21 Eylül 2011 Çarşamba

Dersi Ahmed’den aldı ol Nur Muhammed pirimiz

Dersi Ahmed’den aldı ol Nur Muhammed pirimiz
Ondan okuduk bu ilm-i tevhidi her birimiz

Hz. Peygamber Efendimizin her bir isminin bir hikmeti vardır ki Ahmet ismi, Hz. Resulullah’ın ilm-i hakikatteki ismidir. Ders-i Ahmet ise, ilm-i hakikat dersi demektir ki; Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri, ilm-i tevhid-i hakikiyi, bizzat Hz. Resulullah’tan tahsil etmiştir. Bu itibarla Hz. Peygamber Efendimiz, Ahmet ismindeki sırr-ı hikmetle Hz. Pir’in irşadında zahir olmuştur. İşte ‘Her salikin tahsiline gayret ettiği ilm-i tevhid-i hakikiyi, biz bu şuur ve anlayışla okuduk, idrak ettik.’ buyruluyor.
Ol gül-i hamraya bülbül nice olmaz aşıkan
Rayiha-yı rih-i Rahman onda aldı canımız

Hz. Peygamber Efendimiz “Rahman’ın kokusu Yemen’den geliyor.” Buyurmuştur ki, sahabeden Aliyyül Karani, o zaman Yemen’de idi. Ehl-i kemal, Aliyyül Karani Hazretlerinin zamanın gavsı olduğunu beyan etmişlerdir. Gavs kemalatı, cümle mülkü ve tecellileri ihata etmesi itibariyle Rahman mazharıdır. Rahman mazharının bir ismi de ‘kutup’tur ki, aynı kutup yıldızının gecenin karanlığındakilere yol gösterdiği gibi, Rahman mazharı olan Gavs, ehl-i aşka yol gösterir.
Gül-i hamra, kırmızı gül demektir. Renkler içerisinde kırmızı, ilahi aşka ulaşarak fenafillah irfaniyetiyle kulun nisbet varlığının yokluğa ermesini, gül ise Hz. Muhammed (sav)’i remzeder. Ki, Nur-u Muhammed mazhariyeti için aşıkların nispet varlığını fena edip, gül kokulu evlad-ı Resul’e karışarak evlad-ı Resul olmasıdır. Bu itibarla, evlad-ı Resul olup kırmızı gül gibi Ruh-u Muhammed kokan Pir Seyit Muhammed Nur Hazretlerini, ehl-i aşk olan bülbüller nasıl sevmesin ki? Cümle ehl-i aşkın canına ve canımıza, Rahman’ın kokusu bugün Hz. Pir’den geliyor, demektir. Çünkü, gavs kemaliyle zuhur eden Hz. Pir’in telkin ve irşadı, Hak taliplerine ve ehl-i aşka yol gösterip, onları ilahi sevgiliye kavuşturduğundan, ehl-i aşk, daima o irşaddan hasıl olan, irfaniyeti arayıp ondan gıdalanırlar, zevklenirler demektir. Allahualem.

Da’vet-i Rahman’ı duydu oldu gönül şadüman
Ol huzur-ı Hak’ta verdik sıdkile ikrarımız

Hz. Pir Efendimizin şahsında tasnif ve zahir olup, aynı zamanda davet-i Rahman olan, meslek-i Resul-ü Melamiyyenin telkin ve irşadına verdiğimiz ikrara sadık olmamızdan dolayı, gönlümüz ilahi sevgiliyle şenlenip şaduman oldu.

Ders-i  ilm-i ledünnü Ahmed’den aldık ol zaman
Nokta-yı Ali’ye vardı ilm ile irfanımız

Ders-i ilm-i ledün; ilm-i tevhid-i hakiki dersi demektir. İlm-i tevhid, Kur’an’da ledün olarak ifade edilir ki, ilm-i ledünü Ahmed’den almak, tevhid-i hakiki marifetine mazhar olmaktır. Nokta-yı Ali ise; Hz. Ali’nin “Sırr-ı ilahi Peygamberlere inen kitaplardadır, peygamberlere inen kitapların sırrı Kur’an’dadır, Kur’an’ın sırrı Fatiha’dadır, Fatiha’nın sırrı besmelededir, besmelenin sırrı B harfindedir; B’nin sırrı ise B’nin altındaki noktadadır. İşte o nokta benim. İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttı.” beyanındaki mana ve hikmettir.
Nokta, kalemin hiç hareket etmeden değmesiyle kağıdın üzerinde oluşandır. Sonra kalemin hareketi ile o noktadan harfler, rakamlar ve şekiller meydana gelir. Bunun için nokta, cümle harflerin ve şekillerin aslıdır. İşte cümle alemler ve varlıklar Hakk’ın zat-ı tekliğinin zuhuruyla oluşup meydana gelir. Cümle varlığın aslı, Hakk’ın zat-ı mevcudiyetidir. Bunu beyanla Hz. Ali  ‘İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttı.’ demiştir. Yani cümle varlık Allah’ın zat-ı mevcudiyeti olduğu halde, bundan gafil ve cahil olanlar, cümle varlığa, eşyaya nisbet vücut verip, gizli şirk işleyerek tek olan İlahi zat’ı çoğalttılar, demektir. İşte nokta-yı Ali’ye kulun ulaşması, ilm-i ledün yani tevhid-i ef’al, tevhid-i sıfat ve tevhid-i zat irfaniyetine mazhar olmasıyla mümkün olduğundan, Fehmi Efendi Hazretleri ‘Hz. Resulullah’ın Ahmet ismindeki hikmet mazhariyetiyle, biz ilm-i ledüne / ilm-i tevhid irfaniyetine ulaştık ki, bu aynı zamanda nokta-yı Ali irfaniyetidir.’ diyor. Aynı zamanda nokta, Arap alfabesinde cümle harflere ses ve ahenk verir ki, nokta olmadan Arap alfabesindeki harfler, hiç bir anlam ifade etmez. Kur’an’daki Tevbe suresi ‘beraetün’ ifadesiyle başlar ki, bu ‘beraetün’ kelimesi besmelenin sırrını içeren “B” harfiyle başladığı için; Kur’an’ın sadece Tevbe suresi besmelesiz okunur. Nokta, Arap rakamlarında ise sıfırdır, sıfırı ifade eder. İşte her kim ki velayet sırrı ve makamat-ı tevhid irfaniyetiyle kamil bir insan olursa, o kulun kendi nispet varlığı kalmaz, sıfır, yani nokta olur.
Fakat insan-ı kamil, kemalatıyla cümle varlık ve eşyada mevcut olan Allah’ın zat-ı tecellilerini okuyup, Hak taliplerine ve aşıklarına da okutmasıyla, aynı zamanda cümle alemin ruhu ve ahengidir. Çünkü insan-ı kamilin var olması, Hakk’ın cümle kainat ve halkı yaratmasının amacıdır. Cenab-ı Hak “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık.” (Duhan, 38-39) buyurduğu gibi, hadis-i kudside “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi muhabbet ettim, halkı yarattım.” diyor. Velhasıl nokta-ı Ali’ye varmaktan maksat, sırrı velayet olan makamat-ı tevhid irfaniyetiyle, insan-ı kamil olmaktır. Allahualem.

Şüphe ü şirk-i hafiden kurtulup bulduk eman
Korkma Fehmi, var iken  ol Mustafa sultanımız

Hz. Resulullah (sav) Efendimiz “Şirk iki türlüdür; biri açık şirktir; biri gizli şirktir. Ben ümmetimin gizli şirkinden korkarım.” buyurmuşlardır. Kur’an’da ise ‘Allah’a şirk koşma. Çünkü Allah’a şirk koşmak, gerçekten büyük bir zulümdür.’ (Lokman, 13) buyrulur. Şirk, tevhidin zıddıdır. Şirk günahının, suçunun tedavisi ve ilacı ise tevhiddir. Kim kelime-i tevhide inanır da “Lailaheillallah muhammeden resulullah” derse, o kimse açık şirkten kurtulur; ilm-i şeriata göre mümin olur. Fakat böyle bir müminin gizli şirki devam eder. Çünkü kendi nefsinde ve cümle eşyada mevcut olan Rabbini göremediği için, kendinin ve eşyanın nisbet vücudunu var zannederek gizli şirk işler. Her kim ki, kamil bir mürşidi bulup, zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyetine ulaşırsa, ancak o kul kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Rabbini görüp, Rabbine kavuşarak, hafi / gizli şirkten kurtulur. 
Eman, çare demektir. Hafi / gizli şirkin emanı/çaresi tevhid-i hakiki irfaniyetidir. Hz. Peygamber Efendimizin isimleri içerisinde Mustafa isminin hikmeti, zat-ı ilahi tecellisi mazhariyetiyle olan bir arınmışlığı, temizliği ve safiyeti ifade eder. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle gizli şirkten kurtulup da zat-ı ilahi tecellisine mazhar olduğundan, Mustafa safiyetiyle olan bir kulluğa ulaşmış ki, Hz. Resulullah’ı Mustafa ismiyle anarak ‘Korkma Fehmi, var iken ol Mustafa sultanımız.’ diyor.


Hiç yorum yok: