31 Aralık 2017 Pazar

Cihana geldi bir tuhfe'i ilahi


ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                             Cihana geldi bir tuhfe'i ilahi
                             Hacı Kemâl ki ol ibn'ül fedai
      Cihan: dünya, cümle âlem, Tuhfe: armağan, Hacı Kemâl ki ol ibnül fedai; Pir seyyid Muhammed nur Hz.nin damadı olan, Abdurrahim fedai’nin oğlu Hacı kemâl, demektir.
İstanbul, Üsküp, Selanik, İştip Manastır vb. Rumeli ağırlıklı şehir ve kasabalarda yaptığı manevi fetihlerden ötürü, pir seyyid Muhammed nur Hz.nin namı hemen hemen tüm Osmanlıda özellikle medrese ve tarikat ehilleri arasında yayıldığından, pirizren şehrindeki müderrisler de Hz.pir’in nam’ından haberdar oluyorlar. Ve prizrene gelişinde Hz.pir’i imtihan edip güç duruma düşürmek maksadıyla, prizrenin tanınmış âlimlerinden oluşan bir meclis oluşturup, bu meclise Hz.pir’i davet ediyorlar. Hz.pir bu meclise davetle gittiğinde, çeşitli sorularla karşılaşıyor ve bu soruları cevaplıyor. Fakat meclistekilerin bir şeyler öğrenmek için değil, onu sıkıştırarak kötü bir duruma düşürmek maksadı ile sorduklarını anlayan Hz.pir: “ey meclisi oluşturanlar hakikata / gerçeklere karşı inat edişiniz küfre ulaştı, ben burada daha fazla kalmam” diyerek o meclisi terk ediyor.
       Hz.pir, meclisi terk ettikten sonra o mecliste kalanlar, kendi aralarında konuşurken genç ve cesur bir müderris olarak bilinen Abdurrahim fedai Hz.ne; ‘Her zaman cesaretle konuştuğun halde, sen arap hocaya (Hz. Pir’e) karşı bir şey söylemedin hiçbir şey konuşmadın sessiz kaldın. Neden sende bir şeyler söylemedin’ demeleri üzerine fedai Hz: “Ne konuşaydım ki, arap hoca (Hz. Pir) hep doğruları konuştu doğru olana itiraz edilmez’ diye cevaplıyor. Ve o’da Hz.pir’in arkasından Üsküp şehrine gidiyor. Ve Hz.pir’den irşadıyla kendisini aydınlatmasını taleb ediyor. Fedai Hz.nin bu talebini kabul eden Hz.pir ona, “Sana kızımı vereyim damadım ol” teklifinde bulunuyor. Ve bu teklifi kabul ederek, Hz.pir’in kızı ile evlenen Fedai Hz. Üsküp şehrine yerleşiyor.
      Abdurrahim fedai Hz. kısa zamanda terakki edip ihvanlar kendisinden çokça istifadeleniyor. Hz.pir ile hacca giden fedai Hz. hac dönüşünde gemide vefat ediyor ve süveyş kanalındaki “aynı musa” mevkinde deniz sahiline defn ediliyor.
      İşte, Abdurrahim Fedai Hz.nin oğlu olan hacı kemal Hz.ni ifadeyle; Cihana geldi bir tuhfe'i ilahi Hacı Kemâl ki ol ibn'ül fedai buyruluyor. Yani, Allahın dünyaya armağanı olarak hacı Kemâl geldi. O hacı Kemâl ki, Abdurrahim fedai’nin oğludur, buyruluyor.  
                             Kemaliler ferid asr olur peder hem
                             Leb-i lâlden akar tevhid zülâli
      Leb: dudak, lâl; dil, Zülâl: berrak, tatlı, güzel, soğuk, su, anlamında olup, Kemaliler den maksat ise, hem soy hemde manevi ehlibeyt / evladı resul mazharıyetiyle hâsıl olan olgunluk kemalat demektir, Allahu âlem.
     Daha evvelki beyitlerin açıklamasında etraflıca bahsedildiği gibi, 1- soyca, 2-manavi, 3-hem soy hemde manevi yönden olmakla, üç kısım ehli beyt / evladı resul vardır. Hem soy hemde manevi olan evladı resul Hz.Ali, Hz.Fatma, Hz.Hüseyin ve Hz.Hasandır. Ve bunların hem soy hemde manevi hasletlerine haiz olan evlatlarıdır. Pir seyyid Muhammed nur Hz. soyca ve menen evladı resul olduğundan, torunu Hacı Kemâl Hz. de hem soy hemde manevi yönden ehli beyttir / evladı resuldür.       
      Hem soy hemde manevi evladı resul olanların arasından, her asırda / yüz yılda müceddidler / yenileyiciler zuhur eder. Ve bu yenileyiciler, mesleki resul âli prensiplerine ve makamatı tevhid telkinine yapılan ilaveleri ve eksiltmeleri giderip tasnif ederler. Ve mesleki resul âli prensiplerini ve meratibi tevhidin aslını, kemalat ve marifetleriyle parlatarak açığa çıkarırlar. Bu tasarrufları itibarıyla müceddidler / yenileyiciler asrın ferdi ve asrın pederi (babası) olarak vasıflandırılırlar. Ki, bu vasıflara sahip olan Hacı kemal Hz.nin leb-i lâlin’den (ağzından dilinden) tevhid sohbeti, zülâl yani berrak, tatlı, güzel ve soğuk bir su gibi akar, deniliyor.   
                              Fütuhatlar füsus takriri ol şahın
                              Muhakkak aynıdır şeyhin muradı
       Fütuhat, füsus: şeyhül ekber muhiddin arabi Hz.nin ehl-i kemal arasında çok meşhur olan ‘fütuhatı mekkiye’ ve ‘füsusul hikem’ adlı iki eseridir. Şah: padişah, Takrir: anlatma, kararlaştırma, demektir.
      Buna göre, manevi padişah olan hacı kemal Hz; Şeyhül ekberin fütuhat ve füsus isimli eserlerini öyle güzel yorumlayarak takrir edip anlatır ki, muhakkak şeyhül ekber Hz.nin muradıyla hacı kemâl Hz.nin anlattıkları aynıdır. Buyruluyor.  





                              Ulum-ı evliyanın matlaı ol durur
                              Ledün ilmine hace hem de şeri
    Ulum: ilimler, evliya: Allahın dostları, velileri, matlaı: doğuş olan yer, mahal. Ledun ilmi: mana, ruhaniyet ilmi, marifetullah. Şeri: şeriata ait, hace; hoca, demektir. Ki hacı kemal Hz. Allahın dostlarına / velilerine mahsus olan ledun, yani tarikat, hakikat ve marifet ilimlerinin kaynağı olduğu gibi, şeriat ilimerinin de hocasıdır, buyruluyor.      
                              Dahi fetva ile takva ya cami
                              Ki zahir ile batın kalbi hâvi
      Fetva: Bir meseleyle ilgili dini hüküm, Takva: günaha girmekten sakınmak, Allahtan ayrı kalmaktan ve gayrı olmaktan korkmak,  Zahir: dış, batın: iç, iç ait, Havi: kapsayan. Anlamındadır. Buna göre, dini meselelerde fetvayı, yani hüküm vermeyi ve takvayı, yani Allahtan gayrı olmaktan korkmayı kendinde cem edip toplayan hacı kemal Hz.nin kalbi, İslam dininin gerek zahirini gerekse batınına havidir, (kapsayandır) deniliyor.     
                              Zebihın sırrına varis hakikatte
                              Peder maderce- çü? nesl-i pâk-i pirâni
        Zebih: kurban, peder: baba, mader: ana, demektir. Niyazi Mısri Hz:
Oldum İsmail gibi teslimi hak etti hemin
İki yüzbin dahi yetmiş beşte bir kuban bana
Anladım zebh-i azime bir işarettir bu koç
Hem beşarettir gelen Yahya ile mihman bana. Buyurmuşlardır.
       Ki bu beyitte ifade edilen bin iki yüz yetmişbeş rakamı, hicri takvime göre pir seyyid Muhammed nur Hz.nin zuhur ettiği tarihtir. Yaklaşık iki yüz yıl öncesinden Hz.pir’in bu âleme gelip teşrif edişini haber veren Niyazi mısri, Hz.pir için; bana kurban’ olan bu zat ‘anladım zebhi azime,’ yani büyük kurbana ‘bir işarettir bu koç,’ (ruha mensub olan er kişi) diyor. Ve devamla, Hz.pir’in zuhuruyla kendisine ‘beşaret’ / müjdeler getirici olduğu gibi, kendisinin Yahya sı, yani hayat verip yaşatıcısı olduğunu ifadeyle, ‘yahya ile mihman (misafir) bana’ buyuruyor.
      Hz.pir efendimizin Niyazi mısriye kurban / yakın olup, ona müjdeler getirerek hayat vermesini ehl-i kemâl şöyle ifade eder. ‘Yaklaşık iki yüz yıl, zararlıdır diye yasaklı olan Niyazi mısri Hz.ne ait bazı eserleri Hz.pir, bu eserlerin bir zararı olmadığı gibi hepsinin doğru ve faydalı eserler olduğunu devlet ricaline izah ile ikna eder. Ve bu eserler üzerindeki iki yüz yıllık yasak kararını kaldırtarak, bu eserlerin yayınlanmasını sağlar.’ Ayrıca Hz.pir ihvanlarına, Niyazi mısri Hz.nin divanını okumalarını tavsiye etmiş ve “Niyazi mısri yaşadığı asırda tevhidin şampiyonu idi” buyurmuştur. Bu itibarla, halen günümüzde dahi Hz.pir’in vekil ve ihvanları, Niyazi mısri nin eserlerini baş üstünde tutarak bu eserlerden istifadelenirler.
       İşte bu şekilde Hz.pir, Niyazi mısriye kurban / yakın olup, onun marifet ve kemalatını yansıtan eserlerinin yayınlanmasını sağlayıp, marifet ve kemalatını açığa çıkartmakla Niyazi mısri Hz.ne Yahya (hayat verici) olmuştur. Allahu âlem.
       Kıyametten sonra Yahya as. mın ölümü kesip kaldırarak, ölümsüzlüğü yani ebedi hayatı getirmesi gibi, Hz.pir insanlığa ölümsüzlüğü yani Hakk’ın ebediyeti ile beka ve ebediyet bularak bekabillâha ulaşamayı telkin etmekle, ölümü kesip insanlığa Allahın bekası ile ölümsüzlüğe erişmenin irşadını yapmıştır. Ki Hz.pir’in vekilleri bu irşadı halen yapmaktadırlar. Çünkü Hz.pir’in şahsında tasnifi açığa çıkıp zahir olan mesleki resul telkini, fenafillâh ve bekabillâh mekamlarının irşadından ibaret olup, her kim bu irşaddan nasiplenirse o kişi, fenafillâh keşfi irfanıyla ölmeden evvel ölür ve bekabillâha ulaşıp, Allahın ebediyetine karışarak ölümsüz olur. Bunu ifadeyle Yunus Emre Hz; 
       Âşık yunus öldü diye salâ verirler
      Ölenler hayvandır âşıklar ölmez… Diyor.
Bu itibarla, hacı kemal Hz.nin dedesi olan Hz.pir zuhuruyla, insanın cümle âleme ve kendine varlık nisbet etme kısırlığı ve nakıslığını fenafillâh telkini ile keserek, bekabillâh irşadıyla ölümsüzlüğe eriştirmekle insanlığa Yahya olup, (hayat verici) zebhi azim dir. (büyük kurban koç’udur)
     Bunu beyanla: zebihın / kurbanın sırrına varis hakikatte Peder maderce- çü? nesl-i pâk-i pirâni buyruluyor. Ki gerek peder / babası gerek mader / anası ve dedesi tarafından nesli pak, yani nesli ehlibeyt / evladı resul temizliğine mazhar olan hacı kemal Hz; Hakikatta Hz.pir efendimizin şahsında açığa çıkan büyük kurban koçluğuna (ruha mensub er kişiliğe) mazhar ve varistir, demektir.
                              İmam-i pişvâ-yı ehl-i tevhid
                              Muhakkikler reisi şeyh melâmi
     Pişva: başkan önder, muhakkikler: hakikat ehilleri, anlamındadır. Hacı Kemal Hz. tevhidi hakiki irşadı yapan mürşidlerin, imamların önderi olduğu gibi, ehl-i hakikatın reisi meslek-i resulu melami şeyhidir, buyruluyor.  
                              Ona teslim olan la şek olur inan
                              Ledün ilmine vakıf nesl-i rahmani
     La şek: şüphe kalmamak manasınadır. Her kim ilmi ledüne, yani tarikat, hakikat ve marifete vakıf, nesli rahman ve evladı resul olan hacı Kemal Hz.den zahir olan irşada teslim olursa, rabbini müşahade edip rabbine kavuşmakta ve insanı kâmil mertebesine erişme konularında, inan ki o kişinin hiçbir şüphesi kalmaz, deniliyor.  

                              Onın medhine acizdir lisanım
                              Turâbi ol ayağının eya Hilmi

      Turâb: toprak, demektir. Ayağının altında türab / toprak olmak ise, Hz.pir’in şahsında tasnifi ve düzenlemesi açığa çıkan mesleki resul âli pirensiplerini telkin eden mürşidi kâmili baş tacı yaparak. Onun telkini irşadına toprak gibi yerle yeksan bir tenezzül ve tevazuyla teslim olmaktır. Ki bunu ifadeyle Malik ef. Hilmi mahlâsıyla; Hz.pir efendimizin torunu olan hacı Kemal Hz.ni her ne kadar medhedip övmüş olsamda, ben onu medhedmiş olamam, dilim onu anlatmaktan acizdir, diyor. Ve devamla ey Hilmi sen hacı kemâl Hz. karşısında, onun ayağının altındaki türab / toprak gibi tevazulu ve tenezzüllü olmaya bak, buyuruyor. Allahu âlem.

Hiç yorum yok: