10 Eylül 2011 Cumartesi

Meded senden meded mürşidim Ali

Meded senden meded mürşidim Ali
Dermanım Muhammed tabibim Ali
Hitab-ı ezelde ikrarım Ali

Meded ya Muhammed şahımdır Ali
Her dem gönlümdeki mihmanım Ali

Daha evvelki beytin açıklamasında izah edildi ki, hidayet zuhurunun baş mazharı Hz. Muhammed (sav)’dir. Onun temsilcileri kamil mürşid ve alimlerdir, ki bunlar hidayet yolunu tebliğ ve telkin ederler. Makam-ı velayetin şahı ve imamı Hz..Ali’dir. Velayet mertebesi ise, kamil mürşidin telkin ve irşadı ile açığa çıkar ki, her kim bu irşada muhatap olursa, ancak o makam-ı velayeti bulur ve veliliğe mazhar olur. Hitab-ı ezel, alem-i ervahtaki yani ruhlar alemindeki “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Evet sen bizim Rabbimizsin, biz buna şahidiz …” (A’raf, 172) hitabıdır. Fakat kul bu imtihan alemine gelince, ruhlar alemindeki ahitleşmeyi ve hitabı unuttu.
İşte kamilin telkin ve irşadı olan, Hz. Ali’nin şahı ve imamı olduğu makam-ı velayet mazhariyeti, aynı zamanda bu alemin tesiriyle unuttuğumuz ruhlar alemindeki hitabın tekraren ikrarıdır. Mürşid-i kamilin irşadı Nur-u Muhammed mazhariyeti ile olduğundan, derman Nur-u Muhammed’dir. Kulun dahil olduğu makam-ı velayette imam Hz. Ali olup, salik de o makam-ı velayet kemalatıyla şifa, deva bulduğu için, tabip de, ikrar da Hz. Ali’dir, yani velayet irfaniyeti mazhariyetidir. Allahualem.

Muhammed Mustafa alem serveri
Ebu Bekir, Ömer, Osman yareni
Hakikat sırrında Ali mahremi

Medet ya Muhammed şahımdır Ali
Her dem gönlümdeki mihmanım Ali

Hz. Peygamber, hidayetin baş mazharı olmak itibarı ile bütün müminlerin serveri yani baş tacıdır. Nur-u Muhammed, Hz. Ebubekir'de sıdkıyet kemaliyle zuhur etti. Nur-u Muhammed Hz. Ömer'de fark kemaliyle zahir oldu, Nur-u Muhammed Hz. Osman’da haya ve iki nur mazhariyetiyle kemal-i zuhur etti, Nur-u Muhammed hakikat sırrı olan makam-ı velayet kemaliyle Hz. Ali’de zahir oldu. İşte Hz. Resul’ün bu dört yareni, arkadaşı olan insan-ı kamil sahabeler, mazhar oldukları bu kemalat mertebeleri ile, Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin, hem zahiren hem de  manen en yakını idiler.  Ki bu beyan ediliyor.

Ol Hasan, Hüseyin, Ali evladı
Şehid olup uğruna verdiler canı
Gönülden sevenler buldu necatı

Medet ya Muhammed şahımdır Ali
Her dem gönlümdeki mihmanım Ali

Hz. Peygamber Efendimiz. veda haccı dönüşünde bir hutbe verdi: “Alemlerin Rabbi olan Allah benim mevlamdır / dostumdur. Ben kimin mevlası isem Ebu Talibin oğlu Ali de onun mevlasıdır. Ali’ye dost olan benim dostumdur, Ali'ye düşman olan bana düşmandır. Ruhu ruhumdur, kanı kanımdır, cismi cismimdir. Ey insanlar, size iki emanet bırakıyorum: Birisi Kur’an, birisi Ehl-i Beytimdir. Bu emanetlere sarılın, ki bunlar cennetin Kevser havuzunda buluşurlar.” buyurdu. Kur’an-ı Kerim’de ise “Allah’ın iman edip salih amel işleyenlere müjdelediği işte budur. De ki, ben bu tebliğime karşılık sizden akrabamı sevmeniz dışında bir şey istemiyorum.” (Şura, 23) buyrulmuştur. Bu ayetteki beyanda kastedilen akraban kimlerdir, diye sorulması üzerine cevaben Hz. Resulullah “Ehlibeyt’imdir.” demiştir. Bu itibarla, Ehl-i Beyt’i sevmek, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber Efendimizin açık emir ve tavsiyesidir.
Hz. Mevlana “Neyi seversen ondansın, neyi seversen o’sun, sen ancak sevdiğin şeysin.” Buyurmuştur. Her kim Ehl-i Beyt’i severse onlardan olur, yani o da evlad-ı Resul ve Ehl-i Beyt-i manevi olur ve kurtuluşa erip, necat bulur.

Muhammed mahzen-i sırr-ı ilahi
Ali gevherlerin sakisi veli
Bize ihsan etti ab-ı kevseri

Medet ya Muhammed şahımdır Ali
Her dem gönlümdeki mihmanım Ali

Cenab-ı Hakk’ın zat-ı ehadiyet sırrına, Makam-ı Mahmud mazhariyetiyle ancak Hz. Resulullah ermiştir. Hz. Peygamberden gayrı kim olursa olsun, o mülk-ü ehadiyet mertebesine, ancak vücud-u nur-u Muhammed mazhariyetiyle ve teberrüken dahil olabilir. Kevser suyu, zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhid irfaniyeti demektir. İşte vücud-u nur-u Muhammed’e ulaşmak, kevser suyu, yani daim zikir uyanıklığı ve tevhid-i hakiki irfaniyetiyle ancak mümkündür.
Saki, kadehi doldurana denir. Kadeh ise salikin gönlüdür. Mürşid-i kamil olan veli, Hz. Ali’ye tabi olduğu için, onun velayetle yaptığı irşad, aynı Hz. Ali’nin irşadıdır. Bu itibarla kulu Nur-u Muhammed mazhariyetine ulaştıracak zikr-i daim ve tevhid-i hakiki, yani ab-ı kevser irşadı, aynı Hz. Ali’nin irşadıdır. Her kim ki, kamil olan bir mürşide varıp onun zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irşadına muhatap olursa, o salikin gönlü Hz. Ali’nin ikramı olan ab-ı kevser bağış ve ihsanına mazhar olur. Allahualem.

Muhammed ruhuna hezaran sala
Sıdk ile diyenler buldular felah
Talibi kuluna buldur sen necat

Medet ya Muhammed şahımdır Ali
Herdem gönlümdeki mihmanım Ali

Hezaran sala, binlerce salat-ü selam demektir. Daha evvelki beyitlerin açıklamasında salavatın manası açıklandı. Muhammedi ruha bugün her kim mazharsa, Nur-u Muhammed’in şahsında zuhur ettiği o kimse, evlad-ı Resuldür. İşte salat u selamın muhatabı, böyle evlad-ı Resul olanlardır. Her kim ki, böyle bir şuur ve irfaniyetle evlad-ı Resul’ü mevcut bilerek, salat u selam ederse, o kimse de Nur-u Muhammed mazharı ve evlad-ı Resul’den olup, felaha yani kurtuluşa erer. Hz. Resulullah’ın “Selman benden, ben Selman’dan.” beyanına, o zamanki muhatap nasıl ki Selman-ı Farisi idiyse, bugün de Nur-u Muhammed mazharı her kimse o, evlad-ı Resul’dür ve salavatın bu günkü muhatabı odur. İşte bir kula, evlad-ı Resul’e dahil olup Ehlibeyt-i manevi olmaktan daha ala bir felah ve kurtuluş olur mu? Olmaz. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Böyle bir kemalatla salavat getirenler, Nur-u Muhammed mazhariyetiyle felah buldular, evlad-ı Resul’e karıştılar.” diyor ve devamla, Talib’i mahlasıyla “Bizi de böyle bir necatla, kurtuluşla şereflendir.” diyerek niyaz ediyor.
Allah, her şeyin en iyisini bilir.

Hiç yorum yok: