ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Bend-i aşkı
boynuma âh taktılar
Senin hüsn-i
cemalinden ey dilber
Bend-i aşk:Aşk köleliği,Hüsnü cemal: Allah’ın güzel yüzü,Dilber:Gönül alan, gönül çalan sevgili
anlamındadır.
İlâh-i aşk bendinin
(köleliğinin), boynuma takılması,
hep senin hüsn-i cemalindendir, yani
senin yüzünün güzelliğinden-dir ey
dilber / ey gönül alan sevgili demek. Allah’ın Cemal-i güzelliği gönlüme
yerleştiğinden beri İlâh-i aşkın bağımlısı, tutkunu oldum. Ve benim bu
bağımlılığım, senin güzel yüzünün tesirindendir ey ilâh-i sevgili, demektir.
Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri;“Kul’un
Hakk’a vasıl olabilmesinin altı merhalesi vardır. Birincisi muhib, ikincisi,
mürid, üçüncüsü salik, dördüncüsü talip, beşincisi âşık ve altıncısı vasıl
olmaktır (kavuşmaktır).” buyurmuştur. Muhib odur ki, Allah
muhabbetini dinlemeyi sever. Muridise hem Allah muhabbetini
dinlemeyi sever, hem de muhabbeti ve kaynağını araştırarak arar. Salik,
mürşidi kâmili bulup ondan daim zikir telkini alarak seyri süluke dâhil
olandır. Talip,tevhid-i ef’al, Âşık tevhid-i sıfat, Vasıl
ise tevhid-i zat keşf-i irfanına erişendir.
Bu itibarla aşk mertebesi olan tevhid-i sıfat keşfi irfanı; aşığın
kendindeki ve cümle âlemdeki sıfatı subutiyenin Hakk’a ait olmasına
şahitliğinin irfanıdır. Bu makamda âşık, kendinde ve cümle eşyada rabbini müşahade
ederek irfan cennetine dâhil olarak hüsn-ü
cemal, yani Hakk’ın güzel yüzü müşahadesiyle zevklenir.
Ki bunu ifadeyleey dilber / ey gönül alan ilâh-i sevgili, beni ilâh-i aşk’a bende (köle) yapan, senin hüsn-ü cemalindir / güzel yüzündür,buyruluyor.
Kalbimi perk
ü perişan etliler
Dudaklar
kızıllığı amma pend güller
Kızıl: Kırmızı,Pend:Öğüt, nasihat demektir. Kâmil’in meclisi,
Hak âşıklarının meclisi meyhanesidir. Ve o mecliste cemal-i ilâh-i zahir
olduğundan cümle âşıklar, Muhammed-i kulluk mazharı olarak Hakk’ın cemal
tecellisiyle zevklenirler. Çünkü Kâmilin irşadında ve onun meclisinde ilâh-i
aşk galiptir. Ve kâmil’in pendi
(öğütleri, nasihatları) hep ilâh-i aşkı içerdiğinden onun öğütlerinden Ruh-u
Muhammed hâsıl olur.
Bunu beyanla, kâmilin meclisi meyhanesine dâhil olmakla kalbimdeki
masiva, yani Allah’tan gayrı olanların sevgisi / muhab-beti perme perişan olup dağıldı. Kâmilin
ağzından / dudaklarından aşk kızıllığı (kırmızılığı)ile zahir olan pendi, (öğütleri, nasihatları) hep gül kokan Muhammed (sav) kulluğudur
buyruluyor. Ki, aşk’ın rengi kızıl yani
kırmızıdır.
Kafeste bülbül-i canım öter
Senin hüsn-i
cemalinden ey dilber
Kafes:Kâmilin meclisindeki iilâhi sevgili
sohbetinden ve irşaddan Hak aşığını mahrum eden, suret / beden gaileleridir.
Suret vücudumuzla ilgili gaileler üç esas üzeredir. Birincisi, yemek içmek,
sağlık, istikbâl, (gelecek) gaileleridir. İkincisi, evladı iyâl yani ailevi
gailelerdir. Üçüncüsü, mal mülk, mevki makam vb. rızk ve maişet
gaileleridir.
Bu âlemde yaşayan herkes gibi Hak âşığıda bu
suret gaileleri tesiriyle yaşar. Fakat herkes bu tesirlere cehaletle Allah’tan
gayrı vücut nisbet ederken, Hak aşığı bu tesirleri de rabbin tecellisi olarak
müşahede eder. Lâkin Hak aşığı her yerde ve her tecellide rabbin tecellilerini
müşahede etse de o, kâmilin meclisi meyhanesindeki ehl-i zikir ve ehl-i aşkın
sohbet ve irşadında zahir olan Allah’ın hüsnü cemalini, yani ilâh-i sevgilinin
güzel yüzünü müşahede etmeyi arayıp özler. Ve daima âşıklarla beraber olmak
ister.
İşte, Hak aşığını kâmilin meclisine iştirak
edip âşıklarla beraber olmasına suret gaileleri engellediğinden, bu gaileler
Hak aşığına kafes olur. Fakat âşık bu gaileler tesiriyle oluşan kafeste
yaşarken, her yerde ve her zamanda zikri daimle ilâhi sevgiliyi zikreder.
Bunu ifadeylekafeste zikri
daimle bülbül gibi figân etmem, senin güzel yüzüne olan aşkın tesiri olup senin hüsn-i cemalindendir ey dilber /
ey ilâh-i sevgili, buyruluyor.
Cemi uşşak
sana sergeşteler
Saçın
zülfünde hem Dilbesteler
Sergeşte:Sarhoşluk, kendinden
geçme,Saçın zülfü:Güzelin yüzüne
sarkan saç tutamı,Dilbeste: Kalbi
bağlı, âşık demektir.
Hakk’ın Celâl ve Cemâl isimleri ana isimler olup, zuhura
gelen her bir isim bu iki ana ismin tesiri ile açığa çıkar. Meselâ, mudil ismi,
dalâlet, tamahkârlık, kin, nefret vb. tecelliler celâl tesiriyle. Kanaat,
hidayet, aşk, tevazu vb. tecelliler ve haller cemal tesiriyle meydana gelir.
Buna göre cümle âşıklarsana sergeştedir,
yani gelmiş geçmiş cümle âşıklarsenin güzelliğinin tesiri ile kendinden
geçip fenaya / yokluğa ermişlerdir. Ve ilâh-i sevgilinin cemâl yüzündeki zülfünün, yani cemâl yüzü tesirindeki
hidayet yüklü tecellilerden hâsıl olan irşada dilbestedirler / gönülden bağlıdırlar, deniliyor.
Dehânın
sözüne demkeşteler
Senin hüsn-i
cemâlinden ey dilber
Dehan:Ağız,Demkeşide:Kafadar,
arkadaş,Dilber:Güzel, çekici, gönül
alan demektir.
Ki kâmil’in ağzından çıkan hidayet yüklü
telkin-i irşadına bağlı olan Hak âşıkları ile kafadar / arkadaş olmam da, senin hüsn-ü cemâlindendir yani güzel
yüzünün tesiriyledir ey dilber. (ey
güzelliğiyle çekiciliğiyle gönlümü alan ilâhi sevgili) buyruluyor.
Yüzü nurun
ziyasından alırlar
Kamer şems u kevâkib mâhitablar
Kamer:Ay, Şems:Güneş, Kevakib:Yıldızlar,Mâhitablar:Denizin dalgalanmasıyla meydana gelen ışıltılar,
pırıltılar demektir. Ki güneşin, ayın, yıldızların ve deniz dalgalarından zahir
olan ışık ve pırıltıların oluşması, Hakk’ın cemâlinin açığa çıkmasıyla hâsıl
olan nur-u aydınlık sebebindendir, buyruluyor.
Çünkü Kur’an’da;“Biz
gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de
sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık…” (Duhan, 38-39) buyrulduğu gibi, kutsi beyanında yüce Allah; “Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğime /
arif olunmaklığıma muhabbet ettim / âşık oldum, halkı yarattım.” (hadisi kutsi) diyor. Ki Hakk’ın zat’ı,
cümle âlemlerde ve her bir yaratılmışta mevcut olmasına rağmen Allah’ın Cemali (güzel yüzü), hidayet tebliği
yapan zamanın mürşidi kâmil’inin irşadında açığa çıkar. Yani Hakk’ın bilinip
Hakk’ın cemaline vasıl olup kavuşma marifetine, ancak kâmilin telkin-i
irşadıyla erişilir. Kulun bu erişimi, onun insanı kâmil makamına yükselerek
insanı kâmil olmasıdır. İnsanı kâmilin var olması ise bu cümle kesret / çokluk
âleminin yaratılış sebebidir.
Çünkü Hakk’ın cemaline kavuşan kâmil insanda
ancak, Hakk’ın “muhabbet edip âşık olduğu bilinmekliği” gerçekleşir. Ve
Allah’ın bilinmekliğine olan muhabbetinin / aşkının zahir olduğu kâmil insan
yeryüzünde var olduğu müddetçe, cümle varlıkların yaratılışı devam eder. Bu
yaratılış devamlılığını beyanla Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri; “Yeryüzünde
insanı kâmil var olduğu müddetçe kıyamet kopmaz” demiştir.
Bu itibarla mürşidi kâmilin Rabb’in Cemalini
müşahade nur-u aydınlığı olan irşadın, yerdeki ve göklerdeki cümle varlıkların
varoluş sebebi olmasını ifadeyle; Kâmilden zahir olan irşad nur-u aydınlığındandır.Kamerin (Ay’ın),şemsin(Güneş’in),kevâkip,
(yıldızlar) mahitapların (deniz
dalgalarının ışık pırıltılarının) ve cümle yaratılanların var olması,
buyruluyor.
Hayat-ı
câvidanım Hilmi' yâdır
Senin hüsn-i
cemalinden ey dilber
Hayat-ı Cavidan:Ölümsülüğe ulaşmış, ebedi,
sonsuz hayat, demektir.
Meslek-i Resul seyri süluku görerek
fenafillâh keşfi irfanı ile kendi nisbet varlığı yokluğa ermiş olan kâmil
insan, yokluğunda rabb’in cemaline
kavuşarak bekâbillâh yani Hakk’ın bekâsı ile bekâ (sonsuzluk) bularak,
ölümsüzlüğe ulaşır. Ki insanı kâmil’in ölümsüzlüğünü ifadeyle Kur’an’da;“Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz,
Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok
daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a
götürüleceksiniz.” (Al-i İmran, 157-158) buyrulur.
Bu ayetlerde
bahsedilenler şehitlerdir. Ve şehit, şahit olmak
demektir. Ki Şehitler / Şahitler, Rabbin müşahadesine erişerek Rabbin Cemal
güzelliklerini görüp şahit olmakla yüce Allah’ın mükâfatlandırdığı kullarıdır.
Yine bu ve benzeri ayet beyanların-dan açıkça anlaşıldığı gibi, “Allah yolunda öldürülmüş” olanlar, diğeri ise “Allah
yolunda ölenler” olmak üzere şehitlik iki kısımdır. Şehitlerin
birincisi: Allah yolunda “öldürülen” Şehidlerdir ki, bunlar
kılıç şehidi olup vatan millet ve din uğrunda öldürülenlerdir. Bunlar, Allah
yolunda en kıymetli varlığı olan canlarını feda etmekle, Rabbin Cemaline şahit
olarak ebedi diriliğe ulaşanlardır.
Diğer “Allah yolunda ölen” Şehidler ise
Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in, “Ölmeden evvel ölünüz sizin gibi yer içer
fakat ölmeden evvel ölenlerden birini göstereyimmi? Ebubekir’e bakın o,
onlardandır.” beyanındaki
hikmet ve marifet mazharıyeti ile ölmeden evvel ölenlerdir. Bunlar fenafillâh keşfi irfanıyla “ölmeden
evvel ölerek” bekabillâhla, yani Hakk’ın bekası ile beka bularak Rabbin
Cemaline şahit olmakla ölümsüzlüğe, ebedi diriliğe ulaşanlardır.
Bunu ifadeyle fenafillâh ve bekabillâh
marifetine mazhar olan Malik Efendi Hazretleri Hilmi lakabıyla; EyHilmi, bekabillâh kemaline ulaşmış hayatı cavidanım, (ölümsüzlüğe erişmiş
olan kulluğum) senin hüsn-ü
cemalindendir, (senin yüzünün güzelliğindendir) ey dilber (gönlümü güzlliğiyle çelen ilâh-i sevgili) diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder