18 Şubat 2016 Perşembe

Canım ile kalbimi hem eyledi tenvir



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Canım ile kalbimi hem eyledi tenvir
Bir seyranda şehimle ol hazreti pir

      Tenvir:Nurlunmak, aydınlanmak, anlamına gelir. Ki bu şiirindeki beyanlarından, 1865 (Milâdi) doğumlu olan Abdülmalik Hilmi Hazretlerinin, 1887 (Milâdi) yılında bu âlemden göçen Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretlerine sağlığında yetişip görüşerek, Hz. Pir’in sohbetinde bulunmuş olduğu anlaşılıyor.
Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi Malik Efendinin mürşidi olan Recep Hulusi Efendi, Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin Prizren halifesidir.
       Bunu beyanla Hz. Pir’in Prizren’e teşrifinde hem Hz. Pir Efendimizden, hem de mürşidi Recep Hulusi Hazretlerinden istifadelenmesini ifadeyle Malik Efendi; Prizrene yaptığım bu seyrimde (yolculuğumda) şeyhim Recep Hulusi ile Hz. Pir Efendimiz, irşadları ile canım ilekalbimi aydınlatıp tenvir eylediler(nurlandırdılar), diyor.      

Zahir elini gösterip ol sırr-ı zamir
Batınını verdi öpmeğe hazreti pir

      Sırrı-ı zamir:İç, bir şeyin içi, iç yüzü anlamında olup, Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri yaşadığı Rumelin’deki İstanbul, Selanik, Manastır, Üsküp, İştip, Prizren, Piriştine gibi şehirlerde ve bunlara bağlı yerleşimlerdeki halk tarafından Arap Hoca olarak tanınıp bilinirdi. Fakat ehli zikir ve ehli kemâl Hz. Pir Efendimizi evlâd-ı Resul / ehl-i beyt ve meslek-i Resul’un mücedditi (yenileyicisi) olarak tanıyıp, Hz. pir’den istifadelenirler. Ki bunu ifadeyle ehlullah’tan Vasfi Hz;

Şeyhül arabın dervişleriyiz
Evladı resul bendeleriyiz, buyurur.

      Bunu beyanla Malik Efendi Hazretleri: şahsında meslek-i Resul-u Melami seyri süluku tasnifinin (düzenlemesinin) tecdid olunduğu(yenilendiği), evlad-ı Resul olan Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin tutkunu, bağımlısı ve tabileriyiz. Halkı âlemin zahiren Arap Hoca diye tanıdığı o sırr-ı zamir olan Hz. Pir’iben zamanın mücedditi olarak görüp bildim. Ve onun batın elini öpmekle, yani Hz. pir’in mazhar olduğu meslek-i Resul âl-i pirensipler telkinine teslim olmakla da, onun irşadından nasiplendim diyor. 

Destûra işaret oldu bize bu tebşir
Zahir u batın verdi icazet hem pir

      Destûr: İzin,Tebşir: Müjdeleme,İcazet: Müsaade, şahadetname, diploma demektir.
İlk insan ve ilk peygamber olan Hz.Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelmiş geçmiş cümle peygamberlerin tebliğ ettiği dinin İslam olduğu, Kur’an-ı Kerim’deki;“Muhakkak ki Allah indinde / katında din İslam'dır...” (Al-i İmran,19) beyanı ile sabittir.
İslam dininin zahiri / dış yönü olduğu gibi bir de batın / iç yönü vardır. İslamın zahiri şeriat olup, batını ise tarikat, hakikat ve marifettir. Şeriat dâhilindeki zahiri ilimler; şimdiki ihtisas ve meslek sahibi olunan yüksekokullar, fakülteler dengi olan medreselerden öğrenilirdi. Batın olan tarikat, hakikat ve marifet ilimleri ise; tekkelerde mürşidi kâmilin telkin ve irşadıyla tahsil edilirdi.
      Ki Malik Efendi Hazretleri Prizren’deki Mehmet Paşa Medresesinden yüksek derece ile mezun olmuş bir müderris, yani şeriat ilimlerinin âlimi olduğu gibi tarikat, hakikat ve marifet olan batın ilimlerinin de arifi ve kâmilidir.
Böyle islamın zahir ve batın ilimlerini kendinde cem edip toplayan âlimleri ehl-i kemâl, çift kanatlı olarak vasıflandırır. Ki bu çift kanatlı mürşidi kâmilin tebliğ ve irşad aydınlığının tesiri, geniş kitlelerde uzun yıllar devam eder.  
      Bunu ifadeyle Malik Efendi, Prizrene yaptığı bu yolculuğunda,  Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretlerini ve mürşidi Recep Hulusi Hazretlerini ziyaret ettiğini. Ve bu ziyaretinde kendisinin irşad ve tebliğle tebşir olunarak (müjdelenerek), gerek şeriata ait zahir ilimlerin, gerekse batına ait tarikat, hakikat ve marifet ilimlerinin mürşidi olarak kendisine icazetverildiğini. Ve mürşidi kâmil olarak tayin olunup görevlendirildiğini beyan ediyor.     
Ol nur'ut-tahkik şeyhimle idi hem refik
Sırat-ı tevhid üzre zuhur eyledi pir

      Cümle peygamberlerin tebliğinde zahir olan din-i islamın, Hz. Resulullah Efendimizin şahsında kemaliyle zahir olup açığa çıkmasını ifadeyle ehlullah;  “İslam’ın batın ledduni yönünün zuhuru tekâmülü Hz. Âdemle başlayıp Hz. İbrahim’le tamamlandı. İslam’ın zahiri olan şeriat yönünün tekâmülü ise, Hz. Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed ile tamamlandığından islam dini, zahir ve batın kemalâtıyla Hz. resulullah (sav)  ile açığa çıktı. demişlerdir. Bu itibarlaHz. Resulullah’ın şahsında batın ve zahir yönü tamamlanarak kemâliyle açığa çıkan İslam Dini, kıyamete kadar cümle insanlığın dinidir. Ve kıyamete kadar insanlığın kitabı Kur’an, Peygamberi ise Hz.Muhammed (sav) dir. Bunu beyanla Kur’an’da; ”Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O Allah’ın resulu ve nebilerin sonuncusudur…” (Ahzab,40) buyrulur.
Hz. Resulullah Efendimiz’den sonra peygamber gelmeyeceği için, islamın zahiri olan şeriat tebliği, ulama-i zahir tarafından yapılıyor. İslamın batını, yani ledduni tebliği ise, insan-ı kâmil olan veli’ler tarafından yapılmış ve kıyamete kadar da yapılacaktır. Ehli kemâl; “Hz. Resulullahtan altı yüz yıl sonra zuhur ederek, İslamın batın / ledduni tebliğini yapan şeyhül ekber Muhiddin arabi Hz. ile islamın leddunu / batını yönü bedir (ayın an dördü) gibi parladı. Şeyhül ekber’den altı yüzyıl sonra zuhur eden Pir Seyyid Muhammed Nur Hazreti ile islamın batın / leddun-i tebliği, güneş gibi parlayarak insanlığı aydınlatmaktadır.” demişlerdir.
      Bunu beyanla Malik Efendi; İslam’ın doğru yolu tevhid-i hakiki nur-u irşadıyla zuhur eden Hz. Pir ile Şeyhim Recep Hulusi, refik (arkadaş) idiler diyor.   

İki şahım idi şeb peruveş pir
Bir seyranda Hilmi şeyhim ile pir

      Şeb:Gece demektir ki, gecenin rengi siyahtır ve siyah renk cümle renkleri örterek kaplar. Siyahın remzettiği zat-ı vahdetin cümle âlemleri ve âlemlerdeki her şeyi kapladığını Kur’an’ın;“O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir...” (Hadîd, 4) ve “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır…” (İsrâ, 60) ayetleri ve benzerleri ifade eder.
Bu ve benzer ayet beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi her varlığın mevcudiyeti, zat-ı vahdeti iledir. Ve Hakk’ın zat-ı vahdeti olmazsa hiçbir şey var olmaz. Bunu ifadeyle; “Eğer ‘görünen ve görünmeyen cümle âlemler ve o âlemlerdeki tüm yarattıklarından yüce Allah; ‘ben zat-ı mevcudiyetimle sizden ayrılıyorum’ diyerek yaratılmışlardan ayrılmış olsa, yaratılmış hiçbir şey kalmaz.” denilmiştir.
      Bu itibarla her şey zat-ı vahdet’le ayaktadır. Ve her şeyde zahir ve mevcut olan zat-ı vahdet’ten başka varlık olmadığını beyanla Kur’an’da; “…O’nun vechinden / yüzünden başka her şey helâktadır, yokluktadır…” (Kasas, 88) buyrulur.
Cümle peygamberler ve insan-ı kâmil veliler bu vahdet-i vücut imanına mensub olup, kendilerinin ve cümle eşyanın yokluğunda mevcut ve baki olan vahdet-i zat’a kavuşmuşlardır. Ve bir olan Hakk’ın bekasına / ebediyetine ulaşmış olan tüm peygamberler ve insanı kâmil veliler, vahdet-i vücut mümini olmakla hepsi bir’dir, yani hepsi kâmil iman’ın müminidirler.
      Bunu beyanla Malik Efendi; manevi âlemin şahı (padişahı) olan Pir Seyyid Muhammed Nur ve Halifesi Recep Hulusi Hazeratlarının ikisi, gecenin her şeyi kaplaması gibi cümle âlemi kuşatan vahdet-i vücut seyr-i sülukunun mümini ve yol gösterci mürşidi kâmildir, piri’dir, diyor. 

Hiç yorum yok: