10 Eylül 2011 Cumartesi

Canımı terk eyleyip canana geldim ya Rasul

Canımı terk eyleyip canana geldim ya Rasul    
Derdimi sende bulup dermana geldim ya Rasul

Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi, nübüvvet ikidir: Biri nübüvvet-i risale ki; Hz. Resulullah ile son buldu. Diğeri, nübüvvet-i teşria ise; bütün zamanlarda ve halen var olup, kıyamete kadar devam edecektir.
Nübüvvet-i teşria, makam-ı nübüvvetin ve peygamberlerin getirdiklerinin veli olan insan-ı kamil tarafından açıklanmasıdır. Hz. Peygamber Efendimiz “Allah beni nurundan, müminleri de benim nurumdan yarattı.” Diyor. Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri “Hakk’ın hidayetle tecellisinin baş mazharı Hz. Muhammed (sav)’dir; onun temsilcileri ise mürşid-i kamillerdir, alimlerdir.” Buyurmuştur. Nur-u Muhammed, işte bu temsilcilerde zahir olur.
Bu itibarla, zamanının kamil mürşidini bulan Hasan Fehmi Efendi, hidayet-i Nur-u Muhammed zuhuruna hitaben “Canımı terk ettim, yani cehalet ve zanlardan oluşan anlayışımdan geçtim de sana geldim, ey Elçi!” diyor ve devamla “Ey Nur-u Muhammed hidayetinin mazharı olan elçi, senin irşadın canıma candır, senin irşadının aydınlığıyla bilirim ki, beni sana getiren derdimin dermanı, çaresi sendedir.” diyor.                                   

Nur-ı vechinden zuhur edip eser bad-ı saba
Misk-i amberle dolup reyhana geldim ya Rasul

Mürşid-i kamildeki nübüvvet-i teşria irşadına mazhar olmak, aynı zamanda gerçek / hakiki müminin, insan-ı kamil olarak hidayeti Nur-u Muhammed’le yaradılmasıdır. Böyle bir yaradılışa muhatap olmak, kulun en ala keyfiyetidir. İşte böyle bir mazhariyetle Fehmi Efendi Hazretleri “Senin hidayet-i Nur-u Muhammed vechinden zahir olan hidayet yelleri, misk-i amberdir, yani eşsiz bir güzelliğinin kokusudur. O kokuyu koklamaya ve o emsalsiz kokunla dolup, mest olmaya geldim, ey elçi!” diyor.


Gece  gündüz zar ederdim bir kere görsem deyu
Leyla’nın Mecnun’uyum didara geldim ya Rasul

Mecnun’un dün ü günü, bütün derdi hep Leyla’dır. Mecnun’un dili Leyla söyler, gözü Leyla arar. Mecnun’un figanı ve meşguliyeti hep Leyla’dır. Leyla ilahi sevgilidir ki, cümle Hak aşıklarının gayesi, daima ilahi sevgiliyi görüp ona kavuşmaktır.
İlahi sevgilinin zuhuru, açığa çıkıp görünmesi ise, meslek-i Resul’ün telkini olan meratib-i ilahi ile olur ki, Hakk’ın makamlarıyla tecelli edip, kuluna görünmesidir. Bu makamların müşahedesine, ancak zamanın nübüvvet-i teşria mazharı olan mürşid-i kamilin telkin ve irşadıyla ulaşılır. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Aşk-ı ilahi mazhariyetiyle ben Mecnun’um, Leyla’m olan ilahi sevgiliyi, telkin ve irşadınla göster bana, ey nübüvvet-i teşria elçisi!” diyor.

Ta ezelden cur’ayı nuş ettirip verdin bana
Devredip ol aşk ile devrane geldim ya Rasul

Hz. İsa (as): “İnsanın iki doğumu vardır; biri anasından, biri de kendinden doğmasıdır. İnsan kendinden doğmazsa, kainatın ve mana aleminin esrarına vakıf olamaz.” Diyor. Ehl-i kemalinde iki yaşı vardır; bir yaşı herkes gibi bu aleme unsur bedeniyle anasından doğmasıyla başlar ve ömrü boyunca devam eder. İkinci yaşı ise, hidayet-i Nur-u Muhammed yaradılışı ile, yani kamil mürşidi bulup da salik olmasıyla başlar ve Hakk’ın varlığıyla var olup, ölümsüzlükle yani beka olan ebedi dirilikle devam eder.
İkinci yaşın yaradılış başlangıcı, Hak aşıklarının ezelidir. Bu ezelde mürşid-i kamil, salike zikr-i daim uyanıklığıyla tevhid-i hakiki irfaniyet kadehinden içirir ki, salik o irfan içkisinin tesiriyle ilahi aşkın sarhoşu olur. İşte bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, “ta ezelden”, yani meslek-i Resul’e intisap ederek “İlahi aşkla makamat-ı tevhidin telkin ve irşadı için sana geldim, ey elçi!” diyor.

Çün ezel bezminde gördüm yüzünü ey dost senin
Ol nazar etvariyle ikrara geldim ya Rasul

Ezel bezmi, alem-i ervah yani ruhlar aleminde Cenab-ı Hakk’ın kullar ile “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Evet, sen bizim Rabbimizsin, biz buna şahidiz…” (A’raf, 172) ahitleşmesinin yapıldığı yerdir. Orada, yani ruhlar aleminde herkes, cümle kullar Rabbin bu hitabına “evet şahidiz” dediler. Fakat yeryüzüne, yani imtihan yeri olan bu şahadet alemine gelince, Rabbımın bize yaptığı hitabı, verdiğimiz cevabı ve o ahitleşmeyi, antlaşmayı  unuttuk.
İşte unuttuğumuz bu ahitleşme, bu alemde kamil mürşidin irşadıyla tekrar edilir. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri “Ben ezel bezmindeki yani ruhlar alemindeki hitabın tekrarına mazhar olmaya, ikrar vermeğe geldim, ey elçi!” diyor.
   
Nar-ı firkat yaktı canım seyredip geldim sana
Kalmadı ad ile sanım sen şaha geldim ya Rasul
   
Daha evvel ki beyitlerin açıklanmasında ifade edildi: Hz. Peygamber Efendimiz “Selman bendendir, ben Selman’dan.” buyurmuşlardır. Yani Selman’da eski cehaletinden bir şeyi kalmadı eridi. Selman’da görünen, zuhur eden benim ruhaniyetimdir, yani Nur’u Muhammed kemalat ve marifetidir, demektir. Bu itibarla Hasan Fehmi Hazretleri “Bende cahiliye dönemime ait olan zanlarım, şan ve şöhretim kalmadı, ey hidayet mazharı padişah, senden ayrı kalmak bana ateştir, sana, yani hidayet-i Nur-u Muhammed zuhurunu görmeye geldim, ey elçi!” diyor.

Talibi kulun kapında olmuşum naçar garib
Fahr-i tammın izzetin ihsana geldim ya Rasul

Fehmi Efendi Hazretleri, Talibi lakabıyla, hidayet-i Nur-u Muhammed zuhuruna hitaben “Senin kapında garip, çaresiz, aciz ve muhtacım. Sen kainatın yegane iftiharsın ki, yüce makamına, senin hidayet-i şefaatine muhtaç olmayan yoktur. Sana geldim. Sen bana şefaat-i hidayetini bağışlayıp ihsan et!” buyuruyor.
Allah, cümlemizi bu ihsan ve bağışa mazhar kılsın. Amin. 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

AMİN.