31 Aralık 2017 Pazar

Dilimi vîran eyledi sohbeti 'aşkın

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

Dilimi vîran eyledi sohbeti 'aşkın
                             Tenimi hazan eyledi bâde-i 'aşkın
        Dil; kalp / gönül, Hazan; sonbahar, güz, bade; şarap, içki, demektir. Pir seyyid Muhammed nur Hz. özetle; “Bir mürşidin kâmil olup olmadığı sohbetinden anlaşılır ki, mürşidin sohbeti seni dünya gailelerinden ve muhabbetinden uzaklaştırıp alıkoyuyorsa, o mürşid kâmildir. Mürşidin sohbeti seni dünya gaile ve muhabbetinden alıkoymuyorsa o mürşid nakıstır / eksiktir, yani kâmil değildir.” Buyurur.
        Bu itibarla aşk sohbeti, kâmilin meclisinde yapılan sohbettir. Çünkü o mecliste daima ilâh-i sevgiliden bahisle aşk yüklü sohbetler yapılır. Bade-i aşk ise, kâmilin teveccüh açarak aşığa tevhid makamı telkin etmesiyle aşığın, kendine nisbet ettiği sureti varlığının fanaya / yokluğa ermesidir.
        Bunu ifadeyle; Kâmilin meclisindeki aşk sohbetinin cazibesi dil’imi (gönlümü) vîran eylediği gibi, kâmilin telkin-i irşadıyla içirdiği bade-i aşkın lezzeti, cehaletle kendime nisbet ettiğim tenimi, yani sureti varlığımı fenaya / yokluğa eriştirerek hazan eyledi, yani sonbaharda yaprakların dökülmesi gibi cümle nisbeti varlıklar fena oldu, buyruluyor.
                             Aceb mi olur eylese sinemi püryan
                             Gammın ile hicrîn ol şiddet-i 'aşkın
        Sine; kalp, gam; tasa, kaygı, hicr; ayrılık anlamlarındadır. Kuranı kerimde; …Gerçek müminler Allah’ı her şeyden daha çok / şiddetli ve taşkınlıkla seviyorlar...” (Bakara, 165) buyrulur ki, ayette ifade olunan şiddetli sevgi, aşk’tır.
        Daha evvelde ifade olunduğu gibi, maşukun yani ilâh-i sevgilinin hüsnü cemalini (güzel yüzünü) zuhura getirip açığa çıkardığı kâmilin meclisinden aşıkın ayrı kalması, aşığın en büyük gam ve kederini teşkil eder. Ve aşığın bu gam ve kederli ahvali, ilâh-i aşka mensup olmayan cahillere acaip tuhaf geldiğinden bunlar, Hak aşığını sapıtmış, mecnun, meczup vb. vasıflarla vasıflandırırlar.
         Kemal (zurnacı) efendi Hz.den rivayetle; “Malik ef. ikâmet ettiği rahoves şehrinden başka bir şehre gittiği için 15- 20 gün, tekkedeki sohbetlerde bulunmaz. Bu ziyaretten dönen Malik Efendiyi tekkede cemaatla akşam namazını kıldırırken gören âşık Tahir isimli ihvanı, koşarak gider cemaatı yarıp, namaz kıldıran Malik Efendinin boynuna hasretle sarılarak ‘hoş geldin’ der. Ve Malik ef. İle beraber cümle ihvanla coşkulu olarak zikir yaparlar” İşte, Kemal ef. Hz.nin anlattığı bu hadiseyi, yani akşam namazını kılarken boynuna hasretle sarılan ihvanıyla beraber oradaki cemaatla namazı erteleyip coşkuyla zikir yapılmasını, Hak aşkından gafil olanlar görse ne derler? Elbette acaiplik, tuhaflık, mecnunluk olarak değerlendirirler. Ve ilâhi aşkın şiddetiyle hâsıl olan bu ve benzeri ehl-i aşkın ahvalini beğenmezler.     
      Bu itibarla; Acaipmi / tuhafmı olur? Sevgiliyi müşahade edememenin hicriyle (ayrılığıyla) sinemin, (kalbimin) ilâh-i aşk şiddetiyle gamlanıp, kederlenerek yanıp püryan olması, deniliyor.         
                             Vîranu 'üryanım mı bilemem
                             Mademki sekran eyledi şerbeti 'aşkın
      Viran; yıkık, üzgün, üryan; çıplak, sekran; sarhoş, demektir. Buna göre, aşk şerbetinin lezzeti, tevhid makamlarının keşfi irfanıyla tadılır. Ki tevhid makamlarının irfanı kul’u yokluğa / fenaya erştirdiğinden kul’un, kendine nisbetle ne fiili, ne sıfatları, ne de vücudu kalmadığından, vücudu ve sıfatları kalmayan bir kulun, bilmesi / biliciliği de kalmaz. Çünkü bilmek ilim sıfatı ile olur. Ve fenaya / yokluğa ulaşan kulun sıfatlarında mefsuf olan Hak tecelli ettiğinden, bilen, ilim sıfatının ve cümle sıfatların mefsufu olan Allahtır. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “…şüphesiz / kuşkusuz Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Nahl, 74) buyrulur. Ki Sezai Hz. ise;
Unut bildiğini cümle
Yetiştir ilmini cehle… Diyor.  
      Bu itibarla; İlâh-i aşkın şerbeti (içkisi) beni mademki sekran (sarhoş) eyledi, sarhoş ve kendimden geçmiş olduğum için, nisbet varlığın viranı üryanlığını, yani cümle varlığın nisbetlerden nasıl arınarak yıkılıp fena olduğunu da ben bilemem. Ancak “Allah bilir,”  buyruluyor.




                             Sarhoş oldu Hilmi dense acep’mi
                             Çü kadeh-i dilden akar lezzetül aşkın
      Kadeh-i dil; gönül, kalp kadehi, demektir. Ki ehl-i aşkın ahvâli ilâh-i aşktan nasipsiz olan cahillere acaip gelebilir, fakat gelmiş geçmiş ehl-i kemalin tümü ilâh-i aşk mazharı olan kulluğa erişme gayretiyle yaşarlar. Bunu ifadeyle Niyazi mısri Hz.
Gir bu derd meyhanesine koma elden kâseyi (kadehi) 
Hiç yürek kanından özge aşığa yoktur şarab. Buyurur.

      Bu itibarla, Gönül kadehinden akan ilâh-i aşk şarabı ile Hak taliplerini ve âşıklarını irşad edip aydınlatan Hilmi’nin, yani Malik ef. Hz.nin ilâh-i aşk şarabı lezzetiyle sarhoş olması, ilâh-i aşktan nasipsiz olanlara çok acaip çok tuhafmı gelir, Deniliyor. Ki yüce Allahtan bizleri de, ilâh-i aşk mazharı kulluğa eriştirmesini niyaz ederiz.                  

Hiç yorum yok: