ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Yadigâr canım çün etti uful
Ah u zarı eyledi gönlüm kabul
Yadigâr: Bir şeyi veya bir kimseyi
hatırlatan,Uful: Gurup, batış, gözden
kayboluş, görünmez olmak anlamlarındadır.
Buna göre, herkesin suret ve bedenini ayakta tutan ruhu / canı, Cenab-ı
Hak’tandır. Bu mesele Kur’an-ı Kerim’de; “ Hani Rabbin meleklere şöyle demişti;
“Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım” Onu kıvama erdirip içine
ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin.” (Sad, 71-72) ayetleri ve benzer
ayetlerle beyan edilir.
Âdemoğlu olarak bu âlemde suretlenerek yaşayan her insanın, kendine ait
olduğunu zannettiği ruhu / canı Rabbin’den olup, her insan potansiyelindeki bu
can’la / ruh’la yaşar. Fakat hangi insan bu âlemde âdemliğini, yani âdemiyeti
bulursa o kimsenin potansiyelindeki Hakk’ın üflediği ruh, âdem-i kemâlat olarak
aktif olup açığa çıkar. Bunu ifadeyle ehl-i kemâl; “Nefs ruh ile zindedir, ruh akıl
ile zindedir, akıl ise ilimle zinde olup ruh sultanının tercümanı ve
veziridir.” demişlerdir ki, nefs kul’un kendisidir. Ve her kul’un
şahsıyeti cümle âlemlerin sultanı olan Hakk’ın ruh’u ile zinde olarak varlığını
devam ettirir. Fakat her kul’da var olan sultan’ın ruh’u, ancak akıl ile açığa
çıkar. Ki bu da, her akılla olmaz. Ancak ilmi leddun / ilmi tevhid tahsil etmiş
bir akıl’la olur. Ve böyle bir akıla sahib olan kul ancak, ruh sultanı olan
rabbin yeryüzündeki tercümanı ve veziri, yani halifesi olur. İşte bu yaratılışı
ifade ile Kur’an-ı Kerim’de; “…Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım…” (Bakara,
30) buyrulduğu gibi
Hz. Resulullah Efendimiz;“Allah âdemi kendi sûreti
üzere halketti / yarattı” demiştir.
Bunu beyanla Âdem-i kemâlat mazharı olan
Malik Efendi Hz; Rabbin yadigârı olduğu
halde gaflet ve cehaletle kendime nisbet ettiğim varlığımın fenafillâh keşfi
irfanıyla Hakk’a ait olduğuna arif olmamla, kendimin zannettiğim canım, uful yani fena (yok) oldu diyor.
Ve devamla, artık gönlüm daima
İlâh-i sevgilinin aşk ve derdi ile ahu
zar edip, ağlayarak inlemeyi kabul
eyledi, buyuruyor.
Dide-İ kalbim o mâh’a etti
udûl
Aklım ol şahın aşkına etti
zuhûl
Dide-i kalb:Kalb gözü, Mah:Gökteki ay, kamer Hz.Resulullah’ın
(s.a.v) namı, mazhariyeti, Udul: Yoldan
çıkma, dönme, sapma, Zuhul:
Uzaklaşmak, düşmanlıklar demektir.
Zamanın kâmil’i her kim ise o, ruh-u Muhammed
(s.a.v) mazharıdır. Ve onun irşadından aydınlananlarda ancak ruh-u Muhammed
marifeti hâsıl olur. Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; nefsimin hevası (istekleri)
doğrultusunda yaşarken, zamanın kâmil-i mürşidini buldum. Ve kâmil’in telkini
irşadında zahir olup, mah (ay) gibi
parlayan ruh-u Muhammed-i dide-i kalbim
(kalb gözüm) gördüğünden beri, nefsimin hevası yolunda gitmekten udul ettim, dönüp saptım diyor. Ve
devamla, manevi şah (padişah) olan
zamanın kâmilin’de zuhur eden ruh-u Muhammed aşkından başka muhabbet ve sevgilere aklım zuhul etti. Yani aklım, ruh-u Muhammed aşk ve muhabbeti dışında
olanlara düşman olup onlardan uzaklaştı, buyuruyor.
Ateş-i
hicran sineme etti duhul
Hep denizler
dinemezler hem cudül
Ateşi hicran: Ayrılık eteşi, Duhul: İçeri girme, içeri dâhil oluş
anlamlarındadır.
Bu itibarlaateş-i hicran sineme
etti duhul, hep denizler dinemezler hem cudül beyanıyla; ruh-u Muhammedin
kalbime duhûl edip girmesiyle hâsıl olan, ruh-u Muhammed’den ayrı kalma
korkusunun ateş-i yangınını,her birisi deniz mesabesinde olan cümle âlimler
birleşseler yine söndüremezler. Çünkü tüm âlimlerin bilgisi, zamanın kâmil’inde
zahir olan ruh-u Muhammed (s.a.v) irşadıyla eşdeğer olamaz, mukayese bile
yapılamaz, deniliyor.
Ki, ruh-u Muhammed mazharı kâmil’den ayrı olmakla hâsıl olan ateş-i
yangını ancak, ehl-i kemâl dindirip söndürür. O ateş yangınını, ruh-u
Muhammed’den mahrum olan cümle âlimler birleşseler de, yine söndüremezler.
Vesselam.
Bir derde düşüp kurtulması
nâ memul
Meğer ol dilhâhıma olam
vusul
Memul: Ümit edilen, beklenen,Dilhah:Gönül talebi, arzusu,
Vusul:Ulaşma, erişme demektir. Buna göre, zamanın kâmilinde zahir olan
ruh-u Muhammed’den ayrı kalma derdine düşenin, bu dertten kurtulmasının ümidi
olmaz. Bu derdin deva ve çaresi ancak, ruh-u Muhammedi arzulayan kişinin zamanın kâmilini bulup, kâmilden zahir olan ruh-u
Muhammed’e gönlünün vusul edip
kavuşmasındadır, deniliyor.
Hilmi bu yolda yanmak
kaide-i usûl
Ta edesin kendin kümm nam
ve humûl
Kümm:Gömlek, yen, Humül:Bir kimsenin adı’nın şan’ının
batıp yok olması, ünü, ünvanının kaybolması, demektir. Mailk Efendi Hz. Hilmi lakabıyla kendini muhatab ederek
bizlere; bu yolda, yani “meslek-i Resul-u Ahmediyeyi Melamiye”
seyri süluk’u yolundaki kaide-i usûl:Nefsin
hevası (istekleri) doğrultusunda, cehaletle kendine nisbet ettiği ad, şan ve
ünvanları ile gururlanmayı insanın terk edip. Fenafillâh keşfi irfan kümm’ünü (gömeleğini) giymekle humûl edip, nisbet varlığını yokluğa /
fenaya eriştirmesidir, diyor. Allah her şeyi en iyi bilendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder