ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Yan ey gönlüm yan
Hak tevhide kan
Fi'İin terk eyle
Takdire dayan
Gönlün yanması; Gönüldeki dünya
sevgisinin, yani Allahtan gayrı olan sevgilerin zikri daimle yanıp, gönülde
Allah sevgisinin hâkim olmasıdır. Ki cenabı Hak hadis-i kutsi de; “Kalbinden dünya sevgisini çıkar.
Çünkü ben bir kalbde, benim sevgimle dünya sevgisini ebediyyen bir arada
bulundurmam” buyurur.
Hak tevhide kanmak veya tatmin
olmak, tevhidi hakiki irfanına mazhar olmaktır. Daha evvelde ifade edldiği gibi
şeriat tevhidi ve hakikat tevhidi olmakla tevhid iki kısımdır. Şeriat ilmine
göre tevhid; “Lâilaheillallah muhammeden
resulullah- Allahtan başka ilâh yoktur Muhammed onun resuludur” tevhid kelimesini, kalp ile tasdik
edip dil ile ikrar etmekten ibarettir. Ve şeriata göre her kim kelimeyi tevhid
imanını gönlünde bulundurursa o kimseye mümin denir. Hakikat tevhidi ise,
tevhid kelimesinin hakikatına mesleki resul seyri süluku olan tevhid makamları keşfi
irfanıyla ulaşmaktır.
Fiilin terk eylemek; Fiil iş, amel
demektir ki, fiilin terk eylemek tevhid makamlarının evveli tevhidi efal makamı
keşfi irfanıyla mümkün olup, fenayı efal şuhuduyla bir kul, fiilinin fenasına /
yokluğuna arif olur ve fiilini terk eder.
Takdire dayanmak; takdir kader’den,
kader’e ait olan demektir. Ki kader, Allahın kudreti / kuvveti ile tecelli
etmesine denir. Ve Allahın kudreti ile zuhura gelmiş olan her şey kader’dir. Ki
hiçbir fiil / iş kudret kuvvet olmadan meydana gelmez, her fiil mutlaka kuvvete
muhtaç olup fiil ancak ve ancak kuvvetle kudretle zahir olur. Bu itibarla her
fiil, Allahın kuvvet ve kudretiyle zuhura geldiğinden, takdirdir. Ve cümle
fiilde olduğu gibi kulun fiilinde de Allah kudreti ile fail olduğu için kur’an-ı Kerim’de; “…Sizi de fiilinizi de yaratan Allah’tır.” (Saffat, 96) buyrulur.
Bunu
ifadeyle; Her nefeste zikri daimle yan ey gönlüm yan, tevhidi
hakiki imanı ile Hak tevhide kan, tevhidi
efal makamı keşfi irfanıyla kendine nisbet ettiğin Fiil’in terk eyleyip, cümle fiil’de kudreti ile Allahın fail
olduğuna arif olup, takdire dayan demektir.
Tefvizi umur
Et Halika can
Fa'il-i mutlak
Hakk'ı bil heman
Tefviz; işi başkasına bırakmak, umur; emirler, işler, halik;
yaratıcı olan Allah, demekir. Kuranda; “…İşlerin tümü Allah’ındır…” (Ra’d- 31) buyrulur ki, bu ve benzeri ayet beyanlarından açıkça
anlaşıldığı gibi, işlerin tümü Allahın işi olup her işin faili Allahtır.
Bunu beyanla; Tefvizi umur, yani kendinin zannettiğin cümle işlerini fenayı efal
irfanıyla terk edip bırakarak, et Halika
can, yani cümle işleri kudretiyle yaratan Allaha nisbet ederek, her fiilin mutlak faili olan cenab-ı Hakk'ı tevhidi efal keşfi irfanıyla bil heman, buyruluyor.
Hep sıfatdan geç
Mefsûf durur ol
Böyledir teslim
Nezd-i dervişan
Mefsuf; sıfatlanan, nezd-i dervişan; dervişlerin yanında,
dervişler indinde, demektir. Her insanda var olan Allahın sıfatı subutiyesi
sekiz olup bunlar; 1- hayat, 2- ilim, 3 – irade, 4 – kelam, 5- görmek, 6 –
işitmek, 7- kudret / kuvvet, 8- tekvin / yaratmaktır. Ki her insanda var olan
bu sıfatların mahiyet ve hakikatına, tevhid makamlarından tevhidi sıfat keşfi
irfanı ile ancak arif olunur.
Bunu ifadeyle; tevhidi sıfat makamı irfanıyla Hep sıfatlarının kendine ait olduğunu
zannetmekten vaz geç. Cümle
sıfatlarda cenab-ı Hakk’ın Mefsûf durduğunu müşahade et buyruluyor. Ve devamla böyledir teslim nezd-i
dervişan, yani gelmiş geçmiş cümle dervişlerin teslimiyeti böyle olmuştur,
deniyor.
Fail-i mevsuf
Hak durur ancak
Bu şuhuda mirat
Oldu arifan
Her fiilin failinin ve cümle sıfatı subutiyenin mefsufunun cenab-ı Hak olduğunu cümle arifi billâh
olanlar müşahade ettikleri gibi, arifler başkalarını da irşad ederek bu irfandan
nasiplenmelerine mirat / ayna olurlar, demektir. Çünkü tevhid
irfanının bir yaşama yönü olduğu gibi, bir de yaşatma yönü vardır. Ki ehl-i
kemal hakiki tevhid keşfi irfanıyla yaşadıkları gibi, tevhidin yaşatılması için
mücahede ederler ve etraflarına hidayet yüklü rahmet saçarak hayat verir,
tevhidi yaşatırlar. Bunu ifadeyle kuranda; “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz, iyiliği ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve
çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız…” (Ali İmran- 110) buyrulur.
Mevcûd-ı hakiki
Zât-ı mutlak bil
Kendinden fena ol
Kalmasın gayran
Kuranı kerimde; “Yeryüzündeki herkes / her şey fanidir,
yokluktadır. Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi / yüzü bakidir.” (Rahman- 26, 27) buyrulduğu gibi, “…O’nun
vechinden / yüzünden başka her şey helâktadır, yokluktadır…” (Kasas, 88) beyan olunur. Bu ve benzer
ayet beyanları zahir âlimler tarafından, ‘bir
zaman gelecek ve her şey fani / yok olacak’ vb. gibi yorumlanır. Fakat bu
yorumlar ayetlerdeki mana ve hikmeti ifade etmeyen yorumlardır. Ehli kemal, bu
ayetlerdeki fena / yokluk beyanlarının gelecek bir zamanda yok olacak değil,
her an ve her zamanda fanidirler / yokluktadırlar olarak kabul ederler.
Bu itibarla,
bu ayetlerin ifadesinden açıkça anlaşılır ki var olduğu zannedilip mevcut
olarak görünen cümle varlıklar fanidir, yani yokluktadır. İlmi hakikata göre,
görünen mevcudiyet zat-ı ilâhi zuhurudur. Ki bir kul, bu müşahadeye ancak tevhid
makamlarından tevhidi zat keşfi irfanı ile ulaşabilir.
Bunu
ifadeyle; Hakikat ilmi mazharıyetiyle, görünen
cümle mevcudun
Hakk’ın zat-ı mutlak zuhuru olduğunu bil,
tevhidi zat makamı keşfi irfanıyla kendinden
fena ol ki kalmasın gayran, yani
kendine ve cümle âleme nisbetle gayrıyet / masiva kalmasın. Buyruluyor.
Çünkü bildin Hak'dan
Gayri yok mevcud
Zahir oldu Hak
Batın bu ekvan
Bir salik, tevhidi zat mertebesi keşfi irfanıyla, zat-ı Hak’tan gayrı bir mevcud olmadığına arif olduktan sonra o, her ne zuhur ederse etsin
her tecellide Hakk’ı zahir, bu ekvanı, yani yaratılan halkı âlemi batın müşahadesine ulaşır.
Bu şuhudda kalp
Uyanır heman
Makam-ı cem' budur
'Inde'l-kamilan
Bu şuhudda; yani Hakk’ı zahir, cümle âlemi
halkı batın müşahadesi ile kulun kalbi bekayla yani sonu olmayan ebediyetle uyanır. Ki, mesleki resulde mürşidi
kâmilin telkin ettiği makam-ı cem müşahedesi
budur, buyruluyor.
Küntü kenzen" deyü
Giyen ol hazretle
Ene'l- mevsuf
dersin
İnde'l 'arifan
“Küntü kenzen”; bir hazineydim, anlamında
olup, yüce Allahın “Ben bir gizli hazineydim bilinmekliğime muhabbet ettim halkı yarattım”
kutsi hadis beyanına işaret ediliyor. Ki bu kutsi beyanında Allahu taalâ, zatı
vahdet / birlik hazinesinden kendinin bilinmekliğine olan muhabbetinden /
aşkından dolayı halkı, yani cümle âlemi ve âlemlerdekileri yarattığını ifade
ediyor.
Bu
yaratılma, Hakk’ın vahdet-i zatından sıfatlarına, sıfatlarından isimlerine
tecelli etmesidir. Bu isimler, sınırı hududu olmayan cümle kesret / çokluk âlemini
ve yaratılmış varlıkları oluştururlar. Ki bu varlıklar âlemine hazret denir. Hazret, özetle ruhu cemad
olan toprak, ruhu nebat olan bitkiler, ruhu hayvan olan tüm hayvanlar, ruhu
insan ve insanlığa ait olan cümle ahlâkiyedir. Ki bu ahlâkiye hırsızın, katilin,
kâfirin, münafığın vb. olumsuzlukların insanla zahir olması gibi, peygamber, veli,
mümin, sadık, vb. olumlu güzellikjlerin iyiliklerin de hep insanla zahir olmasıdır.
Hazreti, yani cümle varlık âlemini tafsil / çoğul olarak, isimler
meydana getirir. Ki İsimler sıfatların tecelli etmesiyle zahir olur. Ki insan’da
bir isim olmakla sıfatı ilâhi tecellisidir. Fakat insan, yaratılmışlar içinde Allahın
sekiz sıfatının cemi’ne / toplamına
mazhar yegâne yaratılandır ki, insanın bu yegâne potansiyel mazharıyeti cüz’dür.
Cüz demek, tüm’den yani bütün’den ayrı olmayan eksik mazharıyet demektir. Ki
mesela insanın kudreti 40-50 kg kaldırabilmesine rağmen Allahın kudretinin
sınırı yoktur. İnsanın görmesi sınırlı fakat Allahın görmesinin sınırı olmaz,
vs. İşte insanın bu potansiyel mazharıyeti, aktif olarak hazretül cem makamı
marifetiyle açığa çıkar. Ve bu marifetle kul, sekiz sıfatın cüz’üne mazhar
olarak enel mefsuf der, yani Hakk’ın sekiz sıfatının ceminin / toplamının cüz’ü
ile sıfatlanan benim, demektir.
Bunu
ifadeyle; Küntü
kenzen" deyü giyen ol hazretle,
ene'l mevsuf dersin inde'l 'arifan buyruluyor.
Yani vahdeti ilâhi hazinesinden zuhura gelen hazreti, müşahade marifetine
ulaşırsan, sıfatların cem’inin / toplamının cüz’ü ile sıfatlanan benim diyen ariflerin
arasına dâhil olursun, buyruluyor.
Halk etti zuhur
Batın oldu Hak
Bu hazretle oldun
Mir'at-ı
Yezdan
Yezdan;
yaratıcı, yaratan Allah, demektir. Hakk’ın vahdetinden tecelli ederek zuhura getirdiği halk kesretinin açığa
çıkmasıyla, Hak batın olur. Yani
halk olan varlıkların zuhuru, Hakk’ın vahdetini örter. Kul’da yaratılmış / halkedilmiş
olmakla halktır / hazrettir. Ve hazret
müşahadesine erişen bir kul, potansiyel olarak mazhar olduğu sıfatlardan ilim
sıfatını, yokluğunda / fenasında hezretül cem makamı marifetiyle açığa çıkardığı
için, yezdanı (yaratan Allahı) ilmi
marifetyle yansıtan mirat / ayna olur, demektir. Çünkü bu makam
müşahedesine erişenler ehl-i marifettir ve marifetullah bunlarla açığa çıkar.
Zahir ile batın
İkisin cem1
et
Hüve'z-zahiru batın
Buyurur Kur'an
Zahir; dış, açık, aleni olan, gözüken, batın; İç, iç yüz, sır, anlamında olup. hüvez-zahiru batın; ifadesi, Kur’anı Kerim’deki “Hüvel’evvelü
vel’ahirü vezzahirü velbatın… - O evvel, ahir/son, zahir ve batın/gizlidir.” (Hadid, 3) ayet beyanıdır. Bu ayette
ifade olunan “evvel”lik zat, “batın”lık ise sıfatlar olup bunlar Hakk’ın mutlak
ve batın yönüdür. “Ahir”lik esma, “zahir”lik ise fiiller itibarıyla
olup bunlar Hakk’ın mukayyet (kayıtlı) ve zahir yönüdür. Ki bu kuran beyanı hikmetince, mutlak ve batın, mukayyet ve zahir olan iki Hak tecellisini
cem edip toplayan cemmülcem kemalatına
ulaşmaya gayret et, buyruluyor.
Arifin şuhudu
Dört nazardır bil
Darb-ı zikr ile
Ol mükâşifan
Mükaşifan; keşf ehilleri, demektir.
Ki Arifibillâh olanların şuhudu kalpte darbı zikir, yani sertçe yapılan zikri daim uyanıklığı ile Allah’ın zat-ı evvellliği, sıfat-ı batınlığı,
esmayı ahirliği ve ef’al-i zahirliği olan dört
tecelliye bakıp nazar etme keşfinden ibaret olduğunu bil, deniliyor.
Evvel ile ahir
Batın ile zahir
Bu meratib üzre
Hüvedir ayan
Hüve;
Hakk’ın Hu ismidir / esmasıdır. Ve arapça Hu, H ile V harfinin
birleşimiyle yazılabilir olduğundan Hu
ismi, hüve olarak ta okunup ifade
olunur. Buna göre; “Hu evveldir, ahirdir, batındır, zahirdir” ayet beyanı “HU evveldir, Hu ahirdir, Hu batındır, Hu
zahirdir” demek olup, “Hu” ismi tecellisiyle cenab-ı Hak
gerek evvellik, gerek ahirlik, gerekse batınlık ve zahirlik mertebelerinde
ayandır deniliyor. Ki ayette geçen“Hu”
ismi, Hakk’ın gaybı mutlak hüviyetinin ismidir. Ve gaybı mutlak hüviyeti Hakk’ın
zat-ı ehadiyetidir / tekliğidir.
Bunu
bayanla, gerek evvel, gerek ahir, gerek batın, gerekse zahir mertebelerinde
Hu olan Hakk’ın gaybı mutlak
hüviyeti ayandır / apaçıktır. Demektir.
Hepten bu meratib
Hüve de gayb olsa
İsm ü resm kalmaz
Tecelli-İ zat’dan
Hakk’ın zat zuhuru iki
kısım olup, birinde zat sıfatlanmakla mefsuf,
isimlenmekle müsemma, fiil tecellesinde
ise fail olarak zuhur eder.
İkincisinde ise zat, gerek sıfatlardan, gerekse isimlerden, gerekse fiilden
arınmış bir keyfiyetle sırf zat olarak zuhur eder. Ki bunu beyanla evvellik, ahirlik,
batınlık ve zahirlik mertebeleri hüve de,
yani Hu olan gaybı mutlak huviyette kaybolsa, tecell-i zat’dan başka ne resim
(suret) ne de isim kalmaz, sırf zat
tecellisi kalır, buyruluyor.
Zatın tecellisi
Zat iledir bunda
Hüve de ey Hilmi
Mahv oldu bu kan
Malik ef. Hz. Hilmi lakabıyla; sırf zat tecellisinde zat, zat ile zat olduğundan, bu kân olan cümle tecelliler hüve de, yani gaybı mutlak zat-ı ehadiyet
huviyetinde mahv oldu ey Hilmi, diyor.
Varın
ile ekvan
Görür cümle'ıyan
Ve
cümle ekvanda mahv neticesinde var
olanı, Hilmi ıyan (apaçık) görür, buyuruyor. Allah her şeyi en iyi
bilendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder