ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Yemek İçmek
sanma halk oldun fakat
Zikr-i Hak'dan etme
kalbini kaht
Kaht: Kıt, kısırlık, Yemek içmek: Bu yeryüzü olan imtihan âlemindeki
beden varlığımızın ihtiyacı olan gıdalardır. Ki bedenlenerek bu âlemde
yaratılmış tüm mahlûklar, tabiattan gıdalanarak varlıklarını devam ettirdiği
gibi, insan da, yeryüzündeki ömrü müddetince tabiat’ın gıdalarıyla beden
varlığını zinde tutar. Ve bu gıdalarla lezzetlenir.
Bu yeryüzü âleminde insanı tesir edip etkileyen lezzetler üç ana esas üzere olup, birincisi;nefes almak, yemek, içmek
gibi beden varlığımızı besleyip zinde tutan ve nefsimize hoş gelen tadlar,
lezzetlerdir. İkincisi; aileyi
oluşturan anne, baba, kardeş, eş, çoluk çocuk ve yakın akrabalıktan hâsıl olan
tad ve lezzetlerdir. Üçüncüsü;mal,
mülk, nakit vb. gibi servet ve mevki makam sahibi olmaktan hâsıl olan tad ve
lezzetlerdir. Ki bu üç kısım olan lezzetler, yeryüzü olan imtihan âleminde
yaşadığı ömür müddetince insana tesir edip onu etkiler. Ve hiç ölmeyecekmiş
zannı ile bu lezzetler insanoğlunu peşinden koşturur. Bu tad ve lazzetleri
ifadeyle Kemâl Zurnacı Hz; “Deniz suyunu içmek gibidir, içtikçe insanın
hararetini arttrır”demiştir. Kur’an’da ise;“Bilin ki, mallarınız ve
çocuklarınız sizin için fitnedir / imtihan aracıdır…” (Enfal, 28) buyrulur.
Yüce yaratıcı olan Allah’ın, “Biz
insanı en güzel biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”
(Tin, 4-5) Ve “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” (Bakara,
30)beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi
insan, diğer hiçbir yaratılmış olan mahlûk gibi değildir. İnsan, en güzel bir
şekilde rabbin yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmıştır. Ve insan, Cenab-ı
Hakk’ın;“Ben yerlerime ve göklerime sığmam, ancak mümin kulumun kalbine
sığarım”(Hadisi kutsi)
diyerek şerflendirdiği Allah’ın mekânı / evi olan bir yaratılıştır. Bu itibarla
yaratılış amacı diğer yaratılan mahlûklar gibi olmayan insan, kendinde ve cümle
âlemlerde mevcut olan Rabbi’ni bulup, Rabbi’ne kavuşması için
yaratılmıştır.
Bir insanın yaratılış
yüce amacı olan Rabbi’ne kavuşması için, muhakkak kalbinde zikri daim zevk ve
uyanıklığı gereklidir. Çünkü ancak zikrullah uyanıklığıyla nefes alıp yemek
içmek, aile efradı ve akraba, mal mülk ve mevki makam sahibi olmaktan ibaret
yaşantısından terakki ederek (yükselerek) insan, yaratılışının ulvi / yüce
gayesi olan Rabbini bulmaya ve Rabbin katına erişmeye yönelir. Bunu ifadeyle Kur’an’da;
“Ey
îman edenler mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın.
Kim böyle bir şey yaparsa hüsrana uğrayan / asıl zarar edenler onlardır.”(Münafikun, 9) buyrulur.
Bu mevzuyu
ifadeyle Hz. Pir’in damadı Abdurrahim Fedai Hazretleri; bir yolculuğunda
konakladığı mekânda karşılaştığı, zikri daim ve tevhidi hakiki irşadının
gerekliliğini ne söyleyip her ne delil getirdiyse kabul etmeyen, Murat adındaki
şeriat âlimine; “Sana en son bir misâl vereceğim; Eğer bunu da kabul etmezsen
ayrılalım” buyuruyor. Ve “Hayvanlarla insanları nefes alıp vermek, su
içmek, ekmek vb. üç türlü gıda yaşatıp ayakta tutar. Ve bu gıdaların en
kıymetlisi nefes alıp vermek, sonra su içmek, sonra ekmek vb şeyler yemektir.”
Diyor. Ve devamla; “Hayvana herhangi bir kap veya havuzdan su içirmesine rağmen insan,
kendisi arınmış temiz suyu temiz kaplardan içerek, bu sofrada kendini hayvandan
ayırır. Aynı şekilde herhangi bir yiyeceğini herhangi bir yerde Hayvana
yedirmesine rağmen insan, kendisi temiz kaplarda ve temizlenmiş yiyecekler
yiyerek bu sofrada da kendini hayvandan ayırır. Fakat en kıymetli gıda olan
nefes alıp vermekte insan, Hayvan ile aynı sofradan gıdalanır. İşte bu sofrada
da insanın hayvandan ayırılması için, mürşidi kâmilin her nefeste zikri daim
telkini muhakkak gereklidir,” diyor. Ve “seni nafes alıp verme
sofrasında, Hayvanlarla beraber aynı şekilde nefeslenip gıdalanırken görüyorum”
buyuruyor.
Bu misâl ile
zikri daim ve tevhidi hakiki irşadının gerekliliğini kabul edip ikna olan Murat
adındaki şeriat âlimi, hemen orada Abdurrahim Fedai Hz.ne intisab ediyor. Ve
Abdurrahim Hz.de o mekândaki konaklamasını bir müddet uzatıp, Murat Efendiye
zikri daim ve meratibi tevhidin tamamını telkin ettiği gibi, bunları başkalarına
telkin etmesi için Murat Efendiyi mürşidi kâmil olarak tayin ediyor. Ve bu
olayın ilhamı ile “Muradiye”
risalesini yazıyor.
Bunu
beyanla Malik Efendi Hz. sen bu yeryüzünde sadece nefes alıp yemek İçmekten ibarat bir yaşantı için halkolunduğunu sanma, yaratılışının yüce gayesine seni eriştirecek
olan zikr-i Hak ile kâlbini uyandır.
Zikrullah uyanıklığı zevkinden kalbini
kaht etme (kıt ve kısır bırakma), diyor.
Marifetden
aşina ol hem dahi
İlm-İ sırrı
gönlüne sen kıl hattat
Hattat:Güzel yazı yazan kimse, Marifete aşina olmak: Kul’un her
tecellide Rabbini müşahede marifetine mazhar olmasıdır,İlmi sır: Tevhidi hakiki ilmi irfanıdır.
Cenab-ı Hak; “Ben insanın sırrı’yım insan benim sırrı’mdır.” (Hadisi kutsi) buyurur. Ki insanın Hak’ta sır
olması, yokluğuyla Rabbin varlığı mevcudiyetine insanın vasıl olup
kavuşmasıdır. Hakk’ın insanda sır olması ise, Hakk’ın kemâl tecellisinin insan
ile zahir olup açığa çıkmasıdır.
Bunun anlaşılması için insanın, “Kendini
/ nefsini bilen Rabbini bilir” (Hadisi şerif) hikmetine mazhar olması
icap eder. Çünkü bir kimse, ancak ilmi sır olan meratibi tevhid (tevhid
makamları) keşfi irfanıyla kendini bilmekle Rabbine arif olur. Ve her tecellide
Rabbini müşahede marifetine ulaşır.
Bu itibarla cümle varlıkta ve kendinde mevcut olan rabbini her tecellide
müşahede marifetine aşina (mazhar) olmak için, aynı hattatın (güzel yazı yazan sanatkârın) yazıyı sanatıyla süslemesi
gibi sen, hem dahi ilm-i sır olan
tevhid makamlarının keşfi irfanını gönlüne
yerleştirereksüsle. Ve en ince ayrıntısına kadar tevhid makamlarına arif
olmaya bak, deniliyor.
Hakk'ıla ola
pazarın daima
Masiva'yı
kılma kalbine halat
Hâlat: Haller, Masiva: Hak’tan gayrı olanlar
anlamındadır. Yüce Allah;“Biz
gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de
sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık…” (Duhan, 38-39) Ve “Allah gökleri ve yeri Hakk’ı
göstermek için yarattı…”
(Ankebut, 44) buyurduğu gibi, hadis-i kudsi de ise; “Ben gizli bir hazine idim
bilinmekliğime muhabbet ettim, halkı yarattım.” diyor. Bu ve benzer
ilâhi beyanlardan açıkça anlaşıldığı gibi, Rabbini bularak Rabbine vuslat etmek
için yaratılan insanın kurtuluş ve felahı, Rabbin katına yükselip rabbine
kavuşmasıdır. Ki o zaman insan, Rabbinden gayrı görmez ve daima Hak’la olup
Hak’la pazar kurar. Fakat kul’un Hak’la bu pazarı kurabilmesi için masivayı,
yani Hak’tan gayrı olan her şeyin sevgisini ve ahvâlini zikrullah uyanıklığı ve
tevhid-i hakiki marifetiyle kalbinden çıkarması icabeder.
İşte bunu ifadeyle eğer Cenab-ı Hak ile daima pazarın olmasını istiyorsan masiva'yı
kılma kalbine hâlat, yani Hak’tan gayrı olan her şeyin ahvâlini kalbinden
söküp at, buyruluyor.
Şehvet-i
dünyaya meylin olmaya
Nefsini
dünya deniden kıl ribat
Deni: Dünyaya ait, fani, geçici, Ribat: Han gibi konaklanacak yer, bağ
anlamındadır.
Daha evvelde beyan olunduğu gibiPir
Seyyid Muhammed Nur Hz; “Dünya ehli olmak, çok mal mülk sahibi olmak
değildir. Nice Karun gibi zenginler vardır ehli dünya değildir. Nice kapı kapı
dolaşan fakirler vardır dünya ehlidir. Peki Dünya nedir? Dünya, seni Rabbin’den
ayırıp alıkoyan şeydir” buyurur. Bu itibarla şehvet-i dünya,
masiva olan ve Hak’tan ayrı zannedilen nisbet varlıkların şehvetidir. Yani
kul’u Hak’tan ayıran her ne ise kulun ona yönelip meyletmesidir. İşte bu
yeryüzünde nefsine hoş gelme tesiriyle, insanı Rabbinden ayıran dünya
lezzetlerinin fani ve geçici olduğunu beyanla Cenab-ı Hak; “Şu
iğreti dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değil…” (Ankebut, 64)“Mallar ve evlatlar, şu eğreti dünya
hayatının zinetidir / süsüdür. Baki kalacak Salih ameller ise, Rabbinin
katında, sevap olarak da daha hayırlıdır.” (Kehf, 46) buyurur.
Bunu ifadeyle seni Rabbinden ayırıp alıkoyan şehvet-i dünyaya meylin olmaya.
Nefsini dünya deniden kıl ribat, yani seni Rabbinden ayıran masivadan
arınarak uzaklaş, dünyanın her an fani / yoklukta olması keşfi irfanını kendine
mekân yap, deniliyor.
Vuslat-ı
Hakk'ı dilersen Hilmi'ya
Kendini yırt
olmaya asla hıyat
Hıyat: Perdeler, engeller, manasına olup Malik Ef. Hilmi lakâbıyla kendini muhatab ederek bizlere, yaratılışın
yüce gayesi olan vuslat-ı Hakk'ı
dilersen ey Hilmi, kendini / nefsini
yırt, yani kendine cehaletle nisbet ettiğin varlığını zikri daim uyanıklığı
ve tevhid makamları keşfi irfanıyla fenaya / yokluğa eriştir. Ki Rabbin ile
aranda olmaya asla hıyat. Yani Rabbin ile senin aranda dünya
denilen gayrıyetten herhangi bir engel, perde asla olmasın diyor. Ki bunu
ifadeyle Hacı Ömer Lütfü Hz. ise;
Sorma Lütfi
Hüda nerde
Sensin ona
büyük perde
Hak zahirken
her bir yerde
Göremezsin
demedimmi?
buyurur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder