ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Kendi başını
kimse edemez tıraş
Tıraş ede
lazım selman u hıraş
Hıraş: Kazımak, Selman u hıraş:SahabedenSelman-ı Farisi gibi tıraş ederek saç
kazıyan, demektir. Çünkü Peygamber Efendimizin saçlarını kesip berberliğini
yapan Hz.Salmanı Farisi, berberlerin
pir-i dir. Hakkında Hz. Resulullah’ın;“Selman benim ehl-i beytimdir”
buyurduğu Hz. Selman manevi Ehl-i Beyt
olduğundan, Selman-ı pâk olarak ta
anılır. Çünkü Hz. Selman, Hz. Peygamber Efendimiz’in irşad’la görevlendirdiği manevi halifelerindendir. Onun için
Peygamber Efendimiz; “Selman bendendir ben selmandan”
buyurmuştur. Ki, Selman’ın cehaletle olan kulluğu Resulullah’ta eriyip
kalmadığından, selmanda zahir olup görünen kulluk ve irşad, Nur-u Muhammed
mazharı olan kulluk ve irşad’dır, demektir.
Selman-ı Farisi gibi, Hz. Resulullah’tan bizzat meslek-i Resul seyri
süluku gören her asrın müceddit pir-i, Resulullah’ın halifesi ve Nur-u Muhammed
mazharıdır. Ve o asırdaki her mürşidi kâmil, o müceddit pir-in halifesidir.
Bunu ifadeyle kabri Kosova Devleti’nin Rahoves şehrinde olan, arifibillâh
mürşidi kâmil Süleyman Kolari Hz;“Bu asrın müceddidiPir Seyyid Muhammed Nur
Hz.dir, bu asırda irşad eden kâmil-i mürşid ise, Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.nin
halifesidir” buyurmuştur. Ki, Resulullah Efendimizin, Pir Seyyid
Muhammed Nur Hz.ne telkin ettiği seyri süluk, Hz. Pir’in ve halifelerinin
telkin ettiği seyri süluk’un aynıdır.
Bu itibarla Peygamber Efendimiz’in; “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere geldim”dediği
“güzel
ahlâk” ancak zamanın mürşidi kâmilinin telkini irşadıyla vücudu Nur-u
Muhammed’e mazhar olmakla tamamlanır. Bu itibarla, her kim kâmil mürşidin
mesleki resul seyri süluku olan zikri daim ve makamatı tevhid irşadıyla aydınlanırsa
o, Nur-u Muhammed mazharıyetiyle insanı kâmil makamına ulaşır. Vesselam.
Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi, bir kul’un
hem hayvani yönü hemde insan yönü vardır. Ki yemek içmek, sıcakta serinlik
aramak, karşı cins’e ilgi duymak, çoluk çocuk aile efradını sevmek gibi, tabiat
âleminde aldığımız bu tür lezzetler kul’un hayvani yönüdür.
Akıllı olması, akıl ile ilim tahsil etmesi,
tefekkür etmesi ve lisanla konuşması, Allah’a iman etmesi, iman ettiği rabbini
kendinde ve cümle eşyada arayıp bularak kavuşması ise, kul’un insani yönüne ait
değerleridir. Ve tefekkür, ilim tahsili, iman gibi insani değerler, kul’un
bedeninin baş (kafa) kısmında olduğu için ehl-i kemâl; “İnsanın göğü, başı’dır”
demişlerdir.
Bu itibarla insani değerleri taşıyan baş’ın (kafanın) dış temizliği olan
saç tıraşını kimse kendi kendine yapamayıp, muhakkak bir tıraş yapan berbere
ihtiyaç olunması gibi, cehaletle işlenilen hatalardan, kusurlardan,
isyanlardan, günahlarından ve affedilmeyen şirk günahından arınıp temizlenmeyi
de kimse kendi kendine yapamaz. Muhakkak bir öğreticiye, mürşide ihtiyaç
vardır. Ve kâmil olan bir mürşidin irşadıyla ancak insanın, menevi kir ve
pisliklerden temizlenip arınabileceği konusunda gelmiş geçmiş cümle insanı
kâmil veliler, hem fikir olarak ittifak etmişlerdir.
Daha evvel ifade edildiği gibi zamanın mürşid-i
kâmili, muhakkak manevi Ehl-i Beyttir / Evlad-ı Resul’dur. Ve ancak onun nur-u
Muhammed mazharı olan irşadı ile kul, insanı kâmil makamına erişebildiğinden
Malik Efendi;kendi başını kimse edemez
tıraş, yani
Muhammed-i kulluğun yüceliğine ve insanı kâmil makamına hiç kimse kendi kendini
irşad ederek erişemediğinden. Senitıraş
ede lazım selman u hıraş diyor. Yani senin cehalet ve gafletten kurtulup
hata, isyan ve şirk gibi günahlarının kazınıp, böyle manevi kir ve pisliklerden
arınıp temizlenmen için, Hz.Selman-ı Farisi gibi manevi ehl-i beyt’ten ve Nur-u
Muhammede mazhar olan, zamanın Kâmil mürşidinin irşadıyla aydınlanman icab
eder, diyor.
Yola gidip
rast gele önüne köpek
Lâzım eline
buluna odun İle taş
Eski
zamanlarda şimdiki gibi ulaşım vasıtaları olmadığından yolculuklar, genellikle
binek hayvanları ile veya yaya olarak yapılırdı. Ve bu yolculuklarda köpek vb.
hayvanlardan korunmak için elde asa, odun (sopa) veya taş bulundurulurdu.
Bu şahadet âlemindeki her insan ister bilsin
ister bilmesin bir yolcudur. Bu yolculukla geldiği yeryüzü olan bu imtihan
âleminde insan, bir ömür müddetince konaklar. İnsan ömrünün sonunda “Her nefis / benlik ölümü tadacaktır…”
(Al-i İmran, 185) hükmünce ölümle bu âlemden ayrılarak, kabir / berzah âlemine
göçüp, orada umumi kıyametin kopmasını rahatlık veya sıkıntı içinde bekler.
Kıyametten sonra insan, cehennemin ve amel cennetinin olduğu ahiret âlemine
intikal edip orada ebediyen var olur. Ve her insan, ahiretteki yaşantısının iyi
veya kötü olmasını bu imtihan âleminde yaptığı kullukla belirler.
Ki insanın yaratılışının yüce gayesi, bu imtihan âleminde kendinde
(enfusunda) ve kendinin haricindeki (afakında) cümle varlıklarda mevcut olan
rabbi’ni bulup, rabbi’ne kavuşmasıdır. Bunu ifadeyle Kur’an’da: “Onlara ayetlerimizi afaklarında
ve enfûslarında göstereceğiz. Ta ki; onun Hak olduğu, kendilerine ayan
beyan / apaçık belli olsun.”
(Fussılet,53) buyrulur. İşte insanın bu imtihan
âleminde rabbini bulmaya yönelmesi, mürşidi kâmil’i bulup onun zikri daim ve
meratibi tevhid irşadı keşfi irfanıyla Rabbine kavuşması, o insanın bilerek
şuurlu olarak yaptığı Hakk’a vuslat / kavuşma yolculuğudur. Ve bu yolculuk
neticesinde kul, “afakında ve enfusunda”
yani kendinde ve cümle âlemdeki her varlıkta mevcut olan Rabbine kavuşmakla
insanı kâmil olur. Ve cümle âlemlerde Rabbin katında, Rabbin bekası
mazharıyetiyle yaşar.
İşte her yolculukta olduğu gibi, insanın şuur ve irfan ile yaptığı
Hakk’a vuslat yolculuğunda da engeller vardır. Ve bu engelleri gaflet ve
cehalet meydana getirir. Ki bunlardan birisi Hz. Peygamber Efendimiz’in;“Dünya
leştir ona tamah eden ise köpektir” buyurduğu “dünya leşine tamah köpekliğidir”. Bu hadisi şerif batın anlamı
olan hadislerdendir. Ve böyle hadislerin içerdiği hakikatlar tevil edilmeden
açığa çıkmaz, anlaşılamaz. Bunu ifadeyle köpek, sahibine çok sadık bir hayvan
olmasıyla beraber, bir leş bulduğu zaman sahibini unutması gibi, “dünya leşi’ne” tamah ederek yaratıcısını,
yani rabbi’ni unutması da, insanın köpekliğidir.
Hadisi şerifte leş olarak ifade edilen dünya
nedir? Sorusuna cevap olarak Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Dünya ehli olmak, çok mal mülk
sahibi olmak değildir. Nice Karun gibi zenginler vardır ehli dünya değildir.
Nice kapı kapı dolaşan fakirler vardır dünya ehlidir. Peki Dünya nedir? Dünya,
seni Rabbin’den ayırıp alıkoyan şey’dir” buyurur.
Bu itibarla Hakk’a vuslat / kavuşmak yolculuğunu yapanların, onu
gafletle rabbinden alıkoyup ayıran dünyaya tamah köpekliğini kovup mağlup
etmesi, kâmil’in zikri daim ve makamatı tevhid olan al-i prensib telkinine
sadakatı ile mümkün olduğundan Malik Ef; Yola
gidip rast gele önüne köpek Lâzım eline buluna odun İle taşDiyor. Yani
Hakk’a vuslat yoluna girmiş bir
kul’un, Hakk’ın gayrısına tamah köpekliğinden
onu koruyan, mürşidi kâmilin telkin ettiği kalbindeki zikri daim taşına ve âl-i prensipler odununa (sopasına)sımsıkı sadık olması
lazım, demektir.
Esb oynamağa
biner isen çaya bil
Bağlı kolan
ağzına licamyavaş
Esb:At, beygir, Çaya:Yer, mevki, makam, Kolan:Eğerin
at’a beğlandığı kalın deri, kayış, Licam:
Dizgin, gem demektir.
Bunu beyanla cirit, at’ı şah’a kaldırarak
veya koşturarak yarışmak gibi at’la oyunlar oynamak, her yerde her mekânda olmaz.
Böyle at’la oynanan oyunlar için müsait geniş bir alan mevki olması lazımdır.
Ve bu oyunlar çıplak at’la da oynanamaz. Bu oyunlar için kolan kayışıyla bağlı
eğer, gem ve dizgin gibi at kuşamları, donanımları gerekir.
Pir Seyyid Muhammed Nur Hz;“Kul süfliyete düşerse nefs, ulviyete
yükselirse ruh tabir olunur” buyurmuştur. Ki ruh ikilği olmayan vahdeti
(birliği), nefs kesreti (çokluğu) icap eder. Ve nefs kesret tesiriyle Hak’tan
gayrıye meyleder. Nefsin meylettiği gayrıyetten kulun kurtulabilmesi anadan,
babadan, kitaplardan ve her yerden öğrendiği bilgilerle olmaz. Ancak ehl-i
zikrin ve ehl-i irfanın oluşturduğu kâmil’in meclisinden hâsıl olan irfan
irşadıyla kul gayrıyetten kurtulur. Ve mürşidi kâmil’in telkin ettiği tevhid
makamlarının keşfi irfan gem ve dizginleriyle, gayrıyete meyilli nefse kolanla
eğer vurup üstüne oturmasıyla kul, ruh’a mensub olur. Ki böyle ruh’a yükselen
kul’un nazarında gayrıyet / masiva kalmadığından o, daima Hak’la vuslatta olup
Rabbinden başka bir şey müşahede etmez.
Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; Esb, yani nefsatıyla oyun oynamak için biner isen çaya bil. Yani er
meydanı olan ehl-i zikrin ve ariflerin oluşturduğu kâmil’in meydanı
meclisini bul, kâmilin irşad kolanı ile
bağladığın eğeri,nefs atının sırtına
vur. Ve ağzına licam olan tevhid
makamları keşfi irfan gem ve
dizginlerini takarak, nefs atı’nı yavaşça
gayrıyetin olmadığı vahdet-i ilâhiye vuslat / kavuşma menziline (hedefine) sür,
diyor.
Suya
gidersen kalbur sepetlen olmaz
Testilerle
git bakraç dahi kardaş
Kalbur: Alt, taban tarafı delikli veya tel örgülü
kasnak, kap, Testi:Topraktan
yapılmış içine genellikle su konulan ve suyu sıvıyı muhafaza eden toprak kap, Bakraç:Küçük saplı kova, demektir.
Bunu ifadeyle sepet ve kalbur gibi altı delik
olan kaplarla su doldurmaya gidilmez. Su, ancak testi ve bakraç gibi suyu
içinde tutarak muhafaza eden kaplara doldurulur. Su ebedi diriliği, Hakk’ın
bekâsını ifade eder. Sepet ve kalbur ise nefsin tesirindeki kulluğu, testi
bakraç ise, zikrullah ve makamı tevhid keşfi irfanı ile fenaya / yokluğa
erişmiş arif kulluğu ifade eder.
Hakk’ın ebedi sonu olmayan bekâ tecellisiyle bekâ bularak insanın ruh’a
mensub olabilmesi, fenafillâh keşfi irfanıyla kendine varlık nisbet eden
nefsinden kesinlikle arınmasıyla mümkündür. Ki böyle bir nefs’ten arınmamış
kişi, asla Hakk’ın bekâsıyla bekâ bulamaz. Bunu ifadeyle Pir Seyyid Muhammed Nur
Hz; “Fenayı
nefs bekayı ruh” buyurmuştur ki, nefs gayrıyetinin fenaya / yokluğa
erişmesiyle kul’da, ruh’u ilâhi bekası (ebediyeti) açığa çıkıp zahir olur,
demektir.
Bunu beyanla Malik Efendi; Ey Hakk’a vuslat yolundaki ihvan / kardaş, Hakk’ın bekâsıyla bekâ bularak,
ebediyet suyuna mazhar olmaya gitmek istersen. Bu kalbur sepet gibinefsin tesirinde ve
gayrıyet delikleri olan bir kullukla olmaz.
Bu mazharıyet, testinin ve bakraçın suyun muhafaza etmesi gibi,
fenafillâh’a erişmiş arifane kulluk ile olur, diyor.
Dağda odun
kesmek istiruşka ile olmaz
Eşek yerine
yükleme sinevri koca yaş
İstiruşka:Hamur teknesini kazıyan
demirden bir alet,Sinevri:Kedi
demektir. Buna göre, dağda odun kesmek demirden yapılmış balta gibi keskin
aletlerle olur. Demirden de olsa, hamur teknesini kazımakta kullanılan ucu küt
bir alet olan istiruşka ile dağdan odun kesmeye çalışma. Ve bir eşeğin
taşıyabileceği koca bir yükü, sinevriye / kediye yükleme buyruluyor.
Bunu beyanla hidayeti Nur-u Muhammed’in zahir olduğu meslek-i Resul
telkini olan zikri daim ve tevhidi hakiki irşadından gafil, benliği yokluğa
erişmemiş, Hakk’ın bekasından mahrum olan nakıs / eksik mürşid. Kendisine irşad
olup aydınlanmak için gelenlerin benlik dağındaki fiil, sıfat ve vücut
nisbetlerinin oluşturduğu gizli şirk içeren anlayışlarını, demirden de olsa
istiruşkanın odunu kesememesi gibi, mürşidde olsa, nakıs / eksik olduğu için
kesemez, irşad edip aydınlatamaz.
Bu
sahte ve nakıs mürşidler, Cenab-ı Hakk’ın“Allah
hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez / teklifte bulunmaz…” (Bakara,286) buyurmasına rağmen, müridlere tesbihat ibadet yükünü, bir insanın
taşıyamayacağı kadar yükleyerek, müridleri bu ibadet ve tesbihatları yapamaz
duruma getirirler. Ve sonra da, ‘eğer sana verilen tesbihat ve ibadetleri
yapsaydın maksada ulaşırdın, yapmadığın için maksada ulaşamadın’ vehim ve
vesvesesine sokarak, ‘seni mürşidinin nazarı korur’ yalanlarıyla müridi
avutarak beşeri maddi menfaatlar temin ederler. Ve o müriddeki Hakk’a kavuşma
isteğini yok ederek, müridin kâmil bir insan olmasını engellerler.
Bunu ifadeyle Malik Efendi; benlik dağındaki
nisbet fiil, sıfat ve vücut şirki odunlarını
kesmek, nakıs ve sahte mürşidlerin yarım yamalak istiruşka gibi öğretisiyle
olmaz. Onların yaptığı telkin ve öğreti, eşeğin taşıyabileceğibüyüklükteki bir yükü, eşek yerine sinevriye
/ kediye yükler gibi, insana taşıyamayacağı yapamayacağı kadar ibadet, tesbihat
ve virdler yükünü yüklemekten ibarettir, diyor.
Çünkü benlik dağının fiil, sıfat ve vücut şirki olan odun gibi kavi katı
anlayışları, ancak hidayet-i nur-u Muhammed mazharı kâmil mürşidin telkin
ettiği daim zikir uyanıklığıyla, tevhidi ef’al, tevhidi sıfat ve tevhidi zat
irşadı keser. Ve kâmilin telkini, her insanın kolaylıkla ifa edebileceği
Allah’ın emir ve yasaklarıyla âli prensiplerden ibarettir. Ki bunu ifadeyle
Niyazi Mısr-ı Hz;
Her mürşide
dil verme kim
Yolunu sarpa
uğratır
Mürşidi
kâmil olanın
Yolu gayet
asan (kolay) imiş,diyor.
Decaca
pazarında beygir satın olmaz
Dağlarda
satılmaz dürr-i necef taş
Decace:Tavuk, Dürr-i
necef taş:Eşsiz kıymetteki mücevher, billur demektir. Buna göre, tavuk
satılan çarşı ve pazardan at, beygir satın alınmadığı gibi, eşsiz kıymetteki
mücevher billur taş, dağda öyle rastgele gezerken bulunmaz deniliyor. Ki
kıymetli dürrü Necef taş’tan maksat, meratibi tevhid keşfi irfan cevheridir.
Bunu beyanla, zamanın en büyük velisi, gavsı,
mürşidi vb. ünvanlarla halka lânse ve enforme edilen nakıs, fakat çok meşhur
olan mürşidlerden ve onların meclislerinden. Tavuk pazarından beygir satın
alınmadığı gibi zikri daim ve makamatı tevhid irfanı tahsil edilemez. Çünkü
onların kendileri bu irşada muhtaçtırlar. Ve onlar meslek-i Resul irşadı olan
zikri daimden ve tevhid makamlarının irfanından kendileri mahrum ve mahçup
olduğundan, onların benlik dağlarının oluşturduğu öğretilerinde, zikri daim
uyanıklığı ve meratibi tevhid keşfi irfan mücevheri olmaz. Bu mücevher ancak,
kendi nisbet varlığı fenafillâh keşfi irfanı ile yokluğa erişmiş olan, zamanın
kâmil mürşidinin meslek-i Resul âli prensipleri irşadında bulunur.
Bu itibarla Malik Efendi; decaca / tavuk pazarında beygir, at satan olmaz
buyurmakla, insanı hedefine taşıyarak götüren at’ın tavuk pazarında
olmaması gibi, sahte şeyh ve mürşidlerin meclislerindeki öğretide, kul’u,
insanı kâmil menzil ve maksadına götürecek ilim ve irfan irşadı olmaz. Onların
şan ve şöhretlerinin oluşturduğu benlik dağlarında,
zikri daim uyanıklığı ve makamatı tevhid cevheri olan dürr-i necef taşı bulunmaz, diyor.
Hilmi
söylediğin sözler saçma sapan
Pend u
nasihat oldu bize yoldaş
Arif-i billâh, kâmili mürşid Malik Efendi Hz. Hilmi mahlâsı ile kendini
muhatab ederek bizlere,Hilmi bu
şiirinde söylediğinsözler ehil
olmayan gafil ve cahillere saçma sapan
gelse de, Hak yolundaki âşıklara ve ariflere yol göstereci nitelikte kıymetli pend (öğüt) ve nasihat oldu
diyor.
Yüce Allah bu öğüt ve nasihatları anlayıp
riayet edenler zümresine bizleri de dâhil eder inşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder