18 Şubat 2016 Perşembe

Gel ey İnsan-ı nâdân kendini bil



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Gel ey İnsan-ı nâdân kendini bil
Niçin halk etti seni ol İl

      Nadan:Cahil, bilmeyen, İl:İlâh demektir. Buna göre ey cahil insan, kendini bilip kendini tanımaya bak, yüce Allah’ın seni neden yarattığını anlayıp arif ol deniliyor. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz; “Kim kendini bilirse o Rabbini bilir.”buyurmuştur. Bu itibarla insan, kendini bilerek ancak yaratılışının yüce gayesi olan Rabbi’ne vuslat kemâline erişebilir.

Bu hilkat baisi oldu ibadet
Ki Kur'unda bu yolda oldu tenzil

      Hilkat:Doğuştan, gelen vasıf, yaratılış, Bais: Sebeb olan, icap ettiren, Tenzil:İndirilen, aşağı indirmek, anlamlarına gelir. Bu itibarla insanın yaratılış amacını ifadeyle Cenab-ı Hak; “Ben cinleri ve insanları; ancak bana ibâdet / kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 56)buyurur ki ibadet, kulluk demektir. Kulluğun kemâli ise Muhammed (s.a.v) kulluğu olup bu kulluğa ancak Kur’an rehberliği ile erişilir. Bunu ifadeyle Hz.Ayşe validemize;“Bize Resulullah’ın ahlakından bahset”denildiğinde Hz.Ayşe; “Siz Kur’an okuyun, Resulullah’ın ahlakı Kur’an ahlakıdır” demiştir.
      Çünkü yüce Allah,“Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur’an, onda indirilmiştir…” (Bakara, 185) “Biz Kur’an’da mü’minler için şifa ve rahmet olan ayetler indiriyoruz…” (İsra, 82) buyurur. Bu ve benzer ayet beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi Kur’an, insanlığa doğru yolu göstererek hidayete ulaşmaları için, müminlere ise şifa ve rahmet olarak indirilmiş olduğundan, Muhammed-i kulluğa Kur’an rehberliği olmadan ulaşılmaz.   
      Bunu beyanlahilkat baisi oldu ibadet ki, Kur’an’da bu yolda oldu tenzil demek, yaratılışın amacı olan ibadet / kulluk, Muhammed-i kulluğa erişmektir. Ve Kur’an insanlığa, yaratılış amacına ulaşıp Muhammedi kulluğa ulaşabilmesi için inzâl oldu / indirildi, demektir.
Dahi tevhid ü irfanla muhabbet
Muhakkikler bu yolda verdi tafsil

      Muhakkik: Tevhidi hakiki ilmi irfan arifi, Tafsil:Etraflıca, detaylı olarak bildirmek, manalarını taşır. Ki yüce Allah, kullarının ehli zikir ve ehli irfan olan ariflerle baraber olup onlarla arkadaş olmalarını ister. Ve bunu ifadeyle Kur’an’da;“Sırf Rablerinin cemalini / vechini / yüzünü dileyerek sabah akşam O’na yalvaranlarla bir arada olmaya kendini zorla. Dünya hayatının çekiciliğini isteyerek böyle kimseleri gözardı etme. Kalbi zikrullahtan gafil ve ihtiraslarına tutsak olarak kendini akıntıya kaptırmış kimselerin arzularına uyma” (Kehf, 28) buyrulur. Çünkü ehli tevhid ve ehli irfanın meclisinde daima Allah zikredilip Allah’ın makamlarından bahsedilir. Ve o meclisin mensubları, tevhidi hakiki irfanı muhakkikleridir (hakikat ehilleridir) ve onlar, Allah’ın tecellilerinin niceliğini nasıllığını en ince ayrıntılaryla, yani tafsilli olarak değerlendirerek, bu tecellilerde rabbin müşahadesine gayret ederler.
      Bunu beyanla sen’de Kur’an’ın emrine riayet ederek, dahi tevhid ü irfanla muhabbet eden tevhidi hakiki ariflerinin meclisine katıl.Oradaki Muhakkikler (ehli hakikat) bu yolda, yani yaratılışın yüce amacı olan kulluk hakkında verdi tafsil. Yani detaylı doyurucu bilgiler verirler, demektir.

Hakk-ı tevhid için geldin eya can
Hafi şirkini kalbinden dahi sil

Hafi şirk: Gizli şirk, bilmeden cehaletle Allah’ın varlığına ortak olmak demektir. Ki Hz. Resulullah;“Ben ümmetimin açık şirkinden değil gizli şirkinden korkarım” buyurur. Şirk’in, Allah’ın affetmediği yegâne günah olduğu Kur’an’daki, “Allah kendisine şirk / ortak koşulmasını asla bağışlamaz / affetmez; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar / affeder. (Nisa, 48-116) ayetleriyle ifade edildiği gibi, şirk’in en büyük zulüm olduğunu beyanla da,“…Allah’a şirk koşma. Çünkü Allah’a şirk koşmak, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman, 13) buyrulur.
      Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Şirk gayrı müslimde olursa açık şirk, müslümanda olursa ise gizli şirk tabir olunur” demiştir ki bunu ifadeyle Resulullah (s.a.v) “Ben ümmetimin gizli şirkinden korkarım” diyor. Buna göre “gizli şirk,” Hakk’ın varlığına cehalet ve gafletle kul’un ortaklık etmesidir. Ki bir kul, bu imtihan âleminde zikri daim uyanıklığı ve tevhid-i hakiki irfanına mazhar olmasıyla ancak, gizli şirk belâ ve günahından kurtulup arınabilir. Bunun başkaca bir yolu olmaz. Çünkü “Lâilaheillallah Muhammeden Resulullah” tevhid kelimesini kalbi ile inanarak dili ile ikrar etmek kişiyi gayrı müslimlikten (müslümanlık dışında kalmaktan) kurtarıp, İslam dininin mümini yapar. Fakat o kişinin müslüman olmasıyla beraber gizli şirki devam eder. Ki gizli şirkten kurtulmak, kalp ile tasdik edilip, dil ile ikrar edilen tevhid kelimesinin hakikatına ulaşmakla mümkündür. Yani tevhid-i hakiki keşfi irfanı ile hakiki muvahid olmakla mümkün olur.  
      İşte bunu beyanla irşadla görevli olan sahâbe İbn-i Abbas (ra), “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibâdet / kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)ayetinin tefsirinde, bu âyetteki ibâdetten / kulluktan maksat ârif ve muvahid ehli(tevhîd) olmaktır,” demiştir. Hz.Pîr’in halifelerinden Hacı Kâmil Tosko Hz. ise; “Bu âyetteki ibâdette / kullukta üç hikmet vardır:
            Birinci hikmet, amel-i salihtir(Allah’ın emirler ve yasaklarına riayettir).
            İkinci hikmet, amel-i salih ile beraber yakaza hâlidir, (zikri daim uyanıklığıdır).
            Üçüncü hikmet ise, amel-i salih ve zikrullah uyanıklığıyla beraber tevhîd-i mabuddur.” (ibadet, kulluk yaptığımız Allah’ı hakikat üzere tevhid etmektir) buyurmuşlardır.
      Bu itibarlaey Müslüman kişi bu yeryüzü âlemine Hakk-ı tevhid için geldin eya can beyanıyla, bu imtihan âleminde Hakk’ı tevhidi hakiki irfanıyla tevhid etmek için yaratıldın. Ömrün bitmeden zikri daim uyanıklığı ve tevhidi hakiki irfanı ile hafi / gizli şirkini kalbinden dahi sil, buyruluyor.

Bu benlik nefs ü şûmenden reha ol
Hakk'ın birliğine İkrar ide kalb ile dil

      Nefs-u şûmen:Uğursuz nefs, Reha: Kurtuluş, kurtulma, halâsolmak demektir. Buna göre, cehalet ve gafletle kendine nisbet ettiğin benlik, nefs uğursuzluğundan kurtulup, Hakk’ın birliğini ifade eden “Lâilaheillallah Muhammeden Resulullah” tevhidini kalbinle tasdik dil’in ile de ikrar ettiğin gibi, tevhidin hakikatı keşfi irfanına erişmeye çalış.  

Fenafişşeyh fenafiilah dahi kıl
Bu yolda emr-i hak telkin-i kâmil

      Şeyh: Mürşid, Fenafişşeyh:Mürşidin telkin-i irşadında yok / fena olmak,Fenafillâh; Allah’ta yok olmak, manalarına gelir.
Fenafişşeyh; benliğinden tenezzül ederek kâmil olan mürşidin / şeyhin vahiy kaynaklı âli prensipler telkininin hakimiyet ve galipliğine teslimiyetle yok / fena olmaktır. Çünkü kâmil olan bir şeyh / mürşid, Allah’ın emri dışında hiçbir şey telkin etmez. Kâmil’in telkin ettiği değerler, muhakkak kesinlikle Kur’an kaynaklı olur. Ve kâmil’in âli prensipler olan telkinini emri ilâhi ve meratibi ilâhi tarifi oluşturur.
Mesela; kâmil ne eksik ne fazla beş vakit namaz kıl dediğinde bu emir kimin emridir? Elbette Allah’ın vahiyle olan emridir. Kâmil daim zikirle Allahı zikret diyorsa, bu kimin emridir? Elbette Allah’ın vahiyle olan emridir. Kâmil her fiilin faili Allah’tır diyorsa, bu kimin beyanıdır? Elbette Kur’an beyanıdır. Bunun gibi olan kâmil mürşidin / şeyhin vahiy kaynaklı emir ve tavsiyeleri, Allah’ın emirlerini tebliğden başka bir şey olmadığından, Kâmil mürşidin (şeyhin) Allah’ın emri olan âli prensipler telkin-i irşadı galibiyeti hakimiyetine, benliğinden tenezzül ederek salikin teslim olması, fenafişşeyh olmaktır.
Çünkü eğer bir şeyh / mürşid kâmil ise, onun Allah’ın emir ve yasaklarıyla ters düşen, kurana uymayan, vahiyle çelişen hiçbir emir ve tavsiyesi olmaz. Eğer bir şeyh / mürşid, Allah’ın emir ve yasaklarına ters düşen, kuran dışı, vahiyle örtüşmeyen bir değer emir ve tavsiyede bulunursa, o emir ve tavsiyeye asla uyulmaz. Ve o mürşidin kâmil olmadığına, nakıs eksik bir mürşid olduğuna hükmedilir.
      Bir kimse, zamanın kâmil mürşidinin / şeyhinin Allah’ın emri olan âli prensipler ve zikri daim uyanıklığıyla, tevhid mertebeleri olarak ifade edilen Allah’ın makamlarından tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat makamlarının keşfi irfanına mazhar olursa. O kulun kendine ve cümle âleme nisbetle varlığı fenafillâh, yani Allah’ta yok / fena olur.  Ve o kul Rabbine kavuşarak, Rabbinden gayrı bir şey müşahade etmez.
      Bunu beyanlamürşidi kâmil’in vahiy kaynaklı âli prensipler telkini galibiyet ve hâkimiyetine, benliğinden tenezzül ederek teslim ile fenafişşeyh olduğun gibi. Onun telkini olan zikri daim uyanıklığı ve tevhidi hakiki keşfi irfanı ile fenafiilah dahi kıl, çünkü bu yolda emr-i hak telkin-i kâmil’dir, buyruluyor. Yani kâmil mürşidin (şeyhin) âli prensipler telkini, Cenab-ı Hakk’ın emridir, kâmilin emri Allah’ın emrinden başka bir şey değildir, demektir.   

Muhacir ol fenadan bul bekayı
Hakikat Hilmi'yâ budur kemal

Muhacir:Göç eden, bir yerden başka bir yere yerleşen demektir. Tevhid mertebeleri olan Allah’ın yedi makamının üçü’nü fenafillâh, dördünü bekâbillâh makamları oluşturur. Ki, kâmil mürşid bu makamlara aşina olduğundan, kendine müracat edenlere emri ilâhi olan âli prensipler ve zikri daim ile fena ve beka makamlarını telkin ederek irşadda bulunur. Ki bir insan ancak, bu âli prensiplere riayetle zikri daim uyanıklığı ile fena ve beka makamlarının keşfi marifetiyle kemâl bulup insan-ı kâmil olur.
Bunu beyanla Malik Efendi Hz. Hilmi mahlası ile kendini muhatab ederek bizlere; Kâmil mürşidin âli prensipler telkinine riayet ve zikri daim uyanıklığıyla Muhacir ol fenadan bul bekayı, yani fena ve beka mertebelerinin keşfi marifetine ulaş diyor. Ve devamla, Hakikat Hilmi'yâ budur kemal diyerek, gerçek / hakiki insanı kâmil mazharı kulluk böyle olur, buyuruyor. Allah her şeyi en iyi bilendir.

Hiç yorum yok: