilâh; Allah’ın hükmü, demektir. Bir kimse ölümle bu âlemden göçerse, o kişinin yaşadığı belde kasaba veya şehirdeki mescid ve camilerden salâ okunur. Ve salâyı duyanlar da ölen kimse için, “hüküm Alahındır” derler.    
     Mahiyeti İçeriğinden evvelki beyitlerin açıklamalarında etraflıca bahsedilen bir hadisi şerifte “ölmeden evvel ölünüz” buyrulmuştur. Ki kâmil mürşid’in meratibi tevhidin ikincisini telkin etmesiyle; hayat, ilim, irade, kudret, işitmek, görmek, kelam ve tekvin olan Allahın sıfatı subutiye tecellisine cümle âlemde ve kendinde mazhar olan bir insanın. Hayatı (diriliği-canlılığı) fenaya / yokluğa ulaştığından o kul “Ölmeden evvel ölünüz” (hadisi şerif) beyanı hikmetince, ölmeden evvel ölüm sırrına erişir.
    Mescid; kelime olarak secde yapılan mekân demektir. Ve Hz.peygamber efendimiz, “Evlerinizi yüksek ve ferah mescidlerinizi ise mütevâzi yapın” buyurur. Ki mescid, tevazunun ve yokluğun secde yapılarak açığa çıktığı yerdir, mekândır. Yine resulullah efendimizin, “Kulun Allaha en yakın olduğu an secde anıdır” buyurmuş olduğu gibi secde, kulun tevazu ve yokluğu ile rabbine olan yakınlığının zirve halini ifade eder.
Bu itibarla, meratibi tevhid keşfi irfanıyla fenaya / yokluğa ulaşan arifibillâh bir kul, secdenin hakikatına mazhar olmakla yürüyen bir mescid gibidir.
     Bunu beyanla, nasıl ki zahiren ölümle bu dünyadan göçen kimse için“hüküm Alahındır” deniliyorsa, tevhidi sıfat mertebesi keşfi irfanına erişen bir kul da hükmü ilâhiye, yani Allahın sıfat tecellisi hükmüne “ölmeden evvel ölerek” boyun eğer. Ve böyle bir kula, her biri mescid mesabesindeki arifibillâh tarafından yapılan nasihat, sohbet salâları ile Muhammedi kulluğun galip olması için, irşad gayreti sarfedilir. Allahu âlem.
                           Dediler emr-i kaderdir fırkata
                           Rahmet-i Hak okunup ah şanıma
    Fırkat; ayrılık, demek olup zahiren bu yeryüzünden, kuranı kerimdeki “Her nefis / benlik ölümü tadacaktır…” (Al-i İmran- 185) Beyanındaki emri kader icabınca, ölümle göçerek fırkat edip ayrılan mümin kişi için ‘Allah rahmet eylesin’ vb. dualar okunması gibi. Gaflet ve cehaletle kendine nisbet ettiği vücudu varlığından, fenafillâh keşfi irfanıyla fırkat edip ayrılan arif bir kulun yokluğu şanına, tevhidi zat keşfi irfan rahmeti (iyiliği) ile cenab-ı Hak tecelli eder, demektir.    
                           "İrcii' hitaba ettik imtisal
                           Taatı kıldık" nefahtü" sûrına
      İrcii; dön, imtisal; misal edinme, benzemeye çalışma, taat; itaat, nefahtü; üfledim, sûr; kıyamet borusu, borazanı, israfilin kıyamet haberi veren borusu, demektir.
      Yüce Allah kuranda; “Ya eyyetühen nefsül Mutmainneh, İrcı’i ila Rabbiki razıyeten marzıyyeten; Fedhuliy fiy ibadiy; Fedhuliy cennetiy. / Ey mutmain olmuş Nefs. Sen O’ndan razı O da senden razı olarak Rabbine dön. Gir / Dâhil ol Kullarımın arasına. Gir / Dâhil ol cennetim’e. (Fecr- 27…30) Buyurur. Ki ayette ifade olunduğu gibi mutmain bir kişinin Allahtan razı, Allahın da ondan razı olarak ircii hitabıyla rücu edip dönmesi, Kuranın “Müminlerin kalbleri zikrullah ile mutmain olur. Gözünüzü açın / dikkat edin, kalbler; ancak zikrullah ile tatmin olur.” (Ra’d- 28) beyanı hikmetince, kâmil mürşidin zikri daim telkini ile mutmain olan bir kulun, fenayı zat şuhuduyla nisbet vücudunu fena etmesinden Allahın razı olup, tecelli zat şuhuduna erişmesiyle de kulun Allahtan razı olarak, beka makamları müşahedesine rücu edip dönerek terakki etmesidir.
      Bekaya dönerek terakki etmek, aynı zamanda “...ve nefahtu fi-hi min rûhî…- ve onun içine ruhumdan üfledim ” (Sad-72, Hicr-29) ayet sırrı hikmetince kul’a, âdemi ruh’un üflenmesidir. Ki ruh, İkilik kabul etmeyip daima vahdet müşahadesi icabettiğinden, kâmil’in telkini irşadıyla rabbin ruh üflenmesine mazhar olan bir kulun nazarında daima Hak zahir, halk batın olur.
      Bunu ifadeyle, "İrcii' hitaba ettik imtisal taatı kıldık" nefahtü" sûrına, buyruluyor. Yani kurandaki ircii / dön hitabını bu gün emir olarak kabul etmekle, israfilin suru misâli olan kâmilin telkiniyle ruh üflenmesine mazhar olduk, deniliyor.   
                           Yedi eflak etti seyran cismimiz
                           Tabut-ı aşkla uçup hem ulviyye
   Yedi eflak; yedi gökler, tabut: ölüyü, cesedi taşıyan sandık, ulvi; yüce, anlamındadır. Vahdetin tecellisiyle halkı âlem olan cisimlerin yaratılmasında cenab-ı Hak, zat’ından sıfatlarını, sıfatlarından cisimleri suretleri, yani halkı âlemi zuhura getirerek yaratır. Ki sıfatların ve cismi suretlerin zahir olmasıyla, vahdeti zat batın kalır.
     Bu yaratılışta insan, Hakk’ın mutlak olan sıfatlarının cüz’üne mazhar olur. Ki bu mazharıyete göre Hakk’ın hayatı, ilmi, iradesi, görmesi, işitmesi, kelamı ve kudreti / kuvveti sınırsız olmasına rağmen, cismi suretinde bu yedi sıfatın cüz’ünü barındıran insanın, hayatı, ilmi, iradesi, görmesi, işitmesi, kelamı ve kudreti sınırlı hudutludur. Mesela insan azami yaklaşık 50-60 kg. kaldırabilmesine karşılık, Hakk’ın kudreti sınırsız olup hesaplanamaz. İnsanın ilminin ve görmesinin de sınırı olmasına karşılık, Hakk’ın ilminin görmesinin sınırı hudutu olmaz.
       İşte, ilâh-i aşk’la bir kulun böyle Hakk’ın zat’ından sıfatlarına, sıfatlarından halkı âlemi yaratma müşahedesine erişmesi, o kulun aynı zamanda marifetullah ulviyetine (yüceliğine) yükselip terakki etmesidir. Ki bunu beyanla; yedi sıfat feleklerine mazhar olan cismi suretimiz, ilâh-i aşk tabutu (taşıyıcısı) ile marifetullah ulviyetine (yüceliklerine) uçup yükseldi, deniliyor.  
                            Cüssemiz hem ruh etti inkilab
                            Fahr-ı âlem Mustafa'nın nuruna
    Cüssemiz, kulluk şahsiyetimiz ruhaniyete, yani ikiliği olmayan ruha dönüşüp inkilab edince, âlemlerin iftiharı olan Mustafa nuru / aydınlığına mazhar olduk deniliyor. Ki Mustafa nuru ile aydınlanmak, bir müminin Hak ve halk tecellilerinin cemi’ni (toplamını) müşahede marifetiyle, nübuvet (peygamberlik) makamı kemaline mazhar olmasıdır. Bunu ifadeyle peygamber efendimiz; “Ümmetimden öyle âlimler vardır ki beni İsrail nebileri gibidir.” Buyurmuşlardır.        

  


                          Mâlik ismin mahv ediptir şeyh Hulusi
                          Çün muti oldu "enibü" emrine

     Muti; itaat eden demektir ki, cenab-ı Hakk’ın “Ve enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kalbi ey yetiyekumul azabu summe la tunsarun. / Azap size gelmeden önce Rabbinize yönelin / dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.” (zümer- 54) Emri gereğince, zamanın kâmil mürşidi olan şeyh Recep Hulusi Hz.ni bulup, onun meratibi tevhid telkini ile aydınlanıp fenafillâh keşfi irfanıyla nisbet varlığı yokluğa erişen. Ve bekabillâh keşfi kemaline gark ile mahv olan Malik Efendi Hz; Mâlik ismin mahv ediptir şeyh Hulusi, çün muti oldu "enibü" emrine diyor. Ki, kurandaki “enibu / yönelin,” yani rabbinize yönelin emrine itaatl ederek, bu imtihan âleminden göçüp ayrılmadan ulaştığım, zamanın kâmil şeyhi recep Hulusi Hz.nin telkini irşadıyla, adı Malik olan bu kul mahv oldu, demektir.

Hiç yorum yok: