31 Aralık 2017 Pazar

Dalmışam yek bahr-i aşka küllü mahv oldum hemân

                    
ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



     Dalmışam yek bahr-i aşka küllü mahv oldum hemân

     Hem çalındı nefhâ-i sûr küllü şey'in oldı" fân" 


      Yek bahri aşk; aşkın vahdet / bir’lik denizi, sur; İsrafil meleğinin borusu, Nef-a; nefes, fan; fena yokluk, demektir. Ki, İsrafil meleğinin sur’a nefes etmesiyle yani üfürmesiyle kıyamet kopar ve yeryüzünde hiçbir canlı kalmaz.
       Bu itibarla, bir kimse ancak mesleki resul de kâmilin irşadıyla ilâh-i aşk mazharı ve Hak aşığı olabilir. Kuranın, “Yeryüzündeki herkes / her şey fanidir, yokluktadır. Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi / yüzü bakidir.” (Rahman- 26, 27) beyanındaki hikmet icabınca bir kul, nisbet varlığının yokluğunda (fenasında) rabbine kavuşup rabbi ile bekaya / ebediyete ulaştığı için, mürşidi kâmilin yaptığı telkin, israfil meleğinin sur’undan / borusundan üflediği nefha ile teşbih edilerek israfilin nefesine benzetilir.  
      Bunu ifadeyle, ilâh-i aşkın vahdet / bir’lik denizine dalınca, cehaletle kendime nisbet ettiğim varlığım, aşkın ateşiyle yanarak mahv olup yokluğa erişti buyruluyor. Ve devamla, israfilin nefa-i sur’u olan kâmilin telkin-i irşadıyla “...küllü şey’in halikun illa vecheh... /...Her şey fanidir, var olan ancak O’nun vechidir / yüzüdür...” (Kasas, 88) ayeti hikmetine mazhar oldum. Ve Hakk’ın vechi / yüzü tecelli edip zahir olmasıyla, kendimin ve cümle âlemin nisbet varlıkları fani / yok oldu. Deniliyor. 


                          Kulağıma vürud etti bir hitab-ı 'izzeti
                          Değil miyim ben rabbiniz kâlû bela sensin 'ıyan
       Hitab-ı izzet; Bu şahadet âlemi olan yeryüzüne gelmiş ve gelecek cümle âdemoğullarının ruhlarına rabbimizin ruhlar âleminde yaptığı hitabtır. Ki bu hitabı beyanla kuranda “Ve iz ehaze rabbuke mim beni âdeme min zuhuruhim zurriyyetehum ve eşhedehum ala enfusihim elestu bi rabbikum, kalu bela şehidna en tekulu yevmel kıyameti inna kunna en haza ğafilin. / Hani Rabbin âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini alıp kendi nefislerine şahit tutarak ben Rabbiniz değil miyim? Onlar, evet sen bizim rabbımızsın biz buna şahidiz dediler. Bu şahid tutuşumuzun sebebi kıyamet günü, biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” ( Araf, 172) buyrulur.
       Ruhlar âleminde bu hitaba mazhar olan âdemoğlu, yeryüzüne gelince bu yeryüzü âleminin tesirine kapılıp ruhlar âlemindeki hitabı ve verdiği cevabı unuttuğundan, peygamberlerin ve insanı kâmil velilerin tebliğ ve irşadı, unutulan bu hitabın tekraren kulun işitmesini sağlar.
     Bunu ifadeyle pir seyyid Muhammed nur Hz; “Mürşidi kâmilin huzurunda, Kâmilin telkin-i ile tevhidi efal makamında enfus ve afakta iki, tevhidi sıfat makamında enfus ve afakta iki, tevhidi zat makamında enfus ve afakta iki olmak üzere salik altı defa <elestü bi rabbikum / ben rabbiniz değimliyim> hitabına mazhar olur.” Diyor. İşte mürşidi kâmilin telkini ile böyle bir hitaba mazhar olan Malik ef. Hz; Kulağım bu şahadet âleminde hitab-ı izzet olan “elestü bi rabbikum-ben rabbiniz değilmiyim” hitabını işitince, rabbimi ayan yani rabbimi apaçık müşahade ederek “kalu bela- evet sen bizim rabbımızsın biz buna şahidizdedim. Buyuruyor. Ki bunu beyanla Beyazidi bestami Hz.de “Elestü hitabı halâ kulağımda çınlıyor.” Demiştir.          
                           İsbat oldu la ile leyse gayruk 'izzetin
                          Birliğine şüphemiz yok tahkik ettinse iman
        La; yoktur, hayır, Leyse gayruk; Gayrı hiçbir şey, demektir. Kur’an-ı Kerim’de iki türlü imandan ve müminden bahsedilir ki, biri genel / umumi şariat imanı olan imanı taklit ve imanı istidlal (delillerle) müminleridir. Diğeri ise, gerçek / hakiki iman’a mensub olan tevhidi hakiki müminlerdir. Ki hakiki müminleri ifadeyle Kur’anda; “Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rablerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfal- 2) “İşte gerçek / hakiki mümin olan onlardır…” (Enfal, 4) beyan olunur. Başka bir ayette ise, “Ey iman edenler, iman edin…” (Nisa- 136) buyrulur ki bu ayetin anlamı: ‘Ey taklid ve istidlal/deliller ile iman etmiş olan müminler, hakiki/gerçek imana erişen müminlerden olun’ demektir. Çünkü Hakiki imana, ancak kâmilin zikri daim ve tevhid makamları telkin ve irşadına mazhar olabilen taklid ve istidlâl müminleri ulaşabilirler.
      Bunu beyanla; zikri daim uyanıklığı ve tevhid makamlarının seyri süluku ile ispatı la, yani kendimin ve cümle eşyanın yokluğunu / fenasını idrak etmekle, leyse gayruk, yani Allah’tan gayrı hiçbir şeyin olmadığı kulluk makamı izzetine ulaştım. Ve hakiki / tahkik imana ulaşan kulların, vahdeti vücud-u ilâhiden / Allah’ın vücut bir’liğinden hiç şek ve şüphesi olmaz, buyruluyor.
                          Varlığımdan fani oldum mahbûbun hem yoluna
                          Beste oldum zülfüne hem çağırırken el-aman
      Beste; şarkıya bağlı ahenk, zülüf; sevgilinin yüzüne sarkıpta görünen saçları, demektir. Bu itibarla, cehaletle cümle âleme ve kendime nisbet ettiğim varlığım, ilâh-i sevgili / mahbub yolunda fenaya (yokluğa) ulaştı. Ve ilâh-i sevgilinin vahdet / bir’lik yüzünün zülfü olan tecellilerini müşahade edebilmek için, el aman edip çırpınırken, bu tecellilerin bestesi ahengi oldum. Buyruluyor. 
                           Sırr-ı ma'şuk kalb-i mecruha tedavi eyledi
                           Başımı verdim yoluna mahbub için keştekân
Mecruh; yaralı. Küştegân; öldürülmüşler, öldürülmüş olanlar, demektir. Kuranı kerimde cenab-ı Hak; “…Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi / kendinizi öldürün. Bu yaratıcınız katında sizin için daha iyidir…” (Bakara- 54) buyurduğu gibi, Hz.resulullah; “ölmeden evvel ölün, ölmeden evvel ölmüşlerden birini size göstereyim mi? Ebu bekire bakın onlardandır” diyor. Ki, âşık uğrunda can baş vererek fenafillâh olmakla ancak ilâh-i sevgiliye vasıl olup kavuşabilir. Bunun başkaca bir yolu olmaz.
Bunu beyanla Malik ef. Hz; sırrı maşuk yani âşığı olduğum ilâhi sevgilinin, ehil olmayanlardan gizlediği sırrı güzelliğini müşahade etmek, benim mecruh (yaralı) kalbimi tedavi eyleyip iyileştirdi. Ve başımı yani tüm vücud-u varlığımı ilâh-i sevgili / mahbub yolunda yokluğa ulaştırıp küştegân oldum, yani ölmeden evvel ölenlere” karıştım, diyor.  
                            Âlem-i hayrette düşmüş Hilmî-ya dîvâneyim
                            Çünkü peyda oldu dilber hem zuhur etti 'ıyan
     Hz.peygamber efendimiz “Ey Allah’ım benim hayretimi arttır.” Buyurmuşlardır ki, hayret, anlatılıp ifade olunamayan zevk-i ilâh-i olduğundan Malik Efendi Hz; Hilmi lâkabıyla dilber olan ilâh-i sevgiliyi ayan yani apaçık perdesiz müşahade etmekle hayrete düştüm. Ve hayret olan zevk-i ilâhi sarhoşluk keyfiyetiyle, kendini kaybeden bir divâneyim. Diyor.   

Hiç yorum yok: