18 Şubat 2016 Perşembe

Sırr-ı esrâ hırkasını giydi hulûs



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Sırr-ı esrâ hırkasını giydi hulûs
Nakş-i ekvan yüzine oldu füsûs

Fusus: Yüzük taşları, Nakş-i ekvan yüzüne oldu fusus: Yüzünde kâinatın her tecellisinin sırrı yüzük taşı gibi parıldayıp ışıldadı demektir.
Buna göre Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in miracı iki türlü olup biri ruhani miracıdır, diğeri ise sadece kendisine ait ve mucize olarak gerçekleşen miracıdır. Ruhani miraca, kalbte zikri daim uyanıklığı ve Allah’ın makamlarının müşahadesiyle cümle peygamber ve insan-ı kâmil olan velilerin hepsi yükselirler. Fakat Kur’an’ı Kerim’deki; “Subhanellezi esra bi abdihi leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezi barakna havlehu li nuriyehu min ayatina, innehu huves semiul besir. / Tenzih o subhana ki ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim / kendisini ayetlerimize gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz o işitendir, görendir.” (İsra, 1) ayet beyanı olan miraç, sadece Resulullah efendimize mahsus, mucize bir miraçtır. Ki beyitte ifade edilen sırr-ı esrâ; İşte bu ayette ifade olunan mucize miracın sırrı’dır. Allahu âlem.
      Bu itibarla Malik Efendi; sırr-ı esrâ hırkasını giydi hulûs buyurmakla bu ayette ifade edilen ve Hz.Peygamber Efendimize mahsus olan miracın sırrı mahiyetine, mürşidi Recep Hulusi Hz.nin vakıf olduğunu beyan ediyor. Ve devamla nakş-ı ekvan yüzüne oldu füsus, yani cümle âlemlerin ve mahlûkatın hikmeti mahiyetinin en ince ve derin leddûni manaları, yüzük taşının parıldaması gibi, Recep Hulusi Hz.nin yüzünde parldayıp ışıldadı diyor.  

Pirimiz Seyyid Muhammed bâ-husus
Naibim vasıyy-İ muhtardır hulûs

Ba husus: Özellikle, hususiyetle, Naib: Vekil, Vasiyy-i muhtar: Yetim gibi güçsüzlerin işlerini kendine vazife edinen ve onlar adına serbestçe tasarruf yapan kimse, anlamındadır.
Malik Efendi Hz; meslek-i Resul irşadındaki pirimiz, hassaten özellikle belirteyim ki Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.dir. Naibim, yani Hz. Pir’in vekili olan ve beni irşad edip yetiştiren, beni ilmi irfanıyla çekip çeviren ve hep benim yararıma beni koruyup kollayan vasıyyi muhtarım ise, mürşidim Recep Hulûsi’dir diyor.

İlm-i tefsir meani hem füsus
Âleme tabire geldi şeyh Hulûs

Tefsir ilmi:Kur’an’ın zahiri açıklaması, yorumudur,Maani: Manalar anlamında olduğu gibi, belâgat anlamını ifade eder. Belâgat ise, sözün mana’ya, öz’e ve makama uygunluğudur. Tabir: Deyim, yorum, ifade, anlatım demektir.
      Bunu ifadeyle, İslam dinin ve Kur’an’ın hem zahirini açıklayarak tefsir, hem de gizli manalarını ve Allah’ın makamlarına uygunluğunu belagatı ile tevil ve tabir etmekle Şeyh Recep Hulûsi Hz. zahir ve batın marifet kanatlarıyla bu yeryüzü olan imtihan âleminde mücevher gibi ışıldayan kâmil-i mürşiddir, deniliyor.
Bu itibarla Süleyman Kolari Hz; “Hz. Pir’in halifelerinden zahir ve mana ilimleriyle techiz olunmuş, zahir ve batın iki kanatlı olan mürşidlerden rumelinde rehovesli Abdülmalik Hilmi, Anadolu da ise, Hasan Fehmi Tezdoğan (Talibi) Hazeratları zuhura geldi buyurdular. Ki, bizim kanaatımızca sohbetinde ve yakınında bulunup, yüksek kemâlat ve marifetinden çokça istifadelenip irşad olduğumuz, Süleyman Kolari Hazretleride, zahir ve batın ilimlerine vakıf iki kanatlı olan mürşid-i kâmil idi.   

Fass-ı hikmet dersini etti kusus
Cümle ihvana hakikat şeyh Hulûs

      Fass:Mektub ve benzerlerinin mührünü açmak anlamındadır. Bunu beyanla fass-ı hikmet dersini, yani cümle âlemlerin ve âlemlerdeki tüm varlıkların başlangıcı, sonu ve mevcudiyetinin aslı hakikatı olan âlemlerin rabbine vasıl olup kavuşmayı. Ve Rabbini cümle eşyadaki tecellilerde müşahede etmeyi, cümle ihvanın gönlündeki cehlin mühürlerini irşadıyla açarak, öğretip aydınlattı Şeyh Recep Hulûsi Hz. demektir.

Hakinin pâyine Hilmi oldu mahsus
Kutb-u âlem gavs-ı azam şeyh Hulûsi

      Hakipây:Ayağın tozu toprağı, ayağın bastığı yer, Mahsus: Hususi, özel demektir. Eskiden yaya ve hayvanlarla yapılan kara yolculuklarında ve gemiyle yapılan deniz yolculuklarında, yıldızlara bakılarak yön tayini yapılır ve yol düzeltilerek menzile hedefe ulaşılırdı. Özellikle kutup yıldızı, yıldızlar içinde en parlak ve sabit göründüğünden yolculuklarda kutup yıldızına bakılarak yol tayin edilirdi.
      Ehl-i Kemal’in;“Hakikatta ilim Hakk’ın zatına taalluk ederse ilim kabul edilir” beyanından anlaşıldığı gibi ilim, ilmi tevhidi hakiki irfanıdır. Çünkü ancak ve ancak tevhidi hakiki irfanı kulu, zat-ı ilâhi vuslatına mazhar kılar. Resulullah (s.a.v) Efendimiz;“Âlimler gökteki yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” buyurmuşlardır. Ki tevhidi hakiki irfanı ile irşad eden kâmil bir mürşid, yıldızlar içinde kutup yıldızının parlaması gibi tüm âlimler arasında daha parlak olur.    Gavs, fena ve beka marifetine gönlü mazhar olan insanı kâmildir. Gavsı azam ise yaşadığı zamanda fenafillâh ve bekabillâh kemalatının zahir olduğu en ziyalı en parlak şahsı kâmilidir.
Bu itibarla Malik Efendi Hz; haki payine / ayağının tozuna, yani meslek-i Resul makam ve âli prensipleri irşadına mazhar olduğum şeyhim Recep Hulusi, hususiyetle bana ve tüm insanlığa kutup yıldızının yol göstermesi gibi, hidayet yolunu gösteren zamanın kemalat ve marifeti en ziyalı şahsiyeti olup, kutb-u âlem ve gavs-ı azamdır, diyor. Allahuâlem. 


Hiç yorum yok: