18 Şubat 2016 Perşembe

Silsilemİzdir Muhammed bin Muhammed ey aziz



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN




     Silsilemİzdir Muhammed bin Muhammed ey aziz
     Mesleğimizdir Muhammed bin Muhammed şâhımız

Silsile:Soy sop seceresi, soy ağacı, ard arda gelenlerin meydana getirdiği sıra, Muhammed bin Muhammed: Muhammed oğlu Muhammed demektir.
Daha evvelki beyitlerin açıklamasında bahsedildiği gibi evladı Resul (Hz. Muhammed’in evladı) soy, manevi, hem soy hem de menevi olmakla üç kısımdır. Bu üç kısım evladı Resul’un / Ehl-i Beyt’in kimler olduğu daha önce genişçe ifade edildi.   
      Tarikat ve cemaat yapılanmalarında pek meşhur olan soy sop seceresi vardır. Bu secere; benim şeyhim şudur, şeyhimin şeyhi onun şeyhi falancadır diye yapılır ki, bu sıralama silsilesi taa Hz. Resulullah Efendimize kadar ulaştırılır. İşte kendisine böyle kimlik seceresini soranlara cevaben Malik Efendi; ‘Ey aziz, bizim secere-i silsilemiz Muhammed oğlu Muhammed’dir.’ diyor.
Hz. Resulullah Efendimiz;“Ben Allah’ın nurundan müminlerde benim nurumdan yaratılmıştır.” buyurur. Ki müminin Hz. Resulullah’ın nurundan yaratılması, müminin hidayeti Nur-u Muhammed’e mazhar olmasıdır. Çünkü Hz. Pir; “Hidayetin baş temsilcisi Resulullah (sav) Efendimizdir.” diyor ki, hangi mümin hidayeti Nur-u Muhammed’e mazhar olursa o mümin, Nur-u Muhammed aba’sı (örtüsü) ile örtünerek, Resulullah’ın manevi evlatları / Ehl-i Beyti arasına dâhil olur. Ve böyle bir mümin de Kur’an ahlakı olan Muhammed-i kulluk zahir olup açığa çıkar.
  Bunu ifadeyle Hz. Peygamber Efendimiz; “Selman bendendir ben Selman’dan”demiştir. Ki bu hadisi şerif’in anlamı;Selman’da cahiliye anlayışı kalmadığından Selman benden oldu; benim irşad ve tebliğim Selman’da zahir olduğundan, Selman’ın kulluğunda gözüken ahlak ve tabiat benim’dir, bana aittir demektir.
Bir müminin hidayet-i Nur-u Muhammed’le yaratılması; kalp ile tasdik ettiği kelime-i şahadeti dili ile ikrar etirmesiyle başlayıp, İslam dininin zahirine tabi olarak şeriat iman ahlak ve ibadetlerine riayet etmesi ile devam eder. Ve İslam’ın batını / leddun-i yönü olan tarikat, hakikat ve marifet kemalât’ı mazharıyetiyle tamamlanır. Ve böyle hakiki bir mümin, insan-ı kâmil olarak manevi evlad-ı Resul’e / Ehl-i Beyt’e dâhil olur.
      İşte hakiki müminin bu şekilde hidayeti Nur-u Muhammed’le yaratılması, tüm zamanlarda mürşidi kâmil’in meslek-i Resul irşadıyla devam eder. Ki, zamanında böyle bir yaratılış mazharıyetiyle manevi evlad-ı Resul’e dâhil olan Malik Efendi: kendisine tarikatlarda pek muteber olan soy sop silsile seceresi soran kimselere hitaben; soy ağacımız, silsilemizMuhammed bin Muhammed’dir ey aziz, yani bizim künyemiz Muhammed oğlu Muhammed’dir, diyor. Ve aynı zamanda meslek-i Resul mürşidi kâmili olan Malik Efendi; Mesleğimizdir Muhammed bin Muhammed’dir şahımız, buyuruyor. Yani bizim hidayet-i Nur-u Muhammed irşadımızdan nasiplenenlerin secere-i silsilesi de Muhammed oğlu Muhammed’dir, çünkü bizim irşadımızın maksadı iki cihanın şahı olan hidayet-i nur-u Muhammed (sav) kulluğudur, demektir.

               Dersimizdir nokta-yı Vahdet makam-ı izzetiz
               Sırrımız ba'dır Muhammed bin Muhammed okuruz

Noktayı vahdet: Bir’lik noktası, Makam-ı izzet: Üstün, galip makam, Sırrı ba: Arap alfabesindeki B harfinin sırrı demektir.
Pir Seyyid Muhammed nur Hz. şöyle bir rivayet beyan eder;“Ey birader, bil ve agâh ol, aklını topla. Bir acayip hikâye anlatayım bunu belle ve unutma, sana sonsuz hayat verecek yolun işaretlerini bunda bulursun.
-Bir gün bazı istekliler Hazreti Ali’ye radiyallahü anh ve keremallahü vecheh’den sordular:
-Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam senin hakkında şöyle buyurmuştur:
-“Ene medinetü’l ilmü ve Ali bâbüha” / “Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır.” 
Senin ilmine bu hadisi şerif şahittir. Sana ilmin sırrından sual ederiz ki, ilim nedir?”
Hazreti Ali cevap verdi:
-“El ilmü noktatün ve keserüha el câhilun” “İlim bir noktadır, cahiller onu çoğaltmıştır.”
Bunu işittiklerinde merakları ve talepleri arttı;
-O nokta nedir? O noktanın aslı nedir? Başı sonu nasıldır, bize açıklayıver!” dediler. Emirü’l mü’minin Ali (ra) buyurdu:  
-“Bu sır Allah’ın sırlarındandır. Bunun sırrını açık etmeye izin yoktur. Bu sır kıyamet yaklaştığı zaman açığa çıkar.”
Onlar bu cevaptan korktular, şaşırdılar. Ama istekleri fazlalaştı, dediler ki;
-Tanrı aşkına ve Resul aşkına aklımızın alacağı kadar bundan bize haber ver!
Emirü’l mü’minin cevap verdi;
-Onun nerede olduğunu söyleyeyim amma bir şartla ki, daha fazla açıklama istemeyeceksiniz!
Kabul ettiler buyurdu;
-Ey talipler, bu esrarullahtır, ilâhi sırlardandır. Semavi kitaplarda Tevrat ve İncil ve zebur’da ne sır varsa bunların hepsi Kur’an’da vardır, Kur’an’da olan bütün sırlar Fatiha’dadır. Fatiha’daki bütün sırlar Bismillâh’ta vardır. Bismillâh’ta olan sırlar onun B harfindedir. B de olan sırlar da, B nin noktasındadır. Ben, B nin altındaki o noktayım dedi.
      Emire’l mü’minin’den bu sözü işittiler, bunların artık bir söyleyecekleri kalmadı. Şartı yerine getirip dönüp gittiler. Sonra o kadar çalıştılar, öyle hizmet ettiler ki, âl-i aba’dan (Hz. Resulullah’ın yüce örtüsü ile örtünenelerden) oldular. Âl-i aba; Ashab-ı Suffa kavmidir ki, bu ilimde rüsuh bulmuşlardı. Başlarını Aba-ya çekip (yüce örtüyle örtüp) noktanın sırrından konuşurlardı. Bu nokta vahdet-i şems-i hakikidir, yani hakiki güneşin vahdetidir, gerçek vahdet güneşidir. Bütün mevcudat, zahir ve batın bunun istivasında (kuşatmasında) zuhur bulmuştur.
Ey birader, bu ilmin sırrı yakıcı ve aydınlatıcıdır. Mevhumunu yak ki, dostun sırrı anlaşılsın. Çalış çabala vehimlerini yok et!Tabiatını ilâhi sırlara dair sözlerle, karıştırıp bulandırma! Derinliğine dalma isteğin ve gayretin varsa uyanık aşık ol! Bu ön sözü öz olarak söyledik, daima hatırında bulunsun teferruatını inşallah anlamak nasibine erişirsin.”
 Bu itibarla beyitte ifade edilen nokta-i vahdet:Noktanın bir’liği demektir ki noktanın birliği, cümle varlığın aslı hakikatı olan Hakk’ın vahdeti zatı’nı ifade eder.
Makam-ı izzet:Değerli kıymetli ve üstün makam anlamında-dır. Sırrı ba ise: arap alfabesinin ikinci harfi olan B harfinin sırrı demektir ki Allah’ın, yani uluhuyyet makamının taşıdığı cümle manayı B harfinin kendinde toplaması, B nin sırrı’dır. B nin altındaki nokta ise, B nın sırrına mazhar olup ehline bu sırrı irşadıyla bildiren insanı kâmil’i ifade eder.
Nokta rakam itibarıyla sıfır olduğu için, nokta hiçliği yokluğu ifade eder. Ve nokta, kalemin kâğıda değmesi ile oluşur. Sonra kalemin hareketiyle o noktadan harfler, rakamlar ve şekiller meydana gelerek zahir olduğundan nokta, cümle harflerin rakamların ve görünen ve görünmeyen cümle âlemler ve âlemlerdeki tüm varlıkların evveli ve aslıdır. Ki görünen görünmeyen cümle varlıklar, zat-ı vahdet’ten meydana gelerek zahir olup açığa çıkar. Bu müşahade marifeti ancak, insan-ı kâmil’de mevcuttur.
Çünkü rakam yönü ile sıfır hiç olan noktanın cümle harflere ahenk ve ses vermesi gibi: hiçliği ve yokluğuyla kavuştuğu Hakk’ın zat’ı vahdet marifetiyle insanı kâmil, cümle varlığın ve her tecellinin aslı olan Hakk’ı müşahade irfanına kulu ulaştırmakla, Hak ve halk zuhurunun ahengidir.
İşte bu hakiki / gerçek ahenge mesleki Resul-u Melami irşadıyla erişmek, nokta-i vahdet dersi olup bu dersin tahsili, Ashab-ı Suffa’nın Hz.Ali’ye gidip sual etmesi gibi zamanın velâyet irşadı yapan mürşidi kâmil’ini bularak onun irşadı ile aydınlanmakla mümkündür. Ve kâmil’in nokta-i vahdet-i zat telkini irşadıyla bir kul, nisbet varlığının fena’sında / yokluğunda vahdet-i zat’a vasıl olmakla makam-ı izzet’e ulaşarak, ba’nın sırrına arif olur. Ve hidayet-i Nur-u Muhammed abası (örtüsü) ile örtünen manev-i evlad-ı Resul’e / ehl-i beyt’e dâhil olarak, Muhammed-i kulluğa erişir. 
      Bunu beyanla Malik Efendi Hazretleri: Dersimizdir nokta-yı Vahdet, makam-ı izzetiz, Sırrımız ba'dır Muhammed bin Muhammed (Muhammed oğlu Muhammed) okuruz, diyor.

             Gönlümüzden şirk-i mahvisiyle nevin bir deriz
             Gayrımız yoktur muhammed bin Muhammed görürüz

Şirk-i mahvi: Gizli şirk, Allah’a gizli ortak koşmak, Nevin: yenidemektir. Ki Şirk, açık ve gizli olmakla ikidir. Şirk, gayrı müslimlerde (İslam dışı olanlarda) açık, müminlerde ise gizli olur.
      Bunu ifadeyle Hz. Peygamber Efendimiz; “Ben ümmetimin açık şirkinden değil gizli şirkinden korkarım” buyurmuşlardır. Şirk’in çaresi ise tevhid olup, tevhid’te şeriat tevhidi ve hakikat tevhidi olmakla ikidir. Kişi “Lailâhe illallah muhammeden resulullah – Allah’tan başka ilâh yoktur Muhammed Allah’ın elçisi / Resulu’dür”deyip, bunu kalbi ile tasdik ederse, şeriat tevhidine dâhil olup açık şirk’ten ve gayrı Müslimlikten kurtularak şeriat’ın mümini olur. Fakat bu kimsenin gizli şirki devam eder. Bir kişi ancak tevhid-i hakiki irfanıyla gizli şirk’ten arınıp kurtularak gerçek / hakiki mümünlerden olabilir.   
      Bunu ifadeyle Kur’an’da; Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların îmanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfâl,2) buyrulur ki, bu mazharıyet için zamanın mürşidi kâmilinin daim zikir ve makamatı tevhid irşadı gerekir. Ve ancak bu irşad ile kul gizli şirk’i oluşturan gayrıyetten (Allah’tan gayrı her şeyden) arınarak kendinin ve cümle eşyanın yokluğunda (fenasında) bir / vahdet olan Hakk’a vasıl olup kavuşur.
Bunu beyanla Malik Efendi; gönlümüzdeki gizli şirk’i, daim zikir uyanıklığı ve tevhidi hakiki keşfi irfanı ile mahv edip,nevin (yeni) muvahid-i hakiki kulluğumuzla vasıl olduğumuz Hakk’ı bir’leyip tevhid ederiz. Çünkü Hak’tan gayrı nisbet varlığı fena yok olmuş ve Nur-u Muhammed abası ile örtünen manevi Ehl-i Beyti / evlad-ı Resul’u biz, Muhammed bin Muhammed (Muhammed oğlu Muhammed) olarak görürüz, diyor.

               Gir melami meşrebinde kaibini hem kıl temiz
               Virdimizdir Muhammed bin Muhammed söyleriz

Vird: Devamlı olunan yapılan şey, Melami meşrebi: Melamilerin tavırları, anlayış ve davranışları demektir. Melamiler hakkında Kur’an’da; “Ey inananlar, içinizden kim dininden dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim getirir ki; Allah onları sever, onlar Allah’ı severler, onlar müminlere karşı boyunları büküktür / mütevazı ve merhametlidirler. Kâfirlere karşı başları dik / izzetlidir. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, dil uzatanın levminden / kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur / ihsandır…” (Maide,54) buyrulur ki ehl-i kemal, bu ayetin Melamileri tarif ettiğini ifade etmişlerdir. Çünkü “kınayanın kınamasına aldırmamakArapça ‘levm’ kelimesidir. Ki levm, kınanmak manasında olup, melâmet demektir.
Bu itibarla‘Melamiler,Allah’ı sevdikleri gibi, Allah da onları sever,” yani Melamiler Allah’la sevişirler. Ve Melamiler, Cenabı Hakk’a kavuşmuş olduklarından onlar, Hakk’ın kendilerini kınamasından, Hak vuslatın’dan mahrum olmaktan ve Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmemekten korkarlar. Halkın onları cehalet ve gafletle kınamasına onlar aldırmadıkları gibi, cehalete, zulme ve kafirlere karşı irfan ve kemalatlarıyla başları dik, izzetli ve çetin durup boyun eğmezler. Hidayet tecellilerine ve müminlere karşı ise boyunları bükük, mütevazi, merhametli ve hürmetlidirler.’
      Şeyh-ül Ekber Muhiddin Arabi Hazretleri, Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde; “Melamiler; bunlara Melâmetçiler de denir. Bu ad dahi lügat yönünden, bunlar için zayıf bir kelime olmuş olur. Bu gibi kişiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir. Bütün âlemin tek efendisi bunların arasındadır. İşte o büyük efendi de Resulullah Muhammed (sav) Efendimizdir. Bunlar, Hak Taalâ’nın emir ve yasaklarını bu âlemde yerleştirdiler, kuvvetlendirdiler. Sebeplerini yerli yerinde açıkladılar. Yaramayanların da nedenlerini anlattılar. Dünya evine yarayacak hacetleri dünyaya bıraktılar, ahiret gününün hacetlerini de ahirete bıraktılar. Eşyaya Allah’ın baktığı nazarla baktılar, gerçekleri birbirine karıştırmadılar.” diyor.
     Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin tarifinde melamilik; ‘fenafillâh olmak, kötü huyları terk ederek güzel huylara sahip olup, Hz. Resulullah Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmak’ olarak ifade edilir.
Kendilerini Melami olarak adlandıran bizler ise; o yüce melamilik mertebesinin adaylarıyız, melâmet yolunun yolcularıyız.     
Bu itibarla Malik Efendi Hazretleri Melamiliği tanımayan kimselere hitaben; meslek-i Resul irşadı olan zikri daim ve tevhidi hakiki keşfi irfanıyla kalbini gayrıyetten temizleyerek,Melami meşrebi (tavrı) olan fenafillâh keşfi irfanı ve ahlakı resul’e girip dâhil olursan. O zaman virdimizde (davanış ve ahlâkımızda) Nur-u Muhammed abası ile örtünen manev-i Evlad-ı Resul olduğumuzu görürsün. Ve Muhammed bin Muhammed söylediğimize, yani Muhammed oğlu Muhammed’le söyleşip sohbet ettiğimize arif olursun, diyor.      

                        Şeyh hulusi Hilmi 'yâ bil şeyhimiz
                        Ya Muhammed telkin eder virdimiz

      Malik Efendi HazretleriHilmi lakabıyla, zahiren bizim şeyhimiz, mürşidimiz Recep Hulusi olarak tanınıp bilinmekle beraber, onun telkin ettiği vird ve âli prensipler irşadı, müminin Nur-u Muhammed (sav) kulluğuyla yaratılışıdır, diyor. Bu yaratılışa bizler de mazhar oluruz inşallah.

Hiç yorum yok: