31 Aralık 2017 Pazar

Ya ilahi eyle imdad sen bugün hem kuluna

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                          Ya ilahi eyle imdad sen bugün hem kuluna
                          Eyle imdad hasbiyallah Hakk'i çün ol kuluna
      İmdat; yardım, demektir ki ya ilâhi eyle İmdat ifadesiyle; “Allah sizin mevlanızdır ne güzel mevladır O, ne güzel nasirdir O, / ne güzel yardım eder” (Enfal- 40, Hac- 78) ayetleri hikmetince Allahtan yardım isteniyor. Hasbiyallah ifadesiyle ise; “…Hasbünallahu ve ni’mel vekil- Allah bize yeter o ne güzel vekildir.” (Ali İmran- 173) ayeti kerimesine işaret edilerek, Allahtan istenen İmdat ve yardımla, Allahın kuluna vekil olması talep ediliyor. Ki Ayette ifade olunan “vekil,” kelime olarak başkasının adına bir iş yaparak veya konuşarak faaliyette bulunmaktır. Allahın kuluna vekil olması ise, kulun faaliyetini Allahın yapması, demektir.
     Allahın kullarına vekil olmasını ifadeyle; Bedir harbinden sonra sahabeler kendi aralarında, “ben şu kadar müşrik öldürdüm,” bir diğeri “ben bu kadar müşrik öldürdüm,” gibi konuştuklarında, “Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları… (Enfal- 17) ayeti inzal oldu. Hz.resulullah bedir harbi esnasında bir avuç toprak alıp müşriklerin üzerine attı da, mucize olarak müşrikler görmez oldular. Ki aynı ayette bu olayı da ifadeyle, “Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı…” (Enfal- 17) buyruldu. İşte bu ayet hem bedir gazilerinin hem de resulullah efendimizin faaliyetini Allahın yaptığını ifadeyle, hem resulullaha, hem de bedir gazilerine Allahın vekil olduğunu beyan ediyor.
      Bu itibarla, bir kimseye Allahın vekil olmasının izahı şöyledir. Kuranda; “… Bütün kuvvetin Allah’ın elinde olduğunu, Allah’ın şiddetli azabı bulunduğunu anlayacaklarını (şimdiden) idrak etseler ” (Bakara, 165) Ve “…İşlerin tümü Allah’ındır” (Ra’d, 31) buyrulur. Ki imanın şartlarından biri, hayrın (iyiliklerin) ve şerrin (kötülüklerin) Allahın kudretiyle / kuvvetiyle meydana geldiğine, iman etmektir. Ki tüm iyilikler ve kötülükler Allahın kuvvetiyle açığa çıkmasına rağmen, Allah kullarına iyilikler yapmasını, kötülükleri ise yapmamasını emreder. Yani Allah, iyiliklerin yapılmasında emredeci amir olduğu gibi iyiliğin yapılmasından da razıdır. Allah kötülüklerin yapılmasını yasaklayarak kötülükleri emretmediği gibi, kötülüklerin yapılmasından da razı değildir.
      Bu itibarla bir kimse, ‘ya rabbi senin kuvvetinle, sen emredip razı olduğun için iyilikleri yapıyorum’ dese doğrudur. Fakat kötülükleri de aynı şekilde değerlendirip ifade ederse doğru olmaz. Çünkü kötülüklerin zuhurunda Allahın kuvvet ve kudreti olmasına rağmen, Allahın emri ve rızası yoktur. Bunun için bir kimse ‘ya rabbi, kötülükleri sen emredip razı olduğun için yaptım’ demiş olsa, aynı iblis (şeytan) gibi Allaha iftira etmiş olur.
     İlmi şeriata göre, bir kimse kötü işler yaparsa o kişi, ahirette cehennem azabına muhatap olur. Eğer bir kimse, kendisine nisbetle iyilikler yaparsa o kişi, işlediği iyilikler karşılılığında ahiretteki amel cennetinde huri, köşk, gılman vb. cennet nimetleriyle nefsini / kendini lezzetlendirir. Ki bu iman ve anlayış şeriata göre meşrudur.
     İlmi hakikata göre ise, Hakikat yoluna girmiş bir mesleki resul saliki, zikri daim uyanıklığıyla Allahın emretmediği ve razı olmadığı hiçbir şer / kötü faaliyette bulunmayıp günaha da harama da yanaşmadığından, Hak yolundaki salikin, günahı olmaz. Hak yolundaki salik, Allahın vahiyle emrettiği her türlü iyilik ve sevapları yapar, fakat bu iyilikleri sevapları yaparken asla nefsini (kendini) huri, köşk vb. amel cenneti nimetleriyle lezzetlendirmek için yapmaz. O, iyilik ve sevabı Allah emrettiği için muhakkak yerine getirir. Ve tevhidi sıfat makamı keşfi irfanıyla hakikat ehli, yapıp işlediği tüm iyilik ve sevapları kendine nisbet etmeyip, her faaliyetteki tüm sıfatların mefsufu olan Allaha nisbet ettiğinden, hakikat ehlinin sevabı da olmaz. Bu itibarla işlemediğinden günahı olmayan, yaptığı iyilik ve sevapları mefsufu olan Allah nisbet eden, hakikat ehli kulların vekili, Allah olur.
      Bunu beyanla; Ya ilahi eyle imdad sen bugün hem kuluna, eyle imdad hasbiyallah Hakk'i çün ol kuluna ifadesiyle, ey Allahım bu gün, yani tevhidi sıfat keşfi irfanı günü aydınlığına erişmemde, senin vekil olduğun kullar arasına benimde dâhil olmamda bana yardım et, bana sen vekil ol Allahım, buyruluyor.
                          Yek ateş verdi dile şerha etti cüssemi
                          Eyle imdad kıl "Kefa'llahu" hakkıçün ol kuluna
     Yek; Bir, dil; kalp, gönül, şerha; dilim dilim, paça parça, Kefallahu; ifadesi ise, Allah kâfi geldi, demek olup Kurandaki “…Ve kefallahul mü’mininel kıtâl ve kânallahu kaviyyen aziza. - Ve Allah müminlere savaşta muvaffak olmalarında kâfi geldi / yetti. Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Ahzab-25) Ayeti kerimesine işaret ediliyor.
Buna göre, yek / bir ateş verdin dil’e / gönüle demek, ilâh-i aşk mazharıyetiyle salikin gönlünde inkilâp / devrim oldu demektir. Ki bu devrim ile cüssem, yani kendime nisbet ettiğim vücudu varlığım parça parça olup dağıldı, buyruluyor. Ve bu devrim, ilâh-i sevgilinin tevhidi zat keşfi irfanıyla aşığın gönlünde tecelli ederek, vahdet / bir olan güzelliğini aşığa göstermesiyle aşığın kendine nisbet varlığının darma dağın, yani fenafillâh olmasıdır.
     Bir kul, ahirette hesaba çekileceği sevap ve günahlarını, cehaletle kendine nisbet ettiği varlığıyla bu âlemde işleyip yapar. Ve kulun ahiretteki hesabını bu imtihan âleminde görmesini ifadeyle Hz.resulullah, “hesap günü gelmeden hesabınızı görün” buyurur. Ki bir kulun, meslek-i resulde Kâmilin telkin ettiği tevhidi zat keşfi irfanına ulaşması, onun aynı zamanda hadisi şerifte ifade edilen sevap ve günah hesabını bu imtihan âleminde görmesidir. Çünkü evvelki beytin açıklamasında ifade olundu ki, zikri daim uyanıklığıyla hiçbir günaha yanaşmayan salikin, yaptığı sevap faaliyetlerini Allaha nisbet ettiği için, sevap ve günah hesabını bu âlemde ölmeden evvel görmüş olur. Bunu beyanla kuranda; “Oku kitabını; bugün sana hesap görücü olarak kendi nefsin / öz benliğin yeter.” (İsra- 14) buyrulur.
      Bunu ifadeyle, yek / bir olan Hakk’ın aşk ateşinin dil’e (gönlüme) verilmesi, kendime nisbet ettiğim cüssemi (varlığımı) parçalayıp şerha etti, yani fenaya / yokluğa eriştirdi, buyrulduğu gibi, devamla “Ve Allah, müminlere muvaffak olmalarında kâfi geldi / yetti. Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Ahzab-25) Ayet Hakkı için, ben kuluna imdat kıl yardım et. Ey Allahım tüm kuvvet / kudret ve varlık senindir, ancak senin yardımın kifayet eder, demektir.  
                          Kalmadı sabr u kararım hiç bugün hem dilime
                          Eyle imdad hem "Ve yebkâ" hakkıçün ol kuluna
       Dil; kalp / gönül. “Ve yebka; baki olan, ebedi olan, demektir. Ki, bu ifade ile kurandaki Ve yebka vechu rabbike zülcelali vel’ikram.- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi / yüzü bakidir.” (Rahman- 27) Ayetinin mana ve hikmetine işaret edilerek; Cümle malûmat ve mevcudatta baki, yani ebediyen var olanın, rabbin celal ve kerem / ikram edici yüzü olduğu beyan ediliyor. Ki rabbin ikram yüzü, Allahın cemal tesiri ile zuhura geldiğinden ehli kemal bu ayeti, ‘rabbin celal ve cemali yüzü bakidir’ olarak yorumlamışlardır.   
      Bu ayetin, yani beka ve ebedi olan rabbin celâl ve cemal mazharı ikram vechi / yüzü sırrı mahiyetine ancak, meslek-i resulde mürşidi kâmilin irşadıyla fenafillâh olduktan sonra erişilir. Ki bu irşad aydınlığını taleple; Kalmadı sabr u kararım hiç bugün hem dil’ime. Eyle imdad hem "Ve yebkâ" hakkıçün ol kuluna, buyruluyor. Yani ey Allahım, dil’imin / gönlümün sabrı tükenip kalmadı, bekabillâh olan ebediyet vechine / yüzüne ulaşmamda ben kuluna yardımcı ol, deniliyor.
                          Bir aceb derde giriftarım ilahi el-aman
                          Eyle imdad ol "Kad efleha' hakkıçün hem sırrına
      Giriftar; tutulmuş, yakalanmış, manasına olup kadefleha ifadesi ise kuranın; Kad eflaha men tezekkâ ve zekeresme rabbihi fesellâ.- Nefsini / benliğini temizleyip arındıran gerçekten kurtuluşa ermiştir. Rabbini zikretmiş ve salâtı / namazı kılmıştır o.” (Ala-14,15) ayet beyanlarına işaret ediliyor. Ki bu ayetler, ledduni anlamı itibarıyla manevi kirlerden pisliklerden ve gizli şirk’ten, fenafillâh (Allahta yok olmak) keşfi irfanıyla temizlenerek arınanların, rabbin beka olan tecellilerine ulaşmakla felah bulduklarını. Ve felah ulaşan bu kulların, zikrullah uyanıklığı ve namazın hakikatı olan miraç keyfiyetiyle kavuştukları rabbin cemaliyle “bayram” yaparak, bayram sevinç ve neşesiyle zevklendiklerini ifade ediyor.
       Bunu beyanla; Bir aceb yani Hak’tan gafil olanların acaip gördüğü derde giriftarım / tutuldum ilahi el-aman. Eyle imdad ol "Kad efleha' hakkıçün hem sırrına, buyruluyor. Ki Hakk’a kavuşarak rabbin vuslat zevkine erişmek gibi halkı âleme acaip, tuhaf gelen bir derde tutuldum. Manevi kirlerden, pisliklerden ve “gizli şirk” zülmünden temizlenip, rabbin beka yüzüne kavuşup rabbin müşahedesiyle “bayram” yapmamda bana yardım et, demektir.
                          Mâliki ejder olub mestan-ı sunuh'ıl-vechile
                          Eyle İmdad "semme vechu'llah" hakkıçün emrine
      Maliki ejder; Hz. Ali nin yardımcısı, Mısır valisi ve komutanıdır. Mestane; sarhoşça, sunuh; emin olma, iyice bilme, vech; yüz, çehre, “seme vechullah; ifadesiyle ise, kurandaki “... feeynema tüvellü fe semme vechullah... – …yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın yüzü oradadır…” (Bakara- 115) ayetine atıfta bulunuluyor.
       Hz.Ali nin yakını ve komutanı olan Malik bin ejder hakkında, daha evvelki beyitlerin açıklamasında detaylı bilgi verilmiştir. Ki zamanın velayet irşadı yapan mürşid-i kâmili, velayetin imamı olan Hz.Ali nin misyonunu taşıyıp temsil ettiğinden, zamanın Maliki ejderidir. Çünkü zamanın kâmil mürşidinde velayet sırrı mevcuttur. Bu itibarla, Hz.Ali’nin sadık temsilcisi ve komutanı Malik bin ejder gibi, zamanın Kâmil mürşidi velayet irşadını yaparken gösterdiği sadakatla, valeyet mürşidlerin imamı olan Hz.Ali’yi temsil eder. Bunu ifadeyle Hasan Fehmi (tezdoğan) Hz;
Fehmi ol şahın yolunda kurban
Ondandır elimde bulunan ferman
Dertli olan canlar buldular derman
Canımın içinde cananım Ali
Her dem gönlümdeki mihmanım Ali… Buyurur.
        “Seme vechullah” ifadesinin geçtiği ayet ifadesi mana ve hikmet yönü ile değerlendirildiğinde, fenafillâh olup Hakk’ın zatından gayrı mevcut olmadığı imanına erişen kulun, Hakk’ı zahir, halkı ise batında müşahede irfanıyla her nereye dönse hep Hak’la olmasının beyanıdır. Ki bu müşahede kulun Hakk’a farz yakınlığı olup, meslek-i resulde Kâmil mürşidin telkin ettiği makamı cem sırrını içerir.

       Bunu ifadeyle, Malik bin ejder Hz.nin ismini kendi ismiyle özdeşleştirerek, velayet mürşidlerin imamı Hz. Ali nin kendi zamananındaki yardımcısı olduğunu ifadeyle Malik ef; Mâliki ejder olub mestan-ı sunuh'ıl-vechile. Eyle İmdad "semme vechu'llah" hakkıçün emrine. Diyor. Yani, bu zamandaki Maliki ejder misyonunu temsil edip taşımamda, makamı cem müşahedesi sırrına erişip emin olmamda, bana yardımcı ol demektir.  

Hiç yorum yok: