ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Canım ile
kalbimi hem eyledi tenvir
Bir seyranda
şehimle ol hazreti pir
Tenvir:Nurlunmak, aydınlanmak, anlamına gelir. Ki bu şiirindeki
beyanlarından, 1865 (Milâdi) doğumlu
olan Abdülmalik Hilmi Hazretlerinin, 1887
(Milâdi) yılında bu âlemden göçen Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretlerine sağlığında
yetişip görüşerek, Hz. Pir’in sohbetinde bulunmuş olduğu anlaşılıyor.
Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi
Malik Efendinin mürşidi olan Recep Hulusi Efendi, Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin
Prizren halifesidir.
Bunu beyanla
Hz. Pir’in Prizren’e teşrifinde hem Hz. Pir Efendimizden, hem de mürşidi Recep
Hulusi Hazretlerinden istifadelenmesini ifadeyle Malik Efendi; Prizrene
yaptığım bu seyrimde (yolculuğumda) şeyhim Recep Hulusi ile Hz. Pir Efendimiz, irşadları ile canım ilekalbimi aydınlatıp tenvir eylediler(nurlandırdılar),
diyor.
Zahir elini
gösterip ol sırr-ı zamir
Batınını
verdi öpmeğe hazreti pir
Sırrı-ı zamir:İç, bir şeyin içi, iç yüzü
anlamında olup, Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri yaşadığı Rumelin’deki
İstanbul, Selanik, Manastır, Üsküp, İştip, Prizren, Piriştine gibi şehirlerde
ve bunlara bağlı yerleşimlerdeki halk tarafından Arap Hoca olarak tanınıp bilinirdi. Fakat ehli zikir ve ehli kemâl
Hz. Pir Efendimizi evlâd-ı Resul / ehl-i beyt ve meslek-i Resul’un mücedditi
(yenileyicisi) olarak tanıyıp, Hz. pir’den istifadelenirler. Ki bunu ifadeyle
ehlullah’tan Vasfi Hz;
Şeyhül
arabın dervişleriyiz
Evladı resul
bendeleriyiz, buyurur.
Bunu beyanla Malik Efendi Hazretleri: şahsında meslek-i Resul-u Melami
seyri süluku tasnifinin (düzenlemesinin) tecdid olunduğu(yenilendiği), evlad-ı
Resul olan Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin tutkunu, bağımlısı ve tabileriyiz.
Halkı âlemin zahiren Arap Hoca diye
tanıdığı o sırr-ı zamir olan Hz.
Pir’iben zamanın mücedditi olarak görüp bildim. Ve onun batın elini öpmekle, yani Hz.
pir’in mazhar olduğu meslek-i Resul âl-i pirensipler telkinine teslim
olmakla da, onun irşadından nasiplendim diyor.
Destûra
işaret oldu bize bu tebşir
Zahir u
batın verdi icazet hem pir
Destûr: İzin,Tebşir:
Müjdeleme,İcazet: Müsaade,
şahadetname, diploma demektir.
İlk insan ve ilk peygamber olan Hz.Âdem’den Hz. Muhammed’e
kadar gelmiş geçmiş cümle peygamberlerin tebliğ ettiği dinin İslam olduğu, Kur’an-ı
Kerim’deki;“Muhakkak ki Allah indinde / katında din İslam'dır...” (Al-i İmran,19) beyanı ile sabittir.
İslam dininin zahiri / dış yönü olduğu gibi bir de batın
/ iç yönü vardır. İslamın zahiri şeriat olup, batını ise tarikat, hakikat ve
marifettir. Şeriat dâhilindeki zahiri ilimler; şimdiki ihtisas ve meslek sahibi
olunan yüksekokullar, fakülteler dengi olan medreselerden öğrenilirdi. Batın
olan tarikat, hakikat ve marifet ilimleri ise; tekkelerde mürşidi kâmilin
telkin ve irşadıyla tahsil edilirdi.
Ki Malik Efendi
Hazretleri Prizren’deki Mehmet Paşa Medresesinden yüksek derece ile mezun olmuş
bir müderris, yani şeriat ilimlerinin âlimi olduğu gibi tarikat, hakikat ve
marifet olan batın ilimlerinin de arifi ve kâmilidir.
Böyle islamın zahir ve batın ilimlerini kendinde cem edip
toplayan âlimleri ehl-i kemâl, çift kanatlı olarak vasıflandırır. Ki bu çift
kanatlı mürşidi kâmilin tebliğ ve irşad aydınlığının tesiri, geniş kitlelerde
uzun yıllar devam eder.
Bunu ifadeyle
Malik Efendi, Prizrene yaptığı bu yolculuğunda, Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretlerini ve
mürşidi Recep Hulusi Hazretlerini ziyaret ettiğini. Ve bu ziyaretinde
kendisinin irşad ve tebliğle tebşir olunarak (müjdelenerek), gerek şeriata ait zahir ilimlerin, gerekse batına ait tarikat, hakikat ve marifet
ilimlerinin mürşidi olarak kendisine icazetverildiğini.
Ve mürşidi kâmil olarak tayin olunup görevlendirildiğini beyan ediyor.
Ol
nur'ut-tahkik şeyhimle idi hem refik
Sırat-ı
tevhid üzre zuhur eyledi pir
Cümle peygamberlerin tebliğinde zahir olan din-i islamın, Hz. Resulullah
Efendimizin şahsında kemaliyle zahir olup açığa çıkmasını ifadeyle
ehlullah; “İslam’ın batın ledduni yönünün
zuhuru tekâmülü Hz. Âdemle başlayıp Hz. İbrahim’le tamamlandı. İslam’ın zahiri
olan şeriat yönünün tekâmülü ise, Hz. Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed ile
tamamlandığından islam dini, zahir ve batın kemalâtıyla Hz. resulullah
(sav) ile açığa çıktı.” demişlerdir. Bu itibarlaHz.
Resulullah’ın şahsında batın ve zahir yönü tamamlanarak kemâliyle açığa çıkan İslam Dini, kıyamete kadar cümle
insanlığın dinidir. Ve kıyamete kadar insanlığın kitabı Kur’an, Peygamberi ise
Hz.Muhammed (sav) dir. Bunu beyanla Kur’an’da; ”Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O Allah’ın
resulu ve nebilerin sonuncusudur…” (Ahzab,40) buyrulur.
Hz. Resulullah Efendimiz’den
sonra peygamber gelmeyeceği için, islamın zahiri olan şeriat tebliği, ulama-i
zahir tarafından yapılıyor. İslamın batını, yani ledduni tebliği ise, insan-ı
kâmil olan veli’ler tarafından yapılmış ve kıyamete kadar da yapılacaktır. Ehli
kemâl; “Hz. Resulullahtan altı yüz yıl sonra zuhur ederek, İslamın batın /
ledduni tebliğini yapan şeyhül ekber Muhiddin arabi Hz. ile islamın leddunu /
batını yönü bedir (ayın an dördü) gibi parladı. Şeyhül ekber’den altı yüzyıl
sonra zuhur eden Pir Seyyid Muhammed Nur Hazreti ile islamın batın / leddun-i
tebliği, güneş gibi parlayarak insanlığı aydınlatmaktadır.” demişlerdir.
Bunu beyanla Malik Efendi; İslam’ın doğru
yolu tevhid-i hakiki nur-u irşadıyla
zuhur eden Hz. Pir ile Şeyhim Recep Hulusi, refik (arkadaş) idiler diyor.
İki şahım
idi şeb peruveş pir
Bir seyranda
Hilmi şeyhim ile pir
Şeb:Gece demektir ki, gecenin
rengi siyahtır ve siyah renk cümle renkleri örterek kaplar. Siyahın remzettiği
zat-ı vahdetin cümle âlemleri ve âlemlerdeki her şeyi kapladığını Kur’an’ın;“O, nerede olursanız olun sizinle
beraberdir...” (Hadîd, 4) ve “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır…” (İsrâ, 60) ayetleri ve benzerleri ifade eder.
Bu ve benzer
ayet beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi her varlığın mevcudiyeti, zat-ı
vahdeti iledir. Ve Hakk’ın zat-ı vahdeti olmazsa hiçbir şey var olmaz. Bunu
ifadeyle; “Eğer ‘görünen ve görünmeyen cümle âlemler ve o âlemlerdeki tüm
yarattıklarından yüce Allah; ‘ben zat-ı mevcudiyetimle sizden ayrılıyorum’
diyerek yaratılmışlardan ayrılmış olsa, yaratılmış hiçbir şey kalmaz.”
denilmiştir.
Bu itibarla her şey zat-ı vahdet’le
ayaktadır. Ve her şeyde zahir ve mevcut olan zat-ı vahdet’ten başka varlık
olmadığını beyanla Kur’an’da; “…O’nun
vechinden / yüzünden başka her şey helâktadır, yokluktadır…” (Kasas,
88) buyrulur.
Cümle peygamberler ve insan-ı kâmil
veliler bu vahdet-i vücut imanına
mensub olup, kendilerinin ve cümle eşyanın yokluğunda mevcut ve baki olan
vahdet-i zat’a kavuşmuşlardır. Ve bir olan Hakk’ın bekasına / ebediyetine
ulaşmış olan tüm peygamberler ve insanı kâmil veliler, vahdet-i vücut mümini
olmakla hepsi bir’dir, yani hepsi kâmil iman’ın müminidirler.
Bunu beyanla Malik Efendi; manevi âlemin şahı (padişahı) olan Pir
Seyyid Muhammed Nur ve Halifesi Recep
Hulusi Hazeratlarının ikisi, gecenin
her şeyi kaplaması gibi cümle âlemi kuşatan vahdet-i vücut seyr-i sülukunun mümini ve yol gösterci mürşidi kâmildir, piri’dir, diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder