ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Seherde
çeşm-i kalb mesrur uyandı
Acip seyran-i
zevkler göründü
Çeşm-i kalb; kalb gözü, mesrur; sevinçli, sürurlu, seyran; gezinti, Acib; benzeri görülmeyen, şaşırtıcı, demektir. Seherde çeşm-i kalbin (kalb gözünün) uyanması, cehalet karanlığında
gafletle yaşayan insan kalbinin, zikri daim telkinine mazhar olmasıyla o insanın
zikrullahın neşe ve sevinciyle uyanmasıdır. Acib seyranı zevklerin görünmesi ise, kalbi zikri daimle uyanan
salikin, tevhidin fena makamları keşfi irfanı mazharıyetiyle kendinde ve cümle
âlemde Hakk’ı şuhut ederek, benzeri olmayan ilâh-i zevklerle zevklenmesidir.
Allahu âlem.
Hakikat bağçenin
babı açıldı
Çü misk ü anber cana
rih geldi
Bab; kapı, misk-i
anber; güzel kokulu bir madde, Rih; Rüzgâr,
demektir. Hakikat bağçenin babının / kapısının
açılması demek, salikin fenasında / yokluğunda Hakk’ın zuhuruna mazhar olup
Hak’la beka, ebediyet bulması demektir. Ki haddi hududu olmayan Hakk’ın ebedi zuhuru
müşahadesiyle salikin beka bulması, Misk
ü anber cana rih gelmesidir deniliyor. Yani rüzgârın, manevi ve ruhani en
güzel kokuları can’a getirmesi olarak beyan ediliyor.
Nergis ve güller çün
açdı bir kamu
Şua-ı âfitâb hırkamı
yırttı
Şua; ışık, ışığın tığı / teli, afitap; güneş, demektir. Buna göre,
cümle âlemde ve her tarafta nergislerin,
güllerin açılması olan Halk kesretini zahir, Hakk’ı ise batın müşahade
marifetine ulaşmamla, bu marifet güneşinin ışığı aydınlığıyla Hakk’ı zahir,
Halkı batın müşahede hırkam yırtıldı,
buyruluyor. Ki kurbu nevafil makamına terakki etmemle, kurbu feraiz müşahedem kalmadı,
demektir.
Melâik sureti ol an
göründü
Sivâ-yı âlemi sürdü
süpürdü
Melaik;
melekler,
sivayı âlem; tecellilerin
farklılığı, başkalığı, anlamındadır. Melekler, insanlar ve cinler gibi Allahın
emir ve yasaklarına itaat ile mükellef olmadıkları gibi, melekler mazhariyetlerinin
gereğini itirazsız yerine getirirler. Ve meleklerin yaratılışı nur’dandır. Bunu
ifadeyle kur’an’da; “Allah
göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) buyrulur. Ki yerlerin göklerin
nuru olan Allah, mülk âlemini melekleriyle oluşturur. Mülk kelime olarak ‘bir şeyin dış yüzü’ demektir ki,
yerlerin göklerin nuru olan Hakk’ın dışı / zahiri, isimlerinin tesiriyle oluşan
mülk âlemidir. Bunu beyanla şeyhül ekber muhiddini arabi Hz; “Allahın
hırkası / örtüsü esma(isimler) tecellisidir.” Buyurmuştur. Mülk âlemini,
görünen tüm varlıklar yani insan, hayvan, bitki, toprak, çiçek, böcek, yağmur
vb. isimlerle bilinen, görünen ve görünmeyen nihayeti hududu olmayan,
sayılamayan ve isimlerle ifade olunanlar oluşturur.
İşte bu sayılamayan çokluğu / kesreti oluşturan varlıkların hakikatı,
cenab-ı Hak’tır. Ve cenab-ı Hak bu isimlerin oluşturduğu kesreti, melekleriyle
zuhura getirir. Ki meleklerin zuhura getirdiği Hakk’ın dışı / zahiri olan mülk
âlemidir. Ve mülk âlemindeki her bir esma (isim) tesiri bir melektir. Yani
yaprağın yapraklık, çiçeğin çiçeklik, böceğin böceklik gibi ayrı ayrı olup birbirine
benzemeyen bu tecelliler tesiri, birer meleke yani melektir. Bunu ifadeyle
resulullah (s.a.v) “her yağmur tanesini bir melek indirir” buyurmuşlardır. ‘Ki hiçbir tecellinin birbirine benzemeyişi
gibi, hiç bir yağmur tanesi de birbirine benzemez ve her yağmur tanesini ayrı
ayrı bir melek indirir.’ Demektir. Bu müşahade marifetine, mesleki resulun
bir ismi de mülk olan kalp makamı irşadıyla erişilir.
Bu makama
erişilmesini beyanla, Melâik / melekler sureti ol an göründü sivâ-yı âlemi sürdü
süpürdü buyruluyor. Ki mülk makamı telkini
irşadıyla, meleklerin mahiyetini müşahade etmemle, kurbu nevafil makamı müşahedesi
olan halk kesreti ikiliği kalmayıp, silinip süprüldü, demektir.
Çü düştü türlü ezvak
içre Hilmi'ya
O hayrette dalıp bilmedi zikri
Hz.peygamber efendimiz; “Allahım benim hayretimi arttır” buyurmuşlardır
ki, Malik ef. resulullahın arttırılmasını niyaz ettiği hayret keyfiyetine daldığımdan,
Hakk’ın türlü sonsuz çeşitteki tecellilerini müşahadeden hâsıl olan ilâh-i zevkle sarhoşum. Ve bu sarhoşluk
tesiriyle zikiredip zikretmediğimi dahi ayırt edemiyor, fark edemiyorum diyor.
Allahu âlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder