18 Şubat 2016 Perşembe

Yadigâr canım çün etti uful



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Yadigâr canım çün etti uful
Ah u zarı eyledi gönlüm kabul

      Yadigâr: Bir şeyi veya bir kimseyi hatırlatan,Uful: Gurup, batış, gözden kayboluş, görünmez olmak anlamlarındadır.
      Buna göre, herkesin suret ve bedenini ayakta tutan ruhu / canı, Cenab-ı Hak’tandır. Bu mesele Kur’an-ı Kerim’de; “ Hani Rabbin meleklere şöyle demişti; “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım” Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin.” (Sad, 71-72) ayetleri ve benzer ayetlerle beyan edilir.
      Âdemoğlu olarak bu âlemde suretlenerek yaşayan her insanın, kendine ait olduğunu zannettiği ruhu / canı Rabbin’den olup, her insan potansiyelindeki bu can’la / ruh’la yaşar. Fakat hangi insan bu âlemde âdemliğini, yani âdemiyeti bulursa o kimsenin potansiyelindeki Hakk’ın üflediği ruh, âdem-i kemâlat olarak aktif olup açığa çıkar. Bunu ifadeyle ehl-i kemâl; “Nefs ruh ile zindedir, ruh akıl ile zindedir, akıl ise ilimle zinde olup ruh sultanının tercümanı ve veziridir.” demişlerdir ki, nefs kul’un kendisidir. Ve her kul’un şahsıyeti cümle âlemlerin sultanı olan Hakk’ın ruh’u ile zinde olarak varlığını devam ettirir. Fakat her kul’da var olan sultan’ın ruh’u, ancak akıl ile açığa çıkar. Ki bu da, her akılla olmaz. Ancak ilmi leddun / ilmi tevhid tahsil etmiş bir akıl’la olur. Ve böyle bir akıla sahib olan kul ancak, ruh sultanı olan rabbin yeryüzündeki tercümanı ve veziri, yani halifesi olur. İşte bu yaratılışı ifade ile Kur’an-ı Kerim’de; “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” (Bakara, 30) buyrulduğu gibi Hz. Resulullah Efendimiz;“Allah âdemi kendi sûreti üzere halketti / yarattı” demiştir.       
Bunu beyanla Âdem-i kemâlat mazharı olan Malik Efendi Hz; Rabbin yadigârı olduğu halde gaflet ve cehaletle kendime nisbet ettiğim varlığımın fenafillâh keşfi irfanıyla Hakk’a ait olduğuna arif olmamla, kendimin zannettiğim canım, uful yani fena (yok) oldu diyor. Ve devamla, artık gönlüm daima İlâh-i sevgilinin aşk ve derdi ile ahu zar edip, ağlayarak inlemeyi kabul eyledi, buyuruyor.

Dide-İ kalbim o mâh’a etti udûl
Aklım ol şahın aşkına etti zuhûl

      Dide-i kalb:Kalb gözü, Mah:Gökteki ay, kamer Hz.Resulullah’ın (s.a.v) namı, mazhariyeti, Udul: Yoldan çıkma, dönme, sapma, Zuhul: Uzaklaşmak, düşmanlıklar demektir.
Zamanın kâmil’i her kim ise o, ruh-u Muhammed (s.a.v) mazharıdır. Ve onun irşadından aydınlananlarda ancak ruh-u Muhammed marifeti hâsıl olur. Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; nefsimin hevası (istekleri) doğrultusunda yaşarken, zamanın kâmil-i mürşidini buldum. Ve kâmil’in telkini irşadında zahir olup, mah (ay) gibi parlayan ruh-u Muhammed-i dide-i kalbim (kalb gözüm) gördüğünden beri, nefsimin hevası yolunda gitmekten udul ettim, dönüp saptım diyor. Ve devamla, manevi şah (padişah) olan zamanın kâmilin’de zuhur eden ruh-u Muhammed aşkından başka muhabbet ve sevgilere aklım zuhul etti. Yani aklım, ruh-u Muhammed aşk ve muhabbeti dışında olanlara düşman olup onlardan uzaklaştı, buyuruyor.       

Ateş-i hicran sineme etti duhul
Hep denizler dinemezler hem cudül

      Ateşi hicran: Ayrılık eteşi, Duhul: İçeri girme, içeri dâhil oluş anlamlarındadır.
      Bu itibarlaateş-i hicran sineme etti duhul, hep denizler dinemezler hem cudül beyanıyla; ruh-u Muhammedin kalbime duhûl edip girmesiyle hâsıl olan, ruh-u Muhammed’den ayrı kalma korkusunun ateş-i yangınını,her birisi deniz mesabesinde olan cümle âlimler birleşseler yine söndüremezler. Çünkü tüm âlimlerin bilgisi, zamanın kâmil’inde zahir olan ruh-u Muhammed (s.a.v) irşadıyla eşdeğer olamaz, mukayese bile yapılamaz, deniliyor.
      Ki, ruh-u Muhammed mazharı kâmil’den ayrı olmakla hâsıl olan ateş-i yangını ancak, ehl-i kemâl dindirip söndürür. O ateş yangınını, ruh-u Muhammed’den mahrum olan cümle âlimler birleşseler de, yine söndüremezler. Vesselam.


Bir derde düşüp kurtulması nâ memul
Meğer ol dilhâhıma olam vusul

      Memul: Ümit edilen, beklenen,Dilhah:Gönül talebi, arzusu, Vusul:Ulaşma, erişme demektir. Buna göre, zamanın kâmilinde zahir olan ruh-u Muhammed’den ayrı kalma derdine düşenin, bu dertten kurtulmasının ümidi olmaz. Bu derdin deva ve çaresi ancak, ruh-u Muhammedi arzulayan kişinin zamanın kâmilini bulup, kâmilden zahir olan ruh-u Muhammed’e gönlünün vusul edip kavuşmasındadır, deniliyor.

Hilmi bu yolda yanmak kaide-i usûl
Ta edesin kendin kümm nam ve humûl

Kümm:Gömlek, yen, Humül:Bir kimsenin adı’nın şan’ının batıp yok olması, ünü, ünvanının kaybolması, demektir. Mailk Efendi Hz. Hilmi lakabıyla kendini muhatab ederek bizlere; bu yolda, yani “meslek-i Resul-u Ahmediyeyi Melamiye” seyri süluk’u yolundaki kaide-i usûl:Nefsin hevası (istekleri) doğrultusunda, cehaletle kendine nisbet ettiği ad, şan ve ünvanları ile gururlanmayı insanın terk edip. Fenafillâh keşfi irfan kümm’ünü (gömeleğini) giymekle humûl edip, nisbet varlığını yokluğa / fenaya eriştirmesidir, diyor. Allah her şeyi en iyi bilendir.  

Hiç yorum yok: