31 Aralık 2017 Pazar

Hamdulillah kim yetişti ramazan

        ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

          ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN                

   Hamdulillah kim yetişti ramazan
   Kalbimiz buldu hayat ve Cavidan
       Hac ibadeti ömürle, zekât ibadeti seneyle, (yılla) namaz her gün beş vakit saat’la kayıtlı olduğu gibi, oruç ibadeti ramazan ayı ile kayıtlı farz ibadettir. Bunu beyanla kuran’da; Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara- 185) Buyrulur.
      İslamın her temel değerinin şeriata taalluk eden zahiri yani dış yönü olduğu gibi, hakikata taalluk eden batın yani iç yönü vardır. Orucun şeriata taalluk eden zahiri yönü; Ramazan ayına ulaşan müminin ramazan ayı bitene kadar, sahur olan sabahtan akşam olan iftar vaktine kadar yemekten, içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak etmesidir. Yani orucu bozacak şeylerden kesilip uzak kalmasıdır. Her kim bu şekilde ramazan ayında oruç tutarsa o kimse, Allah’ın emri olan oruç farziyetini yerine getirmiş olur.
     Orucun hakikata taalluk eden yönü ise, Kul’u rabbin’den ayıran masivadan / gayrıyetten imsak edilmesidir. Yani Hak’tan ayrı olan her şeyden kul’un uzak kalıp kesilmesidir. Ki bu oruç, ramazan ayı ile kayıtlı olmayıp her zamanda tutulan daim oruçtur. Bir kimse ancak bu oruçla Hakk’ın gayrısı olan masivadan, yani kulu rabbinden ayıran her bir şeyden imsak edip kesilir ve rabbine kavuşmakla iftar eder. Bunu ifadeyle Hz.resulullah efendimiz; “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zaman, biri de rabbine kavuştuğu zamandır” Diyor. Ki hadiste geçen sevincin biri şeriat orucunu tutanın iftar sevincidir, diğeri ise hakikat orucunu tutanın rabbine vuslat / kavuşma sevincidir.       
    Gelmiş geçmiş ve mevcut cümle ehl-i kemal ve arifibillâh, hem ramazan ayında yemekten içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak ederek orucunu tuttuğu gibi, orucun hakikatı gereği daima tüm masiva ve gayrıyetten imsak ederek Hakk’a vuslatla / kavuşmakla iftar etmişlerdir. Ve resulullah efendimizin buyruduğu her iki sevinci tatmışlardır.
      Bu itibarla, mesleki resul-u Melami salikleri ve kâmili, muhakkak ramazan ayında orucunu tatmakla beraber, orucun hakikatı gereği cümle gayrıyetten imsak ederek rabbine vuslat iftarı ile yaşadıkları için Malik Efendi Hz. Allaha hamdolsun ki ramazan ayı gelip yetişti de, kalbimiz hayatı câvidan buldu diyor. Yani ramazan orucunu tutmakla baraber orucun hakikatı mazharıyeti gereği, Hakk’a kavuşma iftarıyla daimi ve ebedi dirilikle kalbimiz hayat buldu, demektir.  
                           Serteser hep nurula doldu cihan
                           Arş u ala hem zemin ve asuman
      Ramazan ayı geldiğinde cümle İslam âleminde iyiliklere, yani rahmet-i rahime yönelik değişiklikler olur ve bu değişiklikle müminler, hayır ve hasenata daha çok rağbet ederek önem verirler. Zekâtlar, sadaklar, infaklar genellikle ramazan ayında verilmeye gayret edilir ve bu ayda oruçlu olunduğu için günahlardan uzak kalmaya daha dikkat edilir. Bu ve benzer davranışların sergilendiği ramazan ayının gelmesi, müminler için hidayet yüklü rahmet-i rahimin galip ve hâkim olduğu bir iklimi oluşturur.
     Ramazan ayına mahsus olan orucun hakikatı ile gayrıyet ve masıvadan imsak ederek Hakk’a kavuşmakla iftar etmek ise; Kişinin nazarında yani müşahadesinde, kendinde ve cümle âlemde Hak’tan gayrı bir şey bırakmadığından o kul, her nereye baksa Hak’tan gayrı görmez. Ve böyle bir kulun nazarında “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) beyanı hikmetince daima rabbini müşahade nur-u aydınlığı hâkim olur.   
      Bunu ifadeyle; Ramazan gelince serteser (baştanbaşa) hep nurula doldu cihan. 'Arş u ala hem zemin (yeryüzü) ve asuman (sema, gökyüzü) buyruluyor.

                           Masiva savmını kim tuttu ey can
                           Oldu Hak maksûdı onun bi-güman
      Masiva; Gayrıyet, Hak’tan ayrı olanlar, Maksud; istenen şey, savm; oruç, bi güman; şeksiz şüphesiz, anlamlarına gelir. Bu itibarla; Orucun leddun-i hakikatı gereğince masivadan, yani Hak’tan gayrı olan cümle varlıktan imsak ederek / kesilerek, hakikat savmını/orucunu her kim tuttu ise, bi güman yani şeksiz ve süphesiz ehli zikrin ve ariflerin maksadı olan cenab-ı Hakk’a kavuşmak onun iftarı oldu, deniliyor.
                           Perhiz olan variyetten bil heman
                           "Vahtisaba" sırrı bildi sadıkan
     Perhiz; Var olan nimetlerden yasaklı olup onlardan uzak olmak ve yememek içmemek, variyet; varlıklar, nisbet varlıklar, vaktisaba; sabah, imsak vakti, sadıkan; sadıklar, anlamındadır.
       İlmi hakikata göre vaktisaba, kulun cehaletle kendinin ve cümle âlemin var olduğunu zannettiği nisbet varlıklardan / variyetten perhiz etme vaktidir. Ki bu vakit fenafillâh mertebeleri olan tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat makamlarıdır. Ve gelmiş geçmiş cümle ehli kemal ve sadıklar bu fenafillâh makamlarının keşfi irfanına mazhar olmuşlardır.
Bunu ifadeyle vaktisaba sırrı nı, yani imsak ve sabah vaktinin sırrını cümle meslek-i resul sadıkları bilip arif oldular, demektir.     
                           Canın içre dinle Mâlik ramazan
                           Şafak verir hem nur-ı iman tâlian
         Daha evvel de beyan edildiği gibi imanı taklit, imanı istidlâl/delilli iman ve hakiki/kâmil iman olmakla iman, üç kısımdır. Ki hakiki imana mensub olan kâmil müminlerinin nazarında hep Hak olur Ve onlar, Hak’tan başka bir şey görmezler.
         Bunu beyanla Malik ef. Hz. kendini muhatap ederek bizlere; Ramazan ayındaki şeriat orucunu kesinlikle, muhakkak tut. Fakat bu orucu tutmakla yetinme. Hakikat orucunu da tut. Ve bu orucu görmek, işitmek, tadmak, dokunmak, koklamak, akletmek, idrâk etmek, hıfzetmek, hayal ve vehmetmek olan tüm zahir batın hislerinle / duyularınla müşahade ederek canında / ruhunda hisset. O zaman “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) imanının şafağına, yani yerlerde, göklerde, cümle âlemlerde ve kendi varlığında vahdet-i zat tecellisinin nur-u aydınlığına kavuşup, hakiki / kâmil iman tulûuna / doğuşuna mazhar olursun, diyor.                                                  

Hiç yorum yok: