31 Aralık 2017 Pazar

Medhiyye-i Prizren

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

Medhiyye-i Prizren
                                 Prizren şehrinin medh edilmesi
                            Menbâ'ı 'ilm-i hakikattir 'azizim Prizren
                            Maden-i 'İlm-i ledündür dilmünirim Prizren
      Prizren; Osmanlı döneminde balkanlardaki askeri, coğrafi, ticari, sanat, eğitim ve kültürel açıdan çok önemli bir şehir olduğu gibi, prizren bu gün Kosova devletinin de en önemli şehirlerindendir. Ve günümüzdeTürkçe konuşulan balkan coğrafyasının nadir şehir merkezlerindendir. Menba; kaynak, zenginlik ve safiyetle doğuş olan yer, İlm-i ledün; mana ilmi olarak ifade edilldiği gibi, dinin batınına yönelik olan tarikat, hakikat ve marifet ilimlerini cem eden meraribi tevhid keşfi irfanıdır, dilmünir; kalbi nurlandıran, aydınlatan demektir.
      Buna göre, Menba’ı ilmi hakikattır azizim prizren, ma'den-i 'İlm-i ledündür dilmünirim Prizren ifadesi ile prizren şehri, hakikat ilminin kaynağı ve ilmi hakikatın zenginlik ve bollukla doğduğu bir şehir olduğu için azizdir, yani yüce, değerli, çok kıymetlidir, deniliyor. Ve devamla maden-i 'İlm-i ledündür dilmünirim Prizren buyruluyor. Ki maden gibi bitmeyen tükenmeyen leddun-i hikmet, mana ve ruhaniyet zenginliğiyle, islamın batınını teşkil eden tarikat, hakikat ve marifet ilimlerinin ve meratibi tevhid keşfi irfanının zuhur ettiği yer olmakla, kalbimi nurlandırıp aydınlatan şehirdir prizren, demektir.    





                            Kıblegahı âşıkandır arifinin meskeni
                            Bağ-ı tevhid bâb-ı vahdettir beşirim Prizren
     Kıblegah; namazda yönelinen taraf, kabe yönü / ciheti, bâb; kapı, bölüm, Beşirim; müjdeci, müjde veren, anlamlarına gelir. Buna göre, Hak âşıklarının yönelip gitmek için can attıkları bir şehir olduğu için prizren, cümle arifibillah’ın her zaman var olup barındığı meskendir. Ve makamatı tevhid irfanının hâsıl ve tahsil olduğu yerdir, yani tevhidi hakiki irşadının yapıldığı ve bu irşadla ihvanın aydınlandığı mekândır. Ve kulların vahdet-i ilâh-i tecellisiyle müjdelendiği bir bâb’dır / kapıdır prizren, buyruluyor.         
                            Gerçi gül etrafına peyda olur hâr şübhesiz
                            Verde nisbetle gülistandır emirim Prizren
      Peyda; var olan, açık, meydanda, har; diken, Verd; gül suyu, gülistan; gül bahçesi, gül ülkesi, demektir. Daha evvelde beyan olunduğu gibi gül, Hz.resulullah (s.a.v) efendimizi remzeder ki, resulullahın mübarek teri gül kokardı. Bunun için gül koklamak, sünnet olarak İslam dünyasında kabul görmüştür.
      İslam dininin tüm müminleri ruh-u Muhammede mazhar olur ve her mümin, Muhammed-i kulluk gayreti nisbetinde ruh-u Muhammed’den nasiblenir. Bu nasiplenmek, gül suyunu sürünmek gibidir. Ki kimi gül suyunu az sürünür, kimi çok sürünür ve bu şekilde her mümin süründüğü kadarıyla gül suyundan ve kokusundan nasiblenip zevklenirler. Bu itibarla her İslam mümini, kulluk gayreti oranında kimi az kimi çok ruh-u Muhammed (s.a.v) den istifadelenirler.
      Resulullah efendimiz; “Allah beni nurundan yarattı müminleri de benim nurumdan yarattı” buyurmuşlardır ki, hadisi şerifte ifade olunan nur-u Muhammed yaratılışı, meslek-i resul âli prensipler irşadıyla “hakiki / gerçek mümin” (enfal- 2) olanların mazhar olduğu bir yaradılıştır. Ve bu nur-u Muhammed, (s.a.v) yaratılışı, manevi ehl-i beyt / evlad-ı resul olan zamanın meslek-i resul kâmilin’de, onun meclisinde ve ihvanlarında ruh-u Muhammed olarak zahir olur. Bu itibarla, kâmilin meclisi gülistan yani gül yurdu, o meclisten zuhur eden ruhaniyet ise, gül kokusu ile teşbih edilir.
Har; yani diken ise kul’u kâmilin irşadından ve onun meclisindeki gül kokan ruhaniyetten alıkoyan her bir engel ve manidir.
      Bu itibarla, gerçi ruh-u Muhammed gül’ünün var olduğu her yerde, o ruhaneyetten nasiblenmeyi engelleyen hâr / diken olur şüphesiz. Verde, yani gül suyu mesabesindeki İslam müminlerinin var olduğu her yer ve şehirde gül’ün suyu kokusu da bulunur. Fakat prizren, manevi ehl-i beytin / evladı resul’un harmanıdır. Ve onların oluşturduğu meclis-i gülistandır, gül yurdudur. Bunu böyle bilin, ey amirler, ey şanlı namlı bey ve önderler demektir.         
                            Evliyanın yatağıdır anda akar feyz-i Hak
                            Ruhi tathlre hamamdır dinle canım Prizren
       Feyz-i Hak; cenab-ı Hakk’ın bolluk, bereketli manevi gıdaları, tathir; temizleme, evliya; Allah dostu, erenler, gerçek müminler demektir. Buna göre, Kuranda birçok ayette Allahın evliya kullarından behsedildiği gibi, bir kuts-i beyanında cenab-ı Hak; Meleklerin “ya rabbi senin evliya kulların kimlerdir?” Diye sormalarına cevaben, “beni zikredenlerdir buyrur. Yine meleklerin “onlar seni görürlermi? Sorusuna cenab-ı Hak; “görmezler.” Meleklerin, “seni görselerdi ne yaparlardı” demelerine karşılık ise Cenab-ı Hak; “daha fazla zikrederlerdi” buyurur. Bu kuts-i beyandaki ehl-i zikir olan evliyaların / Allah dostlarının içinden talipler, âşıklar, veliler, sadıklar, mukarribler, (yakın ehilleri) ve insan-ı kâmil çıkar. Ve aynı zamanda gelmiş geçmiş cümle peygamberler de ehl-i zikir evliya arasından seçıldiğinden, tüm peygamberler de ehl-i zikir velidirler.
        Pir seyyid Muhammed nur Hz; “kul süfliyete düşerse nefs, ulviyete yükselip terakki ederse ruh tabir olunur” diyor. Ki kulun ruh’a terakki edip yükselebilmesi için, aynı hamama gidip suyla yıkanıp kirlerden arınması gibi, ehl-i zikir arasına dâhil olup Kâmilin meclisindeki irşadla manevi kir ve pisliklerden arınıp, tertemiz bir arınmışlıkla ruh’a terakki etmesi gerekir.
       Bunu beyanla; Prizren şehri evliyanın / Allah dostlarının yatağıdır, anda akar feyz-i Hak olan bereketli manevi ruhani gıdalar. Ruhi tathlre, yani kulun ruh’a yükselmesine mani olan manevi kir ve pisliklerden temizlenilen arınılan bir hamamdır, dinle canım (ruhum) Prizren, buyruluyor.  
                           Okunur onda fütuhat hem fusus u varidat
                           Hâce-i vahded sarayıdır revânım Prizren
       Futuhat ve füsus; Şeyül ekber Muhiddini arabi Hz.nin futuhat-ı mekkiye ve füsusul hikem isimli çok kıymetli iki kıtabı, varidat; şeyh bedreddin Hz.nin varidat isimli kıtabı, hace-i vahdet; vahdet / bir’lik hocası, revan; giden, akan demektir.  
       Bu itibarla, şeyhül ekber Hz.nin futuhatı mekkiye ve füsusul hikem adlı kitapları çok meşhur olup, ehl-i irfan ve ehl-i kemal bu eserlerden çok istifade ederler. Hatta füsusul hikem kitabı seçkinlere hitab ettiğinden, bir arif medh edildiğinde; “bu şahıs füsusul hikem sırrına vakıf” denir.
      Varidat ise, şeyh bedreddin Hz.nin çok kıymetli bir eseri olup bu eseri pir seyyid Muhammed nur Hz. şerh etmiştir. Hz.pir’in şerh ettiği varidatı da Malik Efendi Hz. hem Türkçe, hemde Arnavutça zenginleştirmiştir. Yetişkin İhvanımızdan Mehmet naci güney beyefendi, Malik ef. nin zenginleştirdiği bu eseri gayretli ve titiz bir çalışma ile günümüz Türkçesi ile güncelleyip sadeleştirerek parlatmış, bu eserdeki zenginliğinin açığa çıkmasına hizmet etmiştir.
      Gerek futuhat, gerek, füsus, gerekse varidat isimli kitapların her biri vahdet-i ilâhiden gayrı bir şeyden bahsetmediklerinden, bu eserlerin her biri Hakk’ın vahdet / bir’lik sarayıdır. Ve bu eserler içerdiği hikmet ve marifetle Hak yolunun yolcularına hoca olmuş, bu yolcuların yolunu aydınlatmış ve halen dahi aydınlatmaktadır.
     Bunu ifadeyle; Prizren öyle bir yurt öyle bir şehirdir ki, okunur onda fütuhat hem fusus u varidat, adlı eserler deniliyor. Ve bu eserlerdeki hikmet ve marifet irşadının yapıldığı şehir olmakla, ihvanın her zaman gitmeyi arzuladığı Hâce-i vahded sarayıdır revanım Prizren, buyruluyor. 
                           Rûm ilinde ihtida tevhide nesrüder mahali
                           Pay-i pir basdığı yerdir ey muhibbim Prizren
        İhtida; iman yoluna girme, nesr; arş ve sema ile ilgili meleklerden biri, paye; rütbe, derece, basamak, muhib; seven, demektir.
Buna göre, daha evvelde bahsedildiği gibi kuranda iman’a ve hakiki (gerçek) iman’a mensub olan müminlerden ve hakiki / gerçek müminlerden bahsedilir. Mümin; “Lâilaheillallah muhammeden resulullah-Allahtan başka ilâh yoktur Muhammed Allahın resuludür / elçisidir” kelime-i tevhidini dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmektir. Hakiki mümin ise; meslek-i resul telkin-i irşadı olan zikri daim ile kalbi uyanmış, meratibi tevhid keşfi irfanına mazhar olmuş, dili ile ikrar ettiği Allah’a bu âlemde kavuşmuş ve yine dili ile ikrar ettiği vücudu nur-u Muhammede kavuşma gayretindeki mümindir. İşte bu her iki imanı ifadeyle kuranda; “Ey iman edenler, iman edin…” (Nisa- 136) buyrulur ki, bu ayet beyanındaki hikmet; ‘ey tevhidin kelimesini ikrar ile mümin olanlar, tevhidin hakikatı mazharıyetiyle rabbine kavuşan ve vücud-u nur-u Muhammedi ziyaret eden hakiki / gerçek müminlerden olun,’ demektir.
    Bunu beyanla; Rumelinde ihtida, yani tevhid-i hakiki imanı ile hakiki / gerçek mümin olmak isteyenlere hizmet eden nesr’in, yani arş ve sema meleklerinin mahalli olduğu gibi, pir seyyid Muhammed nur Hz. nin ayak basıp ziyaretiyle payelendiği, şereflendiği yerdir muhibbim (sevdiğim) prizren, buyruluyor.  
                           Hilmî der ki medhe doymam bâis-i feyzim yeri
                           Meşhed-i şeyhi Hulûsi'dir dinle şahım Prizren
        Bais; sebep, meşhed; şehidlerin mezarlığı, şehid düşülen yer, şeyh Hulusi; Malik Efendinin mürşidi Recep Hulusi Hz.dir.  

        Bu itibarla Kur’anı Kerim’in; Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz.” (Ali İmran- 157,158) Beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi, Allah yolunda “ölenler” ve “öldürülenler” olmak itibarıyla şehidlik iki kısımdır. Birincisi; Allah yolunda öldürülenler ki, bunlar kılıç şehidi olup din vatan uğrundan öldürülenlerdir. Süleyman kolari Hz; “Din insanı, vatan ise, dini muhafaza ettiğinden vatan için öldürülünler şehit olurlar” buyurmuşlardır. Şehidlerin ikincisi ise Allah yolunda ölenler olup, bunlar Hz. resulullah’ın “Ölmeden evvel ölün” buyruğundaki hikmet mazharıyetiyle fenayı efal, fenayı sıfat ve fanayı vücut keşfi irfaniyetiyle ölmeden evvel ölerek, tevhid-i irfan şehidi olanlardır. Ki Malik Efendinin mürşidi olan şeyh Recep Hulusi Hz.de tevhidi irfan şehidi olup kabri pirizrende olduğundan, Malik ef. Hilmi lakabıyla; mazhar olduğum ilâh-i feyzimin bais-i, yani sebebi vesilesi olmasından prizreni medh edip övmeye doyamam. Çünkü mürşidim, manevi şah’ım (padişahım) ve tevhidi irfan şehidi olan şeyh Hulusi Hz.nin, kabrinin yani meşhedi’nin (şehidliğinin) bulunduğu şehirdir prizren, buyuruyor.  

Hiç yorum yok: