18 Şubat 2016 Perşembe

Kendi başını kimse edemez tıraş



ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

 

Kendi başını kimse edemez tıraş
Tıraş ede lazım selman u hıraş

      Hıraş: Kazımak, Selman u hıraş:SahabedenSelman-ı Farisi gibi tıraş ederek saç kazıyan, demektir. Çünkü Peygamber Efendimizin saçlarını kesip berberliğini yapan Hz.Salmanı Farisi, berberlerin pir-i dir. Hakkında Hz. Resulullah’ın;“Selman benim ehl-i beytimdir” buyurduğu Hz. Selman manevi Ehl-i Beyt olduğundan, Selman-ı pâk olarak ta anılır. Çünkü Hz. Selman, Hz. Peygamber Efendimiz’in irşad’la görevlendirdiği manevi halifelerindendir. Onun için Peygamber Efendimiz; “Selman bendendir ben selmandan” buyurmuştur. Ki, Selman’ın cehaletle olan kulluğu Resulullah’ta eriyip kalmadığından, selmanda zahir olup görünen kulluk ve irşad, Nur-u Muhammed mazharı olan kulluk ve irşad’dır, demektir.
      Selman-ı Farisi gibi, Hz. Resulullah’tan bizzat meslek-i Resul seyri süluku gören her asrın müceddit pir-i, Resulullah’ın halifesi ve Nur-u Muhammed mazharıdır. Ve o asırdaki her mürşidi kâmil, o müceddit pir-in halifesidir. Bunu ifadeyle kabri Kosova Devleti’nin Rahoves şehrinde olan, arifibillâh mürşidi kâmil Süleyman Kolari Hz;“Bu asrın müceddidiPir Seyyid Muhammed Nur Hz.dir, bu asırda irşad eden kâmil-i mürşid ise, Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.nin halifesidir” buyurmuştur. Ki, Resulullah Efendimizin, Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.ne telkin ettiği seyri süluk, Hz. Pir’in ve halifelerinin telkin ettiği seyri süluk’un aynıdır.
      Bu itibarla Peygamber Efendimiz’in; “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere geldim”dediği “güzel ahlâk” ancak zamanın mürşidi kâmilinin telkini irşadıyla vücudu Nur-u Muhammed’e mazhar olmakla tamamlanır. Bu itibarla, her kim kâmil mürşidin mesleki resul seyri süluku olan zikri daim ve makamatı tevhid irşadıyla aydınlanırsa o, Nur-u Muhammed mazharıyetiyle insanı kâmil makamına ulaşır. Vesselam.
      Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi, bir kul’un hem hayvani yönü hemde insan yönü vardır. Ki yemek içmek, sıcakta serinlik aramak, karşı cins’e ilgi duymak, çoluk çocuk aile efradını sevmek gibi, tabiat âleminde aldığımız bu tür lezzetler kul’un hayvani yönüdür.
Akıllı olması, akıl ile ilim tahsil etmesi, tefekkür etmesi ve lisanla konuşması, Allah’a iman etmesi, iman ettiği rabbini kendinde ve cümle eşyada arayıp bularak kavuşması ise, kul’un insani yönüne ait değerleridir. Ve tefekkür, ilim tahsili, iman gibi insani değerler, kul’un bedeninin baş (kafa) kısmında olduğu için ehl-i kemâl; “İnsanın göğü, başı’dır” demişlerdir.
      Bu itibarla insani değerleri taşıyan baş’ın (kafanın) dış temizliği olan saç tıraşını kimse kendi kendine yapamayıp, muhakkak bir tıraş yapan berbere ihtiyaç olunması gibi, cehaletle işlenilen hatalardan, kusurlardan, isyanlardan, günahlarından ve affedilmeyen şirk günahından arınıp temizlenmeyi de kimse kendi kendine yapamaz. Muhakkak bir öğreticiye, mürşide ihtiyaç vardır. Ve kâmil olan bir mürşidin irşadıyla ancak insanın, menevi kir ve pisliklerden temizlenip arınabileceği konusunda gelmiş geçmiş cümle insanı kâmil veliler, hem fikir olarak ittifak etmişlerdir.
      Daha evvel ifade edildiği gibi zamanın mürşid-i kâmili, muhakkak manevi Ehl-i Beyttir / Evlad-ı Resul’dur. Ve ancak onun nur-u Muhammed mazharı olan irşadı ile kul, insanı kâmil makamına erişebildiğinden Malik Efendi;kendi başını kimse edemez tıraş, yani Muhammed-i kulluğun yüceliğine ve insanı kâmil makamına hiç kimse kendi kendini irşad ederek erişemediğinden. Senitıraş ede lazım selman u hıraş diyor. Yani senin cehalet ve gafletten kurtulup hata, isyan ve şirk gibi günahlarının kazınıp, böyle manevi kir ve pisliklerden arınıp temizlenmen için, Hz.Selman-ı Farisi gibi manevi ehl-i beyt’ten ve Nur-u Muhammede mazhar olan, zamanın Kâmil mürşidinin irşadıyla aydınlanman icab eder, diyor.

Yola gidip rast gele önüne köpek
Lâzım eline buluna odun İle taş

 Eski zamanlarda şimdiki gibi ulaşım vasıtaları olmadığından yolculuklar, genellikle binek hayvanları ile veya yaya olarak yapılırdı. Ve bu yolculuklarda köpek vb. hayvanlardan korunmak için elde asa, odun (sopa) veya taş bulundurulurdu.
Bu şahadet âlemindeki her insan ister bilsin ister bilmesin bir yolcudur. Bu yolculukla geldiği yeryüzü olan bu imtihan âleminde insan, bir ömür müddetince konaklar. İnsan ömrünün sonunda “Her nefis / benlik ölümü tadacaktır…” (Al-i İmran, 185) hükmünce ölümle bu âlemden ayrılarak, kabir / berzah âlemine göçüp, orada umumi kıyametin kopmasını rahatlık veya sıkıntı içinde bekler. Kıyametten sonra insan, cehennemin ve amel cennetinin olduğu ahiret âlemine intikal edip orada ebediyen var olur. Ve her insan, ahiretteki yaşantısının iyi veya kötü olmasını bu imtihan âleminde yaptığı kullukla belirler.
      Ki insanın yaratılışının yüce gayesi, bu imtihan âleminde kendinde (enfusunda) ve kendinin haricindeki (afakında) cümle varlıklarda mevcut olan rabbi’ni bulup, rabbi’ne kavuşmasıdır. Bunu ifadeyle Kur’an’da: “Onlara ayetlerimizi afaklarında ve enfûslarında göstereceğiz. Ta ki; onun Hak olduğu, kendilerine ayan beyan / apaçık belli olsun.” (Fussılet,53) buyrulur. İşte insanın bu imtihan âleminde rabbini bulmaya yönelmesi, mürşidi kâmil’i bulup onun zikri daim ve meratibi tevhid irşadı keşfi irfanıyla Rabbine kavuşması, o insanın bilerek şuurlu olarak yaptığı Hakk’a vuslat / kavuşma yolculuğudur. Ve bu yolculuk neticesinde kul, “afakında ve enfusunda” yani kendinde ve cümle âlemdeki her varlıkta mevcut olan Rabbine kavuşmakla insanı kâmil olur. Ve cümle âlemlerde Rabbin katında, Rabbin bekası mazharıyetiyle yaşar.
        İşte her yolculukta olduğu gibi, insanın şuur ve irfan ile yaptığı Hakk’a vuslat yolculuğunda da engeller vardır. Ve bu engelleri gaflet ve cehalet meydana getirir. Ki bunlardan birisi Hz. Peygamber Efendimiz’in;“Dünya leştir ona tamah eden ise köpektir” buyurduğu “dünya leşine tamah köpekliğidir”. Bu hadisi şerif batın anlamı olan hadislerdendir. Ve böyle hadislerin içerdiği hakikatlar tevil edilmeden açığa çıkmaz, anlaşılamaz. Bunu ifadeyle köpek, sahibine çok sadık bir hayvan olmasıyla beraber, bir leş bulduğu zaman sahibini unutması gibi, “dünya leşi’ne” tamah ederek yaratıcısını, yani rabbi’ni unutması da, insanın köpekliğidir.
Hadisi şerifte leş olarak ifade edilen dünya nedir? Sorusuna cevap olarak Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Dünya ehli olmak, çok mal mülk sahibi olmak değildir. Nice Karun gibi zenginler vardır ehli dünya değildir. Nice kapı kapı dolaşan fakirler vardır dünya ehlidir. Peki Dünya nedir? Dünya, seni Rabbin’den ayırıp alıkoyan şey’dir” buyurur.
      Bu itibarla Hakk’a vuslat / kavuşmak yolculuğunu yapanların, onu gafletle rabbinden alıkoyup ayıran dünyaya tamah köpekliğini kovup mağlup etmesi, kâmil’in zikri daim ve makamatı tevhid olan al-i prensib telkinine sadakatı ile mümkün olduğundan Malik Ef; Yola gidip rast gele önüne köpek Lâzım eline buluna odun İle taşDiyor. Yani Hakk’a vuslat yoluna girmiş bir kul’un, Hakk’ın gayrısına tamah köpekliğinden onu koruyan, mürşidi kâmilin telkin ettiği kalbindeki zikri daim taşına ve âl-i prensipler odununa (sopasına)sımsıkı sadık olması lazım, demektir.   

Esb oynamağa biner isen çaya bil
Bağlı kolan ağzına licamyavaş

      Esb:At, beygir, Çaya:Yer, mevki, makam, Kolan:Eğerin at’a beğlandığı kalın deri, kayış, Licam: Dizgin, gem demektir.
Bunu beyanla cirit, at’ı şah’a kaldırarak veya koşturarak yarışmak gibi at’la oyunlar oynamak, her yerde her mekânda olmaz. Böyle at’la oynanan oyunlar için müsait geniş bir alan mevki olması lazımdır. Ve bu oyunlar çıplak at’la da oynanamaz. Bu oyunlar için kolan kayışıyla bağlı eğer, gem ve dizgin gibi at kuşamları, donanımları gerekir.
      Pir Seyyid Muhammed Nur Hz;“Kul süfliyete düşerse nefs, ulviyete yükselirse ruh tabir olunur” buyurmuştur. Ki ruh ikilği olmayan vahdeti (birliği), nefs kesreti (çokluğu) icap eder. Ve nefs kesret tesiriyle Hak’tan gayrıye meyleder. Nefsin meylettiği gayrıyetten kulun kurtulabilmesi anadan, babadan, kitaplardan ve her yerden öğrendiği bilgilerle olmaz. Ancak ehl-i zikrin ve ehl-i irfanın oluşturduğu kâmil’in meclisinden hâsıl olan irfan irşadıyla kul gayrıyetten kurtulur. Ve mürşidi kâmil’in telkin ettiği tevhid makamlarının keşfi irfan gem ve dizginleriyle, gayrıyete meyilli nefse kolanla eğer vurup üstüne oturmasıyla kul, ruh’a mensub olur. Ki böyle ruh’a yükselen kul’un nazarında gayrıyet / masiva kalmadığından o, daima Hak’la vuslatta olup Rabbinden başka bir şey müşahede etmez.
      Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; Esb, yani nefsatıyla oyun oynamak için biner isen çaya bil. Yani er meydanı olan ehl-i zikrin ve ariflerin oluşturduğu kâmil’in meydanı meclisini bul, kâmilin irşad kolanı ile bağladığın eğeri,nefs atının sırtına vur. Ve ağzına licam olan tevhid makamları keşfi irfan gem ve dizginlerini takarak, nefs atı’nı yavaşça gayrıyetin olmadığı vahdet-i ilâhiye vuslat / kavuşma menziline (hedefine) sür, diyor.

Suya gidersen kalbur sepetlen olmaz
Testilerle git bakraç dahi kardaş

      Kalbur: Alt, taban tarafı delikli veya tel örgülü kasnak, kap, Testi:Topraktan yapılmış içine genellikle su konulan ve suyu sıvıyı muhafaza eden toprak kap, Bakraç:Küçük saplı kova, demektir.
Bunu ifadeyle sepet ve kalbur gibi altı delik olan kaplarla su doldurmaya gidilmez. Su, ancak testi ve bakraç gibi suyu içinde tutarak muhafaza eden kaplara doldurulur. Su ebedi diriliği, Hakk’ın bekâsını ifade eder. Sepet ve kalbur ise nefsin tesirindeki kulluğu, testi bakraç ise, zikrullah ve makamı tevhid keşfi irfanı ile fenaya / yokluğa erişmiş arif kulluğu ifade eder.
      Hakk’ın ebedi sonu olmayan bekâ tecellisiyle bekâ bularak insanın ruh’a mensub olabilmesi, fenafillâh keşfi irfanıyla kendine varlık nisbet eden nefsinden kesinlikle arınmasıyla mümkündür. Ki böyle bir nefs’ten arınmamış kişi, asla Hakk’ın bekâsıyla bekâ bulamaz. Bunu ifadeyle Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Fenayı nefs bekayı ruh” buyurmuştur ki, nefs gayrıyetinin fenaya / yokluğa erişmesiyle kul’da, ruh’u ilâhi bekası (ebediyeti) açığa çıkıp zahir olur, demektir.
      Bunu beyanla Malik Efendi; Ey Hakk’a vuslat yolundaki ihvan / kardaş, Hakk’ın bekâsıyla bekâ bularak, ebediyet suyuna mazhar olmaya gitmek istersen. Bu kalbur sepet gibinefsin tesirinde ve gayrıyet delikleri olan bir kullukla olmaz. Bu mazharıyet, testinin ve bakraçın suyun muhafaza etmesi gibi, fenafillâh’a erişmiş arifane kulluk ile olur, diyor.




Dağda odun kesmek istiruşka ile olmaz
Eşek yerine yükleme sinevri koca yaş

      İstiruşka:Hamur teknesini kazıyan demirden bir alet,Sinevri:Kedi demektir. Buna göre, dağda odun kesmek demirden yapılmış balta gibi keskin aletlerle olur. Demirden de olsa, hamur teknesini kazımakta kullanılan ucu küt bir alet olan istiruşka ile dağdan odun kesmeye çalışma. Ve bir eşeğin taşıyabileceği koca bir yükü, sinevriye / kediye yükleme buyruluyor.
      Bunu beyanla hidayeti Nur-u Muhammed’in zahir olduğu meslek-i Resul telkini olan zikri daim ve tevhidi hakiki irşadından gafil, benliği yokluğa erişmemiş, Hakk’ın bekasından mahrum olan nakıs / eksik mürşid. Kendisine irşad olup aydınlanmak için gelenlerin benlik dağındaki fiil, sıfat ve vücut nisbetlerinin oluşturduğu gizli şirk içeren anlayışlarını, demirden de olsa istiruşkanın odunu kesememesi gibi, mürşidde olsa, nakıs / eksik olduğu için kesemez, irşad edip aydınlatamaz.  
      Bu sahte ve nakıs mürşidler, Cenab-ı Hakk’ın“Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez / teklifte bulunmaz…” (Bakara,286) buyurmasına rağmen, müridlere tesbihat ibadet yükünü, bir insanın taşıyamayacağı kadar yükleyerek, müridleri bu ibadet ve tesbihatları yapamaz duruma getirirler. Ve sonra da, ‘eğer sana verilen tesbihat ve ibadetleri yapsaydın maksada ulaşırdın, yapmadığın için maksada ulaşamadın’ vehim ve vesvesesine sokarak, ‘seni mürşidinin nazarı korur’ yalanlarıyla müridi avutarak beşeri maddi menfaatlar temin ederler. Ve o müriddeki Hakk’a kavuşma isteğini yok ederek, müridin kâmil bir insan olmasını engellerler.
     Bunu ifadeyle Malik Efendi; benlik dağındaki nisbet fiil, sıfat ve vücut şirki odunlarını kesmek, nakıs ve sahte mürşidlerin yarım yamalak istiruşka gibi öğretisiyle olmaz. Onların yaptığı telkin ve öğreti, eşeğin taşıyabileceğibüyüklükteki bir yükü, eşek yerine sinevriye / kediye yükler gibi, insana taşıyamayacağı yapamayacağı kadar ibadet, tesbihat ve virdler yükünü yüklemekten ibarettir, diyor.
     Çünkü benlik dağının fiil, sıfat ve vücut şirki olan odun gibi kavi katı anlayışları, ancak hidayet-i nur-u Muhammed mazharı kâmil mürşidin telkin ettiği daim zikir uyanıklığıyla, tevhidi ef’al, tevhidi sıfat ve tevhidi zat irşadı keser. Ve kâmilin telkini, her insanın kolaylıkla ifa edebileceği Allah’ın emir ve yasaklarıyla âli prensiplerden ibarettir. Ki bunu ifadeyle Niyazi Mısr-ı Hz;

Her mürşide dil verme kim
Yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın 
Yolu gayet asan (kolay) imiş,diyor.

Decaca pazarında beygir satın olmaz
Dağlarda satılmaz dürr-i necef taş

      Decace:Tavuk, Dürr-i necef taş:Eşsiz kıymetteki mücevher, billur demektir. Buna göre, tavuk satılan çarşı ve pazardan at, beygir satın alınmadığı gibi, eşsiz kıymetteki mücevher billur taş, dağda öyle rastgele gezerken bulunmaz deniliyor. Ki kıymetli dürrü Necef taş’tan maksat, meratibi tevhid keşfi irfan cevheridir.
Bunu beyanla, zamanın en büyük velisi, gavsı, mürşidi vb. ünvanlarla halka lânse ve enforme edilen nakıs, fakat çok meşhur olan mürşidlerden ve onların meclislerinden. Tavuk pazarından beygir satın alınmadığı gibi zikri daim ve makamatı tevhid irfanı tahsil edilemez. Çünkü onların kendileri bu irşada muhtaçtırlar. Ve onlar meslek-i Resul irşadı olan zikri daimden ve tevhid makamlarının irfanından kendileri mahrum ve mahçup olduğundan, onların benlik dağlarının oluşturduğu öğretilerinde, zikri daim uyanıklığı ve meratibi tevhid keşfi irfan mücevheri olmaz. Bu mücevher ancak, kendi nisbet varlığı fenafillâh keşfi irfanı ile yokluğa erişmiş olan, zamanın kâmil mürşidinin meslek-i Resul âli prensipleri irşadında bulunur.
Bu itibarla Malik Efendi; decaca / tavuk pazarında beygir, at satan olmaz buyurmakla, insanı hedefine taşıyarak götüren at’ın tavuk pazarında olmaması gibi, sahte şeyh ve mürşidlerin meclislerindeki öğretide, kul’u, insanı kâmil menzil ve maksadına götürecek ilim ve irfan irşadı olmaz. Onların şan ve şöhretlerinin oluşturduğu benlik dağlarında, zikri daim uyanıklığı ve makamatı tevhid cevheri olan dürr-i necef taşı bulunmaz, diyor.
Hilmi söylediğin sözler saçma sapan
Pend u nasihat oldu bize yoldaş

      Arif-i billâh, kâmili mürşid Malik Efendi Hz. Hilmi mahlâsı ile kendini muhatab ederek bizlere,Hilmi bu şiirinde söylediğinsözler ehil olmayan gafil ve cahillere saçma sapan gelse de, Hak yolundaki âşıklara ve ariflere yol göstereci nitelikte kıymetli pend (öğüt) ve nasihat oldu diyor.
Yüce Allah bu öğüt ve nasihatları anlayıp riayet edenler zümresine bizleri de dâhil eder inşallah.

Hiç yorum yok: