10 Eylül 2011 Cumartesi

Ey talib-i Hak aşık ol aşık

Ey talib-i Hak aşık ol aşık
Ver kalbe ferah aşık ol aşık

Ey Hakk’a kavuşmaya arzulu ve talip olan kul! Hakk’a vasıl olman için muhakkak ilahi aşka mensub olman gerekir. Bu, ilahi aşksız olmaz. İlahi aşk nasıl elde edilir? Sualine İmam-ı Gazali Hazretleri “Aşk-ı mecazda dahi bir güzelin güzelliği bilinmeden, görülmeden ona aşık olunmaz. Bilinen ve görülen güzelliğe aşık olunur.” diyor. Ve soruyor: “Güzeller güzeli olan Allah bilinmeden ve görülmeden nasıl sevilir ve ona aşık olunur?” 
Demek ki Cenab-ı Hakk’a aşık olmak için, onun tevhid-i hakiki irfaniyetiyle, kendimizde, cümle varlık ve eşyadaki mevcudiyetine arif olup, Hakk’ın mevcudiyetteki güzelliğini görmek gerekir. Bu aynı zamanda kalbin ferahıdır, sevinç ve mutluluğudur.

Terk et hevayı olma mürai
Ol sen Melami aşık ol aşık

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri: “Kişi ulviyete yükselirse ruh tabir olunur, sufliyete düşerse nefs tabir olunur.” diyor.
Heva, istek ve arzu demektir. Ruh ulviyeti, ikiliği olmayan, birlik, vahdet halidir. Nefis sufliyeti ise, kendindeki ve cümle eşyadaki Hakk’ın mevcudiyetinden mahcup / perdeli olup, daima tabiat lezzetleri ile lezzetlenmek ister. Tattığı bu tabiat lezzetlerini, en ala bir kulluk keyfiyet ve zevki zannederek, ahireti dahi bu tabiat lezzetleriyle kayıtlar ve nefsiyle yaptığı ibadetler karşılığında, ahirette nefsini lezzetlendirecek nimetler mazhariyeti için kulluk yapar. Ehl-i nefs, işte böyle bir kulluk anlayışıyla Rabbinden perdeli / mahcup olur, 
Melamilik, fenafillah, yani nispet varlığını fena edip onu Hak’tan ayıran ikilikten arınıp, Bir’le, yani Allah’ın varlığıyla var olup, Hz. Resulullah Efendimiz’in ahlakı ile ahlaklanmaktır. Bu itibarla “Melami ol ki, sen o zaman nefsin hevasından kurtulup, ruha mensup olursun ve Rabbine kavuşup daima Rabbinle vuslatta olmanın zevkine ulaşırsın.” demektir.

Arkanda yük var kalbinde çirk var
İlminde şirk var aşık ol aşık

Hz. Resulullah Efendimiz “Ben ümmetimin açık şirkinden değil, gizli şirkinden korkarım.” diyor. Kur’an-ı Kerim’de “Allah kendisine ortak / şirk koşulmasını affetmez.” (Nisa, 48,116) buyrulmuştur. Şirk ortaklık, ortakçılıktır. Allah’a şirk koşmak ise ikidir: Biri Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu açık şirktir ki, açık şirkin deva ve çaresi şeriatın tevhididir. Açık şirk ehli olan kimse “Lailaheillallah Muhammeden Resulullah” kelime-yi tevhidini kalbiyle tasdik edip, dili ile söylemekle müşriklikten kurtulur. Şeriat tevhidi dahiline girmiş olur. Onun için Kur’an-ı Kerim’de tevhidin dışında kalmış olan ehl-i kitaba, yani Hıristiyan ve Yahudilere hitaben “De ki, ey ehli kitap, sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze / kelimeye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım, Allah‘ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim…” (Al-i İmran, 64) buyruluyor. İşte bu ayetin muhtevası, kelime-i tevhiddir. Çünkü ehli kitap ve müşrikler, Hz. Resulullah’a iman etmediklerinden, yani “Muhammeden Resulullah” demedikleri için, Hatemennebi / son peygamber olan Hz. Muhammed (sav)’in tebliğindeki tevhidden mahrum olduklarından “Lailaheillallah” ta demiyorlar. Onların iman edip tanıdığı Allah, beşere yani Hz. İsa’ya ve Hz. Üzeyir’e benzetildiği için, Allah’a açıkça şirk koşuyor ve müşrik oluyorlar. Çünkü Kur’an’da “Yahudiler, Üzeyir Allah’ın oğludur dediler, Hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur, dediler…” (Tevbe, 30) buyrulur. İşte böyle açık şirk ehli olan müşrikler, yukarıda geçen Al-i İmran-64. ayetinin davetine uyarlar da “Allah’tan başkasına kulluk etmezler, Allah’a hiç bir şeyi ortak etmezlerse ve birbirlerini, yani beşer olanları Rableştirmezlerse” onlar da Hz. Muhammed’in tebliğine uymuş olup ‘Lailaheillallah’ın mümini olurlar. Velhasıl her kim kelime-yi tevhidi söyler ve iman ederse, o kimse açık şirkten kurtulup, şeriatın tevhidine dahil olur.
Böyle şeriat tevhidine dahil olup, açık şirkten arınan bir kul, Hz. Peygamber’in ümmeti için korktuğu gizli şirkten kurtulmuş olmaz. Bir kimsenin şirk-i hafi, yani gizli şirkten kurtulması için, tevhidin hakikatine daim zikir uyanıklığı, meratib-i ilahi keşfi irfaniyetiyle ulaşması gerekir. Kul, ancak o zaman gizli şirkten kurtulur ve sırtındaki nispet varlık yükü gider. Kalbinde çirk, yani gayriyet muhabbeti kalmaz ve ehl-i tevhid-i hakiki olur. Böyle tevhid-i hakikiye mazhar olanın ilmindeki gizli şirk de kalmadığından o, şirkin açığındanda gizlisinden de kurtulur. Allahualem.

Fehmi bu yerde varlıktır perde
Çare bu derde aşık ol aşık

Kulun Hakk’a vuslatına engel, nispet varlığıdır. İşte Hakk’a perde olan nispet varlıklardan kurtulmak ve Hakk’a vuslat etmek istersen, bunun çaresi Allah aşkına mensub olmaktır. Hz. Pir “Hakk’a kavuşmak için muhip, mürid, salik, talip, aşık ve vuslat olmak üzere altı merhale vardır.” buyuruyor. Kulun Hakk’a vuslatı, kesinlikle  ilahi aşkla mümkündür. Bunu beyanla Süleyman Çelebi Hazretleri:

Her kimde ki aşk nişanı vardurur
Akıbeti maşukunu er görür

Diyor. Yani aşk-ı ilahiye kim mazharsa, o mutlaka maşuku olan ilahi sevgiliye kavuşur, demektir. İşte Fehmi Efendi Hazretleri, kendini muhatap ederek bizlere “Nispet varlıktan kurtulup da Rabbine kavuşmak istersen aşık ol aşık.” diyor.

Hiç yorum yok: