ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Sırr-ı esrâ
hırkasını giydi hulûs
Nakş-i ekvan
yüzine oldu füsûs
Fusus: Yüzük taşları, Nakş-i ekvan yüzüne oldu fusus: Yüzünde
kâinatın her tecellisinin sırrı yüzük taşı gibi parıldayıp ışıldadı demektir.
Buna göre Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in
miracı iki türlü olup biri ruhani miracıdır, diğeri ise sadece kendisine ait ve
mucize olarak gerçekleşen miracıdır. Ruhani miraca, kalbte zikri daim
uyanıklığı ve Allah’ın makamlarının müşahadesiyle cümle peygamber ve insan-ı
kâmil olan velilerin hepsi yükselirler. Fakat Kur’an’ı Kerim’deki; “Subhanellezi
esra bi abdihi leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezi
barakna havlehu li nuriyehu min ayatina, innehu huves semiul besir. / Tenzih o
subhana ki ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim / kendisini
ayetlerimize gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram’dan,
çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz o
işitendir, görendir.” (İsra, 1)
ayet beyanı olan miraç, sadece Resulullah efendimize mahsus, mucize bir
miraçtır. Ki beyitte ifade edilen sırr-ı
esrâ; İşte bu ayette ifade olunan mucize miracın sırrı’dır. Allahu âlem.
Bu itibarla Malik Efendi; sırr-ı
esrâ hırkasını giydi hulûs buyurmakla bu ayette ifade edilen ve Hz.Peygamber
Efendimize mahsus olan miracın sırrı mahiyetine, mürşidi Recep Hulusi Hz.nin vakıf olduğunu beyan ediyor. Ve devamla nakş-ı ekvan yüzüne oldu füsus, yani
cümle âlemlerin ve mahlûkatın hikmeti mahiyetinin en ince ve derin leddûni
manaları, yüzük taşının parıldaması gibi, Recep Hulusi Hz.nin yüzünde parldayıp
ışıldadı diyor.
Pirimiz Seyyid Muhammed bâ-husus
Naibim vasıyy-İ muhtardır hulûs
Ba husus: Özellikle, hususiyetle, Naib: Vekil, Vasiyy-i muhtar: Yetim gibi güçsüzlerin işlerini kendine vazife
edinen ve onlar adına serbestçe tasarruf yapan kimse, anlamındadır.
Malik Efendi Hz; meslek-i Resul irşadındaki pirimiz, hassaten özellikle belirteyim
ki Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.dir. Naibim, yani Hz. Pir’in vekili olan ve
beni irşad edip yetiştiren, beni ilmi irfanıyla çekip çeviren ve hep benim
yararıma beni koruyup kollayan vasıyyi
muhtarım ise, mürşidim Recep Hulûsi’dir
diyor.
İlm-i tefsir
meani hem füsus
Âleme tabire
geldi şeyh Hulûs
Tefsir ilmi:Kur’an’ın zahiri
açıklaması, yorumudur,Maani: Manalar
anlamında olduğu gibi, belâgat anlamını ifade eder. Belâgat ise, sözün mana’ya,
öz’e ve makama uygunluğudur. Tabir:
Deyim, yorum, ifade, anlatım demektir.
Bunu ifadeyle, İslam dinin ve Kur’an’ın hem zahirini açıklayarak tefsir, hem de gizli manalarını ve
Allah’ın makamlarına uygunluğunu belagatı ile tevil ve tabir etmekle Şeyh Recep Hulûsi Hz. zahir ve batın
marifet kanatlarıyla bu yeryüzü olan imtihan âleminde mücevher gibi ışıldayan kâmil-i mürşiddir, deniliyor.
Bu itibarla Süleyman Kolari Hz; “Hz.
Pir’in halifelerinden zahir ve mana ilimleriyle techiz olunmuş, zahir ve batın
iki kanatlı olan mürşidlerden rumelinde rehovesli Abdülmalik Hilmi, Anadolu da
ise, Hasan Fehmi Tezdoğan (Talibi) Hazeratları zuhura geldi” buyurdular. Ki, bizim kanaatımızca
sohbetinde ve yakınında bulunup, yüksek kemâlat ve marifetinden çokça
istifadelenip irşad olduğumuz, Süleyman
Kolari Hazretleride, zahir ve batın ilimlerine vakıf iki kanatlı olan
mürşid-i kâmil idi.
Fass-ı
hikmet dersini etti kusus
Cümle ihvana
hakikat şeyh Hulûs
Fass:Mektub ve benzerlerinin mührünü açmak anlamındadır. Bunu
beyanla fass-ı hikmet dersini, yani
cümle âlemlerin ve âlemlerdeki tüm varlıkların başlangıcı, sonu ve
mevcudiyetinin aslı hakikatı olan
âlemlerin rabbine vasıl olup kavuşmayı. Ve Rabbini cümle eşyadaki tecellilerde
müşahede etmeyi, cümle ihvanın
gönlündeki cehlin mühürlerini irşadıyla açarak, öğretip aydınlattı Şeyh Recep Hulûsi Hz. demektir.
Hakinin pâyine Hilmi oldu
mahsus
Kutb-u âlem gavs-ı azam
şeyh Hulûsi
Hakipây:Ayağın
tozu toprağı, ayağın bastığı yer, Mahsus: Hususi, özel demektir. Eskiden
yaya ve hayvanlarla yapılan kara yolculuklarında ve gemiyle yapılan deniz
yolculuklarında, yıldızlara bakılarak yön tayini yapılır ve yol düzeltilerek
menzile hedefe ulaşılırdı. Özellikle kutup yıldızı, yıldızlar içinde en parlak
ve sabit göründüğünden yolculuklarda kutup yıldızına bakılarak yol tayin
edilirdi.
Ehl-i Kemal’in;“Hakikatta ilim Hakk’ın zatına taalluk ederse ilim kabul edilir”
beyanından anlaşıldığı gibi ilim, ilmi tevhidi hakiki irfanıdır. Çünkü ancak ve
ancak tevhidi hakiki irfanı kulu, zat-ı ilâhi vuslatına mazhar kılar.
Resulullah (s.a.v) Efendimiz;“Âlimler
gökteki yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” buyurmuşlardır.
Ki tevhidi hakiki irfanı ile irşad eden kâmil bir mürşid, yıldızlar içinde
kutup yıldızının parlaması gibi tüm âlimler arasında daha parlak olur. Gavs, fena ve beka marifetine gönlü mazhar
olan insanı kâmildir. Gavsı azam ise yaşadığı zamanda fenafillâh ve bekabillâh
kemalatının zahir olduğu en ziyalı en parlak şahsı kâmilidir.
Bu itibarla Malik Efendi
Hz; haki payine / ayağının tozuna, yani meslek-i Resul makam ve âli
prensipleri irşadına mazhar olduğum şeyhim Recep Hulusi, hususiyetle
bana ve tüm insanlığa kutup yıldızının yol göstermesi gibi, hidayet yolunu
gösteren zamanın kemalat ve marifeti en ziyalı şahsiyeti olup, kutb-u âlem
ve gavs-ı azamdır, diyor. Allahuâlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder