21 Eylül 2011 Çarşamba

Ey zahid gel zühdünü bırak sultan-ı aşka ulaş

Ey zahid gel zühdünü bırak sultan-ı aşka ulaş
Nefsin askerini mağlup eyleyip Hakk’a ulaş

Zahidin zühtü şudur: Beş vakit namazla  yetinmeyip, daha fazla ibadet yapar ve herkesten daha fazla namaz kılar. Sonra bakar ki kendisi gibi yapan yoktur, kendini farklı görerek beğenir. Böyleleri dini kıyafet adı altında toplumun genel kabullerinden farklı kıyafetler giyer, dini açıdan sadece avret mahallini örtmekten ibaret olan giyim ve kuşam konusunda, kendisini halktan farklı gösterecek şekilde kıyafetler düzerek giyinir. Sonra halka bakar. Kendisi gibi şekil, suret düzen azdır, ya da yoktur. Bundan gururlanarak kendini beğenir ve kendisi gibi fazla ibadet etmeyenleri, şekil ve suret düzmeyenleri hakir ve küçük görür. İşte zühd, böyle olup, bu halin sahibi zahiddir.
Kur’an’da “Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yer yüzünde kasılarak yürüme, çünkü Allah kurula kurula kendini övenlerin hiç birini sevmez.” (Lokman, 18) beyanı vardır. Zahidin kendisi gibi olmayanları küçük görüp de kibirlenmesi, onun kulluğunu nefsaniyetin, yani nefs askerinin kuşatmış olmasındandır. İşte böyle bir hal ve anlayış, kulu kemale erdirip Rabbine ulaştırmaz. Kulu Rabbine kavuşturacak olan Allah aşkıdır. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Ey zahid gel, alemlerin sultanı olan Allah aşkına ulaş da, kendi nefsini aziz tutmak gibi olan halini terk edip, bu tür düşünce ve davranışlarını ilahi aşkla mağlup et ki, Hakk’a ulaşıp kavuşasın.’ diyor.

Mescide varmak değil mi huri cennetten garaz
Cennet-i irfana dahil olmayan bulmadı aş

Daha evvel ki beyitlerin açıklamasında beyan edildi. Cennetler ikidir: Biri amel cennetidir ki, kul bu alemde işlediği güzel ameller ile ahirette cennet-ül amele dahil olur ve o cennetin nimetlerinden nefsini lezzetlendirir. Diğeri ise irfan cennetidir; kul bu alemde zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyetiyle irfan cennetine dahil olur ve bir daha oradan çıkmaz. Yani oraya dahil olan kul, hangi alemde olursa olsun daima irfan cenneti zevkiyle yaşayıp zevklenir. Bu itibarla, zikr-i daim ve makamat-ı tevhid keşfi irfaniyetinden mahrum olanların kulluğu, ibadeti, sevaplarla amel cenneti nimetlerine kavuşmak için olduğundan, böyleleri bu günkü cennet-ül irfana dahil olamazlar, irfan cenneti zevkiyle gıdalanamazlar.

Üç bölüktür muttakiler Hakk’a abid oldular
Üçü üç türlü hevesle koydular secdeye baş

Allah’a kulluk yapanların kulluklarındaki amaç, üç hal üzeredir: Bu üç hal dahilinde secde ederler, kulluklarını ifa ederler, buyruluyor.

Biri dünyada malı çok olsun eyledi dua
Biri cennet arzusunda kendine verdi telaş

Bu üç hal üzere kul olanlardan biri ehl-i dünyadır ki, onun ibadetten, kulluktan maksadı ve duası, hep dünya maişetidir. Diğeri ehl-i ukba olup, ibadetlerini, kulluğunu, nefsini cennet-ül amel nimetlerinden lezzetlendirmek gayesi ile yapar, telaş eder.

Biri dünya ve ukba sevdasından geçtiler
Hak rızasında ibadet eylediler bi telaş

Üç hal üzere olanlardan bazıları ise, kulluklarını; ehl-i dünya gibi dünya malı artsın diye yapmadığı gibi, ehl-i ukba gibi nefsini amel cenneti nimetlerinden lezzetlendirmek için de yapmazlar. Onlar telaş ve gösteriş yapmadan, yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için ibadet yaparlar. Yani onların kulluğunun yüce gayesi, Allah rızasıdır, buyruluyor.

İki kısımdır Hakka arif olan hem ehl-i aşk
Birisi kılmaz namaz Hak emrine eğmedi baş

Mekteb-i irfana dahil olup, mürşid-i kamilin telkin ve tarifine muhatap olanlara arif ve ehl-i aşık denir. Bunlardan bazıları mürşid-i kamilin telkinine muhatap oldukları halde, o telkinin irşad ve irfaniyetine ulaşamazlar. Çünkü bunlar, mürşid-i kamilin telkinini imam edip de ona uyup riayet etmezler, emr-i ilahiye uymazlar, Allah’ın yasaklarından kaçmazlar. Bunlar abdest, namaz, oruç vb. ibadetleri ifa etmedikleri gibi, Allah’ın yasak ettiklerine de yanaşırlar. Bir de bu hallerini alem-i halka bir irfaniyetmiş gibi gösterip lanse ederler. Ayetleri, hadisleri ve velilerin sözlerini, çeşitli tevillerle çarpıtarak abdestsizliği, namazsızlığı, oruçsuzluğu bir marifet ve kemalat olarak ifade ederler. ‘Ben daim namazdayım, daim oruçtayım, her daim abdestliyim...’ gibi beyanlarla, vakit namazlarını kılmayı, ramazan orucunu tutmayı gereksiz görürler. Bunları, şeriat ehilleri ve avam tarafından yapılan ve yapılması gereken ibadetler olarak değerlendirirler.
İşte bunlar, mekteb-i irfanı buldukları halde o mektebin irfaniyetinden irşad olamamış, nasiplenememiş zındıklardır. Bu zındıklardan bazıları ise, itikatları diğerleriyle aynı olduğu halde, namaz kılarlar. Fakat ‘Neden namaz kılıyorsun?’ diye sorulduğunda, halk-ı alem bir şey deyip tenkit etmesin diye kıldıklarını söylerler. İşte bunlar da aynen diğerleri gibi zındıktır. Çünkü zındıklık, amelde olmayıp itikattadır. Bunlar, Kur’an’ın beyanı ile “Kalbleri eğri ve bozuk olanlardır…” (Al-i İmran-7)
Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri, böyle zındıklar hakkında, Niyazi Mısri Divanı Şerhinin 289. sayfasında: “Bir taife var, onlara taife-yi batıniye tabir olunur. Kur'an’ı yalnız enfusa hasrederler: Oruç dahil Allah’ın farz ettiklerini ‘murat enfusidir’ deyip zahirini afakını inkar ederler. ‘Cebrail, akl-ı Resuldür. İsrafil himmet-i Resul’dür. Yoksa öyle Cebrail’in, İsrafil’in aslı yoktur, bunlardan gaye / murat enfusi anlamlardır.’ der ve afakı inkar eder. İşte taife-yi zındık gibi bunlar kafirdir. Halbuki Kur'an’ı yalnız enfusa hasreden küfreder.” buyurmuştur.
İşte Fehmi Efendi Hazretleri, mekteb-i irfana dahil olup, mürşid-i kamilin telkin ve tavsiyelerine muhatap olduğu halde kendilerini arif ve ehl-i aşk olarak niteleyen ve cahiller tarafından arif, aşık zannedilen, telkini nefsine uydurup irşad olamamış bu zındık taifesini beyanla ‘Hak emrine eğmedi baş.’ diyor.

Arif olan emr-i Hakk’a eylemez asla hilaf
Dinini ifa için Hak yolunda eyler savaş

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri: “Şeriatsız ne tarikat, ne de hakikat olur. Şeriata muhalif olan, tarikata ve hakikate dahi muhaliftir. Çünkü şeriat, beyan-ı ilahiyedir.” Buyurmuşlardır. Mekteb-i irfan telkiniyle irşad olan arif, Allah’ın emir ve yasaklarına asla muhalif olmaz. Arif, dinin zahiri emir ve yasaklarını, hakikatin zuhuru olan marifet olarak görür ve değerlendirir. Çünkü dinin ahkamını Kur’an, Hz. Resulullah’ın sünneti, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi vb. gibi arifibillah ve ehl-i kemalin fetva ve görüşleri meydana getirmiştir. Hiç bir arif ahkama uymamazlık etmez. Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemez. Tüm insanlar Allah’ın emir ve yasaklarını terk etse, arifler asla terk etmez. Çünkü ahkama uymak, ariflerin kemal ve marifetlerinin dahilidir. Arifin en çok korktuğu şey, marifetullahtan ayrı kalıp uzak olmasıdır. Hadis-i şerifte ‘Nefsle cihat, büyük cihattır.’ Buyrulmuştur. Arif ve ehl-i kemal, her nefeste, her an zikr-i daimle gaflet ve cehalete karşı cihad-ı ekberdedir, yani büyük savaş vermektedir.

Birisi ehl-i namazdır emr-i Hakk’ı bildiler

Hak rızasın buldular attırmadılar dine taş


Hz. Pir Efendimizin ilk halifelerinden Hacı Kadir Bey Hazretleri “Allah kulun iradesine ve fiiline cebir kullanmadı.” buyurmuşlardır. Yani Cenab-ı Hak, kulu isteklerinde ve işlerinde serbest bıraktı, mecburiyete tabi tutmadı, demektir. Onun için Allah, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla kullara neyi isteyip yaparlarsa lehlerine, neyi yapmazlarsa aleyhlerine olacak olan emir ve yasaklarını bildirmiştir. Allah emrettiklerinin kul tarafından yapılmasından razıdır, yapılmamasından ise razı değildir. Allah, yasaklarına kulun riayetinden razıdır, yasaklarının kul tarafından çiğnenmesinden ise razı değildir. Allah’ın emirlerini çiğnemek günahtır, yasaklarını çiğnemek ise, haramdır. İşte mekteb-i irfan irşadıyla irfaniyet ve kemalata mazhar olanlar, kesinlikle bilerek günah işlemez ve kesinlikle harama yaklaşmazlar.
Kemal Zurnacı Hazretleri: “Arif, nisbet varlığı olmayıp, Hakk’ın emirlerine harfiyyen riayet eden kuldur, Hakk’ın kölesidir.” buyurmuştur. Bu itibarla ‘Arifibillah ve ehl-i kemal olan kimse, Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uyarak yaptığı kullukla, İslam dinine ve meslek-i Resul’e asla taş attırmaz.’ buyruluyor.

Fehmi onlar iki yüzlü Zülfikar’ı çektiler
Girdiler meydan-ı aşka kestiler binlerce baş

Zülfikar, Hz. Ali’nin ucu iki çatallı olan kılıcının ismidir. Zülfikar, ilm-i marifeti remzeder. İlm-i marifet, kulun; Allah’ın vahdet ve kesret sırrını gönlünde cem etmesinin kemalatıdır. Bu itibarla Zülfikar’ın bir çatalı vahdet, bir çatalı ise kesret kemal ve marifetidir. Velilerden bazıları, bu kemalat ve marifete ulaşır. Fakat bir mürşid, eğer kamil ise, muhakkak bu kemal ve marifete mazhardır.
Meydan-ı aşk, ehli kemalin meclisidir. Her kim ki, o meclisteki kamil mürşidin irşadına mazhar olursa, cehaletle elde ettiği anlayış ve zanları, mürşid-i kamilin irşadındaki marifetle kesilip atılır ve zan yerine irfaniyet hasıl olup, kemalat zuhur eder. İhvanın müşkülleri çözüldükçe irfaniyetin aydınlığı galip olur. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Salikin cehaletinin eseri olan zan ve anlayışlarının binlerce başı, velayetin zülfikarı olan mürşid-i kamilin marifet kılıcıyla kesilir.’ buyuruyor. Allahualem.


Hiç yorum yok: