21 Eylül 2011 Çarşamba

Ağlama gönül ağlama

 Ağlama gönül ağlama
Can u ciğerin dağlama
Boş yere gönül bağlama

Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurmuştur. İbadet edene abid denir. Abid kul, ibadet ise kulluk demektir. İnsanın yaradılışının yüce gayesi, yaratıcısını bulup ona kavuşmasıdır. Kul, bu yüce gayeye ulaşmaya müsait olarak yaratılmıştır. Gayriyet; Hak’tan başka olanlar, yani masivadır ki, kulun yaratıcısına kavuşması kendisinin yüce menfaati olmasına rağmen, cehaletle yaratıcının harici olan başka şeylerle, yani gayriyetle meşgul olup, gayriyetle dertlenir ve huzursuz olur. Böylece kul, yaratıcısını bulma potansiyelini Hak’tan gayrı olanlara harcar ve ağyar için ciğer dağlar, yani dertlere, belalara muhatap olur. Demektir .
‘İç dest-i Haydar’dan dolu’ mısrasında anlatılana gelince: Doluyu / kadehi yaşayan, diri olanın elinden iç, demektir. Haydar, ebedi diriliktir ki, velilerin imamı olan Hz. Ali’nin lakabı olup, makam-ı velayet irfaniyetiyle irşad yapan zamanın mürşidi kamilidir. Çünkü onun irşadında Hz. Ali’nin imam olduğu velayet marifeti mevcut olup her kim onun irşadıyla aydınlanırsa oda haydar olup, ebedi dirilik keyfiyetiyle sarhoş olup zevklenir. İşte Fehmi Efendi Hazretleri, gayriyetle meşgul olup, gayriyetle dertlenip de yaratıcısına kavuşamayıp huzursuz olan kimselere hitaben: ‘Gayriyet olan boş şeylerle meşgul olup da ağlama. Boş, fani ve geçici olanlara gönlünü bağlama. Gel, velayet irfaniyetinin zahir olduğu her zamanda mevcut ve haydar olan mürşid-i kamilin meclisine, onun irşadı olan doluyla / kadehle ebedi diriliğe erip sende haydar ol, ve daima Hak’la Hak olma dirilik mazhariyetiyle sarhoş olup, zevkullaha ulaş!’ diyor.

Ara bul mürşid-i kamil
Dinle sözüne ol kail
Sakın bulunma sen gafil


Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


Her zamanda mevcut olan mürşid-i kamili bul ve onun telkinine riayet et, cehaletle hasıl olan gafletten daim zikirle uyanmaya bak. Ariflerden ve ehl-i kemalden yüz çevirmek gafletine de düşme... Çünkü Kur’an’da “Rabbini içten yalvararak ve gizlice sesini yükseltmeden sabah akşam zikret, gafillerden olma.” (Araf, 205) “Benliğini / kendini sabah akşam Rabbinin yüzünü / vechini isteyerek ona yalvaranlarla beraber tut / ol. Eğreti dünya hayatının süsünü isteyerek, gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma ve sakın kalbini zikrimizden gafil koyduğumuz boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme / uyma…” (Kehf , 28) buyrulur.
             
Anla seni sen, sen nesin
Cahil değilsin hem nesin
Kaldır o varlık perdesin

Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan  dolu


Kur’an-ı Kerim’de “Kendini / nefsini bilmeyenden başka kim İbrahim dininden / Hanif milletinden yüz çevirir….” (Bakara, 130) buyrulmuştur. İbrahim dini, tevhid dinidir. Hanif milleti ise, ehl-i tevhid demektir. İşte bu ayet beyanından anlaşıldığı gibi, kendini / nefsini ehl-i tevhid olanlardan başkası bilmez, ancak tevhid-i hakikiye mazhar olanlar bilir. Hz. Peygamber Efendimiz “Kim nefsini / kendini bilirse o, Rabbini bilir.” diyor. Bu itibarla, en büyük cehalet, kulun kendini bilmemesidir. Her kim ki tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olur da kendini bilirse Rabbini bilir, Rabbine arif olur. Yine ancak böyle arif bir kul cehaletle kendinin zannettiği nisbet varlığının Cenab-ı Hak’la kendi arasında nasıl perde olduğuna vakıf olur ve o varlık perdesini meratib-i tevhid keşfi irfaniyetiyle kaldırır. Allahualem.
                    
Mürşide uydur izini
Kulak ver dinle sözünü
Ayırma ondan gözünü

Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


Kamil olan mürşidin izi, onun telkinidir. Cümle arifler ve ehl-i kemal, mürşid-i kamilin telkin ve irşadıyla irfaniyete mazhar olmuşlardır. Kamil olan bir mürşidin telkinatı, Hz. Resulullah Efendimizin temiz ahlakı olan şeriat ahkamı, daim zikir ve meratib-i ilahidir, ki bu telkin kamilde emanettir ve ancak ehil olanlara telkin ve tarif eder. Her kim ki, kamil mürşidin tarif ettiği telkine sadakat göstererek riayet ederse, irfaniyete mazhar olur ve o da arif ve ehl-i kemale karışır.
Mürşid-i kamilin telkinine hem salik, hem de telkini yapan mürşit uymak zorundadır. Gerek salik, gerekse telkin eden mürşid, tarif edilen telkine uyarlar ve riayet ederlerse istifade ederler, riayet etmezlerse mürşid de salik de istifade edemezler ve irfaniyetten, kemalattan mahrum olurlar. Telkin ve tarife uymayan ne o mürşidde, ne de salikte irfaniyet ve kemalat hasıl olmaz. Bunu beyanla Kur’an-ı Kerim’de: “…Kim ahdini / bey’atını bozarsa, döneklik ederse, kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Kim Allah’a verdiği sözde durursa, Allah ona büyük bir ecir / ödül verecektir” (Fetih, 10) Buyrulur. İşte bu itibarla ‘Mürşid-i kamilin sözünü, telkinini dinle, gözünü aç ve ona uyup riayet et.’ buyruluyor

İç aşk şarabın mestan ol
Yüzün yere sür yeksan ol
Bul sırr-ı tevhid  irfan ol

Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


‘İç aşk şarabını mestan ol’ sözü; tevhid-i ef’al, tevhid-i sıfat mertebelerinin keşfinden hasıl olan irfaniyet zevkiyle sarhoş ol, demektir. Çünkü tevhid-i sıfat, aşk mertebesidir. Tevhidin sırrı; kulun, kendine ve cümle aleme nisbet ettiği cümle varlığın yokluğunda Rabbinin mevcudiyetinin keşfi irfaniyetine ulaşmasıdır. Bu keşif ve irfaniyete ulaşmak için gayret et, ariflerle, ehl-i kemalle sohbet et, onlara müşküllerini sor, müşküllerin çözüldükçe irfaniyete mazhar olursun. Ar edip, ehl-i kemalin suretlerine bakıp kendini beğenerek onlardan uzak durma. Ehl-i kemalin belki rütbeleri yoktur, zengin de olmayabilirler, bu alemde ehl-i nefsin değer verdiği mevki, makam, şöhret vb. şeyler onlarda olmayabilir. Sen ehl-i nefs gibi hareket edip de arif ve ehl-i kemalden uzak olma, onlardaki irfaniyetten istifade etmek için eğil, tenezzül et ki; sen de aşk ehli olup, nisbet varlığının fenasıyla yüzün yer ile yeksan olsun. O zaman sen de arif olup, tevhid-i hakiki sırrına ulaşırsın. demektir. 

Sen güle karşı bülbül ol
Dal bahr-ı aşka mecnun ol
Cemal-i yare meftun ol

Gel beru ey can  gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


Gül, Hz. Resulullah Efendimizi remzeder. Çünkü Hz. Resulullah’ın teri gül gibi kokardı. Bu itibarla gül koklamak, sünnet olarak kabul edilmiştir. Bülbül ise gülün aşığı, tutkunudur. Bülbülün bütün gayreti, gülün dalında gülle beraber olmaktır. Meslek-i Resul-ü Melamiye’nin marifet ve kemalatı, Nur-u Muhammed’in zuhuru olduğundan, sen de Meslek-i Resul’e dahil olup, Nur-u Muhammed gülünün bülbülü ol. Bahr-ı aşk, aşk denizi demektir. İlahi aşkla aşık ol, yani ilahi sevgilinin mecnunu  olup, ağyar muhabbetiyle meşgul olma, cemal-i yarla, yani ilahi sevgilinin güzel yüzünü gösterdiği meratib-i tevhid keşfi irfaniyetiyle zevkullaha mazhar olup, bu zevkin meftunu, bağımlısı ol...

Fehmi gönülden kıl zarı
Bülbül isen bul gülzarı
Etme boşuna efganı

Gel beru ey can gel beru

İç dest-i Haydar’dan dolu


Gülzar, gül bahçesidir. Nur-u Muhammed’in zahir olduğu meclistir. Çünkü o meclis,  evlad-ı Resul-ü manevinin meclisidir. O meclisteki evlad-ı Resul’ün her biri gül koktuğu için onların bulunduğu yer gülzardır, yani gül bahçesidir. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, kendini muhatap ederek bizlere ‘Gönlünüzdeki yüce gaye ve arzu, evlad-ı Resul meclisini bulmak ve evlad-ı Resul’e dahil olup Nur-u Muhammed’in bülbülü olmak olsun. Bunun dışındaki hevesler, arzular boştur, faydasızdır.’ buyuruyor.

Hiç yorum yok: