ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Gönlüm 'aşkla
yandı can
Kimseden ummaz
aman
Senden ister can
derman
Aman Allah'ım aman
Aman; yardım dilemek, gönlün aşkla yanması; kulun gönlündeki
Allah sevgisinden gayrı ve başka olan sevgilerin, ilâh-i aşk ateşi ile
yanmasıdır. Ki masiva olan Allah’tan gayrı muhabbetleri mahvedip, gönlüne
ilâh-i aşk yerleşen bir kimse ancak Hak aşığı olur. Ve Hak âşığı daima maşuku,
yani ilâh-i sevgilisi ile beraber olmaktan başka bir şey aramadığı gibi o,
ilâh-i sevgiliye yönelip daima ilâh-i sevgiliden aman dileyip yardım ister.
Bunu beyanla, rivayet olunur ki mecnun oturmuş kum üzerine yazı yazıyor,
fakat başka hiçbir şey değil de hep Leyla yazıyormuş. Mecnunu kum üzerine Leylâ
Leylâ yazdığını görenler soruyor
--
Ey mecnun Ne yapıyorsun.
Mecnun;
– Leylaya mektup yazıyorum.
-- Ama Leylâdan başka bir şey yazmıyorsun
böyle mektupmu olur.
Denilmesine karşılık Mecnun;
-- Leylâdan başka hiç bir şey yazılmaya lâyık
değildir, diye cevap veriyor.
Bu itibarla; İlâhi aşkla gönlümdeki
gayrıyet / masiva muhabbeti yandığı için,
Canım / ruhum dertlerimin dermanını sen ilâh-i sevgiliden gayrı kimseden
istemez, dermanı ancak sen ilâh-i sevgiliden umar senden ister, aman Allahım aman, (yardım et Allahım yardım
et) buyruluyor.
Oldu aklım perişan
Senden arar bir
nişan
Sun'ı zatındır
cihan
Aman Allah'ım
aman
Aklın
perişan olması demek, aklı maaş ve aklı maad’ın perişan olmasıdır. Çünkü daha
evvelki beyitlerin açıklamasında beyan edildiği gibi aklı maaş, dünya maişeti
ile ilgili olup, aklı maaş hâkimiyetindeki bir kimse, dünya nimetlerine
mazharıyetten başka şey düşünmez. Aklı maad, nefsin ahirette amel cenneti
nimetleriyle lezzetlenmesiyle iligili olan akıldır. Aklı maad hâkimiyetinde olan
bir kimse haramı helâlı gözeterek, rabbinden ayrı zannettiği nefsini ahirette
amel cenneti nimetleriyle lezzetlendirmek gayesi ile kulluk yapar. Ve aklı maad,
bu âlemde Allahın eserlerini mevcut, fakat Allahın zatını görünmezlik
ulaşılmazlık gibi anlayışıyla mevcut değilde mevhum kabul ederek, eserlerini
nişan delil yaparak Allaha iman eder.
Aklı kâmil ise, gayrıyet / masiva tesirinden
arınmış, makamatı tevhid irfanıyla Hakk’ın gayrısı ile ilgilenmeyen akıldır.
Yani kâmil insan aklıdır. Ki bir insan, maaş ve maad aklı hâkimiyetini yıkıp
yok etmedikçe aklı kâmile ulaşamaz.
Bunu beyanla, aklı maaşın ve cümle âlemi Hakk’ın zatına nişan delil kılan maad aklın kulluğumdaki hâkimiyeti perişan oldu. Ve tevhidi efal keşfi
irfanıyla Allah’ın zat’ını, sun’ı (sanatı)
olan her fiilinde faili olarak görüp, bu cihanı
(cümle âlemi) böyle müşahade ederim, buyruluyor.
Görünen hep bu
devran
Sensin Allah
yaradan
Sırrın ile buldu
can
Aman Allah'ım
aman
Devran; feleklerin, âlemlerin
oluşturduğu varlıklardır. Cümle varlık dediğimiz yaratılmışlar, Allahın isim ve
fiil zuhurundan başka bir şey değildir. Ve gerek isim, gerekse fiil, Allahın
sıfatı subutiyesinden zahir olur. Ki, isim ve fiil birleşiminin oluşturduğu
suretlerin ve varlıkların sırrı, cümle sıfatların mefsufu olan Allah’ın
zatı’dır. Çünkü mefsuf olan zat olmazsa sıfatı subutiye de olmaz, sıfatlar
olmazsa isimler ve fiillerin oluşturduğu hiçbir suret ve varlıkta olmaz.
Bunu
beyanla; Görünen cümle varlık
âleminin devranı sensin yaratan Allahım. Ve sen her bir
yaratılanda zat-ı mefsufluğunla mevcut olduğun için, her varlık seninle var olup,
senin sıfatlarınla can (hayat) buldu, deniliyor.
Varlığındır
görünen
Gayrı serab-ı
zaman
Karîb olan buldu
kan
Aman Allah'ım
aman
Serap; var gibi görünüp, aslı hakikatı
olmayan görüntülerdir. Hakikata göre cümle görünenler,
rabbin varlığından başka bir şey olmayıp, Hakk’ın varlığıdır. Hak’tan gayrı olanlar ise aslı olmayan, fakat cehaletle
var olduğu zannedilen seraptan başka
şey değildir. Her kim Allaha makamlarının keşfi irfanıyla Allah’a karib / yakın olursa, o kul serap
görmeyip cümle varlık ve eşyanın aslı hakikatıyla şereflenerek, kâmil iman kân’ını (kanaatını) bulur, buyruluyor. Bunu
ifadeyle Hz.resulullah (s.a.v) “Allahım bana bu eşyanın iç yüzünü bildir”
demiştir. Ki bu beyanıyla resulullah efendimiz hakikatta serap olarak görünen
cümle varlık ve eşyanın iç yüzünü araştırıp, varlıkların aslı hakikatına
ulaşmamızı bizlere tembih ediyor. Allahu âlem.
Zill u hayal bu ekvan
Mahv olur hepten
cihan
Baki sensin kema
kan
Aman Allah'ım
aman
Zill; gölge, ekvan;
yaratılanlar, kemâ kân; eskiden
olduğu gibi, her zaman, demektir. Kuranı kerimde; “Yeryüzündeki herkes / her şey fanidir,
yokluktadır. Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi / yüzü bakidir.”
(Rahman- 26, 27) beyan
olunduğu gibi, her şey herkes her an fanidir yokluktadır. Baki olan ise, celal
ve ikram olan rabbin yüzüdür. Ki ikram, cemal mazharıdır. Bunu ifadeyle bu
beyitte, cümle yaratılanlar vücudu olmayan zill
(gölge) ve hayalden ibaret
fanilerdir, yani yoklukta olanlardır. Kemâ
kân, yani her anda ve her zamanda baki,
varlığı ebedi sonsuz olan Allahım sensin,
buyruluyor.
Varımıza yok
dayan
Çü esas sensin
canan
Gayriyyet hep
toz duman
Aman Allah'ım
aman
Kendimizin ve cümle âlemin ve kendi varlığımızın
aslı dayanağı yokur. Çünkü her bir şeyin aslı esası canan / ilâh-i sevgili olan cenab-ı Hak olduğundan, masiva / gayrıyet kalmayıp fenafillâh kelfi
irfanıyla hep toz duman oldu, deniliyor.
Hilmi dendi ad u
şan
Varın senin yok
güman
Bu sırra oldum
hayran
Aman Allah'ım
aman
Malik ef. Hz. Hilmi lakabı ile kendine
muhatab ederek bizlere; Hilmi adı ile isimlenerek benim şan
ünvan sahibi olmam gibi, senin de isminin olmasıyla sakın serap olan vücudu
varlığının var olduğunu zannetme. Böyle bir anlayış güman / zan olup boş
bir anlayıştır. Hiç şüphesiz senin ve hiç kimsenin kendine nisbetle vücudu
varlığı yoktur. Ve Hakk’ın bu sırrına hayran oldum diyor.
Ki bu hayranlık hayret olup, resulullah efendimiz “ey Allahım benim hayretimi arttır” buyurmuşlardır. Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder