17 Eylül 2011 Cumartesi

Cümle alem yok iken ol var olan Mevla nedir

Cümle alem yok iken ol var olan Mevla nedir
Ademi halk eyledi ta’lim olan esma nedir

Ashab: “Ya Resulullah, alemler yaratılmadan evvel Allah nerede idi?” Diye sorduğunda, Hz. Resulullah Efendimiz cevaben “Altı ve üstü boşluk olan makam-ı amada? idi.” Buyurdular. Başka bir beyanlarında ise, Hz. Peygamber Efendimiz: “Allah vardı, onunla başka bir şey yoktu.” buyurmuştur. İşte bu ve benzeri beyanlardan da anlaşılacağı gibi, alemler yaratılmadan evvel Cenab-ı Hak, mutlak olan vahdetindeydi.
Mutlak olan vahdetinden ‘Bir’liğinden; mukayyet yani kayıtlar alemini zuhura getirip yarattı. İşte bizim gördüğümüz cümle varlıklar, bu kayıtlardan ibaret olan ve Hakk’ın mutlak hüviyetinden tecelli ederek açığa çıkardığı alem-i mukayyettir. Bitki,  toprak, insan, hayvan, rüzgar vb. Gibi bunların her biri kayıttır. İşte bunları mutlakıyetinden zuhura getiren Hak’tır. Demek ki Cenab-ı Hak, mutlak kimliği / hüviyetiyle her zamanda ve her alemde mevcuttur. Zaman denilen de bir zuhurdur ve kayıttır, çünkü zaman da bir tecellidir. İşte cümle alem yok iken var olan Mevla, Hakk’ın mutlak hüviyetidir ki, her şey O’ndan meydana gelip yaratılır. 
Kur’an-ı Kerim’de özetle: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Melekler ‘Yarabbi, sen kan döken fesat çıkaran birini mi yaratacaksın?’dediler. Cenab-ı Hak Adem’e isimlerin tümünü öğretti ve alemlerin Rabbi, meleklere ‘Siz alemlerin isimlerinden haber verin!’ dedi. Melekler ‘Yarabbi, senin bildirmediğin bir şeyi biz bilemeyiz.’ dediler. Sonra Cenab-ı Hak, Hz. Adem’e ‘Oku alemlerin isimlerini!’ buyurdu. Adem meleklerin mazhariyetlerinden onlara haber verince Allah meleklere ‘Adem’e secde edin!’ diye emretti. Melekler secde ettiler, fakat İblis secde etmedi ve Allah’ın huzurundan kovuldu, yani lanetlendi.”  Adem’in yaratılışı özetle böyle beyan edilir.
Adem’in alemlerin isimlerini bilmesi, Allah’ın cümle tecellilerine arif olmasıdır. Ademiyet, Allah’ın gerek Hakk’a ait isimlerle, gerekse halka ait isimlerle ilgili cümle tecellisine arif ve aşina olma kemalidir. Adem bu itibarla meleklerden üstündür. Çünkü insanın makamı yüksektir. Melekler makam-ı insana vakıf olamazlar, erişemezler. Çünkü halkiyetleri nakıstır / eksiktir, yani kemal bir yaradılış değildirler. İşte Hz. Adem böyle bir kemalatla meleklere kendi mazhariyetlerinden haber verdi ve melekler böyle bir irfaniyet ve kemale boyun eğerek secde ettiler. İşte Adem’e talim edilen Allem-el esma, Allah’ın tecellilerinin her bir cibiliyyetine ve nevine arif olmak marifet ve kemalatıdır. Allahualem.

Her neye baksa gözün kim Hak yüzüdür gayrı yok
Enfus afak ve cümle görünen eşya nedir?

Kur’an’da “Onlara enfuslarında ve afaklarında ayetlerimizi göstereceğiz. Ta ki, Hak ayan-beyan belli olsun / görünsün.” (Fussılet, 53) buyrulmuştur. Enfus, kişi yani şahsın kendisidir. Afak ise kişinin, yani şahsın dışındakilerdir. İşte bu Kur’an beyanında Cenab-ı Hak, ayetlerini kulun enfus ve afakında apaçık göstereceğini ve Hak olarak ayan beyan belli olacağını, yani açığa çıkarak gözükeceğini bize bildiriyor. İşte bu müşahade beyanıyla beyitte ‘Her neye baksa gözüm kim Hak yüzüdür, gayrı yok’ buyruluyor. Enfus,  afak ve eşya nedir, diye soruluyor ki; enfus ve afak, yani kendimiz ve kendimizin dışı olup, Hakk’ın ayetlerini, yani belirtilerini ve varlığını gösterdiği mahaldir, yani Hakk’ın göründüğü yerdir. Eşya ise, bu görünen cümle varlıklardır. Görünen varlıklar, hakikatte Hakk’ın zuhurundan başka bir şey olmayıp, kulunun gerek enfusunda gerekse afakında Rabbinin tecelli ederek ayan beyan görünmesidir. Vesselam.

Ahsene’t takvimde çün halk etti insanı Hüda
Kimi elsiz kimi gözsüz kimisi dilsiz nedir?

Kur’an’da “Vettini vezzeytuni ve turi sinine ve hazelbeledil’emin, legad halakne-l-insane fi ahseni takvim. sümme redednahü esfele safilin. / İncire, zeytine, Tur dağına ve o emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin, 1-5) buyrulur.
Kemal Zurnacı Efendi Hazretleri: “Tin, yani incir, hakikattir. Zeytin ise şeriattır. Tur tarikattır. Emin belde ise marifettir. Ahsen-i takvim, en güzel suretteki halkiyet, yani yaratılma; hakikate, şeriata, tarikata, marifete mazhar olmaktır.” buyurmuşlardır. Ahsen-i takvimle yaratılma, yani en güzel bir suretteki halkiyet, insan-ı kamilin yaradılışıdır, insan-ı kamil olmaktır. Bu alemde yaşayan ve akıl baliğ olan herkes, bu yaradılışa ulaşmaya müsait olarak halkedilmiştir. Yani kamil bir insan olma potansiyeli ergenliğe erişip de aklı olan herkeste vardır. Her kim bu makam-ı insana ulaşmayı isterse, o ancak ulaşabilir. Çünkü Cenab-ı Hak tarafından hadis-i kudside “Beni talep edene bulunurum, kime bulunursam onu aşık ederim, kimi aşık edersem onu arif ederim, kimi arif edersem onu katlederim, kimi katledersem ona vasıl olurum, kime vasıl olursam onun diyeti ben olurum, kimin diyeti ben olursam, benimle onun arasında fark olmaz.” buyrulmuştur. Bu itibarla, bir kulun ahsen-i takvim olan insan-ı kamil mertebesine ulaşması için, akıl baliğ olup Rabbine kavuşma istek ve talebinin olması yeterlidir, kafidir. Elinin, gözünün, dilinin olmayıp da özürlü olması, kulun Rabbine kavuşup, ahsen-i takvime yani insan-ı kamil makamına ermesine mani olmaz. Çünkü hadis-i şerifte “Aklı olmayanın dini olmaz.” buyrulur. Kul bu alemde imtihandadır. Kul, zahiren hangi sosyal kesime mensup olursa olsun, beden olarak gerek sağlıklı gerekse hasta özür veya engelli olursa olsun; eğer aklı yerindeyse, bulunmuş olduğu konuma göre yaradılışının yüce gayesine uygun kulluk yapmakla mükelleftir. Bitkisel hayatta dahi olsa kulun aklı başındaysa, kulluğunu yerine getirip ahsen-i takvime, yani makam-ı insana ulaşıp insan-ı kamil olabilir. Vesselam.

Hakk’a arif olmak oldu dünyaya gelmek madem
Kimi ikrar kimi inkar kimisinde şek nedir?

Herkes Rabbini bilmeye ve Rabbine vasıl olmaya potansiyelli ve müsait olarak yaratıldığından, İnsan, diğer mahluklar gibi mazhar-ı nakıs / eksik olmayıp mazhar-ı kemaldir, yani mazharı tamdır. Onun için insan, Allah’a kullukla mükelleftir. Bir kişi isterse gayret edip, kulluk ederek halkiyetinin yüce gayesine ulaşır ve Rabbine arif olur. İsterse kulluk etmeyip Allah’ın rızasına bakmaz, peygamberi dinlemez ve halkiyetinin yüce amacından uzak, günahkar ve zarar görenlerden olur.
İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri “Her insanda iyilik ve kötülük yapma kabiliyeti vardır. İyi insanlarda kötülük pasif, iyilik ise aktiftir. Kötü insanlarda iyilik pasiftir, kötülük ise aktiftir.” Buyurur. Hz. Pir’in ilk halifelerinden Tikveş Kavadarlı Hacı Kadir bey Hazretleri “Allah, kulun iradesine ve fiiline cebir kullanmadı.” buyurmuştur. Velhasıl kulun bu aleme gelişinde, doğuşunda yani yaratılmasında tekvin, mecburiyet vardır. Fakat kulun bu alemde iman edip mümin veya inkar ile kafir olmasında tekvin ve mecburiyet yoktur, teklif vardır. Bu itibarla, kul isterse teklif-i ilahiye uyup salih, mümin bir kul olur, isterse teklif-i ilahiye uymayıp şek ve inkar ederek asi veya kafir olur. Vesselam.   

Hak buyurdu ‘Ben kulun amalini halk eyledim’
Kimi cennet ile tebşir kimine niran nedir?

Kur’an-ı Kerim’de “İşlerin tümü Allah’ındır.” (Ra’d, 31) Başka bir ayette ise “Sizi ve fiilinizi yaratan Allah’tır.” (Saffat, 96) buyrulmuştur. Kul bilse de bilmese de kendisini yaratıp halk eden Allah olduğu gibi, kulun fiillerini, yani amellerini de Allah yaratıp halk eder. Ki kuldan meydana gelen iyi, kötü her türlü cümle fiilin / işin faili Allah’tır.
İşte her fiilin faili Allah olmasına rağmen, iyi işten ve kötü işten kul mükelleftir. Çünkü kul; bir amelin, işin olmasını murat ederek o işin olmasını ister ve o işin yaratılmasından razı olarak neticesini kabul eder. Allah da kulun isteğine göre o işi, kudreti / kuvveti ile halk ederek yaratır. Böylece o fiilin iyi veya kötü olup, kulu cennete ve cehenneme götürecek olmasını tayin eden, kulun o işi isteği ve neticesini kabulüdür. Çünkü Allah, kulun muradını, yani iyi veya kötü olan isteğini ilmiyle bilir ve kulun istek ve kabulüne göre, o işi kuvvet ve kudretiyle yaratarak meydana getirir. Velhasıl kuldaki her fiilin faili Allah olduğu halde, kulun mükellef olup cennetlik veya cehennemlik olmasının mahiyetine, daim zikir uyanıklığı ve meratib-i tevhid müşahedesiyle arif olunur. Allahualem.

Cümle alem bir pazarda vüs’atince aldı mal
Sende fazla bende eksik ortada kavga nedir?

Cümle alem denilen tüm varlıklar, Cenab-ı Hakk’ın vahdetinden, isimlerle olan tecellisi ve açığa çıkıp görünmesidir. Her isim kendi mazhariyetinin temsil ve tesiri ile tecelli edip açığa çıkar. Ehl-i kemal “Zat-ı ilahi isimlerin çeşitliliği ve fiillerin vasıfları ile kula tesir eder. Kul ise, akıl, zahir ve batın duygularıyla / hisleriyle etkilenir yani müteessir olur.” buyurmuştur. Kulun bu şekilde etkilenmesi acziyetindendir. İşte Hakk’ın esmalarının ve fiilinin bu çeşitliliğinden, kula mahsus olan beşeri münasebetler zuhura gelir ve kimi zenginliğe muhatap olup zenginlikle imtihan olur, kimi fakirliğe muhatap olup fakirlikle imtihan olur; kimi güzellik, kimi hastalık vb. ile bu alemde imtihan olur ve böylece sende eksik, bende fazla kavgası olan beşeri münasebetler zahir olup açığa çıkar. Vesselam.     
Fehmi mahbub vasfını işittiler hep koştular
Adın işitmekle yalnız bir kuru sevda nedir?

Ehl-i kemal: Allah’ın varlığı; zat, sıfat, esma ve ef’al tecellileridir, demişlerdir. Mahbub, sevgili demektir. Arifler ve ehl-i kemal, daima mahbub yani ilahi sevgilinin zat, sıfat, esma ve ef’al zuhuruyla gözükmesine koşarlar. Onların Hak’la vuslatta olmaktan başka meşguliyetleri olmaz. Çünkü ehl-i kemal, yaratılışının yüce gayesine uygun kulluk kemaline ulaşan insan-ı kamildir. Fakat bazı kimseler ise, Allah’ın yalnız ismini bilirler; Allah’ın zat, sıfat, esma ve ef’al tecellisini görüp müşahede edemezler. Dolayısıyla böyle kimseler, kulun halkiyetinin yüce gayesi olan kemalata ulaşmadıkları için onların kullukları nakıstır / eksiktir. Çünkü kulun, yalnız Allah’ın ismini bilmekle yetinmesi, o kulu makam-ı insana ulaşıp insan-ı kamil olmaktan mahrum bırakır. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Öyle bir anlayış ve kemalata ulaş ki, ilahi sevgiliyle daima vuslatta ol. Sevgilinin yalnız ismini duymakla yetinip, ismiyle meşgul olmak, seni ilahi sevgiliye kavuşturmadığından kuru bir sevdadır.’ diyor. Allahualem.

Hiç yorum yok: