12 Eylül 2011 Pazartesi

Eya ey abid-i Rahman ediptir Hak bize ilan

Eya ey abid-i Rahman ediptir Hak bize ilan
Kalanlar şirk-i hafide bulamaz derdine derman

Uyan ey Rahman’ın kulu, Cenab-ı Hak Kur’an’da “Şirk en büyük zulümdür” (Lokman, 13) Başka bir ayette ise “Şirkten başka olan günahı affedebilirim, şirki affetmem…” (Nisa, 48, 116 ) buyuruyor. Şirk Allah’a ortaklık, ortakçılık demektir. Bazıları şirki, riya, gösteriş olarak ifade ederler ki, bu doğru değildir.

Bu şirk iki kısımdır hem biri şirk-i celidir bil
Biri şirk-i hafidir hem bunu bilmedi cahilan

Hz. Resulullah “Ben ümmetimin şirk-i celisinden (açık olanından) korkmam, ancak şirk-i hafisinden (gizli olanından) korkarım.” diyor. Bu itibarla şirk ikidir ki, biri celi yani açık olan, diğeri ise hafi / gizli olandır.
Şirk günahının çaresi tevhiddir. Tevhid de ikidir: Biri şeriatın tevhididir ki ‘Lailaheillallah muhammedun resulullah’ kelimesini kalb ile tasdik edip, dil ile ikrar etmektir. Diğeri ise tevhid-i hakikidir ki, kelime-i tevhidi dil ile ikrar edip kalb ile tasdik etmekle beraber, tevhidin hakikat-i mahiyetini müşahede etmektir. Bir kimse açık şirk ehli ise, İslam dininin dışındadır. O kimse Müslüman olur da, ‘Eşhedüenlailaheillallah veeşhedü enne muhammeden abduhu veresulühu’ diyerek, bu inancını kalple tasdik edip diliyle ikrar ederse, o kimse açık şirkten kurtulup Müslüman olur. Fakat böyle bir müslüman açık şirkten kurtulsada gizli şirk işler. Çünkü gizli şirkte olan bir kimse ise, ‘Lailaheillallah’ kelimesini diliyle söyleyip kalbi ile tasdik etmekle beraber ‘mevcutta Allah’tan başka varlık yoktur’ müşahedesi ve imanı olmayandır. İşte gizli şirk günahının çaresi, tevhid-i hakiki keşfi irfaniyetidir ki, her kim zikr-i daim uyanıklığıyla meratib-i tevhid irfaniyetine ulaşırsa, o ancak gizli şirkten kurtulur. Zikr-i daim ve meratib-i tevhidin cahili olanlar, adı sanı, unvanı ve hangi ilmin alimi olursa olsun,  gizli şirk ehlidirler. Vesselam.

Odur şirk-i celi bil kim ederler saneme secde
Bu alem maverasında nedir bilmezler ol subhan

Yukarıda ifade edildi ki; şirk-i celi yani açık şirkte olan, İslam dininin dışında kalanlardır. Yani puta, eşyaya ve insana vb. tapanlardır. Bütün noksanlıklardan münezzeh olup da, bir, eşi ve benzeri olmayan Allah’a iman ve ikrarı olmayanlardır. Bunlar, bir olan Allah’ı teslis itikadı ile çoğaltanlar olduğu gibi “Yahudiler, Üzeyir Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih, Allah’ın oğludur dediler…” (Tevbe, 30) beyanındaki gibi Allah’ı şahıslaştıranlardır.
Bazı zındıkların ve tarikatçıların, şeyhlerini ve bazı kişileri rableştirip ilahlaştırmaları gibi olan bu itikat ve anlayışların hepsi şirk-i celidir, yani açık şirktir. İşte bunlar, tek ve bütün noksanlardan münezzeh olup cümle alemlerin hakikati olan Allah’ı bilmezler. Buyruluyor.

Gel ol şirk-i hafiden kim biraz sırlar edem ifşa
İşitip olalar irşad okuyan cümle salikan

Gizli şirkten bazı sırlar açıklayayım ki; cümle salik ve ihvan işitip irşad olsun, aydınlansınlar.

İkidir şirk-i hafi hem biri ameldedir bil kim
Biri itikadında hem buna şahiddürür Kur’an

Fehmi Efendi Hazretleri, gizli/hafi şirki de ikiye ayırarak; biri amelde, biri itikattadır ve buna Kur’an şahittir, diyor.

Amelde şirk odur bilkim edersin gayre muhabbet
Uyarsın nefs hevasına olursun nefse abidan

Gece gündüz budur fikri ki doğmuş kalbine zikri
Tasavvur etti kalbinde oyunbaz halleri her an

Onlar Hakk’ın ‘mudillun’ esmasına mazhar olmuşlar
Ol esma olanların Rabbi ederler secde gafilan

Onlardır nefse arif değildir Rabbini bilmez
Onlar ol ‘şerrü’d devab’tır ki etti nefisleri tuğyan

Amelde şirk şöyledir: Allah’tan gayriye muhabbet edip, Allah’ın emirlerine itaat etmeyip, yasaklarından kaçmadığı gibi bunları inkar ederek, Allah’ın emrine uymanın, yasaklarından kaçmanın kula bir faydası olmaz, anlayışında olanlardır. Bu gibiler daima nefsin istek ve arzularına tabi olup, nefsinin kulu kölesi olurlar. Onlar günaha, yasağa, helale, harama bakmadıkları gibi; onların kalblerindeki zikir ve fikir, daima tabiattan nefsine hoş tatlı gelenleri anarak, onları düşünmek ve onlara sahip olmaktır. Velhasıl onların yaptığı ve yapacağı, nefsinin esiri olup, doğru olmayan, sapık, mudil, yani şeytanca işler, oyunlar ve hallerdir.
İşte böyle ehl-i mudil, yani dalalette olanlar hakkında Kur’an “Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa, biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa, kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 36-37) buyurur ki, Mudil esmasının baş mazharı İblistir. Böyle kimselerin terbiyeciside İblis olur ve onlar İblis’e tabidirler.
Bunlar, Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu “Nefsini bilen Rabbini bilir.” irfaniyetindende gafil olup, bu peygamber beyanının sırrını bilmedikleri gibi, daima kötülük üretirler. Bunlar azgınlık ve isyan halindedirler. Demektir.

İkinci şirk budur bil kim mutekidin itikadında
Bu şirkin azamıdır kim bunu bilmedi zahiran

Eder secde kuru yerde ki bilmez Rabbini nerde
Olur kendi Hakk’a perde budur sahib-i kamisan

Olur abid Hakk’ın gayrı ki kendi gayrı  Hak gayrı
Onlar ‘zenb-i vücud’dur hem erişemez onlara gufran

Hafi / gizli şirkin ikinci kısmı ise, şeriat ehlinin itikadıdır. Ehl-i şeriatın ameli doğrudur. Çünkü onlar Allah’ın emir ve yasaklarına tabi olup, harama-helale dikkat ederek hassasiyet gösterirler. Bunlar toplumun yararına faydalı işler, güzel ameller yaparlar. Fakat ehli şeriat itikatta gizli şirk işler.
Şöyle ki, imanın üç boyutu vardır: Birincisi icmali iman, yani özet iman ki, bütün ehl-i İslam icmali imanda aynıdırlar, tartışmasız müttefiktirler. Bu da ‘Lailaheillallah muhammeden resulullah / Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed Allahın elçisidir’ kelimesini kalbile tasdik edip dil ile ikrar etmektir. İmanın ikinci boyutu ise iman-ı tafsildir; yani Amentü dediğimiz Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete yani öldükten sonra tekrar dirilip ahirette yaşayacağımıza, hayrın ve şerrin, Allah'ın kudreti ile meydana geldiğine iman etmektir. Bu imandada Müslümanlar müttefiktirler, fakat bu imanda az da olsa ihtilaf vardır. Üçüncü boyut ise itikadi imandır ki; her Müslüman Allah'a iman eder.
Fakat Allah nicedir, nasıldır, nerededir, mevcut mu-mevhum mu, bilinir mi - bilinmez mi,  görünür mü-görünmez mi? Ahiret şöyledir, melekler böyledir... Gibi anlayışlarla, Cenab-ı Hakk’ı, ahireti, melekleri ayrı ayrı vasıflandırmaktır. Kimi, melek kuş gibidir; kimi, nur gibidir; kimi de ahirette ameller suret bulup hizmet veya azap eder, der. Kimi, hayır öyle değildir der...
İşte bu gibi birbirinden ayrı olan inançlar, imandaki detay farklılıklar olup itikadi imandır. İşte ehl-i şeriatın gizli şirki buradadır, yani itikatındadır. Bunlar Allah'a secde eder. Sorsan; Allah nerededir, mevcut mu, mevhum mu? Bilemez. Mevcut der, tarif edemez. Eseri mevcut, kendisi mevhum gibi anlayış ve zan içinde olup, kendine ve aleme Allah’tan ayrı vücut nispet ederek, kendini ve alemi Hakk’ın gayrisi olarak zanneder. İşte böyle kimseler Hakk’a vuslattan mahcup ve mahrum olup gizli şirk ehlidirler.
Velhasıl bir kimse zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyetine ulaşmamışsa, o kimse hangi ilmi tahsil ederse etsin, hafi / gizli şirkten kurtulamaz. Allahualem.

İlahi nice edelim sana tesbih u takdisler
Ki biz fani zülaliz hem göründük cümlemiz bir can

Alan sensin veren sensin gören ve görünen sensin
İşiten söyleyen sensin yine sensin o Mahmudan

Ey Allah’ım, nasıl senin şanını, yüceliğini dillendirip seni övebiliriz. Bizim variyetimiz yoktur, bu görünen her şey bir candır. Yani senin vahdet-i vücudundur, ve hiç bir şey senin gayrın değildir. Gören ve görünen sensin, alan veren sensin,  işiten de söyleyen de sensin, bizim varlığımız ise fenadır, yokluktur. Mahmud olup öğülen sensin. Sen yine kendini kendin översin. Aynı Hz. Resulullah Efendimizin “Ey Rabbim ben seni layıkıyla methedemem acizim, sen yine kendini methettiğin / övdüğün gibisin.” buyurması gibi... Vesselam.

Bu Fehmi'nin haceti senden bana bildir ki ben bilmem
Bilen ve bilinen sensin senindir ilm ile irfan

Allah’ım, Fehmi'nin senden duası isteği şudur ki; fenafillah müşahedesiyle beni şereflendir, ilim senindir, bilen ve bilinen sensin, cümle varlığın senin tecellilerin olduğunun irfaniyetine ulaşan bir kulluğun kemaline beni mazhar kıl... demektir.
Allah, her şeyin en iyisini bilendir. 

Hiç yorum yok: