ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Nazire-i Gaybî Kuddise Sırruhu
Gaybi Hz.nin
beyitlerine
Abdülmalik Hilmi Hz.nin yaptığı naziredir, yani eşleme, benzetmedir.
Gezme varlık
dağına kendine gel hey kendine
Er gör vahded
bağına kendine gel hey kendine
Kendine gel; beyanı, uykudan, gaflet
uykusundan uyandırmak için kullanılan bir ifade olup, Allahtan gafil olmaktan uyan
da, kendine gel anlamındadır.
Gezme varlık dağına; demek, cehaletle cümle âleme ve kendine
varlık nisbet edip gezerek kulluk yapma demektir. Ki bunu ifadeyle ibni abbasa
hitaben Hz. Resulullah
efendimiz;“Vucüdunu kayırma” buyurduğunda
İbn-i Abbas;“Ya Resulullah vücudum kusurmudur”
deyince Hz.peygamber efendimiz: “Vücudun
en büyük günahtır. Onunla hiçbir günah kıyas edilmez.” Buyurmuşlardır. Şeyhül ekber muhiddini arabi Hz. ise, “vücut günahı günahların
anasıdır” diyor.
Er gör vahded bağına; ifadesiyle, Allahın ikiliği olmayan vahdetine
/ birliğine arif olan ehlullahın oluşturduğu, zamanın mürşidi kâmilinin meclisine
eriş, o meclise dâhil ol. Ve sende, zikri daim uyanıklığı ve tevhidi hakiki
keşfi irfanıyla Allahın vehdetine / birliğine ulaş, deniliyor.
Buna
göre ey insan; Allaha gafil olmaktan zikri daim ile uyanarak kendine gel de, cehaletinden hâsıl olan
nisbet vücudu varlığınla yaptığın kulluğunu
terk et. Vahdet bağı olan ehlullahın
meclisine erişip, o meclisteki zamanın
kâmil mürşidinin telkin-i irşadı ile aydınlanıp Hakk’ın birliğine / vahdetine
ulaş, buyruluyor.
Vücud İçre kemnâm
ol vahded-i Hak'dan agâh ol
Sırat üzre budur
yol kendine gel hey kendine
Kemnâm; adı sanı belirsiz, namsız, şöhretsiz. Agâh; haberli, uyanık, sırat; ahirette cennete gitmek için
üstünden geçilen yol, köprü, demektir. Ki, kâmilin telkini irşad olan zikri
daim ve meratibi tevhid keşfi irfanıyla, kendinin zannettiğin vücudu varlığını
fenaya / yokluğa ulaştırarak, Hakk’ın vahdetinden / birliğinden haberli ve
uyanık ol. Seni ebedi kurtuluşa götürecek doğru yol budur, deniliyor.
Aref dersin oku sen
nefsin sırrın bilesin
Kendi kendin
bulasın kendine gel hey kendine
Aref dersi; “Men
arefe nefse fekat arefe rabbe- kendini/nefsini bilen rabbini bilir” Hadisi
şerifinin hikmeti mahiyetine arif olmaktır. Ki Hz.resulullah efendimizin bu beyanına
uyarak kendinin / nefsinin sırrını bil.
Ve sende kendi hakikatınla buluşarak kendini bilen ariflerden ol, deniliyor. Çünkü kur’anda; “Kendini
/ nefsini bilmeyenden başka kim İbrahim dininden / Hanif milletinden yüz
çevirir…” (Bakara-130) Buyrulur.
Bab-ı aşkı bul
imdi yak hicabı sivayı
Sen de gör Hak cemali
kendine gel hey kendine
Bab-ı aşk; aşk kapısı, hicap; perde, siva; gayrıyet, Allah’tan başka olanlar, Hak cemali; Cenab-ı Hakk’ın güzellikler içeren yüzü, demektir. Aşkın kapısı, mürşidi kâmilin âli
prensipler, zikri daim ve meratibi tevhid telkinidir. Bu itibarla, tevhid makamlarının
keşfi irfanı ile ilâhi aşka eriş. Seni Hak’tan ayıran hicabı / perdeleri ilâh-i aşk ateşiyle yak. Ki sende Hakk’ın
cemalini görüp müşahade edenlerden ol, demektir.
Layık mıdır Sani'in bu
cüssenin bilmesin
Asl-ı hayvan olma
sen kendine gel hey kendine
Sani;
her şeyi
sanatıyla yaratan Allah, Hayvan;
Hayatlı, canlı, diri, demektir. Buna göre; insanın bu âlemde yaşayıp yiyip
içmesi, evladı iyale karışması, soğukta üşümesi, sıcaklıktan yanması, acıkması,
susaması vb. halleri insanın hayvani tarafıdır. Oysa insanı hayvandan ayıran en
belirgin özelliği, akıllı olup ilim tahsil etmesidir. Ve insan tahsil ettiği
ilim oranında terakki eder. İlim Allahın sıfat-ı subutiyesindendir. Yani
Allahın sabit, değişmeyen, eskimeyen, aşınmayan sıfatlarındandır. Ki tüm sıfatı
subutiye gibi ilim sıfatı da Allahın zatından zuhur ettiği için, cümle sıfatı
subutiye gibi ilim de zat-ı ilâhi ile kaimdir.
Bu
itibarla Hakikatta ilim, kulu Hakk’ın zatına kavuşturursa ancak ilim kabul
edilir. Eğer tahsil edilen bilgi kulu Hakk’a vasıl edip kavuşturmuyorsa o,
zan’dır. Ve zan ehilleri hakkında
Kur’an-ı kerimde “…ve gerçekten zan, Hakk’tan yana hiç bir fayda vermez.” (Necm- 28)
Başka bir ayette ise “Onlar zandan başka hiç bir şeye uymuyorlar.
Doğrusu da şu ki; zan, Hakk’tan hiç bir şey ifade etmez…” (Yunus- 36) buyrulur ki, kulu zanlardan arındırıp Hakk’ın zatına kavuşturup
vasıl eden ilim, tevhidi hakiki ilmidir. Ve bir kul ancak ilmi tevhidi hakiki
keşfi irfanıyla, hayvan gibi yaşamaktan kurtulup terakki ederek yükselip
rabbine kavuşarak insanı kâmil olur.
Bunu beyanla; Layık mıdır Sani'in bu cüssenin bilmesin. Asl-ı hayvan olma sen kendine
gel hey kendine buyruluyor. Ki, Allahın sanatıyla yarattığı cüsseni / kendini
bilmemek layıkmı sana. Kendini bilmeyenler ancak bu yeryüzü olan imtihan
âlemindeki hayvanlar ve insani hasletlerden uzak, sadece hayvani değerlerle
yaşayan insanlardır. Sen kendini bilen ariflerden ol, hayvan gibi olma demektir.
Dünya ile ahiret
sende kılmış meskenet
Sende hem nar hem
cennet kendine gel hey kendine
Sen insan olmakla, dünya ve ahirete mesken mekân olduğun gibi, hem cehennem narı / ateşi hem cennetler sendedir, buyruluyor. Ki insan cenab-ı Hakk’ın cami
ismine mazhar olarak yaratılmıştır. Cami ismi, yerleri ve gökleri, dünya ve
ahiret cümle âlemleri kendinde toplayan demektir. Bu itibarla, cami ismine
mazhar olmakla insan, dünya ve ahiret cümle âlemleri kendinde toplar. Bunu
ifadeyle kur’an’da “İncire,
zeytine, Tur dağına ve o emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel
biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin-1…5) buyrulur. Hz. Ali (kv.) ise, “sen
kendini küçük zannedersin, oysa sen büyük âlemsin” der. Niyazi mısri
Hz. ise;
Kenzi mahfi aşikâr hep
sendedir
Yaz u kış leyl ü nehar
hep sendedir
İki âlemde ne var hep
sendedir
Gayre bakma sende iste
sende bul
Men aref sırrına er ko
gafleti
Gör ne remzeyler bu
insan sureti
Haşr u neşr ile tamuyu
cenneti
Gayre bakma sende iste
sende bul. Buyurur.
"Hüve'z
zahiru" göründü hüve'l- batın"
göründü
Ol bu sırrın mahremi
kendine gel hey kendine
Zahir;
açık,
aleni olan, gözüken, batın; İç, iç
yüz, gizli, sır, demektir.
“hüvez-zahiru” göründü “hüvel batın”
göründü; ifadesiyle kur’anı Kerim’deki “Hüvel’evvelü vel’ahirü vezzahirü velbatın…
O evvel, ahir, zahir ve batın.” (Hadid,
3) ayet beyanı hikmetine işaret ediliyor. Ki bu ayet beyanı, fenafillâh ve
bekabillâh kemalâtını içeren kalp makamı müşahadesi imanıyla hakiki / gerçek
mümin olmayı ifade eder. Ve bu müşahadeye erişen müminleri ifadeyle kutsi
beyanında cenab-ı Hak, “ben yerlerime ve
göklerime sığmam, ancak mümin kulumun kalbine sığarım” (hadisi kutsi) buyurur.
İşte böyle bir müşahadeyle hakiki mümin
olanlar, gerek zahir olup açığa çıkmış mevcudatta, gerek batın olup henüz açığa
çıkmamış ve malumattaki tüm tecellilerde Hakk’ı müşahade kemalâtıyla, insanı
kâmil olur. Bunu ifadeyle "Hüve'z zahiru" göründü hüve'l- batın" göründü, ol bu sırrın
mahremi kendine gel hey kendine.
Buyruluyor ki, yüce Allahın zahir ve batın cümle tecellilerinin sırrı
müşahdesiyle gönlüne / kalbine sığıp yerleştiği, hakiki / gerçek müminlerden ol,
demektir.
Malik mirat-i
Haksan kendi kendine baksan
Gayb-i nüma-yı
cihansın kendine gel hey kendine
Gaybi; şeyh gaybi Hz. Nümâ;
Gösteren, gözüken Demektir. Buna göre, “…Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım…” (Bakara-30) ayet beyanından açıkça anlaşıldığı
gibi, cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesi Âdem (as) olup, her Âdemoğlunda / insanda
Hakk’ın halifeliği potansiyel olarak vardır. Ve her insanda var olan halifelik
potansiyeli, insanı kâmilden âdemiyet marifet ve kemalatı olarak aktif ve zahir
olduğundan insanı kâmil, Hakk’ın halifesi ve Hakk’ın kemalini yansıtan miratdır / aynadır. Hz. pirin birinci
kuşak halifelerinden kavadarlı Hacı kadir bey Hz; “Âdem Hakk’ın cem, hazretül cem
ve cemmül cem zuhuruna halife oldu” diyor.
Bunu ifadeyle, insanı kâmil ve
gerçek / hakiki müminlerden olan Malik Efendi Hz. kendini muhatap ederek; Malik mirat-i Haksan kendi kendine baksan,
diyor. Yani ey Malik eğer kendini
bilirsen, Hakk’ın cümle âlemlerde ve tüm varlıklardaki tecellilerinin kemalini
(kemal tecellerini) yansıtan mirat / ayna olduğuna arif olursun,
demektir. Gayb-i Hz. ise; Gayb-i
nüma-yı cihansın buyuruyor. Yani ey
gayb-i sen nümayı Hak’sın, Hakk’ı kemal ile açığa çıkarıp gösteren
mazharsın, demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder