18 Şubat 2016 Perşembe

Sırr-ı hakayık dersiyle ol zu hazz



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Sırr-ı hakayık dersiyle ol zu hazz
Hab-ı cehilden kıl kendini ikâz

      Sırr-ı hakayık dersi:İlmi hakikat sırrına ait ders, Zu hazz:Nasibli olup, zevk alan,Hab: Uyku, rüya, İkaz:Gafletten kurtarmak, tembih demektir.
      Daha evvelde ifade edildiği gibi, ilmi şeriat, ilmi tarikat, ilmi hakikat ve ilmi marifet Kur’an kaynaklı ilimlerdir. Hakikat ilmi, cümle âlemlerde tüm eşyada ve kul’un kendinde her an mevcut olan âlemlerin Rabbi’ni müşahade ve Rabbi’ne vuslat sırrı irfanıdır. 
      Kur’an’da; “O halde sen yüzünü bir hanif / muvahhid (ehli tevhid) olarak dine Allahın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allahın yaratışında değiştirme olmaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.” (Rum, 30) buyrulur ki Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi Hz;“Ayette geçen “fıtrat” tevhiddir. Ve Allah insanı tevhid üzerine yarattığından, her insanın ezeli fıtratı tevhiddir” diyor. Hadisi şerifte ise, “Her insan İslam fıtratı / yaratılışı üzere doğar.” beyan olunur.
      Bu beyanlardan açıkça anlaşıldığı gibi, her insanın yaratılışından potansiyelinde var olan tevhid fıtratıyla, yani tevhidi kabul etme kabiliyet ve yeteneği ile her insan, tevhidi hakiki keşfi irfanına erişip yaratılışının yüce gayesine ulaşıp rabbine kavuşabilir. Çünkü tevhidi hakiki ilim irfanından başka hiçbir ilim, bilgi insanı yaratılışının yüce amacına ulaştırıp rabbi’ne kavuşturamaz. Bu itibarla tevhidi hakiki ilmi dersinin mahrumu olan bir kimse, Rabbin müşahadesi ve Rabbin vuslatından da mahrum kalır.
      Bunu ifadeylehab-ı cehilden kıl kendini ikâz, sırr-ı hakayık dersi ile ol zu hazz buyruluyor. Yani cehalet uykusundan, zikri daim ikazı ile uyanarak, sırrıhakikat dersi olan tevhidi hakiki irfan zevki ile zevklenenlerden ol, demektir.

Gezme yabanda yürü cami-i Hakk'a
Mecmu-i ulümden küşte tut va'z

      Mecmu-i ulüm:İlimlerin cemi / toplamı, Küşte:Öldürülmüş, maktul anlamlarına gelir. Bu itibarla seni Rabbin müşahadesine ve vuslatına götürmeyen, gayrıyet içeren bilgi ve anlayışlar meşguliyetiyle gezme yabanda. Cümle varlığı kendi vahdetinden / bir’liğinden yarattığı gibi, vahdet-i vücudu ile yaratılmışları kendinde toplamakla cami-i olan Cenab-ı Hakk'a yürü deniyor. Ve devamla mecmu-i ulümden, yanicümle ilimleri toplamı ve ana’sı olan tevhidi hakiki ilmi irfanı ile küşte / öldürülmüş olmayı tut va'z, buyruluyor. Yani “Ölmeden evvel ölün” Hadisi şerifini kendine vaazı nasihat ederek, Resulullah’ın “Ölmeden evvel ölün” buyruğundaki sır ve mahiyet gereğince, ölmeden evvel ölüm irfanı kemâliyle yaşayan bir kulluğa ulaş demektir. Ki bunu beyanla Kur’an’da;“...Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi / kendinizi öldürün. Bu yaratıcınız katında sizin için daha iyidir…” (Bakara, 54) buyrulur.  

Mim ile dal sırrı vatan anla haber
Sevda-ı vatanla ol sahib-i ahaz

      Mim ile dal:Arapça alfabedeki iki harf olup, bu iki harf Hz. Muhammedi (s.a.v) remzeder,Sırrı vatan: Tüm yartılmışların aslı hakikatı olan Cenab-ı Hak’tır,Sevda-i vatan ise: Hak sevdası, Allah aşkıdır.
     Buna göre cümle yaratılmışların ve Hz. Muhammed’in aslı hakikatı Cenab-ı Hak’tır. Ve tüm yaratılmışların aslı hakikatı olduğu için Hak taâlâ sırrı vatandır. Çünkü Cenab-ı Hak cümle yaratılmışlarda asıl ve mevcut olmakla asıl vatan olduğu gibi, tüm eşyada mevcut olmasına rağmen, ehil olmayanlara görünmezliği ve bilinmezliğiyle de Hak taâlâ, sır’dır.Ancak, Muhammed-i bir kullukla bu sırra erişip, cümle eşyadaki asıl vatanımızdan haberdar olur ve asıl vatanımız olan Hakk’a kavuşabiliriz.
      Sevda-i vatan ise cümle varlığın asıl vatanı olan Allah’a yönelik sevda’dır, aşk’tır. Bunu beyanla Hz. Peygamber Efendimiz; “Vatan sevgisi imandandır” diyor. Ki bu Hadisi şerif batın-i anlamı ağırlıklı olan hadislerden olup, hadisdeki “vatan” ifadesi cümle varlığın aslı hakikatı olan Allahı ifade eder. 
      Bu itibarla mim ile dal harflerinin remzettiği Muhammed-i kullukla, sırrı vatan olan Hak’tan haberdar olup Hakk’a kavuşmak için, sevda-ı vatan olan Allah aşkına ol sahib-i ahaz, buyruluyor. Yani sahibi olduğun Allah aşkını iyice kavrayıp muhafaza et, demektir.

Kendini yok et Hakk'ı dahi tevhid
Şeytan-ı sivadan kendine bul mahfez

      Şeytan-ı siva:Gayrıyet şeytanı, Mahfez:Hıfzolunmuş, korunup gözetilmiş,Tevhid: Hakk’ı birlemek, Hakk’ın birliğine / vahdeti’ne arif olmaktır.
      Buna göre, tevhidin bir şeriat bir de hakikat yönü vardır. Ki tevhidin şeriat yönü, tevhid’in lafzını (kelimesini) yani “Lâilaheillallah Muhammeden Resulullah – Allah’tan başka ilâh yoktur Muhammed onun elçisidir.” kelimesini dil ile söyleyip kalp ile tasdik etmekten ibarettir.
Tevhid’in hakikat yönü ise, Muhammedi ahlak ve tabiat ile kulun, cümle âlemin ve kendinin vücud-u varlığını, Hakk’ın zatı mevcudiyetinde yok / fena etmesiyle, vahdet-i zat / zat bir’liği tecellisine kulun mazhar olmasıdır. Tevhidi hakiki, ancak zikri daim uyanıklığı ve tevhid makamlarının keşfi irfanıyla hâsıl olur. Ve kul kendi yokluğunda tecelli eden vahdet-i zat’a vasıl olup kavuşur. Bunu ifadeyle yüce Allah; “Ey kulum sen yok olmadıkça bana kavuşamazsın, ben tecelli etmedikçe sen yok olamazsın.”(Hadisi kutsi) buyurur. İşte bu tevhidi hakiki keşfi irfanından insanı alıkoyup uzaklaştıran her ne ise, o gayrıyet, masiva şeytanıdır.
      Bunu beyanla; tevhidi hakiki keşfi irfanıyla kendini yok et, Hakk'ı dahi Hakiki tevhid ile tevhid et. Ve bu tevhid keşfi irfanından seni uzaklaştırıp alıkoyacak gayrıyet şeytan-ı sivasından kendine bul mahfez, yani kendini koruyup muhafaza et, buyruluyor.

Ders-i aref sırrını bildin ise
Hilmi dahi ol can ile şad u hazzaz

      Şad:Sevinçli, ferahlı, bahtiyar, Hazz:Hoşlanma, Ders-i aref sırrı:“Men arefe nefse fekat arefe rabbe - Nefsini / kendini bilen Rabbını bilir ”(Hadisi şerif) sırrı’dır.
Bunu beyanla yüce Allah Kur’an’da; “Oku kitabını; bugün sana hesap görücü olarak kendin / nefsin yeter.” (İsra, 14) buyurur. Çünkü Hakk’ın cümle âlemlerde ve her varlıktaki mevcudiyeti, kemâl tecellisi ile değildir. Ve kemâl tecellisiyle Allah, ancak insanda zuhur eder. Kemâl tecellisi ile Hakk’ın bir kimsede zuhur etmesi için o kişinin, tevhidi hakiki irfanı ile “kendini bilmesi” gerekir ki, bunu ifadeyle Yunus emre Hz;

İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir 
Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır, buyurur.

      İnsana kendini bildiren ve rabbine kavuşturan tevhid ilmi irfanı, ilimlerin anasıdır. Çünkü Rabbine kavuşan arif bir kul’un meşru tüm faaliyet ve ahvali, bu ilim irfan mazharıyetiyle o arif kul’u Rabbinden ayırmaz. Bunu beyanla ehl-i kemâl; “Hakikatta ilim Allah’ın zat’ı ile alâkalı olursa ilimdir, zatı ilâh-i ile alâkalı olmayan anlayışlar ilim değildir”demişlerdir. Ki bunu ifadeyle yine Yunus Emre Hz;

Okumaktan murat ne Kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emektir, der.

Bu itibarla Malik Efendi Hz. kendini muhatab ederek Hilmi lâkabıyla bizlere; Hadisi şerif ile beyan olunan ders-i “aref” sırrını bildin ise, Hilmi dahi ol can ile şad u hazzaz, buyuruyor. Yani kendini bilmekle Rabbine arif ve vasıl olduysan, Rabbine vuslat ile can bulma sevinç ve bahtiyarlık hazzı hoşnutluğundan, hiç ayrılma demektir.  

Hiç yorum yok: