12 Eylül 2011 Pazartesi

Uluhiyette ehad

Uluhiyette ehad
Sensin Allah’ım benim
Senin şanındır samed

Sensin Allah’ım benim


Kureyşliler, Hz. Resulullah Efendimize ‘Senin bizi davet ettiğin ilah nasıldır?’ Diyerek sual sordular. Bunun üzerine “Kul hüvallahü ehad, allhüssamed, lem yelid, ve lem yuled, ve lem yekün lehü küfüven ehad. / De ki; o Allah’tır, bir tektir. Allah’tır sameddir. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır O. Hiç bir şey O’nun dengi / benzeri değildir” (İhlas suresi) inzal olmuştur.
Demir Ali Efendi “Zat-ı ilahiye ehaddır. Sıfat-ı sübutiye uluhiyettir. Ef’al-i ilahiye ise samedaniyettir.” diyor. Bu itibarla, Allah sayıyla, rakamla ifade edilemeyen bir tekliktir, Ehaddır. Hakk’ın ehad olan zatı tekliğinden zuhuru tecellisi ise, uluhuyettir, yani Allah’lığıdır.
Hz. Pir Efendimiz “Uluhiyet mevcudat ve madümata şamildir.” buyuruyor. Yani uluhiyet, mevcut olup görüneni de görünmeyeni de kuşatır, demektir. Zatı-ı ehadiyetin, sıfat-ı sübutiye zuhuruyla görünen ve görünmeyenlikteki tecellisi uluhiyettir, yani Allah’tır. Ve her şey dediğimiz cümle alemleri, varlıkları ve eşya olan halkı Allah yaratır. Yani bunlar uluhiyetten yaratılıp, halk olunur ki “şey” eşyanın cem’i, yani toptan ismidir. Bir varlığın adı hatırlanmadığında o varlık, şey olarak ifade edilir. İşte ‘her şey’ dediğimiz de isimlerden meydana gelen cümle varlık ve alemlerdir. Demek ki, görünen ve görünmeyen ve mazhar-ı esma olan cümle alemleri ve varlıkları meydana getiren sıfatı sübutiyedir ve cümle sıfatta mevsuf Allah’tır. Bu itibarla uluhiyette ehad demek, cümle sıfat-ı sübutiyenin mevsufu olan Allah’ın zatı tek’dir, ehaddır demektir.
Samed ise, cümle ihtiyaçların arz edildiği yer demektir. Allah samed olmak itibariyle, onun ihtiyacı kendisinden yine kendisinedir. Bu itibarla, Hakk’ın mutlak yönü sıfatlarıdır, mukayyet yönü ise esma ve ef’alinden oluşan eserlerdir. Yani fiillerin isimlenmesiyle oluşan suretlerdir ki, bütün suretler mukayyettir, yani birer kayıttır. Hakk’ın, batın olan mutlakıyetinden zuhura getirdiği mukayyet olan suretlere kul ve halk denildi. Cenab-ı Hak, mutlak yönüyle halka emretti ve mukayyet olan halktan kulluk istedi. Mukayyet olan ise, kul ve aciz olduğu için mutlakıyete yönelip ondan yardım ister ve ona sığınarak, ona kulluk eder. Bu itibarla Hak, batın yönüyle mutlak ve mabuddur; zahir yönüyle ise mukayyet olup abiddir, kuldur. İşte samed olan Allah’ın ihtiyacı kendi zahirinden kendi batınınadır, vesselam.
“Doğurmamıştır, doğurulmamıştır O.” Beyanının manası ise: Allah’ın varlığı, O’na başka bir yerden gelip intikal etmediği gibi, Allah’ın varlığı kendi varlığından başka bir yere de gidip intikal etmedi, demektir. Her şey dediğimiz cümle varlıklar, Allah’ın tecellilerinden başka bir şey olmaması itibariyle “Hiç bir şey O’nun dengi / benzeri değildir” buyrulmuştur. Bu itibarla Allah zat-ı mevcudiyetiyle, eşi, benzeri ve dengi olmayan tekdir / ehaddır. İşte Fehmi Efendi Hazretleri “Sen, benim Allah’ımsın, uluhiyette ehadsın ve samedaniyetinle şan alırsın, ben seni böyle bilirim.” diyor ki, samedaniyetin şan alması, uluhiyetin ef’ali ile zuhur eden hiç bir tecellisinin, birbirinin aynı olmamasıdır. “…O her an yeni bir iş ve oluştadır.” (Rahman, 29) beyanındaki gibi, Allah’ın şanı, her tecellideki tekliğidir. Bu aynı denizin dalgası gibidir ki, deniz devamlı dalgalanır; fakat hiç bir dalga bir diğerine benzemez. Her gelen dalga tektir.
Allah, her şeyi en iyi bilendir.

Dünyayı var etmeden
Adem’ i halk etmeden
Ruhlar ‘beli’ demeden

Sensin Allah’ım benim


Dünya, bu yeryüzü alemi ve ahvalidir. Dünya da bir halkiyettir / yaratılmadır. Bütün her şey dediğimiz bu varlık alemi, uluhiyetin tecellisi olan yaradılıştır. Bu itibarla Allah her şeyi, cümle varlık alemini, kendi varlığından zuhura getirip halk ettiği gibi, Hz. Adem’i de yeryüzünde kendi halifesi olarak yarattı. Ruhların ‘beli’ demesi ise, alem-i ervahta ruhların halk edilip “elestü bi Rabbiküm – kalu bela / Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Evet sen bizim Rabbimizsin biz buna şahidiz.” (Araf, 172) ahitleşmesidir. Ruhlar aleminde Cenab-ı Hakk’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna herkes istisnasız “bela / evet” dediler. İşte alem-i ervahtaki bu ahirleşme dahi bir halkiyettir, yaratılmadır. Çünkü halk dediğimiz her şey yaratılmış olan demektir. Cümle halkiyetin aslı sıfat-ı sübutiye olup, sıfat-ı subutiyenin mevsufu ise Allah’tır. Görünen ve görünmeyen her ne varlık ve alem varsa, sıfatların zuhurudur. Bunlar yaratılmadan önce Allah vardı. Yani, esma ve ef’al ile tecelli etmeden evvel Allah, cümle sıfatlarda mevsuf olarak mevcuttur demektir. Allahualem.



Ben bir cüz-i akdemim
Ruhundan üflenmeyim
Güneşten bir zerreyim

Sensin Allah’ım benim


Cüz-i akdem; evvel / önce ve önemli küçük varlık demektir. İnsan, suret-beden varlığı yönüyle, güneş sistemi dahili olan bu alemde çok küçüktür, zerredir. Fakat suretini ayakta tutan ruhu, hakikati yönüyle ise, çok şerefli ve uludur. Kur’an-ı Kerim’de “Onu kıvama erdirip, içine ruhumdan üflediğimde…” (Sad, 72) buyrulmuştur ki, insanın ruhu Cenab-ı Hakk’ın ruhundan üflenmiş olması itibariyle, insan kıymetli ve şereflidir. Bu mevzuda Hasan Sezai Hazretleri:

“Gerçi nazarda görünür sugra,
Ol imiş amma alem-i kübra,
Surette katre manada derya,
Her ne dilersen dile Adem’den dile

buyurur. İşte Fehmi Efendi Hazretleri “Ben senin ruhundan olmaklıkla varım / zindeyim. Varlığımın kıdemi, önem ve kıymeti bundandır. Yoksa bu unsur aleminde suret olarak bir zerreyim. Gerek suretim gerekse ruhum, senin varlığının gayrsı olmayıp, benim ilahım, Allah’ım sensin. Uluhiyetinle bende sen zahirsin.” Diyor .

Ben katreydim yol aştım
Akıp nehre ulaştım
Çağlayıp bahre düştüm
Sensin Allah’ım benim

Katre, damla demektir. Dağın yüceliğinde su, bir damladır, sonra damlalar akarsu ve dere olur, dereler nehir olur, nehir de denize ulaşıp deniz olur. Fehmi Efendi Hazretleri “Kendi varlık dağımın yüceliğinden, tenezzülle eriyip ehl-i kemalin, ariflerin meclisine dahil oldum. Mazhar olduğum zikr-i daim ve meratib-i tevhid keşfi irşadıyla, cehalet ve zandan oluşan nispet varlıklardan kurtulup hakikat denizine, yani zat-ı ilahi mevcudiyetine vasıl oldum.” diyor. 

Fehmi’de sen alimsin
Her umurda hakimsin
Sen duyar, sen görürsün
Sensin Allah’ım benim

Kur’an’da “…şüphesiz / kuşkusuz Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Nahl, 74) buyrulur. Cenab-ı Hak bir çok ayette ilim sahibi olup, alim olduğunu beyan eder. Yine Kur’an-ı Kerim’de ki “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları O’ndan başkası bilmez. O karada ve denizde olanı da bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak dahi düşemez…” (Enam, 59) beyanından da anlaşılacağı gibi, Allah ilmiyle her umurda, yani emrinde ve cümle kullarında hakimdir. Yine Kur’an’da “…Allah kullarından görücüdür.” (Al-i İmran, 15-20) buyrulur. Fakat zahir alimler, bu ve benzeri ayetleri tercüme ederken, tevhid-i hakiki irfaniyetinden mahrum olduklarından, “Allah kullarını görücüdür.” veya “Allah kullarını en iyi şekilde görür..” gibi manalar vererek, kendi anlayışlarına göre yorumlu tercüme yapıyorlar.
Ehl-i kemal olup, ilimde derinleşmiş alimler ise, bu ayetleri “Allah kullarından görücüdür.” olarak tercüme ederler ki, bu ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi Allah, cümle kullarından görendir. Başka bir ayette ise “Kuşkusuz / şüphesiz O her şeyi işitir ve bilir.” (Şuara, 220) buyrulur ki, kullarından gören ve bilen Allah, aynı zamanda kullarından duyup da işitendir. Velhasıl bu ayetlerin mahiyetini zikri daimle makamat-ı tevhit keşfi irfaniyetine ulaşmayanlar anlayamaz. Her kim, meratib-i ilahinin tevhid-i sıfat mertebesinin keşfi irfaniyetine ererse o; Hayat, İlim, İrade, Kudret, Kelam, Görmek, İşitmek ve Tekvin olan; cümle sıfat-ı sübutiyenin kendindeki ve afaktaki zuhurunda mefsuf’un Allah olduğu müşahedesine ulaşır. İşte böyle bir kimse kendinde ve cümle alemdeki sıfatı subutiyede mefsuf olan cenabı Hakk’ı görüp müşahade eder. Ki bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Fehmi’de sen alimsin, sen duyar, sen görürsün.” diyor ve devamla “Meratib-i ilahi müşahedesiyle anladım ki, senin uluhiyetin, cümle sıfat-ı subutiye ile görünen ve görünmeyen bütün alemlerde ve bende mevcut olduğundan, sen benim Allah’ımsın.” diyor. Ruhu şad olsun.   

1 yorum:

Adsız dedi ki...

AMİN EY ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH'IM.