18 Şubat 2016 Perşembe

Yemek İçmek sanma halk oldun fakat



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Yemek İçmek sanma halk oldun fakat
Zikr-i Hak'dan etme kalbini kaht

Kaht: Kıt, kısırlık, Yemek içmek: Bu yeryüzü olan imtihan âlemindeki beden varlığımızın ihtiyacı olan gıdalardır. Ki bedenlenerek bu âlemde yaratılmış tüm mahlûklar, tabiattan gıdalanarak varlıklarını devam ettirdiği gibi, insan da, yeryüzündeki ömrü müddetince tabiat’ın gıdalarıyla beden varlığını zinde tutar. Ve bu gıdalarla lezzetlenir.
      Bu yeryüzü âleminde insanı tesir edip etkileyen lezzetler üç ana esas üzere olup, birincisi;nefes almak, yemek, içmek gibi beden varlığımızı besleyip zinde tutan ve nefsimize hoş gelen tadlar, lezzetlerdir. İkincisi; aileyi oluşturan anne, baba, kardeş, eş, çoluk çocuk ve yakın akrabalıktan hâsıl olan tad ve lezzetlerdir. Üçüncüsü;mal, mülk, nakit vb. gibi servet ve mevki makam sahibi olmaktan hâsıl olan tad ve lezzetlerdir. Ki bu üç kısım olan lezzetler, yeryüzü olan imtihan âleminde yaşadığı ömür müddetince insana tesir edip onu etkiler. Ve hiç ölmeyecekmiş zannı ile bu lezzetler insanoğlunu peşinden koşturur. Bu tad ve lazzetleri ifadeyle Kemâl Zurnacı Hz; “Deniz suyunu içmek gibidir, içtikçe insanın hararetini arttrır”demiştir. Kur’an’da ise;“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için fitnedir / imtihan aracıdır…” (Enfal, 28) buyrulur.
      Yüce yaratıcı olan Allah’ın, “Biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin, 4-5) Ve “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” (Bakara, 30)beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi insan, diğer hiçbir yaratılmış olan mahlûk gibi değildir. İnsan, en güzel bir şekilde rabbin yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmıştır. Ve insan, Cenab-ı Hakk’ın;“Ben yerlerime ve göklerime sığmam, ancak mümin kulumun kalbine sığarım”(Hadisi kutsi) diyerek şerflendirdiği Allah’ın mekânı / evi olan bir yaratılıştır. Bu itibarla yaratılış amacı diğer yaratılan mahlûklar gibi olmayan insan, kendinde ve cümle âlemlerde mevcut olan Rabbi’ni bulup, Rabbi’ne kavuşması için yaratılmıştır. 
      Bir insanın yaratılış yüce amacı olan Rabbi’ne kavuşması için, muhakkak kalbinde zikri daim zevk ve uyanıklığı gereklidir. Çünkü ancak zikrullah uyanıklığıyla nefes alıp yemek içmek, aile efradı ve akraba, mal mülk ve mevki makam sahibi olmaktan ibaret yaşantısından terakki ederek (yükselerek) insan, yaratılışının ulvi / yüce gayesi olan Rabbini bulmaya ve Rabbin katına erişmeye yönelir. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Ey îman edenler mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Kim böyle bir şey yaparsa hüsrana uğrayan / asıl zarar edenler onlardır.”(Münafikun, 9) buyrulur.
      Bu mevzuyu ifadeyle Hz. Pir’in damadı Abdurrahim Fedai Hazretleri; bir yolculuğunda konakladığı mekânda karşılaştığı, zikri daim ve tevhidi hakiki irşadının gerekliliğini ne söyleyip her ne delil getirdiyse kabul etmeyen, Murat adındaki şeriat âlimine; “Sana en son bir misâl vereceğim; Eğer bunu da kabul etmezsen ayrılalım” buyuruyor. Ve “Hayvanlarla insanları nefes alıp vermek, su içmek, ekmek vb. üç türlü gıda yaşatıp ayakta tutar. Ve bu gıdaların en kıymetlisi nefes alıp vermek, sonra su içmek, sonra ekmek vb şeyler yemektir.” Diyor. Ve devamla; “Hayvana herhangi bir kap veya havuzdan su içirmesine rağmen insan, kendisi arınmış temiz suyu temiz kaplardan içerek, bu sofrada kendini hayvandan ayırır. Aynı şekilde herhangi bir yiyeceğini herhangi bir yerde Hayvana yedirmesine rağmen insan, kendisi temiz kaplarda ve temizlenmiş yiyecekler yiyerek bu sofrada da kendini hayvandan ayırır. Fakat en kıymetli gıda olan nefes alıp vermekte insan, Hayvan ile aynı sofradan gıdalanır. İşte bu sofrada da insanın hayvandan ayırılması için, mürşidi kâmilin her nefeste zikri daim telkini muhakkak gereklidir,” diyor. Ve “seni nafes alıp verme sofrasında, Hayvanlarla beraber aynı şekilde nefeslenip gıdalanırken görüyorum” buyuruyor.
      Bu misâl ile zikri daim ve tevhidi hakiki irşadının gerekliliğini kabul edip ikna olan Murat adındaki şeriat âlimi, hemen orada Abdurrahim Fedai Hz.ne intisab ediyor. Ve Abdurrahim Hz.de o mekândaki konaklamasını bir müddet uzatıp, Murat Efendiye zikri daim ve meratibi tevhidin tamamını telkin ettiği gibi, bunları başkalarına telkin etmesi için Murat Efendiyi mürşidi kâmil olarak tayin ediyor. Ve bu olayın ilhamı ile “Muradiye” risalesini yazıyor.   
        Bunu beyanla Malik Efendi Hz. sen bu yeryüzünde sadece nefes alıp yemek İçmekten ibarat bir yaşantı için halkolunduğunu sanma, yaratılışının yüce gayesine seni eriştirecek olan zikr-i Hak ile kâlbini uyandır. Zikrullah uyanıklığı zevkinden kalbini kaht etme (kıt ve kısır bırakma), diyor.

Marifetden aşina ol hem dahi
İlm-İ sırrı gönlüne sen kıl hattat

Hattat:Güzel yazı yazan kimse, Marifete aşina olmak: Kul’un her tecellide Rabbini müşahede marifetine mazhar olmasıdır,İlmi sır: Tevhidi hakiki ilmi irfanıdır.
      Cenab-ı Hak; “Ben insanın sırrı’yım insan benim sırrı’mdır.” (Hadisi kutsi)            buyurur. Ki insanın Hak’ta sır olması, yokluğuyla Rabbin varlığı mevcudiyetine insanın vasıl olup kavuşmasıdır. Hakk’ın insanda sır olması ise, Hakk’ın kemâl tecellisinin insan ile zahir olup açığa çıkmasıdır.
Bunun anlaşılması için insanın, “Kendini / nefsini bilen Rabbini bilir” (Hadisi şerif) hikmetine mazhar olması icap eder. Çünkü bir kimse, ancak ilmi sır olan meratibi tevhid (tevhid makamları) keşfi irfanıyla kendini bilmekle Rabbine arif olur. Ve her tecellide Rabbini müşahede marifetine ulaşır. 
      Bu itibarla cümle varlıkta ve kendinde mevcut olan rabbini her tecellide müşahede marifetine aşina (mazhar) olmak için, aynı hattatın (güzel yazı yazan sanatkârın) yazıyı sanatıyla süslemesi gibi sen, hem dahi ilm-i sır olan tevhid makamlarının keşfi irfanını gönlüne yerleştirereksüsle. Ve en ince ayrıntısına kadar tevhid makamlarına arif olmaya bak, deniliyor.

Hakk'ıla ola pazarın daima
Masiva'yı kılma kalbine halat

Hâlat: Haller, Masiva: Hak’tan gayrı olanlar anlamındadır. Yüce Allah;“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık…” (Duhan, 38-39) Ve “Allah gökleri ve yeri Hakk’ı göstermek için yarattı…” (Ankebut, 44) buyurduğu gibi, hadis-i kudsi de ise; “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğime muhabbet ettim, halkı yarattım.” diyor. Bu ve benzer ilâhi beyanlardan açıkça anlaşıldığı gibi, Rabbini bularak Rabbine vuslat etmek için yaratılan insanın kurtuluş ve felahı, Rabbin katına yükselip rabbine kavuşmasıdır. Ki o zaman insan, Rabbinden gayrı görmez ve daima Hak’la olup Hak’la pazar kurar. Fakat kul’un Hak’la bu pazarı kurabilmesi için masivayı, yani Hak’tan gayrı olan her şeyin sevgisini ve ahvâlini zikrullah uyanıklığı ve tevhid-i hakiki marifetiyle kalbinden çıkarması icabeder.
İşte bunu ifadeyle eğer Cenab-ı Hak ile daima pazarın olmasını istiyorsan masiva'yı kılma kalbine hâlat, yani Hak’tan gayrı olan her şeyin ahvâlini kalbinden söküp at, buyruluyor.

Şehvet-i dünyaya meylin olmaya
Nefsini dünya deniden kıl ribat

Deni: Dünyaya ait, fani, geçici, Ribat: Han gibi konaklanacak yer, bağ anlamındadır.
Daha evvelde beyan olunduğu gibiPir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Dünya ehli olmak, çok mal mülk sahibi olmak değildir. Nice Karun gibi zenginler vardır ehli dünya değildir. Nice kapı kapı dolaşan fakirler vardır dünya ehlidir. Peki Dünya nedir? Dünya, seni Rabbin’den ayırıp alıkoyan şeydir” buyurur. Bu itibarla şehvet-i dünya, masiva olan ve Hak’tan ayrı zannedilen nisbet varlıkların şehvetidir. Yani kul’u Hak’tan ayıran her ne ise kulun ona yönelip meyletmesidir. İşte bu yeryüzünde nefsine hoş gelme tesiriyle, insanı Rabbinden ayıran dünya lezzetlerinin fani ve geçici olduğunu beyanla Cenab-ı Hak; “Şu iğreti dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değil…” (Ankebut, 64)“Mallar ve evlatlar, şu eğreti dünya hayatının zinetidir / süsüdür. Baki kalacak Salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da daha hayırlıdır.” (Kehf, 46) buyurur.
      Bunu ifadeyle seni Rabbinden ayırıp alıkoyan şehvet-i dünyaya meylin olmaya. Nefsini dünya deniden kıl ribat, yani seni Rabbinden ayıran masivadan arınarak uzaklaş, dünyanın her an fani / yoklukta olması keşfi irfanını kendine mekân yap, deniliyor.
                  
Vuslat-ı Hakk'ı dilersen Hilmi'ya
Kendini yırt olmaya asla hıyat

Hıyat: Perdeler, engeller, manasına olup Malik Ef. Hilmi lakâbıyla kendini muhatab ederek bizlere, yaratılışın yüce gayesi olan vuslat-ı Hakk'ı dilersen ey Hilmi, kendini / nefsini yırt, yani kendine cehaletle nisbet ettiğin varlığını zikri daim uyanıklığı ve tevhid makamları keşfi irfanıyla fenaya / yokluğa eriştir. Ki Rabbin ile aranda olmaya asla hıyat.  Yani Rabbin ile senin aranda dünya denilen gayrıyetten herhangi bir engel, perde asla olmasın diyor. Ki bunu ifadeyle Hacı Ömer Lütfü Hz. ise;

Sorma Lütfi Hüda nerde
Sensin ona büyük perde
Hak zahirken her bir yerde
Göremezsin demedimmi? buyurur.

Hiç yorum yok: