12 Eylül 2011 Pazartesi

Bir yüze verdim gönül her dem ona divane ben

Bir yüze verdim gönül her dem ona divane ben
Yakarım sinemi onun aşkına pervane ben
               
Bir yüze gönül verdim demek, Allah’a aşık oldum demektir. Daim zikir ve makamat-ı tevhid irfaniyetiyle her nefeste, her an ona bağlandım ve ilahi sevgilinin aşkına fütursuzca, cesaretle ve tereddütsüz girdim. Buyruluyor. 
     
Geç bu sevdadan dediler salma kavgaya başın
Ben geçerim sevda geçmez uğradım emraza ben

Müşrikler, Hz. Peygamber Efendimize, amcası Ebu Talib vasıtasıyla “Para istersen verelim, kadın istersen en güzel kadınlarımızı verelim, mevki-makam istiyorsan makam verelim, yalnız bu davadan vazgeç.” dediler. Ebu Talib bunu söylediğinde Hz. Resulullah cevaben: “Ey amcam, bir elime güneşi, bir elime ayı verseler, ben Hakk’ı tebliğ ve irşaddan vazgeçmem.” buyurdular.
İşte, nasıl ki Hz. Peygamberin tebliğ ve irşadı, o tebliğe uymayanlara, müşriklere ters geliyor, onu anlayamıyor ve idrak edemiyorlarsa; bugün de ehl-i aşkın hali, sohbet ve davranışları, aşk ehli olmayanlara acayip ve ters gelir. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri “Bana, bu ilahi aşktan ve ehl-i aşkla hemdem olmak sevdasından vazgeç, şaşırırsın, sapıtırsın, kaybın olur deyip; aşk-ı ilahiden nasiplenmemiş tarikatçıların, cemaatçilerin olumsuzluklarını bana örnek gösterip, sen de böyle olursun deyip vazgeçmemi söylediler.” diyor.
Böyle kimseler bugün dahi ehl-i zikr ve ehl-i aşk olan ariflere, aynı şeyleri söylemeye devam etmektedirler. ‘Ben geçerim, sevda geçmez’ demek ise şöyledir: Aşk, muhabbet yaratılıştandır, herkeste vardır. Kimi aşkı ağyare harcar, israf eder, kimi de halkiyetinin gayesine ulaşmak için aşkı yar eder. Aşksız hiç bir kimse olmaz, kulun her faaliyetinde mutlaka aşk vardır. Kulun Rabbine kavuşması da aşkla olur. Fakat Hak’tan gafil olanlar, ehl-i aşkı şaşırmış, yanlış yolda gibi vasıflarla değerlendirerek, onları sağlıksız, yani emraza / hastalığa uğramış olarak görürler. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Her anda Allah aşkı ileyim ve bu aşkla doluyum. Gafillerin ve cahillerin nazarında ise, emraza uğradım.” diyor.
   
Dost belasıdır başıma geldi nice bin bela
Her bela geldikçe hamd ederim ol subhana ben

Dost belası; Hak aşığının müşkülleridir, tevhid mertebelerinin müşahedesine dair dertleridir. Bu dertlerle hangi ihvan dertlenirse, o terakki ederek, irfaniyeti artar. İşte böyle ilahi dertlerle dertlendikçe, noksandan münezzeh olan Allah’a hamd ederim... Buyruluyor.
   
Bir acep sevdaya düştüm ona çare bulamadım
Çünkü mahbub bendedir düştüm neden sevdaya ben

Aşk, muhabbet; sevgiliye kavuşurkende vardır, kavuştuktan sonra da vardır. Aşık sevgilisine kavuşuncaya kadar, onun aşkı, sevgiliye vuslat derdi ve merakıyladır. Fakat sevgiliye kavuştuktan sonra aşk ve muhabbet, vuslatın devamı içindir. Yani mahbubtan, sevgiliden ayrılmamak içindir. İşte Fehmi Efendi Hazretlerinin “Acayip sevda ki çaresi yok, sevgilimle, mahbubumla vuslatta olduğum halde; aşk, muhabbet devam ediyor.” buyurmasının anlamı böyledir. Allahualem.
   
Yok vücudum çün bilinmez aşk odu nem yandırır
Bulmadı derdime deva söyledim Lokman’a ben

Kul, fenafillah irfaniyetiyle, tüm nispetlerinden kurtulsa da ilahi aşk devam eder. Aşk, fenafillah oluncaya kadar sevgiliye kavuşmaktır, fenadan sonra ulaşılan beka ise, cümle tecellide ilahi sevgiliyle beraber olmak zevkidir. Bu zevki kul, ancak kendi tadabilir. Zevkullahı, mürşid olan Lokman dahi telkin edemez. Çünkü kamilin telkini ilimle olur, zevkle olmaz, ancak telkinin keşfi irfaniyetinden vuslat zevki hasıl olur.
Bunu beyanla Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri “Tatmayan bilmez.” demiştir.
   
Mahv-ı mahz oldum görünmez varlığımdan bir eser
Çekseler dare bu cismi girmezem hiç havfe ben

Azap ve ceza, kulun nispet varlığınadır. Hadis-i şerifte “Hesap günü gelmeden hesabınızı görün.” buyrulmuştur. Her kim ki, zikr-i daim uyanıklığı ve meratib-i ilahi irfaniyetiyle kendi nispet varlığından geçerse, böyle bir kul, yaradılışının yüce amacına bu alemde ulaşmış olur ve hesabını bu alemde görmüş olur. Cismin, yani bedenimizin bağı, tabiat alemiyle ve onun lezzetleriyledir. Hak’tan gafil olup, kendinin nispet varlığını var zannedenlerin korkusu, işte bu tabiat ve lezzetlerinden ayrılmaktır. Bu gibi kimselerin kulluğu, cisim-beden varlıklarıyla kayıtlı olup, nefislerindeki Rabbin varlığından gafletledir.
Fakat nispet varlığını mahvedip, yani fena edip de Rabbine vuslat zevkini tadan ehl-i aşk ise, tabiat lezzetleriyle kulluğunu bağlamaz. Çünkü ehl-i aşkın kulluğu zevkullah mazharıyetidir. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri “Tabiat ve onun lezzetleri ile gıdalanan, beden-cisim varlığımdan ayrılsam, yani bedenimi idam etseler, tabiat aleminden ayrılıyorum diye hiç korkup kaygılanmam. Çünkü ben, mahv-ı mahz oldum, yani fenafillah keşfiyle zevkullaha ulaştım.” diyor.
   
Ölmüşüm ölmeden evvel erdi canım vahdete
Ol beka-yı gülşen-i vahdetteyim yekdane ben

Hadis-i şerifte “Ölmeden evvel ölünüz.” Buyrulmuştur. Ben bu Peygamber buyruğunu tuttum ve ölmeden evvel ölüp, vahdete, yani vahdet-i vücud keşfine ulaştım. O vahdet-i vücudun zuhuru olan beka-yı gülşeni, yani hiç bir zaman solup geçmeyen, her zaman diri ve var olan gül bahçesini, yani evlad-ı Resul’ün meclisini buldum ve Nur-u Muhammed mazhariyetiyle evlad-ı Resul’e karıştım. İşte bu mazhariyetle yek dane, yani eşsiz bir kemalat ve marifetle daima vahdette hakka vuslat zevkiyle yaşıyorum demektir.
   
Gir bizim bahçeye gör bülbülleri efgan eder
Cümle bülbüller içinde şeyda gör bir tane ben

Bizim bahçedeki bülbüller, Hz. Resulullah Efendimizin ruhaniyetinin zahir olduğu meclistekiler demektir. O mecliste herkes Allah aşkıyla ve derdiyle inler, efgan eder, yani zikreder, sohbet eder, müşkül sorar, cevaplanır ve cevap verir. ‘Cümle bülbüller içinde şeyda bir tane ben’ demek ise: Fehmi Efendi Hazretleri, bulunmuş olduğu o mecliste kimsenin vakıf olamadığı bir kemal ve irfaniyete mazhar olmuş ki, onu beyan ediyor. Allahualem.
   
Mavera-yı akl içinde sohbet ettim dost ile
Fehmi dediler bana çün vakıfım esrara ben

Fehmi Efendi Hazretleri “Akl-ı maaş ve akl-ı meadın maverasında, yani dünya ve ukba akıllarının ulaşamadığı bir keyfiyet ve marifetle sohbet ettim. Çünkü meratib-i ilahi müşahedesiyle Allah’ın sırlarına arif ve vakıf oldum. Bu beyanlarımı ve sohbetimi ancak dost ve haldaşım olup Hakk’a kavuşmuş olan ehl-i kemal bilip anladığından, sözüm ve sohbetim onlaradır.” buyuruyor. Allahualem. 

Hiç yorum yok: