ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Kuşe-i
vahdette ol ehl-i firağ
Hane-i gönül
tecelli içre ola dağ
Kuşe-i vahdet: Birlik, vahdet köşesi, Ehl-i firağ:Feragad edici, Hane-i gönül: Gönül evi demektir. Daha
evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi Cenab-ı Hak; “Ben göklere ve yere sığmam ancak
mümin kulumun kalbine sığarım.”
(Hadisi kutsi) buyurur ki bu sığma, Hakk’ın kul’un şuhut ve irfanına
sığmasıdır. Buna göre, kul’un vahdet köşesine
çekilerek gönlüne Hakk’ın sığması için, kul’un masivadan yani onu Hak’tan
ayıran gayrıyet sevgisinden ve gayrıyetten vazgeçip feragat etmesi gerekir. Bu
da kâmil’in telkini olan zikri daim uyanıklığı ve tevhidi hakiki keşfi irfan
ile mümkündür. Ki zikri daim, kalpteki gayrıyet muhabbetini yok ederek Allah
muhabbetini kalbe yerleştirir. Tevhidi hakiki keşfi irfanı da gayrıyeti fena
edip, Hakk’ın Vahdet / bir’lik tecellisine kul’u kavuşturur.
Hakk’ın vehdet tecellisine mazhar olan gönlünün dağ ile ifade
edilmesinin sebebi ise, Hz. Resulullah Efendimize ilk vahyin hıra dağında,
Hz.Musa’ya da vahyin tur dağında indirilmesindendir. Bu itibarla Hakk’ın vahdet
tecellisine mazhar olan kul’un gönlü, ilham ve doğuşların kemal ile açığa
çıktığı mahâl olması itibarıyla, dağ olarak beyan ediliyor.
Bunu ifadeyle zikri daim ve tevhidi hakiki irfanı ile Hak’tan gayrı olan
her şeyi fena / yok ederek, feragat ehli
ol. O zaman kuşe-i vahdete
(vahdeti ilâhi köşesine) çekilirsin. Ve gönlün,
Allah’ın ilham ve doğuşlarının kemaliyle tecell-i
ettiği bir dağ bir mekân olur,
buyruluyor.
Musa-i imran
gönülde ol heman
Kıl münacaat
kalp içinde Tur dağ
İmran:Hz.Musa’nın babası, Musa-i İmran:İmran oğlu Musa, Münacat:
Dua, kurtuluş için Allah’a yalvarma demektir. Buna göre, vahyin Hz.Musa’ya tur
dağında geldiği gibi, senin gönlüne Hakk’ın ilham ve doğuşlarının gelmesi için,
zikri daim uyanıklığı ve tevhid-i hakiki irfanıyla Allah’a yönelerek dua / münacaat et. Ki o zaman tur
dağınavahyin inzâl olunması gibi, senin kalbin Hakk’ın kemal mazharı ilham ve
doğuşların tecelli ettiği tur dağı
gibi olur, deniliyor.
Fani ol varlıktan bilkülliye sen
Âlem-i
lâhûta tayr et olma zağ
Bil külli:Herşeyin tümü, Âlem-i lâhut:Manevi ruhani âlem, Tayr:Uçan varlık,kuş, Zağ:Kara siyah karga demektir. Ki
Hadisi şerifte; “Dünya leştir...” buyrulur. Dünya hakkında Pir Seyyid Muhammed Nur
Hz; “Seni
Hak’tan ayıran şey dünyadır” demiştir. Zağ yani karga, kuş olmasına
rağmen daima leş peşinde koşan bir mahlûktur. Bu itibarlasen tevhidi hakiki
irfanıyla kendine ve cümle âleme cehlile nisbet ettiğin külli / tüm varlıkları, fenafillâh / Allah’ta fena müşahadesiyle âlemi lâhutatayr et. Yani Hakk’ın
vahdeti / bir’liği âlemine uçarak yükselmeye bak. Sakın zağ, yani karakarga gibi gayrıyet dünyası leşinin peşinde giden bir kul olma, buyruluyor.
Asuman u
melekutten ol habir
Her tarafta
sırrı Hakk'ı ol belağ
Asuman: Gökyüzü, Melekût: İlâhi sıfat ve esma âlemi, Habir:Haberdar olmak, Belağ:
Yeterlilik, olgunluk anlamlarını ifade eder. Ki asuman-u melekûttan haberdar
olmak, kul’un yokluğunda tecelli eden Hakk’ın kesret-i zuhuru ile bekâ bulma
marifetine yükselmesidir. Çünkü asuman, yani gökyüzü Allah’ın makamlarının,
melekût ise Hakk’ın kesret-i halk tecellilerinin ifadesidir. Ki bir kul,
Hakk’ın vahdetinden zuhura getirdiği halk kesretini müşahade makamı marifetine
ulaşırsa, onun nazarındaki Halk, Allahın sıfat ve esma tecellisi olan melekût
âlemi olur. Böyle bir kul her nereye baksa daima melekût tecellilerini müşahade
eder. Ve Hakk’ın vahdetinin sayıya gelmeyen, sayılamayan sonsuz kesretle /
çoklukla olan zuhuru sırrını müşahede marifeti yeterliliğine / olgunluğuna
erişir.
Bunu ifadeyleAsuman u melekutten,
yani vahdetin kesreti zuhuru makamında,
sıfat ve esma tecelllerinin keşfi marifetindenhaberdar ol. Ki o zaman, nereye baksan her tarafta her tecellinin
oluşturduğu kesrette / çoklukta
sırrı Hakk’ı müşahede olgunluk
kemâli ile belağ olursun, demektir.
Ol hakikat
bahrine dal ruz u şeb
Hep gülistan
içre Hilmi ola bağ
Hakikat bahri:Hakikat denizi, Ruz u şeb:Gündüz ve gece, Gülistan:
Gülbahçesi, gül bağı demektir. Ki, gece Hakk’ın vahdet-i zuhurunu, gündüz ise
Hakk’ın kesret-i zuhurunu ifade eder. Bu itibarla Malik Ef. Hilmi mahlası ile kendini muhatab
ederek bizlere hitaben; Hakikat bahrine
dal ruz-u şeb diyor. Yani Hakk’ın beka denizindeki, gece olan vahdet-i
ilâh-i tecellilerine ve gündüz olan kesret-i ilâh-i tecellilerine dalıp gark olursan, o zaman ruh-u
Muhammedin (s.a.v.) galip ve hâkim olduğu gülistana,
yani manevi evlad-ı Resul arasına sende dâhil olup, evlad-ı Resule karışırsın
diyor. Allahuâlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder