ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Dilimi vîran eyledi sohbeti 'aşkın
Tenimi hazan
eyledi bâde-i 'aşkın
Dil; kalp / gönül, Hazan;
sonbahar, güz, bade; şarap,
içki, demektir. Pir seyyid Muhammed nur Hz. özetle; “Bir mürşidin kâmil olup olmadığı
sohbetinden anlaşılır ki, mürşidin sohbeti seni dünya gailelerinden ve
muhabbetinden uzaklaştırıp alıkoyuyorsa, o mürşid kâmildir. Mürşidin sohbeti
seni dünya gaile ve muhabbetinden alıkoymuyorsa o mürşid nakıstır / eksiktir,
yani kâmil değildir.” Buyurur.
Bu itibarla
aşk sohbeti, kâmilin meclisinde yapılan sohbettir. Çünkü o mecliste daima
ilâh-i sevgiliden bahisle aşk yüklü sohbetler yapılır. Bade-i aşk ise, kâmilin
teveccüh açarak aşığa tevhid makamı telkin etmesiyle aşığın, kendine nisbet
ettiği sureti varlığının fanaya / yokluğa ermesidir.
Bunu ifadeyle;
Kâmilin meclisindeki aşk sohbetinin cazibesi
dil’imi (gönlümü) vîran eylediği gibi, kâmilin telkin-i irşadıyla içirdiği bade-i aşkın lezzeti, cehaletle kendime
nisbet ettiğim tenimi, yani sureti
varlığımı fenaya / yokluğa eriştirerek hazan
eyledi, yani sonbaharda yaprakların dökülmesi gibi cümle nisbeti varlıklar
fena oldu, buyruluyor.
Aceb mi olur
eylese sinemi püryan
Gammın ile hicrîn
ol şiddet-i 'aşkın
Sine; kalp, gam; tasa, kaygı, hicr;
ayrılık anlamlarındadır. Kuranı kerimde;
“…Gerçek
müminler Allah’ı her şeyden daha çok / şiddetli ve taşkınlıkla seviyorlar...”
(Bakara, 165)
buyrulur ki, ayette ifade olunan şiddetli sevgi, aşk’tır.
Daha evvelde ifade olunduğu gibi,
maşukun yani ilâh-i sevgilinin hüsnü cemalini (güzel yüzünü) zuhura getirip
açığa çıkardığı kâmilin meclisinden aşıkın ayrı kalması, aşığın en büyük gam ve
kederini teşkil eder. Ve aşığın bu gam ve kederli ahvali, ilâh-i aşka mensup
olmayan cahillere acaip tuhaf geldiğinden bunlar, Hak aşığını sapıtmış, mecnun,
meczup vb. vasıflarla vasıflandırırlar.
Kemal (zurnacı) efendi Hz.den
rivayetle; “Malik ef. ikâmet ettiği rahoves şehrinden başka bir şehre gittiği için
15- 20 gün, tekkedeki sohbetlerde bulunmaz. Bu ziyaretten dönen Malik Efendiyi tekkede
cemaatla akşam namazını kıldırırken gören âşık Tahir isimli ihvanı, koşarak gider
cemaatı yarıp, namaz kıldıran Malik Efendinin boynuna hasretle sarılarak ‘hoş
geldin’ der. Ve Malik ef. İle beraber cümle ihvanla coşkulu olarak zikir
yaparlar” İşte, Kemal ef. Hz.nin anlattığı bu hadiseyi, yani akşam
namazını kılarken boynuna hasretle sarılan ihvanıyla beraber oradaki cemaatla namazı
erteleyip coşkuyla zikir yapılmasını, Hak aşkından gafil olanlar görse ne
derler? Elbette acaiplik, tuhaflık, mecnunluk olarak değerlendirirler. Ve ilâhi
aşkın şiddetiyle hâsıl olan bu ve benzeri ehl-i aşkın ahvalini beğenmezler.
Bu itibarla; Acaipmi / tuhafmı olur? Sevgiliyi müşahade edememenin hicriyle (ayrılığıyla) sinemin, (kalbimin) ilâh-i aşk şiddetiyle gamlanıp, kederlenerek yanıp püryan
olması, deniliyor.
Vîranu 'üryanım mı
bilemem
Mademki sekran
eyledi şerbeti 'aşkın
Viran; yıkık, üzgün, üryan; çıplak, sekran;
sarhoş, demektir. Buna göre, aşk şerbetinin lezzeti, tevhid makamlarının keşfi
irfanıyla tadılır. Ki tevhid makamlarının irfanı kul’u yokluğa / fenaya
erştirdiğinden kul’un, kendine nisbetle ne fiili, ne sıfatları, ne de vücudu
kalmadığından, vücudu ve sıfatları kalmayan bir kulun, bilmesi / biliciliği de
kalmaz. Çünkü bilmek ilim sıfatı ile olur. Ve fenaya / yokluğa ulaşan kulun
sıfatlarında mefsuf olan Hak tecelli ettiğinden, bilen, ilim sıfatının ve cümle
sıfatların mefsufu olan Allahtır. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “…şüphesiz / kuşkusuz Allah bilir, siz ise
bilmezsiniz.” (Nahl, 74)
buyrulur. Ki Sezai Hz. ise;
Unut bildiğini cümle
Yetiştir ilmini cehle… Diyor.
Bu itibarla; İlâh-i aşkın
şerbeti (içkisi) beni mademki sekran
(sarhoş) eyledi, sarhoş ve
kendimden geçmiş olduğum için, nisbet varlığın viranı üryanlığını, yani cümle varlığın nisbetlerden nasıl arınarak
yıkılıp fena olduğunu da ben bilemem. Ancak
“Allah
bilir,” buyruluyor.
Sarhoş oldu Hilmi dense acep’mi
Çü kadeh-i dilden
akar lezzetül aşkın
Kadeh-i dil; gönül, kalp kadehi,
demektir. Ki ehl-i aşkın ahvâli ilâh-i aşktan nasipsiz olan cahillere acaip
gelebilir, fakat gelmiş geçmiş ehl-i kemalin tümü ilâh-i aşk mazharı olan
kulluğa erişme gayretiyle yaşarlar. Bunu ifadeyle Niyazi mısri Hz.
Gir bu derd
meyhanesine koma elden kâseyi (kadehi)
Hiç yürek
kanından özge aşığa yoktur şarab. Buyurur.
Bu itibarla, Gönül kadehinden
akan ilâh-i aşk şarabı ile Hak taliplerini ve âşıklarını irşad edip
aydınlatan Hilmi’nin, yani Malik ef.
Hz.nin ilâh-i aşk şarabı lezzetiyle sarhoş olması, ilâh-i aşktan nasipsiz olanlara çok acaip çok tuhafmı gelir, Deniliyor. Ki yüce Allahtan bizleri
de, ilâh-i aşk mazharı kulluğa eriştirmesini niyaz ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder