ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Hamdulillah kim yetişti
ramazan
Kalbimiz buldu hayat ve Cavidan
Hac ibadeti ömürle, zekât ibadeti
seneyle, (yılla) namaz her gün beş vakit saat’la kayıtlı olduğu gibi, oruç
ibadeti ramazan ayı ile kayıtlı farz ibadettir. Bunu beyanla kuran’da; “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz
olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda
indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya
yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah
sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri
tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister.
Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara- 185) Buyrulur.
İslamın her temel değerinin şeriata taalluk eden zahiri yani
dış yönü olduğu gibi, hakikata taalluk eden batın yani iç yönü vardır. Orucun şeriata
taalluk eden zahiri yönü; Ramazan ayına ulaşan müminin ramazan ayı bitene
kadar, sahur olan sabahtan akşam
olan iftar vaktine kadar yemekten,
içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak
etmesidir. Yani orucu bozacak şeylerden kesilip uzak kalmasıdır. Her kim bu
şekilde ramazan ayında oruç tutarsa o kimse, Allah’ın emri olan oruç farziyetini
yerine getirmiş olur.
Orucun hakikata taalluk eden yönü ise, Kul’u rabbin’den ayıran masivadan
/ gayrıyetten imsak edilmesidir. Yani Hak’tan ayrı olan her şeyden kul’un uzak
kalıp kesilmesidir. Ki bu oruç, ramazan ayı ile kayıtlı olmayıp her zamanda
tutulan daim oruçtur. Bir kimse ancak bu oruçla Hakk’ın gayrısı olan masivadan,
yani kulu rabbinden ayıran her bir şeyden imsak edip kesilir ve rabbine
kavuşmakla iftar eder. Bunu ifadeyle Hz.resulullah efendimiz; “Oruçlunun
iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zaman, biri de rabbine kavuştuğu
zamandır” Diyor. Ki hadiste geçen sevincin biri şeriat orucunu tutanın
iftar sevincidir, diğeri ise hakikat orucunu tutanın rabbine vuslat / kavuşma
sevincidir.
Gelmiş
geçmiş ve mevcut cümle ehl-i kemal ve arifibillâh, hem ramazan ayında yemekten
içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak ederek orucunu tuttuğu gibi, orucun
hakikatı gereği daima tüm masiva ve gayrıyetten imsak ederek Hakk’a vuslatla / kavuşmakla
iftar etmişlerdir. Ve resulullah efendimizin buyruduğu her iki sevinci tatmışlardır.
Bu
itibarla, mesleki resul-u Melami salikleri ve kâmili, muhakkak ramazan ayında
orucunu tatmakla beraber, orucun hakikatı gereği cümle gayrıyetten imsak ederek
rabbine vuslat iftarı ile yaşadıkları için Malik Efendi Hz. Allaha hamdolsun ki ramazan ayı gelip yetişti de, kalbimiz hayatı câvidan buldu diyor. Yani ramazan
orucunu tutmakla baraber orucun hakikatı mazharıyeti gereği, Hakk’a kavuşma iftarıyla
daimi ve ebedi dirilikle kalbimiz hayat buldu, demektir.
Serteser hep nurula
doldu cihan
Arş u ala hem zemin ve asuman
Ramazan ayı geldiğinde
cümle İslam âleminde iyiliklere, yani rahmet-i rahime yönelik değişiklikler
olur ve bu değişiklikle müminler, hayır ve hasenata daha çok rağbet ederek önem
verirler. Zekâtlar, sadaklar, infaklar genellikle ramazan ayında verilmeye
gayret edilir ve bu ayda oruçlu olunduğu için günahlardan uzak kalmaya daha
dikkat edilir. Bu ve benzer davranışların sergilendiği ramazan ayının gelmesi,
müminler için hidayet yüklü rahmet-i rahimin galip ve hâkim olduğu bir iklimi
oluşturur.
Ramazan
ayına mahsus olan orucun hakikatı ile gayrıyet ve masıvadan imsak ederek Hakk’a
kavuşmakla iftar etmek ise; Kişinin nazarında yani müşahadesinde, kendinde ve
cümle âlemde Hak’tan gayrı bir şey bırakmadığından o kul, her nereye baksa
Hak’tan gayrı görmez. Ve böyle bir kulun nazarında “Allah
göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) beyanı hikmetince daima rabbini müşahade nur-u aydınlığı
hâkim olur.
Bunu ifadeyle;
Ramazan gelince serteser
(baştanbaşa) hep nurula doldu cihan. 'Arş u ala hem zemin (yeryüzü) ve asuman (sema, gökyüzü) buyruluyor.
Masiva savmını kim
tuttu ey can
Oldu Hak maksûdı
onun bi-güman
Masiva; Gayrıyet, Hak’tan ayrı
olanlar, Maksud; istenen şey, savm; oruç, bi güman; şeksiz şüphesiz, anlamlarına gelir. Bu itibarla; Orucun leddun-i
hakikatı gereğince masivadan, yani Hak’tan
gayrı olan cümle varlıktan imsak ederek / kesilerek, hakikat savmını/orucunu her kim tuttu ise, bi güman yani şeksiz ve süphesiz ehli zikrin ve ariflerin maksadı olan cenab-ı Hakk’a kavuşmak onun iftarı oldu, deniliyor.
Perhiz olan
variyetten bil heman
"Vahtisaba"
sırrı bildi sadıkan
Perhiz; Var olan nimetlerden yasaklı olup onlardan
uzak olmak ve yememek içmemek, variyet; varlıklar,
nisbet varlıklar, vaktisaba; sabah,
imsak vakti, sadıkan; sadıklar,
anlamındadır.
İlmi
hakikata göre vaktisaba, kulun cehaletle
kendinin ve cümle âlemin var olduğunu zannettiği nisbet varlıklardan / variyetten perhiz etme vaktidir. Ki bu vakit fenafillâh mertebeleri olan tevhidi
efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat makamlarıdır. Ve gelmiş geçmiş cümle ehli
kemal ve sadıklar bu fenafillâh makamlarının keşfi irfanına mazhar olmuşlardır.
Bunu ifadeyle vaktisaba sırrı nı, yani imsak ve sabah vaktinin sırrını cümle
meslek-i resul sadıkları bilip arif oldular, demektir.
Canın içre dinle
Mâlik ramazan
Şafak verir hem
nur-ı iman tâlian
Daha evvel de beyan
edildiği gibi imanı taklit, imanı istidlâl/delilli iman ve hakiki/kâmil iman
olmakla iman, üç kısımdır. Ki hakiki imana mensub olan kâmil müminlerinin
nazarında hep Hak olur Ve onlar, Hak’tan başka bir şey görmezler.
Bunu
beyanla Malik ef. Hz. kendini
muhatap ederek bizlere; Ramazan ayındaki şeriat orucunu kesinlikle, muhakkak
tut. Fakat bu orucu tutmakla yetinme. Hakikat orucunu da tut. Ve bu orucu görmek,
işitmek, tadmak, dokunmak, koklamak, akletmek, idrâk etmek, hıfzetmek, hayal ve
vehmetmek olan tüm zahir batın hislerinle / duyularınla müşahade ederek canında / ruhunda hisset. O zaman “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) imanının şafağına, yani
yerlerde, göklerde, cümle âlemlerde ve kendi varlığında vahdet-i zat
tecellisinin nur-u aydınlığına kavuşup, hakiki / kâmil iman tulûuna / doğuşuna mazhar olursun,
diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder