ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Silsilemİzdir Muhammed bin Muhammed ey
aziz
Mesleğimizdir Muhammed bin
Muhammed şâhımız
Silsile:Soy sop seceresi, soy
ağacı, ard arda gelenlerin meydana getirdiği sıra, Muhammed bin Muhammed: Muhammed oğlu Muhammed demektir.
Daha evvelki beyitlerin açıklamasında bahsedildiği
gibi evladı Resul (Hz. Muhammed’in evladı) soy, manevi, hem soy hem de menevi
olmakla üç kısımdır. Bu üç kısım evladı Resul’un / Ehl-i Beyt’in kimler olduğu
daha önce genişçe ifade edildi.
Tarikat ve cemaat yapılanmalarında pek meşhur olan soy sop seceresi
vardır. Bu secere; benim şeyhim şudur, şeyhimin şeyhi onun şeyhi falancadır
diye yapılır ki, bu sıralama silsilesi taa Hz. Resulullah Efendimize kadar ulaştırılır.
İşte kendisine böyle kimlik seceresini soranlara cevaben Malik Efendi; ‘Ey
aziz, bizim secere-i silsilemiz Muhammed oğlu Muhammed’dir.’ diyor.
Hz. Resulullah Efendimiz;“Ben Allah’ın nurundan müminlerde
benim nurumdan yaratılmıştır.” buyurur. Ki müminin Hz. Resulullah’ın
nurundan yaratılması, müminin hidayeti Nur-u Muhammed’e mazhar olmasıdır. Çünkü
Hz. Pir; “Hidayetin baş temsilcisi Resulullah (sav) Efendimizdir.” diyor
ki, hangi mümin hidayeti Nur-u Muhammed’e mazhar olursa o mümin, Nur-u Muhammed aba’sı (örtüsü) ile
örtünerek, Resulullah’ın manevi evlatları / Ehl-i Beyti arasına dâhil olur. Ve
böyle bir mümin de Kur’an ahlakı olan Muhammed-i kulluk zahir olup açığa çıkar.
Bunu
ifadeyle Hz. Peygamber Efendimiz; “Selman bendendir ben Selman’dan”demiştir.
Ki bu hadisi şerif’in anlamı; ‘Selman’da
cahiliye anlayışı kalmadığından Selman benden oldu; benim irşad ve tebliğim
Selman’da zahir olduğundan, Selman’ın kulluğunda gözüken ahlak ve tabiat
benim’dir, bana aittir demektir.
Bir müminin hidayet-i Nur-u Muhammed’le
yaratılması; kalp ile tasdik ettiği kelime-i
şahadeti dili ile ikrar etirmesiyle başlayıp, İslam dininin zahirine tabi
olarak şeriat iman ahlak ve ibadetlerine riayet etmesi ile devam eder. Ve
İslam’ın batını / leddun-i yönü olan tarikat, hakikat ve marifet kemalât’ı
mazharıyetiyle tamamlanır. Ve böyle hakiki bir mümin, insan-ı kâmil olarak
manevi evlad-ı Resul’e / Ehl-i Beyt’e dâhil olur.
İşte hakiki müminin bu şekilde hidayeti Nur-u Muhammed’le yaratılması,
tüm zamanlarda mürşidi kâmil’in meslek-i Resul irşadıyla devam eder. Ki,
zamanında böyle bir yaratılış mazharıyetiyle manevi evlad-ı Resul’e dâhil olan
Malik Efendi: kendisine tarikatlarda pek muteber olan soy sop silsile seceresi
soran kimselere hitaben; soy ağacımız, silsilemizMuhammed
bin Muhammed’dir ey aziz, yani bizim künyemiz Muhammed oğlu Muhammed’dir,
diyor. Ve aynı zamanda meslek-i Resul mürşidi kâmili olan Malik Efendi; Mesleğimizdir Muhammed bin Muhammed’dir
şahımız, buyuruyor. Yani bizim hidayet-i Nur-u Muhammed irşadımızdan
nasiplenenlerin secere-i silsilesi de Muhammed oğlu Muhammed’dir, çünkü bizim
irşadımızın maksadı iki cihanın şahı
olan hidayet-i nur-u Muhammed (sav) kulluğudur, demektir.
Dersimizdir nokta-yı Vahdet
makam-ı izzetiz
Sırrımız ba'dır Muhammed bin Muhammed
okuruz
Noktayı vahdet: Bir’lik noktası, Makam-ı izzet: Üstün, galip makam, Sırrı ba: Arap alfabesindeki B harfinin sırrı demektir.
Pir Seyyid Muhammed nur Hz. şöyle bir rivayet beyan eder;“Ey
birader, bil ve agâh ol, aklını topla. Bir acayip hikâye anlatayım bunu belle
ve unutma, sana sonsuz hayat verecek yolun işaretlerini bunda bulursun.
-Bir
gün bazı istekliler Hazreti Ali’ye radiyallahü anh ve keremallahü vecheh’den
sordular:
-Muhammed
Mustafa aleyhissalatü vesselam senin hakkında şöyle buyurmuştur:
-“Ene
medinetü’l ilmü ve Ali bâbüha” / “Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır.”
Senin
ilmine bu hadisi şerif şahittir. Sana ilmin sırrından sual ederiz ki, ilim
nedir?”
Hazreti
Ali cevap verdi:
-“El
ilmü noktatün ve keserüha el câhilun” “İlim bir noktadır, cahiller onu
çoğaltmıştır.”
Bunu
işittiklerinde merakları ve talepleri arttı;
-O
nokta nedir? O noktanın aslı nedir? Başı sonu nasıldır, bize açıklayıver!” dediler.
Emirü’l mü’minin Ali (ra) buyurdu:
-“Bu
sır Allah’ın sırlarındandır. Bunun sırrını açık etmeye izin yoktur. Bu sır
kıyamet yaklaştığı zaman açığa çıkar.”
Onlar
bu cevaptan korktular, şaşırdılar. Ama istekleri fazlalaştı, dediler ki;
-Tanrı
aşkına ve Resul aşkına aklımızın alacağı kadar bundan bize haber ver!
Emirü’l
mü’minin cevap verdi;
-Onun
nerede olduğunu söyleyeyim amma bir şartla ki, daha fazla açıklama
istemeyeceksiniz!
Kabul
ettiler buyurdu;
-Ey
talipler, bu esrarullahtır, ilâhi sırlardandır. Semavi kitaplarda Tevrat ve
İncil ve zebur’da ne sır varsa bunların hepsi Kur’an’da vardır, Kur’an’da olan
bütün sırlar Fatiha’dadır. Fatiha’daki bütün sırlar Bismillâh’ta vardır.
Bismillâh’ta olan sırlar onun B harfindedir. B de olan sırlar da, B nin
noktasındadır. Ben, B nin altındaki o noktayım dedi.
Emire’l mü’minin’den bu sözü işittiler,
bunların artık bir söyleyecekleri kalmadı. Şartı yerine getirip dönüp gittiler.
Sonra o kadar çalıştılar, öyle hizmet ettiler ki, âl-i aba’dan (Hz.
Resulullah’ın yüce örtüsü ile örtünenelerden) oldular. Âl-i aba; Ashab-ı Suffa kavmidir ki, bu ilimde rüsuh
bulmuşlardı. Başlarını Aba-ya çekip (yüce örtüyle örtüp) noktanın sırrından konuşurlardı. Bu nokta
vahdet-i şems-i hakikidir, yani hakiki güneşin vahdetidir, gerçek vahdet
güneşidir. Bütün mevcudat, zahir ve batın bunun istivasında (kuşatmasında) zuhur bulmuştur.
Ey
birader, bu ilmin sırrı yakıcı ve aydınlatıcıdır. Mevhumunu yak ki, dostun
sırrı anlaşılsın. Çalış çabala vehimlerini yok et!Tabiatını ilâhi sırlara dair
sözlerle, karıştırıp bulandırma! Derinliğine dalma isteğin ve gayretin varsa
uyanık aşık ol! Bu ön sözü öz olarak söyledik, daima hatırında bulunsun
teferruatını inşallah anlamak nasibine erişirsin.”
Bu itibarla
beyitte ifade edilen nokta-i vahdet:Noktanın
bir’liği demektir ki noktanın birliği,
cümle varlığın aslı hakikatı olan Hakk’ın vahdeti zatı’nı ifade eder.
Makam-ı izzet:Değerli kıymetli ve üstün makam
anlamında-dır. Sırrı ba ise: arap
alfabesinin ikinci harfi olan B harfinin sırrı demektir ki Allah’ın, yani
uluhuyyet makamının taşıdığı cümle manayı B harfinin kendinde toplaması, B nin
sırrı’dır. B nin altındaki nokta ise, B nın sırrına mazhar olup ehline bu sırrı
irşadıyla bildiren insanı kâmil’i ifade eder.
Nokta rakam itibarıyla sıfır olduğu için, nokta hiçliği
yokluğu ifade eder. Ve nokta, kalemin kâğıda değmesi ile oluşur. Sonra kalemin
hareketiyle o noktadan harfler, rakamlar ve şekiller meydana gelerek zahir
olduğundan nokta, cümle harflerin rakamların ve görünen ve görünmeyen cümle
âlemler ve âlemlerdeki tüm varlıkların evveli ve aslıdır. Ki görünen görünmeyen
cümle varlıklar, zat-ı vahdet’ten meydana gelerek zahir olup açığa çıkar. Bu
müşahade marifeti ancak, insan-ı kâmil’de mevcuttur.
Çünkü rakam yönü ile sıfır hiç olan noktanın cümle harflere
ahenk ve ses vermesi gibi: hiçliği ve yokluğuyla kavuştuğu Hakk’ın zat’ı vahdet
marifetiyle insanı kâmil, cümle varlığın ve her tecellinin aslı olan Hakk’ı
müşahade irfanına kulu ulaştırmakla, Hak ve halk zuhurunun ahengidir.
İşte bu hakiki / gerçek ahenge mesleki
Resul-u Melami irşadıyla erişmek, nokta-i
vahdet dersi olup bu dersin tahsili, Ashab-ı
Suffa’nın Hz.Ali’ye gidip sual etmesi gibi zamanın velâyet irşadı yapan
mürşidi kâmil’ini bularak onun irşadı ile aydınlanmakla mümkündür. Ve kâmil’in nokta-i vahdet-i zat telkini irşadıyla
bir kul, nisbet varlığının fena’sında / yokluğunda vahdet-i zat’a vasıl olmakla
makam-ı izzet’e ulaşarak, ba’nın sırrına arif olur. Ve hidayet-i
Nur-u Muhammed abası (örtüsü) ile örtünen manev-i evlad-ı Resul’e / ehl-i beyt’e
dâhil olarak, Muhammed-i kulluğa erişir.
Bunu beyanla Malik Efendi Hazretleri: Dersimizdir nokta-yı Vahdet, makam-ı
izzetiz, Sırrımız ba'dır Muhammed bin Muhammed (Muhammed oğlu Muhammed) okuruz, diyor.
Gönlümüzden şirk-i mahvisiyle
nevin bir deriz
Gayrımız yoktur muhammed bin
Muhammed görürüz
Şirk-i mahvi: Gizli şirk, Allah’a gizli
ortak koşmak, Nevin: yenidemektir.
Ki Şirk, açık ve gizli olmakla
ikidir. Şirk, gayrı müslimlerde (İslam dışı olanlarda) açık, müminlerde ise
gizli olur.
Bunu ifadeyle Hz. Peygamber Efendimiz; “Ben ümmetimin açık şirkinden değil
gizli şirkinden korkarım” buyurmuşlardır. Şirk’in çaresi ise tevhid
olup, tevhid’te şeriat tevhidi ve hakikat tevhidi olmakla ikidir. Kişi “Lailâhe
illallah muhammeden resulullah – Allah’tan başka ilâh yoktur Muhammed Allah’ın
elçisi / Resulu’dür”deyip, bunu kalbi ile tasdik ederse, şeriat
tevhidine dâhil olup açık şirk’ten ve gayrı Müslimlikten kurtularak şeriat’ın
mümini olur. Fakat bu kimsenin gizli şirki devam eder. Bir kişi ancak tevhid-i
hakiki irfanıyla gizli şirk’ten arınıp kurtularak gerçek / hakiki mümünlerden
olabilir.
Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Gerçek
/ hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri
titrer ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların îmanlarını arttırır
ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip / tevekkül ederler.”
(Enfâl,2) buyrulur
ki, bu mazharıyet için zamanın mürşidi kâmilinin daim
zikir ve makamatı tevhid irşadı gerekir. Ve ancak bu irşad ile kul gizli şirk’i
oluşturan gayrıyetten (Allah’tan gayrı her şeyden) arınarak kendinin ve cümle eşyanın
yokluğunda (fenasında) bir / vahdet olan Hakk’a vasıl olup kavuşur.
Bunu beyanla Malik Efendi; gönlümüzdeki gizli şirk’i, daim zikir uyanıklığı ve
tevhidi hakiki keşfi irfanı ile mahv
edip,nevin (yeni) muvahid-i hakiki kulluğumuzla vasıl olduğumuz Hakk’ı bir’leyip tevhid ederiz. Çünkü Hak’tan gayrı nisbet
varlığı fena yok olmuş ve Nur-u Muhammed abası ile örtünen manevi Ehl-i Beyti /
evlad-ı Resul’u biz, Muhammed bin
Muhammed (Muhammed oğlu Muhammed) olarak görürüz, diyor.
Gir melami meşrebinde kaibini
hem kıl temiz
Virdimizdir Muhammed bin
Muhammed söyleriz
Vird: Devamlı olunan yapılan şey, Melami meşrebi: Melamilerin tavırları,
anlayış ve davranışları demektir. Melamiler hakkında Kur’an’da; “Ey inananlar, içinizden kim dininden
dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim getirir ki; Allah onları sever, onlar
Allah’ı severler, onlar müminlere karşı boyunları büküktür / mütevazı ve
merhametlidirler. Kâfirlere karşı başları dik / izzetlidir. Onlar Allah yolunda
mücadele ederler, dil uzatanın levminden / kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın
dilediğine yönelttiği bir lütuftur / ihsandır…” (Maide,54) buyrulur ki ehl-i kemal, bu ayetin
Melamileri tarif ettiğini ifade etmişlerdir. Çünkü “kınayanın kınamasına aldırmamak” Arapça ‘levm’ kelimesidir. Ki levm, kınanmak
manasında olup, melâmet demektir.
Bu itibarla‘Melamiler,“Allah’ı sevdikleri gibi, Allah da onları
sever,” yani Melamiler Allah’la sevişirler. Ve Melamiler, Cenabı Hakk’a
kavuşmuş olduklarından onlar, Hakk’ın kendilerini kınamasından, Hak
vuslatın’dan mahrum olmaktan ve Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmemekten
korkarlar. Halkın onları cehalet ve gafletle kınamasına onlar aldırmadıkları
gibi, cehalete, zulme ve kafirlere karşı irfan ve kemalatlarıyla başları dik,
izzetli ve çetin durup boyun eğmezler. Hidayet tecellilerine ve müminlere karşı
ise boyunları bükük, mütevazi, merhametli ve hürmetlidirler.’
Şeyh-ül Ekber Muhiddin Arabi Hazretleri,
Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde; “Melamiler;
bunlara Melâmetçiler de denir. Bu ad dahi lügat yönünden, bunlar için zayıf bir
kelime olmuş olur. Bu gibi kişiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir.
Bütün âlemin tek efendisi bunların arasındadır. İşte o büyük efendi de
Resulullah Muhammed (sav) Efendimizdir. Bunlar, Hak Taalâ’nın emir ve
yasaklarını bu âlemde yerleştirdiler, kuvvetlendirdiler. Sebeplerini yerli
yerinde açıkladılar. Yaramayanların da nedenlerini anlattılar. Dünya evine
yarayacak hacetleri dünyaya bıraktılar, ahiret gününün hacetlerini de ahirete
bıraktılar. Eşyaya Allah’ın baktığı nazarla baktılar, gerçekleri birbirine
karıştırmadılar.” diyor.
Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin tarifinde melamilik; ‘fenafillâh
olmak, kötü huyları terk ederek güzel huylara sahip olup, Hz. Resulullah
Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmak’ olarak ifade edilir.
Kendilerini Melami olarak adlandıran
bizler ise; o yüce melamilik mertebesinin adaylarıyız, melâmet yolunun
yolcularıyız.
Bu itibarla Malik Efendi Hazretleri
Melamiliği tanımayan kimselere hitaben; meslek-i Resul irşadı olan zikri daim
ve tevhidi hakiki keşfi irfanıyla kalbini
gayrıyetten temizleyerek,Melami
meşrebi (tavrı) olan fenafillâh keşfi irfanı ve ahlakı resul’e girip dâhil olursan. O zaman virdimizde (davanış ve ahlâkımızda)
Nur-u Muhammed abası ile örtünen manev-i Evlad-ı Resul olduğumuzu görürsün. Ve Muhammed bin Muhammed söylediğimize,
yani Muhammed oğlu Muhammed’le söyleşip sohbet ettiğimize arif olursun,
diyor.
Şeyh hulusi Hilmi 'yâ
bil şeyhimiz
Ya Muhammed telkin eder
virdimiz
Malik Efendi HazretleriHilmi
lakabıyla, zahiren bizim şeyhimiz,
mürşidimiz Recep Hulusi olarak
tanınıp bilinmekle beraber, onun telkin ettiği vird ve âli prensipler irşadı, müminin Nur-u Muhammed (sav) kulluğuyla yaratılışıdır, diyor. Bu yaratılışa
bizler de mazhar oluruz inşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder