18 Şubat 2016 Perşembe

Hafiz-ı Şirazî'nin Gazeliyât-ı tercemesi



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN



Hafiz-ı Şirazî'nin Gazeliyât-ı tercemesi

İran’ın Şiraz şehrinden olan Hafız Hazretlerinin meşhur bir gazelinin, Abdülmalik Hilmi Hazretleri tarafından beyitlerle yaptığı tercüme ve naziresidir, yani eşleştirme ve benzetmesidir.
Şirazlı Hafız’ın gazelindeki manayı ifade ile Malik Efendi Hz;

Yolculara aşk ola kâfi delil
Gözyaşı onun yolunda hep sebil

Delil:Yol gösterici, kılavuz, anlamında olup, Hak yolcularına yol göstererek, âşıkları ilâh-i sevgiliye kavuşma / vuslat yolunun menziline götürmesi için, ilâh-i aşk kılavuzlığu yeterli kâfi delildir. Ve bu yolculukta, aşığın sebil gibi bedelsiz karşılık beklemeden akıttığı gözyaşları ona, hep yolarkadaşı olur, demektir.    

Gözyaşımız mevci eyler mi hisab
Ol ki sürdü gemi-yi berhun katil

       Mevc:Deniz dalgası.Berhun:Hisar, sağlam kayalardan yapılımış sur, sınır / hudut demektir.
1- Aklı maaş, 2- Aklı maad, 3- Aklı kül / kâmil olmakla akıl üçtür. Aklı maaş; dünya maişet ve gaileleri ile ilgili akıl olup, aklı maaş olan kimse dünya ile hudutlu / sınırlı olduğundan, bu dünya hudutu ona perde olup onun ilâh-i sevgili olan Rabbine kavuşmasına engel olur. Aklı maad; ahiret aklıdır ki, ahiret aklı, nefsin lezzetleneceği amel cenneti nimetleri ile kayıtlı ve hudutlu olduğundan, aklı maad mazharı olan kimseye de, amel cenneti nimetleriyle kayıtlı / hudutlu kulluğu perde olur. Ve onun ilâh-i sevgiliye kavuşup vuslat etmesini engeller. Fakat aklı kül yani aklı kâmil kulluğu, ne dünya ne de ahiret nimetleri ile hudutlu ve kayıtlı olmayıp, daima Rabbin katında ilâh-i sevgiliyle meşguliyet icabettiğinden, aklı kül olan Hak aşığının ahvâli, aklı maaş ve aklı maad kulluğu ile anlaşılamaz yani hesaplanamaz.
      Bu itibarla her insanın yaratılışından taşıdığı ezeli istidatı / kabiliyeti tevhid’tir. Ve bu tevhid istidatı / kabiliyeti ile her insan aslı hakikatı olan Rabbine kavuşup vuslat edebilir. Ki bir insan, bu imtihan âleminde aslı hakikatı olan ilâhi sevgiliye vasıl olmakla ancak hürriyetine kavuşup, felâha erer ve insan-ı kâmil olur.
Eğer bir insan kendini, ilâh-i sevgili olan Rabbinden ayrı zannederse o kul, aklı maaş ve aklı maad gaileleri ile bu imtihan âlemindeki ömrünü tüketip hebâ eder. Ve ilâh-i sevgiliye kavuşup vuslat etmekten ebediyen mahrum kalmakla kendine zulüm ettiği gibi, ezeli istidatı / kabiliyeti olan tevhid hakikatının açığa çıkmasına mani olmakla kendi hakikatının katili olur. Ki bu aynı, başak veya meyve verme kabiliyeti olan çekirdeğin tohumun, daha fidan iken koparılarak meyve başak vermeden yok edilerek katledilmesi gibidir.
      Bunu beyanla ilâh-i aşk’la ilâh-i sevgili için akan gözyaşı denizinin mevci / dalgaları, aklı maaş aklı maad ile hesaplanamaz. Her kim ilâh-i aşk denizinde aklı maaş ve aklı maad ile yol almak isterse onun kulluk gemisi, ağyâr hisarını / surlarını oluşturan kayalıklara, yani ilâh-i sevgilinin gayrısı olan masiva kayalıklarına çarpar da. O kimse, kendini telef ederek kendinin katili olur, buyruluyor. Allahuâlem.

İhtiyari değil benim bednamlığım
Aşkta izlal İtdi ol hadd-ı's- sebil

Bednam: Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan, İzlal: Gölgelendirmek, gölge koymak, Hadd: Sınır, hudut, çizgi, Sebil: Açık ve büyük yol, büyük cadde demektir.
      Bu itibarla aklı maaş ve aklı maad olup ilâh-i aşk’tan gafil ve mahrum olan kimselerin, benim ilâh-i aşka mensup kulluğumu anlamadan, hakkımda ürettikleri dedikodularla benim bednamlı-ğıma hükmederek adımı kötüye çıkarmaları, benim ihtiyarımla, yani kendi isteğimle olan bir şey değildir. Ben, ilâh-i aşk’ın tesir ve gölgesinde bir kulum. Ve ilâh-i sevgili olan rabbim ile aramda perde olan, dünya ve ahiretin oluşturduğu gayrıyet masiva hududunu (sınırını) ilâh-i aşk kaldırarak, sevgiliye giden büyük geniş bir yola / caddeye çevirdi, buyruluyor.


Kendi muradını gaib bil heman
Ya ki gitme bu yola sen bi-delil

      Gaib:Kaybolmuş olan, Bi delil: Delilsiz, yol gösterici, delil olmadan demektir.
Ey ilâh-i aşk’tan mahrum olan kimse, aklı maaş ve aklı maad olan nefsin muradı / isteği olan hevesleri ilâh-i aşk ile yakıp onları kaybet. Bil ki, ilâh-i aşk’ın delilliği / yol göstericiliği olmadan, ilâh-i sevgiliye kavuşulmaz. Sakın ilâh-i aşkın delilliği olmadan ilâh-i sevgiliye gitmeye kalkışma, deniliyor.

Mahbûbın aşk ateşine dalma sen
Ya ateşte hoş geçen misl-i Halil

Halilİbrahim (as) Nemrut tarafından yaktırılan çpk büyük bir ateşe mancınıkla atıldığında, büyük melekler geldiler ve yardım etmek istediklerini söylediler. Fakat İbrahim (as);“Ben Rabb’ım ile arama kimseyi sokmam, Rabb’ım bana yeter” deyip meleklerin yardımını reddeti. Bunun üzerine Allah; “ Ey ateş İbrahime karşı serin ve esenlik ol...” (Enbiya, 69) buyurdu. Ve Hz. İbrahim’in atıldığı ateş gül bahçesine dönüştü. Ki ehli kemâl, Hz. ibrahim’in ateşe atılırken aşk’ın heyman mertebesi gereğince nazarında hep Hak olduğu için, Hz.İbrahim Hak’tan başkasına meyletmeyip yönelmediğini ifade etmişlerdir.
      Bunu beyanlasen,mahbub olan ilâh-i sevgiliden seni alıkoyan, kendinin ve cümle âlemin nisbet varlıklarından ilâh-i aşk ile arınıp kurtulmamışsan, nisbet varlık ateşinin, Halil İbrahiminki gibi gülbahçesine dönüşeceğini zannetme. ilâh-i sevgiliye olan ilâh-i aşk ve muhabbetle ancak, seni yakan nisbet varlık ateşi gül bahçesine dönüşür. Aynı Halilİbrahim misalindeki gibi, deniliyor.

Fil’cilerin âdetini hıfz eyleye
Hindistan'da fil taleple gitme bil

Fil’ci:Fil’e hükmeden, sürüp yönlendiren, Hindistan: Fillerin bolca yaşayıp var olduğu ülke anlamındadır.
Pir seyyid Muhammed Nur Hz. bir rivayet nakleder ki özetle şöyledır: Bir gün Resulullah Efendimize zayıf birisi gelip; ‘Ya Resulullah ben falancanın nefsiyim, siz“nefisleriniz binek atınızdır ona iyi bakın”buyurduğunuz halde bana iyi bakmıyor, beni zayıf bıraktı’ diye şikâyette bulunuyor. Bunun üzerine şikâyet olunan kişiyi Resulullah huzura çağırtıyor ve şikâyeti tekrarlattığında o kimse; ‘Ya Resulallah sizin “nefislerinizi azdırmayın sizi helak eder” beyanınıza göre ben hareket ediyorum diyor. Ve bunun üzerine Resulullah o kimsanin arifibillâh olduğunu görüyor. Ve o ne yaptığını bilir diyerek şikâyeti kabul etmiyor.                        
Bunu beyanla beyitte ifade olunan fil, kul’un nefsi hevasını remzettiği gibi, fil’cilerin adedini hıfz eyle demek nefsini, nefsin istek ve arzularını iyice bil, tanı, demektir. Hindistandan fil talep etmeye gidip uğraşma demek ise nefsin hevasını, yani nefsin talep ve isteklerini yerine getirmeyi bırak da, fil’ciler cüssesi kocaman bir fil’e nasıl hükmediyorsa, sende fil’cilerin fil’e hükmettiği gibi nefsini tanıyıp, nefsine hükmedenlerden ol, buyruluyor. 

Kılma davet bostana mey çalgısız
Rahatım içkide lâ fî's-selsebil

Bostan:Bağ, bahçe, mesire yeri, Mey:İçki,Selsebil:Cennet içkisi demektir. Buna göre; bostan, ehli aşk’ın oluşturduğu kâmil’in meclisidir. Ki o meclisteki içki, Kur’an’da;“ Bir pınar ki, orada selsebil diye anılır” (İnsan, 18) olarak ifade edilen cennet içkisi olan “selsebildir.” Ve o meclisin çalgısı çengisi ise, ilâhiler okunarak, hikmetli sözlerle sohbet edilip cehri, yani açıkça ve darbi zikir yapılmasıdır.
      Bunu beyanla Hak âşıklarının olmadığı zikrullah çalgı çengisinin ve muuhabbetullah içkisinin bulunmadığı bostana / meclislere davet edilirsende gitme, o meclis davetlerine icabet etme. Çünkü insan-ırahatlık, Hak âşıklarının oluşturduğu mecliste, kâmil’in sohbet ve muhabbeti olan selsebil içkisi haricinde bulunmaz, demektir.




Çekme âşıklık cuyden yüze ya
Yıprat libası zühdü takvayı at fi'n-Nil

 Cuy:Yeltenmek, Libas:Elbise, Yıpratmak: Eskitmek, yırtmak, paralamak, Nil: Mısırdaki büyük nehir, Zühd takva ise: Dinin zahiri ibadetleri ile meşgul olup, şekil suret düzerek, emri ilâhiden fazla ibadetler yapmakla abid olmayı, kemalat bilmektir.
      Birhadisi şerifte Peygamber Efendimiz; “Fırat ve Nil cennet ırmaklarındandır” buyurmuştur. Ki, “Fırat” fenafillâh keşfi irfanını, “Nil” ise, bekabillâh kemalatı marifetlerini remzeder. Buna göre, beytin manası şöyledir; Sen şekil suret düzerek, Allah’ın emrettiklerinden fazla ibadet yapmayı kemalat zannetme, zühdü takva kulluğu / abidliği ile Hak aşığı olmaya yeltenip heves etme. Zühtü takva libâsını / elbisesini ilâh-i aşk’la yıpratıp yırtarak, çıkarıp nil nehrine atmadıktan sonra, bekâbillâh marifetine ulaşıp ilâh-i sevgili vuslatıyla ebediyet bulamazsın, demektir. 

Hafız'a mânâ tutarsın hem getir
Yoksa dava Hilmi'ya hep kâl u kîl

Malik EfendiHilmi mahlasıyla, yüksek marifet ve kemâlat içeren bu şiiriyle yorumlayıp, nazire ile (eşleştirmeyle, benzetmeyle) manalandırdığı Şirazlı Hafız Hz.nin gazelindeki mana derinliğine işaretle; Hafız’ın sözlerindeki leddun-i manaya erişip nasiplenmemiş olan her açıklama, yorum ve anlayışlardaki dava, hep kâlu kil yani dedikodudan ibarettir, buyuruyor. İnşallah bizler de Hafız’ın ve Malik Efendi Hazeratlarının sözlerindeki ledduni manalara mazhar oluruz.  

Hiç yorum yok: