12 Eylül 2011 Pazartesi

Hoş geldin ey ilmimin irfanı sensin hoş geldin

Hoş geldin ey ilmimin irfanı sensin hoş geldin
Hoş geldin ey ruhumun efrahı sensin hoş geldin
Gece gündüz senin için zar ile giryan idim
Hoş geldin ey Mısrı’mın sultanı sensin hoş geldin

Hoş geldin, hazır ve mevcut olana denir ki; burada hoş geldin hitabının muhatabı Nur-u Muhammed s.a.v dir. Nur-u Muhammed, geçmişte gelecekte ve bugün dahi her zamanda mevcuttur. Hz. Resulullah Efendimiz, unsur vücuduyla annesi Emine’den doğmadan evvel de vücud-u nur-u Muhammed var ve mevcuttu. Nur-u Muhammed zuhuru, Hz. Adem’in halkiyetinde de vardı, kıyamete kadar da var olacaktır. Bu mesele Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan ediliyor: “Muhammed Allah’ın resulüdür, onunla beraber olanlar inkarcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde görürsün, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri vardır, bu onların Tevrat’taki nitelikleridir. İncil’deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş, filiz kalınlaşıp gövdesi üzerine dikildi, ziraatçıları imrendirsin…” (Fetih, 29). İşte bu ayette de beyan edildiği gibi Hz. Resulullah Efendimiz, unsur bedenle bu aleme gelmeden evvel, Nur-u Muhammed mazhariyetiyle her zamanda var olan manevi evlad-ı Resul’ün vasıfları, Tevrat’ta ve İncil’de de apaçık beyan edilmiştir. Hz. Resulullah Efendimiz “Allah beni nurundan, müminleri de benim nurumdan yarattı.” diyor. Her peygamber Nur-u Muhammed’e mazhar olup peygamberliğini bu mazhariyetiyle yaptığı gibi, geçmiş, gelecek ve hazırda mevcut olan insan-ı kamil Nur-u Muhammed’e mazhardır.
Bu itibarla manevi evlad-ı Resul’den olan Fehmi Efendi Hazretleri de, hazır ve mevcuttaki Nur-u Muhammed mazhariyetine hoş geldin diyor. İlim herkeste vardır, fakat her ilim irfaniyet değildir. İrfaniyet, kulun kendi nefsinin ve cümle alemin hakikatine arif olmasıdır. Ruhumun efrahı demek ise, Nur-u Muhammed mazhariyetiyle neşeli ve sevinçli olup ferahlanmaktır. Mısr’ımın Sultanı demek: Her kişinin kulluğu onun ülkesidir. Mısır ülkesi ise verimlilik, bolluk ve bereketi remzeder ki, kemalat ve marifet zenginliğiyle hasıl olan kulluk demektir. Bu itibarla, gece gündüz hasretle arayıp da hazır ve mevcutta bulduğum Nur-u Muhammed’e mazhar olmakla, ilmim irfaniyet oldu. Ruhum yani maneviyatım, sevinç ve neşe ile ferah bulup, kulluğumdaki marifet ve kemalatta Nur-u Muhammed hakim ve sultan oldu, diyen Fehmi Efendi Hazretleri, böyle bir mazhariyete hoş geldin diyor.

Bunda gelmezden mukaddem talib-i cemal idim
Kimse bilmezdi halimi ah ile figan idim
Mest ü  medhuş olmuş idim valehu hayran idim
Hoş geldin ey canımın cananı sensin hoş geldin

Nur-u Muhammed’in zahir olduğu yaradılışa, yani vahdetin kendi kesretinde zuhura getirdiği Cemiyet-i Muhammedi’ye ulaşmadan evvel, aşk-ı ilahinin vahle tecellisiyle kendimden geçmiş, hayran bir haldeydim ve Nur-u Muhammed’le zahir olan cemal güzelliğine talip idim. Fakat benim bu halimi kimseler bilmezdi, bu dert ve taleple ah edip figan edip inlerdim, buyruluyor. Cemiyet-i Muhammed’e kulun dahil olması için, fenafillah keşfiyle fena-yı tama ulaşması gerekir. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, Nur-u Muhammed zuhuruna hitaben ‘Hoş geldin, fenaya ermiş olan kulluğumda, sen benim canımsın.’ diyor.

Bunda gelmekten murad çünkim bize ihsanındır
Baktığınca yüzümüze lütfile ikramındır
Bizdeki zevk u  safalar ilm ile irfanındır
Hoş geldin ey canımın cananı sensin hoş geldin

Kur’an-ı Kerim’de: “O peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakındır.” (Ahzab, 6) buyrulmuştur. Hz. Resulullah Efendimiz, hidayetin baş mazharı olması itibariyle, gelmiş geçmiş ve mevcut cümle insanlık, yaradılışının yüce gayesi olan kulluğa ulaşması için hidayet-i Nur-u Muhammed’e muhtaçtır. Bunun başka bir yolu da yoktur. Cümle müminler bu hidayet mazhariyetiyle iman edip, Allah’a layıkıyla kulluk yaparsa, makam-ı insanı bulup insan-ı kamil olur.
İhsan, karşılıksız bağış ve ikramdır. Bir kul için, Nur-u Muhammed mazhariyetinden daha büyük bir ihsan ve ikram olmaz. Bu itibarla Hz. Resulullah Efendimiz, Hz.Ömer’e hitaben: “Ey Ömer, canından daha fazla sevmedikçe beni sevmiş olamazsın.” buyurmuştur. Nur-u Muhammed mazhariyetiyle kulda hasıl olan irfaniyet ve kemalat, Allah’ın karşılıksız bir bağışı, lütuf ve ihsanıdır ki, insan-ı kamilin zevk ve sefası, işte bu kemalat ve irfaniyetten hasıl olur. Allahualem.





Gelmeseydin bizlere sen, fark olunmazdı iman
Bir gelişte gör ki nice alem oldu şadüman
İstikbale çıktı nice hep cemil ü cavidan
                         Hoş geldin ey ilmimin sultanı sensin hoş geldin

Kulun Nur-u Muhammed’le halk olması, onun Muhammedi bir kulluğa ulaşmasıdır. Bu aynı zamanda kulun, iman-ı taklit ve iman-ı istidlal (delilli) den terakki ederek iman-ı kamile ulaşıp kamil bir mümin olmasıdır. Beyitte ifade edilen imanın farkı budur. Bu itibarla ‘Nur-u Muhammed mazhariyeti; bizi şadüman, yani sevince gark ederek, bizi neşelendiren tecellilere muhatap etti. Meratib-i ilahi keşfi marifetiyle makam-ı insanı bulduk ve yaradılışımızın yüce gayesine ulaşan Muhammedi bir kulluk marifetiyle şereflendik. Ey Nur-u Muhammed hidayeti! Sen ilim ve irfaniyetimizde hakimsin, sultansın.’ buyruluyor.

Talibi sensiz cihanı neylesin ey padişah
Ayırmam gözümü senden sensin bize rehnüma
Kıl şefaat marifetle eyle bizi pürziya
Hoş geldin ey canımın cananı sensin hoş geldin

Talibi mahlası ile Fehmi Efendi Hazretleri ‘Nur-u Muhammed mazhariyeti benim kulluğumda padişahtır ki, onunla makam-ı insanı buldum ve bu irfaniyetle yaşıyorum.’ diyor. ‘Hidayet-i Nur-u Muhammed’in olmadığı bir alemi, mekanı ve cihanı ne yapayım! Kul ancak hidayet-i Nur-u Muhammed mazhariyetiyle kemale erer ve Allah’a layıkıyla kulluk yapar. Gözümü asla senden ayırmam, çünkü bizim yol göstericimizsin. Zuhur-u marifetinle bize şefaat et ve bizi baştan başa aydınlat.’ buyuruyor.
Allah, bizleri de hidayet-i Nur-u Muhammed’e mazhar kılıp, hiç ayırmasın. Amin.

Hiç yorum yok: