31 Aralık 2017 Pazar

Her seher bülbül gibi feryad ah

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                             Her seher bülbül gibi feryad ah
                             Neyledim netdim sana ey padişah
      Bülbüller; zahiren güneş doğmadan evvelki seher vaktinde feryadı figan ederek öterler. Ki buna atıfta bulunularak, ey âlemlerin padişahı olan ilâh-i sevgili, sana ne kusur işledim de her nefeste zikri daim’le feryadı figân, derdinle ah etmeme rağmen cemalini, güzellikler içeren yüzünü göstermiyorsun, buyruluyor.           
                             Gün-be-gün artardı derdim nâle ah
                             Kanlu yaşıla boyandı sinem ah
    Nâle; inleme, sine; göğüs, kalp, anlamında olup, ehl-i kemâl, Allah derdiyle akan gözyaşını kan’la teşbih etmişlerdir. (benzetmişlerdir) Buna göre; ey ilâh-i sevgili, seni görüp sana kavuşma derdim artarak ziyadeleşti de sinem, derdi ilâhi gözyaşlarına boyandı, deniliyor.

                             Çek nikabını cemalin göster bize âh                               
                             Gönlümüzü yaktı celâlin ey ilah
       Nikab; perde, demektir. Ki Allahın celal ve cemal tecellileri, tesiri geniş olup tüm isimler bu iki ana isim etkisi tesiriyle zahir olur. Ve celal ismi tesiriyle mudil (sapkınlık) ismi de zahir olur. Ki mudil ismi mazharıyeti insanı dalalete sapkınlığa götürür de insan, kendine ve cümle eşyaya Hak’tan ayrı vücut nisbet eder. Ve bu dalalet ve cehaletle yapılan nisbetler, cümle eşyada ve kulun kendinde mevcut ve zahir olan Hakk’ın cemalini, yani güzel yüzünü örten hicabı perdeyi oluşturur da, kul rabbin cemalini göremez. İşte Hakk’ın kemal tecellisini yansıtan zamanın mürşidi kâmili, mesleki resul telkini olan âli prensipleri, zikri daimi ve meratibi tevhidi telkin ederek, Hakk’ın cemalini örten cehlin dalaletin perdesini irşadıyla kaldırarak, kulun rabbin cemalini görmesini sağlar. Ve kâmilin irşadıyla aydınlanan bir kul cümle eşyada ve kendi varlığında rabbin cemalini müşahedeye ulaşır.
       Bunu beyanla, gönlümüzü yakan calâl tecelliler perdesini aramızdan çekip kaldır da, cemalini, güzel yüzünü göster bize ey ilâh-i sevgili, buyruluyor.     
                             Yanmışız Mecnun gibi ah-ı aşkıla
                             Reşk ider didem cemal-i merhem ola
        Reşk; kıskanma, kıskanmayı uyandıran, kıskanılmış, hased gıpta veren. Dide; göz, mecnun; Hak aşığı demektir. Zamanın padişahı mecnuna acıyıp huzuruna çağırıp mecnuna;    
 - Hazinelerimden her ne istersen al demiş.
Mecnun;         
- Padişahım bana bir koyun postu vermeniz yeterlidir. Deyince
Padişah;
- Ben hazinelerimi sana açtım hazinelerimdeki kıymetli mücevherleri istemeyip koyun postu istiyorsun, bu acaiplik nedendir deyince.
Mecnun;
- Padişahım koyun postunu sırtıma geçirip, leylanın koyunlarının arasına karışıp, leylayı seyredip leylaya bakacağım demiş.   
    Bunu beyanla, mecnun gibi, İlâh-i aşk ateşi ile yanıp didem (gözüm) seni kıskanarak derdinle ah ederken, cemalini (güzel yüzünü) müşahade etmek benim derdime merhem (ilaç) olur ey ilâhi sevgili, deniliyor.





                              Subh-ı didârın ilahi açıla
                              Hilmi'ya şevkile daim mest ola

     Subh; sabah, didar; görünme, şevk; şiddetli istek, mest; haz, zevk ile kendinden geçmek, demektir. Bu itibarla, Malik Efendi Hz. Hilmi lakabıyla; Ey ilâhi sevgili, seni görememe cehli karanlığı gidip, irfan sabahı açılsın da, şevk-i şiddetle görmeyi arzuladığım cemalini / güzelliğini müşahade zevkiyle Hilmi, daima ebediyen mest olup kendinden geçsin, diyor.     

Hiç yorum yok: