8 Şubat 2016 Pazartesi

Bend-i aşkı boynuma âh taktılar

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

Bend-i aşkı boynuma âh taktılar
Senin hüsn-i cemalinden ey dilber

      Bend-i aşk:Aşk köleliği,Hüsnü cemal: Allah’ın güzel yüzü,Dilber:Gönül alan, gönül çalan sevgili anlamındadır.
      İlâh-i aşk bendinin (köleliğinin), boynuma takılması, hep senin hüsn-i cemalindendir, yani senin yüzünün güzelliğinden-dir ey dilber / ey gönül alan sevgili demek. Allah’ın Cemal-i güzelliği gönlüme yerleştiğinden beri İlâh-i aşkın bağımlısı, tutkunu oldum. Ve benim bu bağımlılığım, senin güzel yüzünün tesirindendir ey ilâh-i sevgili, demektir.
Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri;“Kul’un Hakk’a vasıl olabilmesinin altı merhalesi vardır. Birincisi muhib, ikincisi, mürid, üçüncüsü salik, dördüncüsü talip, beşincisi âşık ve altıncısı vasıl olmaktır (kavuşmaktır).” buyurmuştur. Muhib odur ki, Allah muhabbetini dinlemeyi sever. Muridise hem Allah muhabbetini dinlemeyi sever, hem de muhabbeti ve kaynağını araştırarak arar. Salik, mürşidi kâmili bulup ondan daim zikir telkini alarak seyri süluke dâhil olandır. Talip,tevhid-i ef’al, Âşık tevhid-i sıfat, Vasıl ise tevhid-i zat keşf-i irfanına erişendir.
      Bu itibarla aşk mertebesi olan tevhid-i sıfat keşfi irfanı; aşığın kendindeki ve cümle âlemdeki sıfatı subutiyenin Hakk’a ait olmasına şahitliğinin irfanıdır. Bu makamda âşık, kendinde ve cümle eşyada rabbini müşahade ederek irfan cennetine dâhil olarak hüsn-ü cemal, yani Hakk’ın güzel yüzü müşahadesiyle zevklenir.
Ki bunu ifadeyleey dilber / ey gönül alan ilâh-i sevgili, beni ilâh-i aşk’a bende (köle) yapan, senin hüsn-ü cemalindir / güzel yüzündür,buyruluyor.       

Kalbimi perk ü perişan etliler
Dudaklar kızıllığı amma pend güller

Kızıl: Kırmızı,Pend:Öğüt, nasihat demektir. Kâmil’in meclisi, Hak âşıklarının meclisi meyhanesidir. Ve o mecliste cemal-i ilâh-i zahir olduğundan cümle âşıklar, Muhammed-i kulluk mazharı olarak Hakk’ın cemal tecellisiyle zevklenirler. Çünkü Kâmilin irşadında ve onun meclisinde ilâh-i aşk galiptir. Ve kâmil’in pendi (öğütleri, nasihatları) hep ilâh-i aşkı içerdiğinden onun öğütlerinden Ruh-u Muhammed hâsıl olur.
Bunu beyanla, kâmilin meclisi meyhanesine dâhil olmakla kalbimdeki masiva, yani Allah’tan gayrı olanların sevgisi / muhab-beti perme perişan olup dağıldı. Kâmilin ağzından / dudaklarından aşk kızıllığı (kırmızılığı)ile zahir olan pendi, (öğütleri, nasihatları) hep gül kokan Muhammed (sav) kulluğudur buyruluyor. Ki, aşk’ın rengi kızıl yani kırmızıdır.  

Kafeste bülbül-i canım öter
Senin hüsn-i cemalinden ey dilber

      Kafes:Kâmilin meclisindeki iilâhi sevgili sohbetinden ve irşaddan Hak aşığını mahrum eden, suret / beden gaileleridir. Suret vücudumuzla ilgili gaileler üç esas üzeredir. Birincisi, yemek içmek, sağlık, istikbâl, (gelecek) gaileleridir. İkincisi, evladı iyâl yani ailevi gailelerdir. Üçüncüsü, mal mülk, mevki makam vb. rızk ve maişet gaileleridir. 
Bu âlemde yaşayan herkes gibi Hak âşığıda bu suret gaileleri tesiriyle yaşar. Fakat herkes bu tesirlere cehaletle Allah’tan gayrı vücut nisbet ederken, Hak aşığı bu tesirleri de rabbin tecellisi olarak müşahede eder. Lâkin Hak aşığı her yerde ve her tecellide rabbin tecellilerini müşahede etse de o, kâmilin meclisi meyhanesindeki ehl-i zikir ve ehl-i aşkın sohbet ve irşadında zahir olan Allah’ın hüsnü cemalini, yani ilâh-i sevgilinin güzel yüzünü müşahede etmeyi arayıp özler. Ve daima âşıklarla beraber olmak ister.
İşte, Hak aşığını kâmilin meclisine iştirak edip âşıklarla beraber olmasına suret gaileleri engellediğinden, bu gaileler Hak aşığına kafes olur. Fakat âşık bu gaileler tesiriyle oluşan kafeste yaşarken, her yerde ve her zamanda zikri daimle ilâhi sevgiliyi zikreder.
      Bunu ifadeylekafeste zikri daimle bülbül gibi figân etmem, senin güzel yüzüne olan aşkın tesiri olup senin hüsn-i cemalindendir ey dilber / ey ilâh-i sevgili, buyruluyor.


Cemi uşşak sana sergeşteler
Saçın zülfünde hem Dilbesteler

      Sergeşte:Sarhoşluk, kendinden geçme,Saçın zülfü:Güzelin yüzüne sarkan saç tutamı,Dilbeste: Kalbi bağlı, âşık demektir.
      Hakk’ın Celâl ve Cemâl isimleri ana isimler olup, zuhura gelen her bir isim bu iki ana ismin tesiri ile açığa çıkar. Meselâ, mudil ismi, dalâlet, tamahkârlık, kin, nefret vb. tecelliler celâl tesiriyle. Kanaat, hidayet, aşk, tevazu vb. tecelliler ve haller cemal tesiriyle meydana gelir. Buna göre cümle âşıklarsana sergeştedir, yani gelmiş geçmiş cümle âşıklarsenin güzelliğinin tesiri ile kendinden geçip fenaya / yokluğa ermişlerdir. Ve ilâh-i sevgilinin cemâl yüzündeki zülfünün, yani cemâl yüzü tesirindeki hidayet yüklü tecellilerden hâsıl olan irşada dilbestedirler / gönülden bağlıdırlar, deniliyor.

Dehânın sözüne demkeşteler
Senin hüsn-i cemâlinden ey dilber

      Dehan:Ağız,Demkeşide:Kafadar, arkadaş,Dilber:Güzel, çekici, gönül alan demektir.
Ki kâmil’in ağzından çıkan hidayet yüklü telkin-i irşadına bağlı olan Hak âşıkları ile kafadar / arkadaş olmam da, senin hüsn-ü cemâlindendir yani güzel yüzünün tesiriyledir ey dilber. (ey güzelliğiyle çekiciliğiyle gönlümü alan ilâhi sevgili) buyruluyor.

Yüzü nurun ziyasından alırlar
Kamer şems u kevâkib mâhitablar

      Kamer:Ay, Şems:Güneş, Kevakib:Yıldızlar,Mâhitablar:Denizin dalgalanmasıyla meydana gelen ışıltılar, pırıltılar demektir. Ki güneşin, ayın, yıldızların ve deniz dalgalarından zahir olan ışık ve pırıltıların oluşması, Hakk’ın cemâlinin açığa çıkmasıyla hâsıl olan nur-u aydınlık sebebindendir, buyruluyor.
Çünkü Kur’an’da;“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık…” (Duhan, 38-39) buyrulduğu gibi, kutsi beyanında yüce Allah; “Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğime / arif olunmaklığıma muhabbet ettim / âşık oldum, halkı yarattım.” (hadisi kutsi) diyor. Ki Hakk’ın zat’ı, cümle âlemlerde ve her bir yaratılmışta mevcut olmasına rağmen Allah’ın Cemali (güzel yüzü), hidayet tebliği yapan zamanın mürşidi kâmil’inin irşadında açığa çıkar. Yani Hakk’ın bilinip Hakk’ın cemaline vasıl olup kavuşma marifetine, ancak kâmilin telkin-i irşadıyla erişilir. Kulun bu erişimi, onun insanı kâmil makamına yükselerek insanı kâmil olmasıdır. İnsanı kâmilin var olması ise bu cümle kesret / çokluk âleminin yaratılış sebebidir.
Çünkü Hakk’ın cemaline kavuşan kâmil insanda ancak, Hakk’ın “muhabbet edip âşık olduğu bilinmekliği” gerçekleşir. Ve Allah’ın bilinmekliğine olan muhabbetinin / aşkının zahir olduğu kâmil insan yeryüzünde var olduğu müddetçe, cümle varlıkların yaratılışı devam eder. Bu yaratılış devamlılığını beyanla Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri; “Yeryüzünde insanı kâmil var olduğu müddetçe kıyamet kopmaz demiştir.
Bu itibarla mürşidi kâmilin Rabb’in Cemalini müşahade nur-u aydınlığı olan irşadın, yerdeki ve göklerdeki cümle varlıkların varoluş sebebi olmasını ifadeyle; Kâmilden zahir olan irşad nur-u aydınlığındandır.Kamerin (Ay’ın),şemsin(Güneş’in),kevâkip, (yıldızlar) mahitapların (deniz dalgalarının ışık pırıltılarının) ve cümle yaratılanların var olması, buyruluyor.

Hayat-ı câvidanım Hilmi' yâdır
Senin hüsn-i cemalinden ey dilber

      Hayat-ı Cavidan:Ölümsülüğe ulaşmış, ebedi, sonsuz hayat, demektir.
Meslek-i Resul seyri süluku görerek fenafillâh keşfi irfanı ile kendi nisbet varlığı yokluğa ermiş olan kâmil insan, yokluğunda rabb’in cemaline kavuşarak bekâbillâh yani Hakk’ın bekâsı ile bekâ (sonsuzluk) bularak, ölümsüzlüğe ulaşır. Ki insanı kâmil’in ölümsüzlüğünü ifadeyle Kur’an’da;Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz.” (Al-i İmran, 157-158) buyrulur.
      Bu ayetlerde bahsedilenler şehitlerdir. Ve şehit, şahit olmak demektir. Ki Şehitler / Şahitler, Rabbin müşahadesine erişerek Rabbin Cemal güzelliklerini görüp şahit olmakla yüce Allah’ın mükâfatlandırdığı kullarıdır. Yine bu ve benzeri ayet beyanların-dan açıkça anlaşıldığı gibi, “Allah yolunda öldürülmüş” olanlar, diğeri ise “Allah yolunda ölenler” olmak üzere şehitlik iki kısımdır. Şehitlerin birincisi: Allah yolunda “öldürülen” Şehidlerdir ki, bunlar kılıç şehidi olup vatan millet ve din uğrunda öldürülenlerdir. Bunlar, Allah yolunda en kıymetli varlığı olan canlarını feda etmekle, Rabbin Cemaline şahit olarak ebedi diriliğe ulaşanlardır.
Diğer “Allah yolunda ölen” Şehidler ise Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in, “Ölmeden evvel ölünüz sizin gibi yer içer fakat ölmeden evvel ölenlerden birini göstereyimmi? Ebubekir’e bakın o, onlardandır.”          beyanındaki hikmet ve marifet mazharıyeti ile ölmeden evvel ölenlerdir. Bunlar fenafillâh keşfi irfanıyla “ölmeden evvel ölerek” bekabillâhla, yani Hakk’ın bekası ile beka bularak Rabbin Cemaline şahit olmakla ölümsüzlüğe, ebedi diriliğe ulaşanlardır.
Bunu ifadeyle fenafillâh ve bekabillâh marifetine mazhar olan Malik Efendi Hazretleri Hilmi lakabıyla; EyHilmi, bekabillâh kemaline ulaşmış hayatı cavidanım, (ölümsüzlüğe erişmiş olan kulluğum) senin hüsn-ü cemalindendir, (senin yüzünün güzelliğindendir) ey dilber (gönlümü güzlliğiyle çelen ilâh-i sevgili) diyor.

Hiç yorum yok: