21 Eylül 2011 Çarşamba

Dervişlik yolu pek hoştur

Dervişlik yolu pek hoştur
İki kanatlı bir kuştur
Dahil olmayanlar boştur

Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş


Tekkeler açık iken, orada ilm-i batın ve ilm-i tevhid eğitimi yapılırdı ve tekkede eğitim görenlere derviş denirdi. Tekkelerden Hz. Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli ve Niyazi Mısri gibi bir çok büyük veliler yetişmiş ve halka hizmet etmiş, irşadda bulunmuşlardır. Fakat sonradan tekkeler, ehil olmayan kimselerin eline geçti ve zulüm üreten cehalet yuvaları haline geldiler. Halka ve devlete zarar veren, pislik üreten, ilim ve irfaniyetten uzak hurafe  yuvaları oldular ve devlet tarafından  haklı olarak isabetli bir kararla kapatıldılar.
20. yüzyıl müceddidi Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri; tekkelerin fonksiyonlarını yitirmesinden sonra, çile çekmek, riyazat (yani perhiz yapmak), post ve taç mevcudiyetiyle ancak zikrullah yapılabilirliği ve posta, taca mutlak bağlılık vb. tekke eğitim sistemini kaldırmıştır. Hz. Pir’in telkininde, daim zikir ve makamat-ı tevhidin müşahedesi vardır. Yani hayatın akışını, kulun beşeri aktivitesini engellemeden, her nefeste zikrullah uyanıklığıyla Hakk’ın mevcuttaki müşahedesidir. Onun için Hz. Pir Efendimiz “İki ayaklı tekke olun.” diye vasiyet etmiştir.
Melami dervişleri, özel kılık ve kıyafet giymedikleri gibi, saç ve sakalla uğraşmazlar. İçinde yaşadıkları toplumun, o zamanki kılık ve kıyafetinden başka kıyafet giymezler. Hz. Pir “İçerisinde yaşadığınız toplumdaki aydınların kıyafeti her ne ise, sizin kıyafetiniz odur.” buyurmuştur. Bugünkü aydının kıyafeti, erkek ise takım elbise, kravat veya spor kıyafet vb. dir. Kadın ise, medeni toplumun çoğunluk olarak kabul ettiği, ahlak ve örfe uyan kıyafetidir. Başındaki örtü yok şöyle bağlanacak, yok böyle saçın görünmeyecek, yok kara çarşaf vb. ile örtünmezler, sıradan herhangi bir kadının başını örtmesi veya giyinmesi ne ise onların kıyafetleri odur.
Velhasıl Melami dervişleri, iman ve itikatta fenafillaha ulaşmayı, muamelat ve ahlakta ise Kur’an’ın emir ve yasaklarına kesinlikle riayetle beraber, ahkam-ı şeriata uymayı ve Hz. Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmayı gaye edinmiş olan, ehl-i hakikat ve ehl-i kemaldir. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Biz öyle saçla, sakalla, kılık ve kıyafet düzmekle uğraşıp adı derviş olanlar gibi değiliz. Batınımız zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irfaniyeti olup, zahirimiz ise Kur'an emir ve yasağı olan ahlak-ı Resuldür. Biz zikr-i daim ve ahlakı resul kanatlarıyla ruh göğünde uçan bir kuşuz diyor. İşte böyle bir irfaniyete mazhar olmadıkları halde kendini derviş zannedenler ise, gaflet boşluğundadır.’ buyuruyor.

Dervişler gittiği yere
Atar adım göre göre
Hiç basmazlar çukur yere

Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş

‘Dervişler çukur yere basmaz, adımlarını görerek atar’ sözüyle ifade edilen şudur: Bir kimse namaz kılar, fakat namazın hakikat-i mahiyetini bilmez, yani kıyamın, rükunun, secdenin hakikat-i mahiyetinden habersizdir. Böyleleri oruç tutar, fakat orucun hakikatini bilmez, imsakın ve iftarın iç yüzü nedir bilmez. Velhasıl bu ve benzeri, Allah’ın emirlerinin hakikatinden mahrum olarak yapılan cümle ibadetlerdir ki, böyle yapılan kulluk ve ibadetler, gafletle çukura basmaktır. Fakat dervişler, zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhid marifetine mazhar olduklarından, cümle  emr-i ilahinin iç yüzü hakikatini bilerek, emr-i ilahiye riayet edip, yasaklarından kaçarlar. Dervişler kıyam eder, kıyamın hakikatini bilir; rüku, secde, oruç, zekat, hac vb. her ne  emr-i ilahiyi yaparsa yapsın, hakikatine arif olarak yaptıklarından, çukura basmazlar. Demektir .

Dervişler giyerler hırka
Günden güne gelir farka
Açar gözün bakar Hakk’a

Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş

Kur’an-ı Kerim’de “Gerçek müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfal, 2) buyrulmuştur. İşte bu ayetteki beyana mazhar olan dervişler, zikr-i daim uyanıklığıyla her an ilham ve doğuşa mazhar olup terakki ederler ve meratib-i tevhid keşfi irfaniyetiyle Hakk’a kavuşurlar. Buradaki ‘farka gelir’ demek; Cenab-ı Hakk’ı meratib-i ilahi ile olan tecellilerle müşahede ederler, demektir. Dervişin hırkası ise, Kur’an’ın emir ve yasakları olan, ahkamı şeriattır. Vesselam.

Dervişin hırkası nurdur
Zevk ile Hak huzurudur
Pirimiz Muhammed Nur’dur

Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş


Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında tasnif ve zahir olan meslek-i Resul-ü Melamiyye’deki dervişlikten maksat: Kulun batında, zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhid keşfi irfaniyetiyle daima Rabbiyle olup; zahiri ise, Hz. Resulullah Efendimizin ahlakı ile ahlaklanıp nurlanmaktır.
Demir Ali Efendi “Hz. Resulullah’ın bütün sünnetlerini ihata edip, içine alan bir sünneti vardır, o da güzel ahlaktır.” Buyurmuştur. Dervişin nurdan hırkası, cümle güzel huyları ve ahlakı kendinde toplayan Hz. Peygamber Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmasıdır.

Dervişin hırkası üçtür
Sakın sanma aba yündür

Onu giyen has mümindir


Biz değiliz saçlı derviş
Biz değiliz gafil derviş

Askerlikte, erden en yüksek rütbe olan mareşale kadar her rütbedekilere ‘asker’ denir. Derviş ise, zikir salikinden, cümle meratib-i ilahi irşadıyla hatm-ül makam olan, yani insan-ı kamil makamına kadar herkes derviştir. Burada ifade edilen üç hırka: Birincisi zikrullah hırkası, ki ilm-i tarikat olarak ta tabir olunur. İkinci hırka; meratib-i tevhidin keşfi müşahedesidir ki ilm-i hakikattir. Üçüncüsü ise; fena ve beka makamlarının keşfi olan ilm-i marifettir. Bu kemalat aynı zamanda insan-ı kamil makamıdır. İşte dervişin hırkası olan bu üç haslettir. İlm-i tarikat, ilm-i hakikat ve ilm-i marifetin kemalatı ile dervişler, halktan ve ehli şeriattan farklıdırlar ve bu üç hasletle has mümindirler. Kur’an’daki ifadesiyle “gerçek mümindirler” (Enfal – 4)  Allah, her şeyin en iyisini bilendir.

Dervişin hırkası ulu
Hep cepleri irfan dolu
Onlardır cennetin gülü
                   
Biz değiliz saçlı derviş
Biz değiliz gafil derviş

Dervişlik, Hz. Ademden beri her zamanda ilm-i şeriat, ilm-i tarikat, ilm-i hakikat ve ilm-i marifet kemalatıyla, her peygamberle ve insan-ı kamille var olmuştur. Ki, dervişlerin irfaniyeti bu ilimlere arif olmalarıyla hasıl olur. Yoksa ben falanca geçmiş büyüğün adı ile anılan yoldayım, fişmanca büyüğün dediği sakal, cüppe, kılık ve kıyafeti giyiyorum demekle derviş olunmadığı gibi; ben soydan atadan, dededen aleviyim, melamiyim, nakşiyim, mevleviyim, halvetiyim vb. demekle de derviş olunmaz.
 Ahkam-ı şeriata riayetle beraber ilm-i tarikatın, ilm-i hakikatin ve ilm-i marifetin irfaniyeti her kimde varsa, adı sanı, soyu sopu ne olursa olsun o kimse, derviştir. Böyle bir kul, her zamanda var olan dervişlik marifet ve kemalatının bu günkü mazharıdır ve onun cepleri bu mazhariyetle ilim ve irfanla doludur, vesselam. ‘Dervişler cennetin gülüdür’ sözü ise; dervişler manen evlad-ı Resul olduklarından, onlarda hasıl olan Muhammedi  kullukta, irfan cennetleri onların mekanı olup, orada zevklenirler, demektir. Allahualem.

Fehmi’ye bir nasib olsa
Varıp dervişliği bulsa
Büyüklerin kulu olsa

Biz değiliz saçlı derviş
Biz değiliz gafil derviş

Arifibillah Fehmi Efendi Hazretleri, dervişliği bulmuş olup, bu dervişlik yolunun zamanındaki mürşid-i kamilidir. Ki, Kendini muhatap ederek bizlere ‘Varıp dervişliği bulun, bu dervişliği elde etmek için ilim-irfan sahibi kimselerle, ariflerle tanışın, dervişlerle arkadaş olun, dervişlik irfaniyetine ulaşmaya çalışın ve o irfaniyetin kulu kölesi olup, siz de zamanın dervişi olun.’ Diyor.

Hiç yorum yok: