ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Meh göründü oldu ilan "veftirû ya sa’imün"
Derk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun
Meh; Ay. Kaimun; ayakta duranlar, vaktini ibadetle geçirenler. Derk; incelikleri iyice kavrama,
anlama. “Ve veftirü ya sa’imün: Ey oruç tutanlar iftar ediniz” (Hadisi şerif) teşbih; benzetme teravih;
ramazan ayında gece kılınan namaz, demektir.
Kuran’da; “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz
olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir.
O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde
bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için
kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri
tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister.
Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara- 185) Buyrulur. Ki
oruç ayı olan ramazan, hicri takvimi oluşturan on iki aydan birisidir.
Hicri takvime göre bir ayın sona ermesi ve yeni ayın girmesi, hilâlin
(ayın) gözükmesiyle başlar. Teravih ise ramazan ayının girmesiyle geceleri
kılınan namaz olup teravih, kelime anlamı olarak rahatlamak demektir. Hakikata
göre teravih, sekiz sıfatı subutiyenin fenası / yokluğu ve tevhidi sıfat keşfi irfanıyla dâhil
olunan, sıfat cenneti irfanının zevk-i rahatlığını remzeder. Ki teravihin bu
hakikat manasına binaen resulullah efendimiz, teravih namazını sekiz rekât
kılmıştır. Kemal zurnacı Hz; “Malik ef. Tekkede teravih namazını
kıldığında sekiz rekât olarak kılardı” buyurmuştur.
Bunu
ifadeyle meh göründü oldu ilan "veftirû ya sa’imün," buyruluyor. Yani, yeni meh / ay görünüp
ramazan ayı girdiğinden, “ey oruç tutanlar iftar ediniz” (Hadisi
şerif) beyan gereği oruç tutarak iftar edin demektir. Ve devamla; Derk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun, yani ramazan ayına
mahsus olan teravih namazını kıldığınız gibi, teravihin hakikat ve hikmetini
araştırın. Ve teravihin günümüzde hangi hikmeti manayı teşbih ve temsil ettiğini
derk edin / inceliklerini kavrayın, ey ramazan ayında ibadete kalkanlar, buyruluyor.
"Savmurru
yetih ve İftirû" dedi habib
Gitti savm u hem teravih zevk eden ya 'abidan
“Savmurru yetih ve ‘iftiru; Ayı gördüğünüzde oruç tutun iftar edin,” (Hadisi şerif) Savm; oruç, Abidan; İbadet edenler, demektir.
Buna göre; Allahın ve cümle müminlerin habibi / sevgilisi, Hz.resulullah
efendimizin, “Ayı gördüğünüzde oruç tutun iftar edin” beyanındaki hakikat ve
hikmete erişebilen abidler / kullar
ancak, savmın (orucun) ve teravihin zevki ile zevklenmeye gidebilirler, buyruluyor.
Subh-ı kurbetde
müezzin irci'ı hitab kılar
Döşeğinden cami'a
iden rücu' ya na'imun
Subh-ı kurbet; sabah namazı yakınlığı, müezzin; ezan okuyan, İrci’i; dön. Rücu; dönmek. Naimun; uyuyanlar,
uykuda olanlar, alamındadır.
Sabah kurbeti / yakınlığı; zikri daim ile kalbi gaflet uykusundan
uyanmış olan bir kulun, mürşidi kâmilin makamatı tevhid telkin-i irşadına
mazhar olmasıyla, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan rabbini müşahede etmesinin
yakınlığıdır. Müezzin ise, ezan okuyarak cümle müminleri namaza, insanlığı felâha
/ kurtuluşa davet eden kimsedir. Ki müezzinler iki kısım olup birincisi; Genel
umumi davetçi olan ve minareden ezan okuyandır. İkincisi ise tevhidi hakiki
davetçisi olan zamanın kâmil mürşididir. Ve zamanın mürşidi kâmili hususi /
özel davetçi olup, Hakk’a talip olanlara, zikri daim ve meratibi tevhid olan Allahın
makamlarını telkin eder.
İşte kalbi zikri daim ile uyanmış olan salike,
kâmilin meratibi tevhid olan Allahın makamlarını telkin etmesiyle o salik,
mevhum, bilinmez ve görünmez zannetiği rabbini enfusunda (kendinde) ve afakında
(kendinin haricinde) müşahade eder. Ki, kâmilin bu telkini ile salikin rabbine
vasıl olup kavuşması onun, “irci’i - rabbine dön” hitabına
mazhar olarak rabbine rücu edip dönmesidir. Bunu ifadeyle kuranda; “Ya eyyetühen nefsül Mutmainneh, İrcı’i
ila Rabbiki razıyeten marzıyyeten; Fedhuliy fiy ibadiy; Fedhuliy cennetiy / Ey
mutmain olmuş Nefs. Sen O’ndan razı O da senden razı olarak Rabbine dön.
Gir / Dâhil ol Kullarımın arasına. Gir / Dâhil ol cennetim’e.
(Fecr- 27…30) Buyrulur.
Bu itibarla; Subh-ı kurbetde müezzin irci'ı hitab kılar, döşeğinden cami'a iden rücu'
ya na'imun, beyanından maksat, zikri daimle kalbi gaflet uykusundan uyanmış
olan kulun, kâmilin makamı tevhid telkiniyle rabbin müşahadesine erişmesi o
kul’un, “irci’i / rabbine dön” hitabı ile rabbine rücu etmesidir. Bu
aynı müezzinin sabah ezanı davetiyle uyuduğu döşekten / yataktan kalkan bir müminin,
camiye yönelip rücu etmesi gibidir, deniliyor.
Hammama girin bu
varlık pisliğini yıkanın
İzdivâc-ı zât u
evsaf birlenin yâ vâsılûn
Hamam; yıkanıp temizlenilen ve kirlerden arınılan
yer, mekân, varlık pisliği; şirk pisliği,
izdvac; evlilik, erkek ve kadının
yasal meşru şekilde evlenerek aile birliğini oluşturmalarıdır.
Cenab-ı Hak kuran’da; “ey inananlar Müşrikler bir pisliktir...” (Tevbe- 28) buyurur ki şirk, nisbet varlık pisliği olup yüce Allahın, “Şirkten
başka olan günahı affedebilirim, şirki affetmem.” (Nisa- 48,116) dediği affedilmeyen günahtır. Ve şirk, aynı zamanda
peygamber efendimizin “ümmetimin gizli şirkinden
korkarım” buyurduğu ve ümmeti için korktuğu günahtır.
Bu
itibarla; Mana yönüyle hamam mürşidi kâmilin meclisidir. Ve bir insan kâmilin
meclisine girip dâhil olursa, o meclisten hâsıl olan irşad aydınlığıyla o kişi menevi
kirlerden, manevi pisliklerden ve günahlardan arınıp temizlenir. Ki bir kimse kâmilin
tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat telkin-i irşadına mazhar olmakla ancak,
kendine ve cümle âleme cehaletle nisbet ettiği varlık pisliği olan gizli şirk’ten
arınıp tertemiz olur. Ve böyle bir kul, Hakk’ın vahdet-i zatına / zat
bir’liğine kavuşmakla bir’lenir. Yani bir’le bir olur.
Bunu
beyanla; Hammama girin bu varlık
pisliğini yıkanın, İzdivâc-ı zât u evsaf" birlenin yâ vâsılûn buyruluyor.
Yani kendine ve cümle âleme nisbet ettiğin varlığın pisliği olan gizli şirk’i,
kâmilin telkin-i irşadıyla fena / yok ederek yıkanın, temizlenin. Ve rabbin zat-ı
vahdetine / bir’liğine vasıl olup, bir’le bir olun, demektir.
Varlığın postunu herkes omuza bugün alın
Mescid'ül-fenaya
onu döşetin ya ferraşiyyûn
Varlık postu; kulun kendine nisbet
ettiği vücud varlığıdır. Mescid’ül fena;
fena mescidi, yoklukla secde edilen mescid, Ferraşiyyun; Cami, mescid gibi mekânların temizliğini sağlamak,
kilim halı hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli kişiler,
döşeyiciler, demektir.
Bu itibarla; Varlık postu, kulun nisbet-i vücudu olup bunu ifadeyle
resulullah efendimiz, “vücut günahı hiçbir günahla mukayese
edilmeyen büyük günahtır” demiştir. Ki bu vücut günahından bir kimse,
ancak mahvı vücut ederek, yani fenafillâh keşfi irfanı ile fenaya / yokluğa
ulaşmakla soyunup kurtulabilir. Ki böyle bir kul, mescidül fenada, yani yokluk
mescidinde soyunduğu nisbet vücudunu ayaklar altına döşeyip, yokluk / fena
secdesini yapar.
Bunu
bayanla, varlığın postunu herkes omuza bugün alın, mescid'ül-fenaya
onu döşetin ya ferraşiyyûn buyruluyor.
Yani fenafillâh keşfi irfanıyla kendine nisbet ettiğin varlığından soyunarak, yokluk
kulluğuna arif ol da, mescidül fenada nisbet vücudunu post gibi ayaklar altına
döşeyerek, yokluk / fena secdesini yap, demektir.
Hane'-i varlıktan
'avdet eylemek 'iyd’le murad
Malile evladı
bırakmak cami'den murad ya maşiyyun
Hane-i varlık; nisbeti varlık evi, avdet; geri gelme, dönme, İyd; bayram, maşiyyun;
yürüyenler, demektir.
Bu itibarla; Cümle âlemin ve kulun varlığının
hakikatı cenab-ı Hak iken kul, bu imtihan âleminin tesiri ile gaflete düşerek,
cehaletle cümle âleme ve kendine varlık nisbet eder. Bu nisbet edilen varlıklar
mal sevgisi, evladı ıyâl, aile sevgisi ve can sevgisi olmakla üç esas olarak
kulun gönlünde tezahür eder. Ehli kemal, “gönülde zahir olan bu üç sevgiden malın
karşılığı fiil, evladı ıyâlın, ailenin karşılığı sıfat, canın karşılığı ise
zat’tır” demişlerdir. Ki bir kimse, cehaletle Hakk’ın fiil sıfat ve zat
tecellilerini kendine nisbet etmekle kendinin varlık hanesini oluşturduğunu
zanneder.
Cümle peygamberlerin ve mürşidi kâmilin irşad
ve tebliğinden maksat, insanın kendine nisbet ettiği fiil, sıfat ve vücud
varlığının Hakk’a ait olduğunu bildirip, Hakk’ın fiil, sıfat ve zat mertebeleri
müşahadesine kulun erişmesini sağlamaktır. Bunun için Kâmil mürşidin irşadı,
kulun cehaletle kendinin zannettiği varlığın aslı hakikatının cenab-ı Hak
olduğu müşahadesine saliki eriştirmekten başka bir şey değildir.
Bu
itibarla, Hane'-i varlıktan 'avdet
eylemek 'iyd’le murad Malile evladı bırakmak cami'den murad ya maşiyyun beyan
olunuyor. Ki kul’un bayramı, hanei varlığını cehaletle kendine nisbet etmekten
avdet edip dönmesidir. Teravih namazı için camiye gitmenin hakikatı muradı ise,
insanın gönlündeki mal ve evladı ıyâl sevgisini terk edip, fiilullah ve sıfatulluh
müşahadesine ulaşma yolunda yürümesidir, deniliyor.
Kalb-i mü'min beyt-i Hakk'dır şah-ı kevneyn dedi hem
Kalb-ü nakl etmek
varından biliniz ya zahibun
Beyti Hak; Cenabı Hakk’ın evi. Şahı kevneyn; dünya ve ahiret iki âlemin
padişahı Hz. Muhammed’tir. (s.a.v) Zahibun;
zanna kapılanlar, zan ehilleri, demektir. Ki bu beyitte, Hz.resulullah efendimizin, “Hakk’ın evi Müminin kalbidir” buyurduğu beyan ediliyor. Cenab-ı
Hak ise hadisi kutside; “Ben göklere ve yere sığmam ancak mümin
kulumun kalbine sığarım.” Diyor.
Buna göre,
her kalpte Allahtan gayrı türlü varlıkların sevgisi olur. Ve insan, kalbinde
sevgisini taşıdığı bu masiva, yani Allahtan gayrı olan tüm eşyanın ve kendinin
müstakil varlıklarının olduğu zannetmekle, zan ehli olup zanna tabi olur. Bunu
ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de “…ve gerçekten zan, Hak’tan yana hiç bir
fayda vermez.” (Necm, 28)
Başka bir ayette ise “Onlar zandan başka hiç bir şeye uymuyorlar.
Doğrusu da şu ki; zan, Hak’tan hiç bir şey ifade etmez…” (Yunus, 36) buyrulur. İşte bu zanlardan
ve zan ehli olmaktan kurtuluşun çaresi, mesleki resulde Kâmilin zikri daim ve
makamatı tevhid irşadıyla gerçek / hakiki müminliğe ulaşıp, Allahın evi olan
kalpte Allah sevgisinden ve Allahtan gayrı hiçbir şey bırakmamaktır. Bunu
ifadeyle kur’an’da; “Gerçek / hakiki müminler ancak o
kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri
okunduğunda bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip /
tevekkül ederler.” (Enfâl, 2)
buyrulur.
Bunu ifadeyle; Kalb-i mü'min beyt-i Hakk'dır şah-ı
kevneyn dedi hem, kalb-ü nakl etmek varından biliniz ya zahibun deniliyor. Yani, dünya ve ahiretin sultanı olan Hz.
Muhammed, (s.a.v) “Hakk’ın evi Müminin kalbidir” buyurdu.
Ki bir kalbin, masiva yani Hak’tan gayrı olan
varlıklardan arınmakla ancak, Allahın evi olacağını bilin ey zan ehilleri,
demektir.
Da'vet-i cami'de
üç nida ile olur heman
Biri temcid-i es-sela ezan dahi ya câiyyun
Temcid; sabah namazının vaktinden
evvel minarelerde okunan ilahi, dua ve niyaz, essela; Hz.Muhammed (s.a.v) efendimizi selamlamak için minareden okunan
salâvat / selamlama, ezan; Müminleri
namaza, insanlığı felaha / kurtuluşa devet için müezzin tarafından münareden
okunur, Caiyyun; makam ehli olanlar,
anlamındadır.
Bunu beyanla, camiden yapılan
davet üç türlüdür; biri minarelerden okunan temcid,
ikincisi sela, üçüncüsü ezan nidası / sesi ile yapılır ey caiyun, (ey makam ehilleri) buyruluyor.
Yani ey tevhid makamları keşfi irfanına mazhar olmuş arifler, gerek temcid,
gerek selâ, gerek ezan okunmasındaki ledduni hikmetleri araştırıp, bunların
hakikatına erişmeye çalışın, deniliyor.
Okunur temcid döşekten nâimun
uyanmaya
Es-salâ ıslahı
nefsi kılmaya ya yâkızun
Naimun; uyuyanlar, Yakizun; uyku ile uyanıklık arasındakiler olup bunlar, zikri daimle
gaflet uykusundan uyanmış olmalarına rağmen, henüz tevhid makamı irşadıyla
uyanmamış olan, zikir salikleridir.
Buna göre,
uyuyan bir kimsenin kendinde ve etrafında olan biten gerçeklerden haberi olur
mu? Olmaz. Uyuyan kimsenin etrafını ve gerçekleri görebilmesi için önce uyanması
gerekir ki, bir insan ancak uyandıktan sonra kendinde ve etrafındaki olan
biteni görebilir. İşte gaflet uykusu da, kul’un kendinde ve cümle eşyada mevcut
olan rabbini müşahadesine ve rabbine kavuşmasına mâni olur.
Cenabı Hak; “Rabbini
içten yalvararak ve gizlice sesini yükseltmeden sabah akşam zikret, gafillerden
olma.” (Araf-205) buyurur. Bu
ve benzeri ayet beyanlarından anlaşıldığı gibi, zikr-i daim’le Hakk’ı
zikretmeyenleri Kur’an, gafil olarak vasf ediyor. Ki, zikr-i daim’le gafletten
uyanan bir insanın uyanıklığı ebedî olup bu uyanıklık gerek bu âlemde, gerekse
ahirette ve cümle âlemlerde devam eder. Bunu ifadeyle Hz. Resulullah, “Allah
bir kulun kalbini zikrullahla kurdu mu bir daha durdurmaz…” demiştir. Bu
itibarla minareden okunan temcidin, insanı
döşeğindeki / yatağındaki uykudan uyandırıp oruç tutmaya hazırlaması gibi zikri
daim, gaflet uykusundaki kulu gafletten uyandırıp rabbin huzur-u vuslatına
hazırlar.
Essela ise, zikri daimle gaflet uykusundan
uyanmış olan saliki, fenafillâh keşfi irfanıyla nefsini / kendini ıslâh (terbiye)
ederek, Muhammedi ahlâkla ahlâklanma gayretine davettir.
Bunu beyanla, okunur temcid döşekten nâimun uyanmaya, essalâ
ıslahı nefsi kılmaya ya yâkızun deniliyor.
Ki minareden okunan temcidin, yatağında uyuyan kişiyi oruca hazırlanması
için uyandırması gibi zikri daim, gaflet uykusundaki rabbinden gafil olanları
uyandırır. Selâ ise; Nefsini / kendini fenafillâh keşfi irfanı ile ıslâh eden
kul’u, resulullah’ın (s.a.v) ahlâkıyla yaşama gayretine davettir, ey uykuyla
uyanıklık arasındaki zikir salikleri, demektir.
Ezan olur
muştulukçı dost cemale koşuşun
"Kad
tecella" nuru zatı eyyühe'l-u'uşşâkıyyun
Muştulukçu; müjdeci, sevinçli haber getiren, "Kad
tecella" tecelli eden, nuru zat; Hakk’ın zat nuru / aydınlığı,
eyyühel uşşakıyun; şu âşık olan kimseler,
demektir.
Buna göre; ezan, namaza davettir ki namaz kulun rabbi ile buluşup
kavuşmasıdır. Bunu ifadeyle resulullah efendimiz; “Namaz müminin miracıdır”
buyurmuşlardır. Çünkü namaz, beytullaha / Allahın evine yönelerek “Allahu
ekber” olan iftitah tekbiriyle başlar Allaha kıyam rüku secde edilerek, Allahı
zikir ve tesbih edilerek devam eder ve selam vemekle tamamlanır. Ki namaz müddetince
hiç kimse veya hiçbir şeyle meşgul olunmayıp daima Allah ile meşgul
olunduğundan, vakitle kılınan namaz ilmi şeriata göre miraçtır.
İlmi hakikata göre miraç; namazın hakikatı gereğince
iftitah tekbiriyle masivayı, yani Allah’tan gayrı olan her şeyi terk etmekle Hakk’a
vasıl olup, Hakk’a nazar ederek Hakk’ın bekasına ebediyetine kavuşan kul’un,
Hak’la beka ebediyet bulmasıdır.
Bunu ifadeyle ezan, dost / sığınak (veli) olan rabbin cemal
tecellilerine koşup, bekabillâh marifetiyle ebediyet bularak, zat-ı ehadiyet nur-u
tecellisini Hak âşıklarına muştulayan / müjdeyen davettir, deniliyor.
Üç düğüm oldu işaret
çözmeye bayramın
Bu ukûdu hallder
yener şimdi ya zünnariyyun
Ukud; düğümler, zünnar; papaz ve keşişlerin beline bağladıkları ip olup, şirk
alametidir, zünnariyun; şirk ehilleri
demektir.
Buna göre, halkın ramazan bayramı olarak
bildiği üç gün olan fitre bayramının hakikatına erişebilmek için, tevhidi
hakiki keşfi irfanı ile gizli şirkten kurtulup arınmak icap eder. Çünkü gizli
şirki, kulun kendine nisbet ettiği fiil sıfat ve vücud varlığı olan üç düğüm
oluşturur. Ki bu üç düğüm bir
tevhidi efal, iki tevhidi sıfat, üç tevhidi zat mertebeleri keşfi irfanına ulaşmakla
çözülür.
Bu
itibarla, bir kişi bu tevhid mertebeleri keşfi irfanına mazhar olduğu anda, bu üç ukudu (düğümleri) halledip
gizli şirkten arınır. Ve böyle bir kul, fitre bayramının hakikatına ulaşmasına engel olan şirk alameti zünnarın
üç düğümünü çözmeyi başarmakla, gizli şirki yenerek zünnariyun olmaktan
(gizli şirk ehli olmaktan) kurtulur. Allahu âlem.
Hamdulillah eyle Mâlik çünkü
çekdin zünnârın
Fıtri verdin
'abid kıldın Hak diye ya salimun
Elveda ya şehr-i
rahmet merhaba ya dost cemal
Salimun;
esenliğe, selamete çıkmış başarmış olanlara denir ki, salimleri ifadeyle kur’an’da: “Bir gündür ki o, ne mal, ne
oğullar fayda verir. Yalnız kalb-i selimle Allah’a varan kurtulur.” (Şuara- 88,89) buyrulur.
Girişi ile müminlerin oruç
tuttukları ramazan ayı, nasıl ki hicri takvime göre on iki aydan bir ay ise şevval,
ramazandan sonra giren ayın ismidir. Ve şevval ayının girmesiyle üç gün devam
eden fitre bayramı başlar.
Yüce Allahın “Nefsini / benliğini temizleyip / arındıran
gerçekten kurtuluşa ermiştir. Rabbini zikretmiş ve namazı kılmıştır o.” (Ala-
14,15) beyanı hikmetince
fıtır sadakasının hakikatı, kulun nisbet vücud
varlığını fena etmesidir. Fıtır bayramının hakikatı ise, vücud şirkinden arınan
kulun rabbine kavuşarak rabbin cemalini tecelli zat, tecelli sıfat ve tecelli efal
zuhurunda müşahade edip zevklenmesidir. Ki rabbin bu üç tecellisini ifadeyle fıtre
bayramı üç gün kutlanır.
Bunu beyanla Malik ef. Hz. kendini muhatap
ederek bizlere; Hamd / övünmek Allaha mahsustur. Hakikata göre gizli şirk
zünnarını çekip çıkaranların ancak, fıtır sadakasını verecekjlerini ve Hak’tan
gayrı müşahade etmeyen salim bir kulluğa erişmekle de bayram edeceklerini beyan
ediyor. Ve rahmetin, iyiliklerin, hayır ve hasenatların açığa çıktığı ramazan
ayının bitmesini ifadeyle de ramazana
elveda, şevval ayı ile başlayan, fıtır bayramına ve fıtır bayramının
hakikatı olan rabbin cemal
müşahadesine, merhaba diyor. Allahu
âlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder