31 Aralık 2017 Pazar

Yan ey'aşık yan tevhidle boyan

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

                            Yan ey'aşık yan tevhidle boyan
                            Bir Allah diyen buldu cennetân
       Kuranda; “Allahın boyasını esas alın. Allahtan daha güzel kim boya vurabilir...” (Bakara- 138) Buyrulur. Ki ayette ifade olunan “Allah’ın boyası,” tevhid boyasıdır. Tevhidle boyanmak ise; İlâhi aşk mazhariyetiyle kulun cümle nisbet varlıklarını yakıp, kendinde ve cümle âlemde mevcut olan Allah’ın vahdetine / bir’liğine gark olmasıdır. Bunun için, muhakkak mesleki resul telkini olan zikri daim ve tevhid makamlarının irşadına mazhar olmak gerekir.
Her kim tevhid makamlarının keşfi irfanına mazhar olursa onun müşahadesinde, Allah’ın vahdetinden / bir’liğinden gayrı bir şey kalmadığından, o Hak âşığı olan kişi Allah’ın boyasıyla yani tevhidin vahdet / bir’lik boyası ile boyanmış olur. Ve böyle Allah’ın boyasıyla, yani meratibi tevhidle boyanan bir Hak aşığı bu âlemde irfan cennetine dâhil olduğu gibi, Allah’ın emir ve yasaklarına kesinlikle itaat etmesiylede, ahiretteki amel cennetine girer. Ve böylece Hak aşığı cennetan, yani iki cennet olan irfan ve amel cennetlerini bulmuş olur.
      Bunu beyanla; Cümle âlemin ve kendinin nisbet varlığını ilâhi aşk ateşi ile mahvederek yan ey'aşık yan. Kâmil mürşidin telkini olan makamatı tevhidle, yani Allah’ın vahdet-i / bir’liği ile boyan. Ve iyi bil ki, böyle Allah’ın vahdetine / bir’liğine kavuşmakla Hak’tan gayrı görmeyerek bir Allah diyen, buldu cennetân (iki cennet) buyruluyor. Yani hem bu âlemde irfan cennetine, hemde ahiretteki amel cennetine dâhil olmakla Hak âşığı iki cennete dâhil olur, demektir.
                            Gözden aksın kan kalb etsin cevlân
                            Aç perdeyi can görünsün canan
        Gözden kan akması; aşığın derdi ilâhi / Allah derdi ile dertlenmesidir. Kalbin cevlânı; Aşığın ilâhi sevgiliden başka bir şeye itibar etmeyip, daima sevgiliye yönelmesidir. Aç perdeyi can görünsün canan ifadesinin izahı ise şöyledir; Can ile ruh aynı anlamda olup, ruh ikilik kabul etmeyen bir’liğin / vahdetin ifadesidir. Ve ruh vahdetine, zamanın mürşidi kâmili mazhar olduğu için kâmil’e, ruh-u revân yani yürüyen ruh denir. Bu itibarla, perdeyi can ın açması; âşık’la canan (ilâhi sevgili) arasındaki cehlin oluşturduğu nisbet varlık perdesinin, ruh / can mazharı olan kâmilin irşadıyla fenaya / yokluğa erişerek açılmasıdır. Ki bu perdenin açılmasıyla âşık, gerek kendinde gerekse cümle âlemdeki her tecellide cananı (ilâh-i sevgiliyi) görüp müşahede eder.  
       Bunu beyanla, Allah derdi ile gözden aksın kan, mesleki resul telkini olan zikri daim ile kalb etsin cevlân. Ve can (ruh) mazharı olan mürşidi kâmilin makamatı tevhid telkini irşadıyla, nisbet varlık perdesi fenaya / yokluğa erişip açılarak, her tarafta ve her tecellide görünsün canan, (ilâh-i sevgili) buyruluyor.       
                            Hakk'ı görmeyen oldu merdûdân
                            Sakın ey ihvan olma şeytanân
       Merdudan; iki kere reddedilen, şeytanan; iki şeytan, İhvan; ruh, iman kardeşiliği anlamında olup, mesleki resule dâhil olmuş mürşidi kâmile intisap etmiş olanlardır.
Buna göre, her kim bu yeryüzü olan imtihan âleminde, zikri daim ve tevhid makamlarının keşfi irfanına ulaşamaz, rabbi ile arasındaki nisbet varlık perdesini kaldırmazda rabbine kavuşamazsa o kimse, dünyada da ahirette de rabbini göremez, rabbini müşahade edemez. Ve o kişi merdûdân, yani iki kere rabbini görüp müşahade huzurundan reddedilmiş olur.
Bu merdudanlığın yani iki kere reddedilmenin birincisi; kulun bu dünyada rabbine kavuşup rabbini müşahade etmekten reddedilmesidir. İkincisi ise, ahirette de rabbine kavuşup rabbini müşahade etmekten reddedilmesidir. Ki bunu ifadeyle kuranda; “Bu dünyada kör olan ahirette de kördür.” (İsrâ- 72) buyrulur.
      İhvan; mesleki resule intisab etmiş, bu âlemde mürşidi kâmili bulmuş ve kâmilden seyri süluk görmüş kimselere denir. Kâmil’den zikri daim ve tevhid makamlarının telkinine mazhar olmuş bir ihvan, eğer telkin edilen Allahın emir ve yasaklarına kesinlikle itaat edip, telkin edilen zikrullaha, tevhid makamlarına ve âli prensiplere riayet ederse, o ihvan bu âlemde rabbine kavuşup rabbini görüp müşahade eder. Böyle bir ihvan, rabbin vuslatından bu âlemde ve cümle âlemlerde ebediyyen ayrılmaz ve daima rabbin müşahadesiyle var olur. Eğer bir ihvan kâmilin telkini olan Allahın emir ve yasaklarına muhakkak itaati, zikrullahı, tevhid mertebeleri ve âli prensiplerin bir kısmını veya tamamını kabul etmemekle, inkâr etmekle yahut kısaltarak yahut ilaveler yapıp ziyadeleştirmekle değiştirerek, bu telkin ve âli prensipleri zedeler veya terk ederse, o ihvan şeytanân yani iki şeytan olur.
      Bu iki şeytanlığın birincisi; İhvanın, mürşidi kâmilin telkini ile ulaştığı rabbin vuslat ve müşahadesinden bu dünyada aynı şeytan gibi uzaklaşarak, ayrı kalıp kovulmasıdır. İkincisi ise; İhvanın, ahirete de rabbin vuslat ve müşahadesinden aynı şeytan gibi ayrı kalıp kovulmasıdır. Bunu ifadeyle kuranda; “Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa, biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa, kendilerinin halâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (Zuhruf-36, 37) denildiği gibi diğer bir beyanda;  “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O; Rabbim! Beni niçin kör haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim! Der. Allah buyrur: Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun.” (Taha- 124, 125, 126) buyrulur.
      Bunu beyanla, bu âlemde kâmil mürşidi bulmamış, kâmilin zikri daim ve meratibi tevhid telkin keşfi irfanından mahrum kalarak Hakk’a kavuşmamış ve Hakk'ı görmeyen bir kişi, oldu merdûdân. Yani böyle bir kimse rabbin müşahadesinden hem dünyada hemde ahirette olmak üzere iki kere reddedildi, deniliyor. Ve devamla, bu âlemde kâmilin telkini mazharyetiyle Hakk’a kavuşmuş, her tecellide daima rabbini müşahade eden ihvana hitaben de; Mürşidi kâmilin kuran emir ve yasaklarına itaat emrini terk etmekten, zikri daim, meratibi tevhid ve âli prensipler telkinini eksiltmekten, ziyadeleştirmekten veya terk etmekten kesinlikle sakın ey ihvan. Ki, olmayasın şeytanân, (iki şeytan) buyruluyor.
                            Daim'üd-devran zikr eyleyen
                            Gaibi bulan kıldı secdetân
      Gaib; görünmeyen, secdetân; iki secde, demektir. Buna göre, her yerde cümle eşyada ve tüm varlıklarda daima mevcut ve zahir olmasına rağmen cahillere gaip (kayıp) olup gözükmeyen cenab-ı Hakk’ı, her nefeste zikri daim uyanıklığı ve meratibi tevhid keşfi irfanıyla kim bulup Hakk’a kavuşursa o, secdetân yani iki secde yapar deniliyor. Ki yüce Allah’ın “…secde et ve yaklaş” (Alak- 19) buyruğundan anlaşıldığı gibi secde, yakınlık, yani kulun Hakk’a yakınlığı demektir. Ve kulun Hakk’a farz yakınlık (kubu feraiz) ve nafilelerle yakınlık (kurbu nevafil) olmakla iki yakınlığı vardır.  Ki bu iki yakınlığı ifadeyle, hadisi kutside yüce Allah “Ve kulum bana, kendisine farz kıldığım şeyden bana daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşmaz. Buyurmakla farz yakınlığı, (kurbu feraizi) “Kulum bana nevafille öyle yaklaşır ki, onu severim ve onun görmesine göz, işitmesine kulak, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak olurum. Ve o kul’um benimle görür, benimle işitir, benimle konuşur, benimle tutar, benimle yürür.”  Buyurmakla da nafile yakınlığı (kurbu nevafili) beyan eder. İşte bu iki yakınlık müşahedesi kulun secdetânı, yani iki secdesidir.
     Bunu beyanla, her nefeste zikri daim uyanıklığıyla Daim'üd-devran zikr eyleyen. Ve meratibi tevhid keşfi irfanıyla cümle eşyada gaib olan Hakk’ı bularak Hakk’a kavuşan bir kul ancak, rabbin farz yakınlığı ve nafileler yakınlığı müşahedesiyle kıldı secdetân, (iki secde) demektir.  
                            Mâliktir bühtan Hakk'tır görünen
                            Değildir gayran cemal-i bedrân

      Bühtan; iftira, bedrân; ayın iki bedir / iki dolunay hali demektir. Buna göre, zamanın mürşidi kâmili olan Malik Efendi Hz; benim yaptığım kuran emir ve yasakları, zikri daim ve tevhid mertebeleri olan meslek-i resul âli prensipler telkini, Allahın emirlerine itaat ve Allahın makamlarını müşahededen başka bir şey olmadığı için, benim telkin-i irşadımda görünüp müşahade olunan cenab-ı Hak’tır. Hakk’ın gayrısı değildir diyor. Ve benim telkin-i irşadımda Allahın cemalinin (güzel yüzünün) gerek vahdet tecellisi bedir / dolunay gibi, gerekse kesret tecelisi bedir / dolunay gibi zahir olduğundan, cemal-i bedrândır. Yani vahdet-i ilâhi ve kesret-i ilâhi güzelliklerinin cem-i, (toplamı) benim telkin-i irşadımda bedir / dolunay gibi apaçık zahirdir, buyuruyor. Ve devamla, her kim bu mesleki resul telkin-i irşadını Malik’e nisbet ederek Malik’e aittir der ise, Malik’e, yani bana bühtan (iftira) eder, diyor.  

Hiç yorum yok: