18 Şubat 2016 Perşembe

"Keyfe's-sebilü fike"ya zel cemil



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



"Keyfe's-sebilü fike"ya zel cemil
"în etâke heze'l alil

        Arapça olan bu beyit:Ya cemil / ey bütün güzelliklerin sahibi, sana giden, sana varıp ulaşan yol nicedir / nasıldır” anlamındadır. Ki bu mevzu hakkında Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz; “Allah’a giden yol, halkın nefesleri adedincedir.” buyurmuşlardır.
Bu yeryüzü olan imtihan âlemindeki insanın varlığı her an alıp verdiği nefesi ile devam ettiğinden bir kimse, nefes alıp verdiği müddetçe diridir. Nefes alıp vermesi kesildiği zaman o kimse ölür. Ki şahsımızı ayakta tutan nefeslerin ehemmiyet ve önemini ifadeyle ehl-i kemâl; “Kul’un nefes alıp vermesi yemek yemekten, su içmekten daha kıymetli gıdadır. Çünkü insan yemeden 50-60 gün yaşayabildiği gibi, su içmeden 6-7 gün yaşayabilir. Fakat insan nefes alıp vermeden ancak 3-5 dakika yaşayabilir.” demişlerdir.
      Buna göre beyitteki ‘ya cemil / ey bütün güzelliklerin sahibi, sana giden sana varıp ulaşan yol nicedir / nasıldır’ sorusuna cevaben; “Allah’a giden yol, halkın nefesleri adedincedir” hadisi şerif hikmeti gereğince bu yol, kul’un en kıymetli gıdası olan nefeslerini zikri daim’le alıp vermesidir, deriz.
Bu itibarla insan nefeslerini, meslek-i Resul telkini olan her nefeste zikri daim ile alıp verirse, o kişinin nefesleri Rabbine vuslat yolu (tariki) olur. Ki bu aynı zamanda kul’un, Kur’an kaynaklı tarikat ilmini tahsil ederek tarikat ehli olmasıdır. Çünkü tarikat yol demektir ve her nefeste zikri daim cemil, yani tüm güzelliklerin sahibi olan Rabbin katına” kul’u ulaştıran yol’dur / tarik’dir. Vesselam.       

"Eyekün ileyke's-sebil
Ve entel-mevcudü fikülli şey'in bi'd delil

“Sen, her şeyde delillerle mevcut olduğun halde, sana giden yol çokmudur?” buyruluyor. Ki Cenab-ı Hakk’ın cümle varlık ve eşyadaki delilleri, Hakk’ın filleri / işleri, isimleri ve sıfatlarıdır. Ve her kim mesleki resul’u melamiye seyri sulukuna mazhar olursa o kimse, cümle fiil’lerde fail, cümle isim’lerde müsemma, cümle sıfat’larda ise mefsuf olan Rabbi’ni müşahade ederek Rabbi’ne vasıl olur.    

"Külli mevcudun "bilâ tebdil
Mazhar-ı nûrike ya Celil

“Bütün mevcudat bila tebdil (değişmeksizin) senin nuruna mazhardır ya celil” deniliyor. Ki bunu ifadeyle Kur’an’da; “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur, 35) buyrulur. Bu itibarla ey celil, ey tüm güzellikleri kendinde toplayan ve tüm güzelliklerin sahibi olan Allah, cümle mevcudatı oluşturan varlıklar senin nur’u zatı’na mazharıdır. Ve tüm varlıklardaki aydınlık, senin nur’u zatı’nın apaçık parıldamasıdır, buyruluyor.  

Ve's-suveri esmai ve delil
Bikülli mazharı ente'z-zâhirü ya cemiI

“Suretler ve isimlerin hepsi, tamamı senin varlığına delildir, sen bunlarda zahir olup cemal-i güzelliklerini zahir ederek açığa çıkarırsın ya cemil, ey tüm güzellikleri kendinde toplayan Allah,” buyruluyor. Ki cümle mevcudatı oluşturan varlıklar, Allah’ın celal ismi tecellisinin tesiriyle Allah’ın cemalini, yani güzel yüzünü örterek perdeler. Ve bu perde, rabbin cemalinin kul tarafından müşahede edilmesine engel olur.
      Şöyle ki; Allah’ın celal ve cemal tecellileri ana isimlerdendir. Ve bu iki ana ismin tesiri geniş olduğu için zuhura gelen diğer isimleri etkiler. Yani açığa çıkan her isim, ya celal ya da cemal etkisinde olur. Buna göre mudil ismi, celal ismi tesirindeki isimlerdendir ki Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; ”...Mudil isminin baş mazharı iblistir.” diyor. Bu itibarla her kim mudil ismi tecellisine mazhar olursa o kimse, gaflete düşerek cehaletle iblis ile arkadaş olur. Ki bunu ifadeyle Allah’u taalâ;“Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa, biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar...” (Zuhruf, 36-37) buyurur. Bu itibarlacelal tesirindeki mudil ismi mazharıyetiyle gaflete düşerek iblisle arkadaş olan insanın cehalet ve dalaleti o kişiye perde olduğu için, o insan her tecellide delilleriyle zahir / apaçık olan Rabb’in cemali’ni, yani güzel yüzünü müşahede edemez.
      Fakat meslek-i Resul seyri süluku olan zikri daim ve tevhidi hakiki keşfi irfanı ile cümle fiil, isim ve sıfat tecellisinde fail, müsemma ve mefsuf olan Hakk’ın zatı’na kavuşmuş olan arif ve kâmil insana celal tecellisi perde olmadığından onlar, her tecellide rabbin cemalini müşahede ederek, rabbin cemaliyle zevklenirler.
İşte bunu beyanla Malik Efendi Hz; ‘Suretlerin ve isimlerin hepsi tamamı senin varlığına delildir, sen bu suret ve isimlerde cemal-i güzelliklerini zahir ederek açığa çıkarırsın ya cemil, ey güzellikleri kendinde toplayan ve tüm güzelliklerin sahibi olan Allah,’ diyor.     

Ente'n-nuru ve misbâhu ve fetil
Ve'I-küllü biziyaike hari akil

“Sen nursun, misbahsın, (fenersin) fitilsin, akıllı kul için sen her şeyde apaçık ışıldayıp ziya saçarsın” deniliyor. Ki bu beyitte ifade olunan manaya işaretle Kur’an’da;“Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği sanki bir mişkât, içinde bir misbah (fener), misbah bir fitil’de / sırçada sanki inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur; Yağı hemen neredeyse ateş dokunmasa bile ziya / ışık verir. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna hidayet buyurur. Ve insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.” (Nur, 35) buyrulur.
Bu ayeti Kerim’de, Allah’ın yerlerin ve göklerin nur’u olmasını, fener / lambâ misaline benzetilerek, fenerin içindeki fitilin yanmasıyla etrafına ışık saçıp aydınlatması gibidir deniliyor. Buna göre; fenerin fitili Allah’ın zatı’nı, fener Allah’ın sıfatlarını, fenerin ışık saçarak aydınlatması ise Allah’ın fiilllerini ifade eder. Ki her şeyin aslı hakikatı, Allah’ın zatıdır. Ve her şey Allah’ın zatı ile var olur. Ayette ifade edilen fenerin fitili, fener ve fenerden açığa çıkan ışığın varoluşu; Cenab-ı Hakk’ın zat’ından sıfatlarına, sıfatlarından fiillerine tecelli ederek, fiilleri ile cümle âlemlerde ve varlıklarda zahir olup açığa çıkmasıdır. Bu itibarlatüm varlıklarda açığa çıkan fiilullah “nur”dur. Ve her fiil, fail olan zat nur’unu açığa çıkardığı için, Allah Nur üzerine nurdur.”
Her fiilullah nurunda, fail olan nur-u zatı müşahede etmek, “nur üzerine nur’u” müşahade irfanıdır. Ve bu irfan, inci mücevher gibi değerli kıymetli olup, yıldız gibi insanlığa yol gösteren mürşidi kâmil’in irşadında zahir olur. Ve kâmil, “doğuya batıya nisbet olunmayan,” yani doğuyla batıyla sınırlanamayan hudutlanmayan “bereketli zeytin ağacı” gibidir. Çünkü kâmil; illa şu aşiretten, bu soydan veya falanca coğrafyadan olacak gibi değerlerle sınırlanamaz, kayıtlanamaz demektir.
      Ayette, mürşidi kâmil’in irşad-ı aydınlığını ifadeyle ise; “Bu ağacın yağı neredeyse dokunmasa bile ışık saçar olarak ifade ediliyor. Ki talep eden bir kul, muhakkak zamanın mürşidi kâmiline ulaşıp onu bulur. Ve kâmili bulan insanda, kâmilin meslek-i Resul âli prensipler telkini olan zikri daim ve tevhidi hakiki keşfi irfanı ile insan-ı kâmil marifeti hâsıl olur.   
     Fakat insanı kâmil marifetine, aklı maaş ve aklı maad ile erişilemez. Çünkü aklı maaş dünyaya taalûk edip dünya maişet ve geçimiyle ilgili akıldır. Aklı maad; ahiretteki amel cenneti nimetleriyle kulluğunu kayıtlayarak, bu cennet nimetleri için yapılan kulluğun aklıdır. Aklı kâmil kulluğu ise, gayrıyetten arınmış ve daima Hak’la olup her tecellide Hakk’ı müşahade eden kulluğun aklı olduğundan, insan-ı kâmil marifetine ulaşmak için aklı kâmil gereklidir.     
      Bunu beyanla beyitte; “sen nursun misbahsın (fenersin) fitilsin, kâmil Akıllı olanlar tarafından sen, her şeyde ziyalı ve ışıldayarak apaçık müşahade edilirsin,’ buyruluyor.

Leyse leke şey'in biâdil
Fi'l - adedi leyse kesirun ve kalil

“Senin şanında adaletsizlik olmadığı gibi, azlık ve çoklukta olmaz.” deniliyor ki, azlık, çokluk ve adaletsizlik yaratıcı olan Allah’a değil, yaratılan ve aciz olan kullara ait değerlerdir. Bu itibarla tüm noksanlıklardan ve eksikliklerden münezzeh ve arınmış olan Allah, azlık ve çokluktan arınmış olduğu gibi adil’dir, Allah adaletsizlik yapmaz. Adaletin zıddı ise zulümdür ve adaletin olmadığı her yerde zulüm olur. Ki zalimlikte, aynı azlık çokluk gibi, yaratılan aciz kullara mahsus değerlerdendir.
Kad zehera sirruke fl'l-ezel
Ve Fena Mâlik fi lem yezel

“Senin sırrın ezelde açığa çıktı, fena olan Malik’tir, ezel olup zeval bulmayan / sonu olmayan sensin.” Buyruluyor ki, ezel başlangıcı olmayan evvellik, lem yezel ise, varlığı devamlı, sürekli ve baki olup zevâl bulmayan demektir.    
      Buna göre,kıdem ve bekâ Allah’ın zatı’nın sıfatlarındandır. Ki kıdem; Allah’ın zatı’nın ezel-i olup evvelinin başlangıcının olmamasıdır. Bekâ ise; Allah’ın zatı’nın nihayetinin / sonunun olmamasıdır ki, bunu ifadeyle kur’an’da; “Yeryüzündeki herkes / her şey fanidir, yokluktadır. Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi / yüzü baki’dir.(Rahman, 26-27) buyrulur. Varolan her şey Hakk’ın zatı ile varolduğundan, eğer cenab-ı Hak cümle yaratılmışlardan zat-ı mevcudiyetiyle ayrılmış olsa geriye ne kalır? Hiçbir şey kalmaz. Bu itibarla her şey dediğimiz cümle varlıklar, Hakk’ın zatı ile var olurlar. Ve Hakk’ın zatı mevcudiyeti, her şeyin aslı olmakla her şeyin ezeli olduğu için cenab-ı Hak, lem yezel’dir. Yani Allah, zat-ı mevcudiyetiyle devamlı, sürekli, sonu olmayan ve zeval bulmayan “baki’”dir.
        Bunu beyanla Malik Efendi Hz;“Senin zatı’nın ezel sırrı her şeyin evveli olmakla açığa çıktı, kendine nisbetle varlığı fena (yokluk) olan Maliktir” diyor. Ve devamla,‘ezel olup başlangıcı olmayan ve yaratılan herşeyin evveli olan zat-i varlığın lem yezel’dir, yani zeval bulmayan / sonu olmayan ve sürekli baki’dir.’ diyor. Her şeyi en iyi ancak Allah bilir.

Hiç yorum yok: