31 Aralık 2017 Pazar

Nedir bu bir acayib işi


ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN


                                  Nedir bu bir acayib işi
                                  Bahre vardık beş kişi
      Malik Efendi Hz. nedir bu acaip iş diyerek, bizlere irfan ve hikmet yüklü muamma, bilmece soruyor. Buna göre bahir’den yani denizden maksat, bu kesret âleminde her zaman var olan zamanın mürşidi kâmilidir. Çünkü kâmilde zahir olan marifet, Hakk’ın ihsan ve lütfu olan kemal tecellisi olduğundan, kâmilin irşadından açığa çıkan marifet ve kemalatın bahir / deniz gibi haddi hududu olmaz. Bu itibarla bahre varmak, zamanın kâmilini bulmak ve ona intisab ederek salik olmaktır.
      Beş kişi’den maksat ise, cümle tabiatın ve insanın suretinin / bedeninin aslını oluşturan hava, toprak, su ve ateş olan dört unsur (asıl) ile beraber insanın ruh’udur / can’ıdır. Ki insan bu beş hasletin toplamı olup, insanın içi dışı yani suret ve canı bu beş değerden ibarettir.
      Bunu beyanla, dört anasır ve can’ımın oluşturduğu beş hasletten / değerden ibaret şahsım, zamanın bahri (denizi) olan mürşidi kâmile, varıp, onun âli prensipler telkini irşadına teslim oldum, buyruluyor. 
                                  Onun gark oldu hepsi
                                  Hayat buldu cümlesi
        Cehalet ve gafletle kendime nisbet ettiğim, beş hasletten ibaret şahsiyeti varlığımın hepsi, kâmilin telkin ettiği fenafillâh keşfi irfanı ile yokluğa ulaşarak, Hakk’ın vahdet tecellisine gark oldu. Ve bekabillâh müşahedesine erişmemle de kendimin ve âlemi halkın cümlesi, cenab-ı Hak’la hayat buldu, demektir.
                                  Çamurlan su ayrıldı
                                  Çamur kurudu su yürüdü
       Hakk’ın beka vahdet / birlik tecellisine mazhar olan bir kişi terakki ederek, Hakk’ı batında halkı zahirde müşahede yakınlığına erişirse o kul, insan hayvan bitki taş toprak gibi cümle varlıkları. Ve iyi kötü, yanlış doğru, mümin münafık, iman inkâr, evliya eşkıya gibi insana ait değer ve vasıfları birbirinden ayırt ederek, vahdetin zuhuru olan kesret (çokluk) olarak müşahede eder. Ki işte böyle bir müşahedeyle çamurlan su ayrıldı, çamur kurudu su yürüdü buyruluyor. Çünkü çamur, insanın suret beden varlığını, su ise insanın ilim irfan mazharı ruhani manevi diriliğini remzeder.     
        Kur’anda; Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti. "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman…" (Hicr-28,29) buyrulur. Bu ve benzeri ayet beyanlarında açıkça ifade edildiği gibi, insanı oluşturan gerek beden (et ve kemik) varlığı, gerekse ruh (can) varlığı Hak’tan yaratılmıştır. Buna göre, bedeni Allah’ın mülkü olan “çamurdan” olan insanın, ruh’u rabbin “öz ruhundan üflenmedir.”
      Her insan, suret / beden varlığının çamurdan olması itibarıyla aynıdır. Yani ister peygamber olsun, ister evliya olsun, ister kâfir olsun, ister mümin olsun insanların çamurdan olan beşer yönü itibarıyla aralarında fark olmaz. Ki bunu ifadeyle, “ De ki: Ben sizin gibi beşerim ancak ilâhınızın ve ilahımın bir / vahid olduğu bana vahyolunuyor...” (Fussulet- 6, Kehf- 110) buyrulur. Bu itibarla, beşer yönüyle diğer insanlarla aynı olan peygamberlerin, ancak vahiy mazharı olmakla diğer insanlardan farklılık arzetmeleri gibi, insanlar arasındaki farklılığı ilim ve irfan farklılığı oluşturur. Bu itibarla, hiçbir insanın ilim ve irfanıyla diğer bir insanınki aynı olmaz. Hele hele bedeninin Allahın mülkü olan çamurdan, ruh’unun (canı’nın) ise rabbin ruh’undan üflenme idrakine ulaşan bir insanla, bu idrakten mahrum diğer insanlar arasındaki ilim irfan farkı uçurum gibi derin olur.
       Buna göre; vahdetin kesreti / çokluğu zuhuruyla, halkı zahirinde Hakk’ı batında müşahedeyle marifetullah mazharı olan bir kullukla, marifetullahtan mahrum, kendini çamur olan bir suretten ibaret gören nakıs / eksik kulluk arasındaki fark ve ayrılık, beyitte çamurla suyun ayrılması olarak beyan ediliyor. Ki, gaflet ve cehaletle aslı çamur olan suretlere vücut nisbet etme kulluğunun, masiva / gayrıyet kuraklığında kuruduğunu ifadeyle çamur kurudu, deniliyor. Ve marifetullah mazharı kulluğun bekabillâha, yani Allahın hayatıyla dirilmeye yönelmesini beyanla da, su yürüdü buyruluyor. Allahu âlem.   
                                  Devr ile geldi devredip gitti
                                  Gâh ha Gâh mim görünür imdi
       Devrile gelip devrile gitmek demek, her bir şey gibi Hakk’ın zatı mevcudiyetinden yaratılan insanın, ruhlar âlemine, ruhlar âleminden babaya, babadan anneye, anneden bu yeryüzü olan imtihan âlemine doğması ve bu âlemde mürşidi kâmili bulup salik olmaya devredip gelmesi, demektir. Ki insanın, kâmilden seyri süluk görerek Hakk’a kavuşup, Hakk’ın asla zevâl bulmayan beka tecellisiyle cemiyeti ilâhiye dâhil olması. Ve Hakk’ın kesreti halk zuhurunda cemiyeti Muhammede ulaşması, o insanın hidayeti nuru Muhammed mazharı yaratılışla gâh ha yani cenab-ı Hakk’ı, gâh mim yani nur-u Muhammedi görmeye devredip gitmesidir.
       Çünkü hidayetin baş mazharı Hz.resulullah efendimiz, “Ben Allahın nurundan müminler benim nurumdan yaratıldı.” Buyurmuştur ki, böyle hidayeti nuru Muhammed yaratılışına mazhar bir müminliğe erişmek, gerek cemiyeti ilâhi icabı hep Hak müşahadesini, gerekse cemiyeti Muhammed müşahedesini kapsayıp kendinde cem edip topladığı için, Hidayeti nuru Muhammed yaratılışına erişen bir mümine gâh Ha, yani Hak, gâh mim, yani vücudu nuru Muhammed görünür.
Bu görünme, kalp makamı kemalatıyla kulun “Eşhedüenlailaheillallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh - müşahade ederek şahidlik ediyorum Allahtan başka ilâh yoktur, müşahade ederek şahitlik ediyorum ki Muhammed Allahın kulu ve elçisidir” kelime-i şahadetinin hakikatına ulaşmasıdır. Kelimeyi şahadetin hakikatına erişen bir kul görmek, işitmek, koklamak, tatmak, dokunmak olan beşi zahir. Akıl, vehim, hayal, hafıza ve idraktan ibaret olan beşi batın on duyularıyla / hisleriyle, cemiyeti ilâhi keşfi gereği Hak’tan gayrı bir varlık olmadığını müşahade şahitliğini, cemiyeti Muhammed keşfi gereği vücudu nuru Muhammedi müşahade şahitliğini kalbinde cem edip toplar.
Bunu ifadeyle ehl-i kemal;
Âdemi safiyullah çekti şahadet
Hak ile Muhammed gördü bir vücut. Demiştir.
       Bu itibarla, bu âleme devredip gelen, bu âlemde tüm zamanlarda var ve mevcut olan mürşidi kâmilden gördüğü seyri süluk ile devredip, böyle bir marifete erişen kulun, “on hissimle (duyularımla) müşahade ederek şahidim Allahtan başka / gayrı bir varlık yoktur. Yine on hissimle müşahade ederim ki Muhammed Allahın elçisi ve kuludur “ kelimeyi şahadetini hakikatı üzere idrak ve ikrar etmesini ifadeyle, gâh ha yani Hak,  gâh mim ki vücudu nuru Muhammed görünür imdi / şimdi. Buyruluyor.
                                  Deniz oldu küllisi
                                  Hiç oluptur hû Hilmi

    Külli: hepsi, her şey, hu; Hakk’ın gaybı mutlak hüviyetinin ismi, anlamındadır. Gerek suret gerek manevi olan her bir tecelli zatı ehadiyetten, yani Hakk’ın zat tekliğinden gelir ve zahir olur. Ve görünen görünmeyen her tecellide mevcut olan zatı ehadiyet müşahadesinde kaybolarak, (gayb olarak) hiç’liğe eriştiğini ifadeyle Malik ef. Hz. Hilmi lakabıyla; Gerek unsur, gerek manevi tecellilerin küllisi gibi, hiçliği ile gaybı mutlak hüviyet denizi olan zat-ı ehadiyet deryasında Hilmi hu oldu, diyor. Allahu âlem.   

Hiç yorum yok: