ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Medhiyye-i Prizren
Prizren şehrinin medh
edilmesi
Menbâ'ı 'ilm-i
hakikattir 'azizim Prizren
Maden-i 'İlm-i ledündür dilmünirim Prizren
Prizren; Osmanlı döneminde
balkanlardaki askeri, coğrafi, ticari, sanat, eğitim ve kültürel açıdan çok
önemli bir şehir olduğu gibi, prizren bu gün Kosova devletinin de en önemli
şehirlerindendir. Ve günümüzdeTürkçe konuşulan balkan coğrafyasının nadir şehir
merkezlerindendir. Menba; kaynak,
zenginlik ve safiyetle doğuş olan yer,
İlm-i ledün; mana ilmi olarak ifade edilldiği gibi, dinin batınına yönelik
olan tarikat, hakikat ve marifet ilimlerini cem eden meraribi tevhid keşfi
irfanıdır, dilmünir; kalbi
nurlandıran, aydınlatan demektir.
Buna göre, Menba’ı ilmi hakikattır azizim prizren, ma'den-i 'İlm-i ledündür dilmünirim Prizren ifadesi
ile prizren şehri, hakikat ilminin kaynağı ve ilmi hakikatın zenginlik ve
bollukla doğduğu bir şehir olduğu için azizdir,
yani yüce, değerli, çok kıymetlidir, deniliyor. Ve devamla maden-i 'İlm-i ledündür
dilmünirim Prizren buyruluyor. Ki maden gibi bitmeyen tükenmeyen leddun-i
hikmet, mana ve ruhaniyet zenginliğiyle, islamın batınını teşkil eden tarikat,
hakikat ve marifet ilimlerinin ve meratibi tevhid keşfi irfanının zuhur ettiği
yer olmakla, kalbimi nurlandırıp aydınlatan şehirdir prizren, demektir.
Kıblegahı âşıkandır
arifinin meskeni
Bağ-ı tevhid bâb-ı
vahdettir beşirim Prizren
Kıblegah; namazda yönelinen taraf, kabe
yönü / ciheti, bâb; kapı, bölüm, Beşirim; müjdeci, müjde veren, anlamlarına
gelir. Buna göre, Hak âşıklarının yönelip gitmek için can attıkları bir şehir
olduğu için prizren, cümle arifibillah’ın
her zaman var olup barındığı meskendir.
Ve makamatı tevhid irfanının hâsıl
ve tahsil olduğu yerdir, yani tevhidi hakiki irşadının yapıldığı ve bu irşadla ihvanın
aydınlandığı mekândır. Ve kulların vahdet-i
ilâh-i tecellisiyle müjdelendiği
bir bâb’dır / kapıdır prizren, buyruluyor.
Gerçi gül etrafına
peyda olur hâr şübhesiz
Verde nisbetle
gülistandır emirim Prizren
Peyda; var olan, açık, meydanda, har; diken, Verd; gül suyu, gülistan;
gül bahçesi, gül ülkesi, demektir. Daha evvelde beyan olunduğu gibi gül, Hz.resulullah
(s.a.v) efendimizi remzeder ki, resulullahın mübarek teri gül kokardı. Bunun
için gül koklamak, sünnet olarak İslam dünyasında kabul görmüştür.
İslam dininin tüm müminleri ruh-u Muhammede mazhar olur ve her mümin,
Muhammed-i kulluk gayreti nisbetinde ruh-u Muhammed’den nasiblenir. Bu nasiplenmek,
gül suyunu sürünmek gibidir. Ki kimi gül suyunu az sürünür, kimi çok sürünür ve
bu şekilde her mümin süründüğü kadarıyla gül suyundan ve kokusundan nasiblenip
zevklenirler. Bu itibarla her İslam mümini, kulluk gayreti oranında kimi az
kimi çok ruh-u Muhammed (s.a.v) den istifadelenirler.
Resulullah efendimiz; “Allah beni nurundan yarattı
müminleri de benim nurumdan yarattı” buyurmuşlardır ki, hadisi şerifte
ifade olunan nur-u Muhammed yaratılışı, meslek-i resul âli prensipler irşadıyla
“hakiki
/ gerçek mümin” (enfal- 2)
olanların mazhar olduğu bir yaradılıştır. Ve bu nur-u Muhammed, (s.a.v) yaratılışı,
manevi ehl-i beyt / evlad-ı resul olan zamanın meslek-i resul kâmilin’de, onun
meclisinde ve ihvanlarında ruh-u Muhammed olarak zahir olur. Bu itibarla, kâmilin
meclisi gülistan yani gül yurdu, o meclisten zuhur eden ruhaniyet ise, gül
kokusu ile teşbih edilir.
Har; yani diken ise kul’u kâmilin
irşadından ve onun meclisindeki gül kokan ruhaniyetten alıkoyan her bir engel
ve manidir.
Bu
itibarla, gerçi ruh-u Muhammed gül’ünün
var olduğu her yerde, o ruhaneyetten nasiblenmeyi engelleyen hâr / diken olur şüphesiz. Verde, yani gül suyu mesabesindeki İslam müminlerinin var
olduğu her yer ve şehirde gül’ün suyu kokusu da bulunur. Fakat prizren, manevi ehl-i beytin / evladı
resul’un harmanıdır. Ve onların oluşturduğu meclis-i gülistandır, gül yurdudur. Bunu böyle bilin, ey amirler, ey şanlı namlı bey ve önderler
demektir.
Evliyanın yatağıdır
anda akar feyz-i Hak
Ruhi tathlre hamamdır dinle canım Prizren
Feyz-i Hak; cenab-ı Hakk’ın bolluk, bereketli manevi
gıdaları, tathir; temizleme, evliya; Allah dostu, erenler, gerçek
müminler demektir. Buna göre, Kuranda birçok ayette Allahın evliya kullarından
behsedildiği gibi, bir kuts-i beyanında cenab-ı Hak; Meleklerin “ya
rabbi senin evliya kulların kimlerdir?” Diye sormalarına cevaben, “beni
zikredenlerdir” buyrur. Yine
meleklerin “onlar seni görürlermi?”
Sorusuna cenab-ı Hak; “görmezler.” Meleklerin, “seni
görselerdi ne yaparlardı” demelerine karşılık ise Cenab-ı Hak; “daha
fazla zikrederlerdi” buyurur. Bu kuts-i beyandaki ehl-i zikir olan
evliyaların / Allah dostlarının içinden talipler, âşıklar, veliler, sadıklar,
mukarribler, (yakın ehilleri) ve insan-ı kâmil çıkar. Ve aynı zamanda gelmiş geçmiş
cümle peygamberler de ehl-i zikir evliya arasından seçıldiğinden, tüm
peygamberler de ehl-i zikir velidirler.
Pir seyyid Muhammed nur Hz; “kul süfliyete düşerse nefs, ulviyete
yükselip terakki ederse ruh tabir olunur” diyor. Ki kulun ruh’a terakki
edip yükselebilmesi için, aynı hamama gidip suyla yıkanıp kirlerden arınması
gibi, ehl-i zikir arasına dâhil olup Kâmilin meclisindeki irşadla manevi kir ve
pisliklerden arınıp, tertemiz bir arınmışlıkla ruh’a terakki etmesi gerekir.
Bunu beyanla; Prizren şehri evliyanın
/ Allah dostlarının yatağıdır, anda
akar feyz-i Hak olan bereketli manevi ruhani gıdalar. Ruhi tathlre, yani kulun ruh’a yükselmesine mani olan
manevi kir ve pisliklerden temizlenilen arınılan bir hamamdır, dinle canım (ruhum) Prizren, buyruluyor.
Okunur onda fütuhat hem
fusus u varidat
Hâce-i vahded sarayıdır
revânım Prizren
Futuhat ve füsus; Şeyül ekber Muhiddini arabi
Hz.nin futuhat-ı mekkiye ve füsusul hikem isimli çok kıymetli iki kıtabı,
varidat; şeyh bedreddin Hz.nin
varidat isimli kıtabı, hace-i vahdet; vahdet
/ bir’lik hocası, revan; giden, akan
demektir.
Bu
itibarla, şeyhül ekber Hz.nin futuhatı mekkiye ve füsusul hikem adlı kitapları
çok meşhur olup, ehl-i irfan ve ehl-i kemal bu eserlerden çok istifade ederler.
Hatta füsusul hikem kitabı seçkinlere hitab ettiğinden, bir arif medh
edildiğinde; “bu şahıs füsusul hikem sırrına vakıf” denir.
Varidat
ise, şeyh bedreddin Hz.nin çok kıymetli bir eseri olup bu eseri pir seyyid Muhammed
nur Hz. şerh etmiştir. Hz.pir’in şerh ettiği varidatı da Malik Efendi Hz. hem
Türkçe, hemde Arnavutça zenginleştirmiştir. Yetişkin İhvanımızdan Mehmet naci güney
beyefendi, Malik ef. nin zenginleştirdiği bu eseri gayretli ve titiz bir
çalışma ile günümüz Türkçesi ile güncelleyip sadeleştirerek parlatmış, bu eserdeki
zenginliğinin açığa çıkmasına hizmet etmiştir.
Gerek
futuhat, gerek, füsus, gerekse varidat isimli kitapların her biri vahdet-i
ilâhiden gayrı bir şeyden bahsetmediklerinden, bu eserlerin her biri Hakk’ın
vahdet / bir’lik sarayıdır. Ve bu eserler içerdiği hikmet ve marifetle Hak
yolunun yolcularına hoca olmuş, bu yolcuların yolunu aydınlatmış ve halen dahi
aydınlatmaktadır.
Bunu
ifadeyle; Prizren öyle bir yurt öyle bir şehirdir ki, okunur onda fütuhat hem fusus u varidat, adlı eserler deniliyor. Ve
bu eserlerdeki hikmet ve marifet irşadının yapıldığı şehir olmakla, ihvanın her
zaman gitmeyi arzuladığı Hâce-i vahded
sarayıdır revanım Prizren, buyruluyor.
Rûm ilinde ihtida
tevhide nesrüder mahali
Pay-i pir basdığı
yerdir ey muhibbim Prizren
İhtida; iman yoluna girme, nesr; arş ve sema ile ilgili
meleklerden biri, paye; rütbe,
derece, basamak, muhib; seven,
demektir.
Buna göre, daha evvelde bahsedildiği gibi kuranda iman’a
ve hakiki (gerçek) iman’a mensub olan müminlerden ve hakiki / gerçek
müminlerden bahsedilir. Mümin; “Lâilaheillallah
muhammeden resulullah-Allahtan başka ilâh yoktur Muhammed Allahın resuludür /
elçisidir” kelime-i tevhidini dili ile söyleyip kalbi ile tasdik
etmektir. Hakiki mümin ise; meslek-i resul telkin-i irşadı olan zikri daim ile
kalbi uyanmış, meratibi tevhid keşfi irfanına mazhar olmuş, dili ile ikrar
ettiği Allah’a bu âlemde kavuşmuş ve yine dili ile ikrar ettiği vücudu nur-u
Muhammede kavuşma gayretindeki mümindir. İşte bu her iki imanı ifadeyle
kuranda; “Ey iman edenler, iman edin…” (Nisa- 136) buyrulur ki, bu ayet beyanındaki hikmet; ‘ey tevhidin kelimesini ikrar ile mümin
olanlar, tevhidin hakikatı mazharıyetiyle rabbine kavuşan ve vücud-u nur-u
Muhammedi ziyaret eden hakiki / gerçek müminlerden olun,’ demektir.
Bunu beyanla; Rumelinde ihtida, yani tevhid-i hakiki imanı ile hakiki / gerçek
mümin olmak isteyenlere hizmet eden nesr’in,
yani arş ve sema meleklerinin mahalli
olduğu gibi, pir seyyid Muhammed nur Hz.
nin ayak basıp ziyaretiyle payelendiği, şereflendiği yerdir muhibbim (sevdiğim) prizren,
buyruluyor.
Hilmî der ki medhe doymam bâis-i feyzim yeri
Meşhed-i şeyhi Hulûsi'dir
dinle şahım Prizren
Bais; sebep,
meşhed; şehidlerin mezarlığı, şehid düşülen yer, şeyh Hulusi; Malik
Efendinin mürşidi Recep Hulusi Hz.dir.
Bu itibarla Kur’anı Kerim’in; “Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz,
Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok
daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a
götürüleceksiniz.” (Ali İmran- 157,158) Beyanlarından açıkça anlaşıldığı
gibi, Allah yolunda “ölenler” ve “öldürülenler”
olmak itibarıyla şehidlik iki kısımdır. Birincisi; Allah yolunda öldürülenler
ki, bunlar kılıç şehidi olup din
vatan uğrundan öldürülenlerdir. Süleyman kolari Hz; “Din insanı, vatan ise, dini muhafaza
ettiğinden vatan için öldürülünler şehit olurlar” buyurmuşlardır.
Şehidlerin ikincisi ise Allah yolunda ölenler olup, bunlar Hz. resulullah’ın “Ölmeden
evvel ölün” buyruğundaki hikmet mazharıyetiyle fenayı efal, fenayı
sıfat ve fanayı vücut keşfi irfaniyetiyle ölmeden evvel ölerek, tevhid-i irfan şehidi olanlardır. Ki Malik
Efendinin mürşidi olan şeyh Recep Hulusi Hz.de tevhidi irfan şehidi olup kabri
pirizrende olduğundan, Malik ef. Hilmi
lakabıyla; mazhar olduğum ilâh-i feyzimin bais-i, yani sebebi vesilesi
olmasından prizreni medh edip övmeye doyamam. Çünkü mürşidim,
manevi şah’ım (padişahım) ve tevhidi irfan şehidi olan şeyh Hulusi
Hz.nin, kabrinin yani meşhedi’nin (şehidliğinin) bulunduğu şehirdir prizren,
buyuruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder