23 Şubat 2016 Salı

Mahbubun zülfüne muallâk oldum

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

Mahbubun zülfüne muallâk oldum
Lâhut deryasına müstağrak oldum

      Mahbub:Sevgili,Zülüf: Sevgilinin yüzüne sarkarak görünen saçı,Muallâk:Askıda, hakkında karar verilmemiş olan, Lâhut deryası: Ruhaniyet, maneviyat denizi, Müstağrak:Gark olmak, batmak demektir.
      Bir kimse zamanın kâmil mürşidinden zikri daim ve meratibi ilâhi irşadı ile aydınlamaz ise o, cümle eşyada mevcut olan rabbini görünmez mevhum zanneder ve rabbin eşyadaki tecellisi hakkında muallâk yani kararsız olur. Böylelerine sorsan Allah nerdedir? Her yerdedir der, peki eşyada Allah mevcut mudur? diye sorsan ne mevcuttur, ne de değildir anlayışıyla karasızlık gösterip muallâk olur. 
      Bir insan, ancak ilâh-i sevgili olan mahbubun kendindeki ve cümle eşyadaki mevcudiyetine kavuşup vasıl olmakla, lâhut ve mana deryasına gark olur. Ki bu lâhut deryasına gark olmak, hidayet elçisi olan zamanın kâmil mürşidinin, zikri daim ve meratibi ilâhi telkini irşadı ile mümkündür.
Bunu beyanla Malik Efendi; kâmilin irşadına mazhar olmadan evvel mahbubun zülfüne muallâk oldum. Fakat kâmil mürşidin daim zikir ve meratibi ilâhi irşadıyla lâhut deryasına müstağark oldum, buyuruyor. Ki kâmilin irşadı beni, ruhaniyet ve maneviyat deryasına daldırıp gark etti, demektir.

Şafakın ziyasıyla devran iderken
Yalımlar içine püryâne oldum

      Şafak ziyası:seher vaktindeki aydınlıktır. Ki mana yönüyle şafak ziyası, kalbin daim zikirle uyanıp muhabbetullaha mazhar olmasıdır. Çünkü daim zikir, kalpteki Hakk’ın gayrısı olan tüm sevgileri mağlup ederek, Allah sevgisini yani muhabbetullahı galip kılar. Ve kalbinde muhabettulahın galip olduğu bir insan, her nereye dönse daima Allah’ı zikredip devran ederken, tevhid makamlarının keşfi irfanıyla Hak aşkı’na mazhar olur. Ve mazhar olduğu ilâh-i aşk ateşiyle o aşığın nisbet varlığı püryan, yani pişerek yanıp fenaya / yokluğa ulaşır. Bunu ifadeyle; Şafakın ziyasıyla devran iderken, yalımlar içine püryane oldum buyruluyor.

Kenz-i muhabbetle dalarken baktım
Kendi kendime pür cevher oldum

      Kenz-i muhabbet:Muhabbet / sevgi hazinesi demektir. Ki kâmil’den ve onun meclisindeki sohbetlerden hâsıl olan irşad, daima ayet hadis ve kibarı kelâmların oluşturduğu kıymetli cevherle dolu hazinedir. Bunu beyanla, Rabb’in hüsnü cemalini yani güzel yüzünü açıp gösterdiği kâmilin meclisindeki sohbetlere, tenezzül ve tavâzu yokluğuyla dalıp dâhil olmamla, ayetler hadisler ve kibar kelamların oluşturduğu irfan mücevherleriyle dolarak pür cevher oldum, demektir.

Ah yedi define açıldı bugün
Beşin takririnde men gâib oldum

      Takrir: Anlatma, anlatım, Yedi define:Yedi tevhid makamı,Beşin takriri: Beşin anlatımı demek olup, tevhid makamlarının beşincisinin irşadı ikrarına mazhar olmaktır. Ki bu irşad, yani tevhidin beşinci mertebesinin müşahadesinin ikrarı ile sureti varlığım, Hakk’ın kesret / çokluk tecellisinde gaip oldu / kayboldu buyruluyor. Çünkü bir kul, zikri daim uyanıklığı ve tevhid mertebelirinin keşfi irfanıyla aslı Hakikatı olan Hakk’a kavuşup, “farz yakınlığı” ile Rabbine yakın olur. Ki bunu ifadeyle Cenab-ı Hak;“Ve kulum bana, kendisine farz kıldığım şeyden daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşmaz” (Hadisi kutsi) buyurur. Böyle farz yakınlığa erişen kulun’da yüce Allah, halk kesretiyle / çokluğuyla tecelli ederek onu, hidayeti nur-u Muhammed kulluğuyla donatır. Ve o kul, nur-u Muhammed kulluğuyla yaşayıp var olur. Ki bunu ifadeyle Resulullah Efendimiz;“Ben Allah’ın nurundan, müminler de benim nurumdandır.” buyurur. 
      Bu itibarlayedi meratibi tevhid definesi’ninbeşincisinin takriri yani telkin-i irşadıyla, hidayat-i nur-u Muhammed kulluk zuhurunda bengaip oldum / kayboldum buyruluyor. 

Beş dallı berdarı gördüm beni ben
Beşten mimi çaldım Mâlik okundum

      Beş dal:Hazeratı hamseyi ilâh-i (Allah’ın beş varlığı) olan zat, sıfat, esma, ef’al ve asar zuhuruyla hâsıl olan Allah’ın varlığı,Mim: Hz.Muhammedi (s.a.v) remzeder,Berdar: Yüksek yerde asılmak, asılı olmak demektir.   
      Bu itibarlaöyle her insana hazret veya hazretleri denilemez. Ancak ve ancak, hazeratı hamseyi ilâhi (Allah’ın beş varlığı) olan Hakk’ın zat, sıfat, esma, ef’al ve asar müşahadesine ulaşmış olan bir insan hazret’tir. Ve ancak böyle kişilere hazret veya hazretleri olarak hitab edilebilir. Bu itibarla cümle peygamberler ve insan-ı kâmil olan veliler, bu beş dal olarak ifade edilen hazeratı hamse tecellileri keşfi marifetiyle hazret’tirler. Ve bu cümle peygamber ve insanı kâmil velilerin hepsi de, nur-u Muhammed mazharıyetiyle hidayet yolunun tebliğ ve irşadında bulunurlar.
      İşte bu zümreden olan Malik Efendi Hz; Beş dallı berdar olan Zat, sıfat, esma, ef’al ve asar tecellilerini müşahede ederek gördüm. Hakk’ın beş varlık tecellisini müşahede marifetine erişmekle benim, bu marifetten mahrum ve uzak olan kulluğum berdar, yani idam oldu diyor. Ve devamla, berdar olan kulluğumda, fena / yokluk ile çalıp kazanarak ulaştığım Hidayeti nur-u Muhammed zahir olduğu halde, Malik olarak okundum, buyuruyor. Yani bende zahir olan hidayet-i nur-u Muhammed kulluğu olmasına rağmen, Malik olarak tanınıp bilinirim, demektir. Her şeyi en iyi bilen Allah’tır.

Hiç yorum yok: